Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi varın siz düşünün. Sezon başında ille de birkaç yerli diziye göz atarım, sonrasında genellikle ipin ucunu bırakırım. Her hafta aynı gün, aynı saatte ekran başına geçemem. Kaydedip sonra izlesem unuturum. Zaten Netflix aklımı almış, fena halde bağlamış. 'Yerli dizi yersiz uzun' şikayetiyle bizim dizilere pek asılamam yani. Bir de konular o kadar sakız ediliyor, uzuuun uzuuuun bakışılıyor ki, şişiyorum.
Neyse, geçen akşam evdeyiz, arkadaşım tutturdu "İçerde'yi izleyelim" diye. Hani Çağatay Ulusoy, Aras Bulut İynemli ve Çetin Tekindor'un başrollerini paylaştığı, polisiye-mafyakayıp kardeş-yıkılmış anne-cesur abi konulu dizi.
Arkadaşımı mı kıracağım, "İzleyelim" dedim. Aklımdan da geçiriyorum; bizimki diziyi izlerken ben birkaç işimi yapar, çamaşırları makinaya atar, yarınki yazı notlarımı alırım, nasılsa diziyi yakalayamam diye.
Öyle de cool bir evsahibiyim yani; misafirim gönlüne göre takılabilir. Dizi başladı, 37'nci bölüm... 'En heyecanlı bölüm' diye ısrarlı arkadaşım. Ben sezon başında dizinin ilk üç bölümünü izleyip bırakmışım, yani aradaki 33 bölüm bende yok. Olayların gidişatı hakkında gram fikrim de yok. Ses etmedim, 37'nci bölümü izlemeye başladım.
Aaa bütün konuya hakimim; tek bir soru sormuyorum, iyi mi! Diziyi 33 bölüm izlemeyip 37'nci bölümde kaldığım yerden devam etmişim hissiyatını taşımam ilginç değil mi?
33 bölüm, 33 hafta; neler neler olmuş olmalı ve ben 'Yahu bu nasıl oldu?', 'Bu kim?', 'Neden böyle dedi?' gibi sorular sormalıyım değil mi? Gördüğünüz gibi değil.
O zaman hoop dönüyorum ve yazının başındaki soruyu tekrar soruyorum: Peki bu dizi dünyası adına iyi bi' şey mi, kötü bi' şey mi? Baştan üç bölüm, sondan üç bölüm izleyip tüm diziyi anlayabiliyorsak eğer, o zaman o diziye haftalarca saatlerimizi harcamanın ne anlamı var?
Harcamayın efendim, harcamayın.