Pazartesi sabah çayımdan ilk yudumları alırken bu trajik başlıkla yüzleştim... Avcılar'daki Mevlana Camii'nin avlusuna bırakmışlar iki günlük bebeği... Bu talihsiz bebeği, terk edilen diğer bebeklerden ayıran ise ağzına bant çekilerek bırakılması. Bebeği bulan polis, ona 'Şafak' adını vermiş. "Niye bant çektiler? Ölmesini istediyseler niye camiye bıraktılar?" sorularıyla çayımı yudumlamaya devam ederken, "Neden yan baktın deyip kurşun yağdırdılar" başlıklı bir başka üçüncü sayfa haberi çıktı karşıma. Kadıköy'de bir barda çalışan iki kişi, kendilerine 'yan baktılar' gerekçesiyle üç kişiyi kurşun yağmuruna tutmuş. Bu haberi diğer rutin haberlerden ayıran ise, katilin hayatını kaybeden lise öğrencisi Murat Çiçek'e son nefesini vermeden önce "Hadi, şimdi konuş bakalım" diyerek gülmesiydi. Aklıma 'Tanrıkent' filminde öldürdüğü adamların can çekişmesini gülerek izleyen yedi yaşındaki velet geldi... Evet, suç cenneti Rio olduk sonunda! Katil, "Laf attı" diyecek ve muhtemelen tahrik indirimiyle fazla yatmadan çıkacak. Hadi, kendinizi Murat'ın babası ya da kardeşinin yerine koyun! Öldürdüğü gencin başında sırıtan adamı ne yapardınız? Evet, haklısınız, bireysel adalet arayışları da çözmez bu sorunu! Diğer "1657 çocuk kayıp", "Okul servis şoförlerinin arasında çocuklara tecavüz edenler de varmış" haberlerinden de örnekler verip, "Türkiye'nin en büyük sorunu, güvenlik" yazarak da tamamlamak istemiyorum bu yazıyı. Ne de olsa el ele verip bu memleketin içine ettik! Geri dönüş yok! Yok, bu final de olmadı. Asıl trajik olan ne biliyor musunuz? Çayımı yudumlamaya devam edip, spor sayfasını çevirmem. 40 saniyelik bir şehit haberinin üstüne, magazin haberinin bindirilmesi misali! Haklısınız, nihilist sayıklamalar da çözüm değil... Umut hep olmalı. Baksanıza Şafak bebeğe; ağzına bant yapıştırılmasına inat basmış çığlığını, 10-0 yenik başlamasına inat sarılmış hayata. Yolun açık olsun Şafak bebek.