Bugün vizyona giren 'Unutursam Fısılda', 70'lerin Türkiye'sinde küçük bir kasabada müzik tutkusunun bir araya getirdiği iki gencin hikayesini anlatıyor. 'Ayperi' ve 'Tarık'ın hem aşkta, hem de müzikte daha fazlasını istemesi, bu uğurda İstanbul'a kaçmaları ve şöhret için giriştikleri mücadele perdeye yansıyor.
Bu öyküye paralel ilerleyen bir de bugünün Türkiye'si var filmde. Orada ise 'Ayperi' ve ablasının 70'lerden günümüze uzanan büyük hesaplaşmasına şahit oluyoruz.
İzleyici açısından 70'lerin Türkiyesi'nin şarkılarını, renkli insanlarını, naif ilişkileri izlemenin çok keyifli olacağını düşünüyorum. Ama bir eleştirmen gözüyle baktığınızda, yönetmen Çağan Irmak'ın Yeşilçam melodramlarının izini sürerken ipin ucunu kaçırdığını, karakterlerin ve öykünün gerçekliğine zarar verdiğini düşünüyorum.
KAN UYUŞMAZLIĞI
Şöyle de enteresan bir durum var:
Irmak sanki, bilinçli bir şekilde abartılı bir dil kullanıp, mantık hatalarına yer vererek tam bir Yeşilçam filmi çekmiş.
Yani Irmak, 70'lere ışınlamış ve o dönemin kafasıyla filmini kotarmış. Filmin tamamı 70'lerde geçseydi, 'Unutursam Fısılda'dan bir başyapıt olarak bahsedebilirdim ama öyküde bir de bugünün Türkiye'si var.
İşte tam bu noktada, iki dönem arasında büyük bir kan uyuşmazlığı ve sinema türleri arası çatışması yaşanıyor.
70'lerin Türkiye'sinde öyküyü izlerken 'Bu bir Yeşilçam melodramı' diyorsunuz ve mantık aramıyorsunuz.
Irmak'ın gişeye oynayan, duygu seline dönüşen sahnelerine kendinizi kaptırıyorsunuz ama bugünün Türkiye'sinde ise çelik gibi katı bir gerçeklik sizi bekliyor. Ayrıca şimdiki zamanda ilerleyen öyküde bir acelecilik duygusu var; özensiz çekilmiş sanki. Final sahnesi duygusal ama tam Türk işi basit çözüm tercih edilmiş.
Elbette, yönetmen Çağan Irmak olduğunda beklenti yüksek oluyor. Irmak'ın eski başarıları göz önüne alınınca 'Unutursam Fısılda', usta yönetmen için geri adım bile sayılır.
Kenan Doğulu'nun film için hazırladığı şarkılar, 70'lerin duygusunu yansıtıyor ama o dönemin görkemli şarkılarının yanında sönük kalıyor.
FARAH ZİRVEYE ÇIKIYOR
Irmak, oyuncu yönetiminde yine Türkiye'nin en iyi birkaç yönetmeninden biri olduğunu kanıtlıyor. Filmin genelinde oyunculuklar iyi, özelikle Hümeyra ve Işıl Yücesoy'un performansları müthiş. Yalnız Kerem Bürsin, melodramın dibine vurmuş; bir an 'Pek Yakında'daki 'Boğaç Bora'yı izliyor gibi oldum. Mehmet Günsür de göz dolduruyor.
Ama filmin asıl yıldızı, Farah Zeynep Abdullah. O nasıl bir oyunculuk ışığıdır öyle; etkisinden kurtulamıyorsunuz.
Farah'ın her hali, her hareketi hafızanıza kazınıyor. Irmak, Farah'ın doğal yeteneğini öyle bir işlemiş ki, bu görkemli oyunculuk filme zarar bile veriyor.
Farah, tartışmasız kendi kuşağının en yetenekli kadın oyuncusu.
Irmak, 70'lerin Türkiye'sini anlatırken siyasi boyuta hiç değinmemiş. Evet, bu bir tercih. Amaç; popun şaşaalı döneminde pozitif bir öykü anlatmak. Ama bunu yaparken, o dönemi toz pembe yansıtmamak lazım. Hiç olmazsa bir-iki sahnede ülkenin durumu özetlenebilirdi.
Filme izleyici açısından baktığımızda; yine çok seyredilecek, ağlanacak, gülünecek bir Çağan Irmak filmiyle karşı karşıyayız. Özellikle gençler, filmdeki aşka takılıp kalacak. Filmde ayrıca, 70'lerin pop müziğine dair, gazete eklerinde 'Kim kimdir' oyunu yapılacak bir sürü bilmece var. Bu filmi mutlaka izleyin; kendinizi iyi hissedeceksiniz, mutlu olacaksınız.
'Ah ne güzel şarkılardı, ne güzel günlerdi onlar' diyeceksiniz.