Pazartesi akşamı evde komşum Zeynep'le yılbaşı ağacını süslüyoruz.
Aman!
Kızacak bi'şey yok! Din elden gitmiyor, korkmayın.
Zaten biz buz gibi kadehlerde şarap da içiyoruz.
Dua ediyoruz ama namaz kılmıyoruz. Başımız açık, hatta yaz vakti plajlarda küçücük bikinilerimizle neredeyse kıçımız da açık.
Geceleri sokaklara çıkıyoruz, evliliğe inanmıyoruz, aşkın ta kendisine, gümbür gümbürüne, adamı perişan edenine inanıyoruz.
Beş yıl içinde, üç çocukla kalkınma ve imaj temizleme projemiz de yok; böyle mis gibi olduğumuza inanıyoruz.
Tabii 'olmak' demişken...
Adam olmak, adam gibi yaşamak, çevremizdekileri mutlu etmek, adam gibi davranmayı bilmek için çırpınıyoruz.
Ama onlar sayılmıyor!
Saymıyorlar! Bizimle oynamak istemiyorlar! Onlar cızz!
İçini, esasını, gerçek esansını salla gitsin; önemlisi dışın!
İmajın yani, konu komşuya gösterdiğin...
Amaan!
KIYAMET GÜNÜ YEMEĞİ
Zeynep'le yılbaşı ağacını süslüyoruz...
Kırmızı ışıkları dallara dolarken Zeynep soruyor; "Ayşe 21 Aralık'ta ne yapacaksın?"
Hani dünyanın sonu gelecek ya, o günü soruyor bana.
Dedim; "Sen ne yapacaksın?"
Şile'de annesine gidecekmiş...
Sonra sordum; "21 Aralık'a ve kıyamete inansaydım, sence şu anda bu ağacı süslüyor olabilir miydik?"
Güldü Zeynep.
Bu aralar en fazla hit alan soru bu; "21 Aralık'ta ne yapacaksın?"
Şirince'de de yerler dolmuş.
Yahu ne yapacağım Allah aşkına; denk geldiği gibi yaşayacağım o günü.
Her gün gibi...
Evimin altındaki kafede 'Kıyamet Günü Yemeği' var; çok sıkılırsam, ona iner takılırım.
Elektrik kesilecekmiş ama tut ki kesilmedi; Twitter'dan kıyametçilerle makara yaparım.
Haberlerden Şirince'yi izler, yorumlar yazarım. Ne eğlenirim, belli değil.
Kitap okurum. Diyelim karanlıkta kaldım, mum yakarım; derdime, derdine, hiçliğimize.
Bizim kızlar teker teker benim eve düşer zaten. Açarım şu bekleyen yıllanmış şarabı, kızlarımla içeriz.
Kağıda, kaleme sarılırım.
Ne yapacağım yahu? Anlatılanların topu gerçekleşse, topuklayacağım bir yer, bildiğim bir eylem mi var? İnanmak için seçtiğim bir konu değil bu. İnandığım çok sağlam başka şeyler var.
Mesela kendim.
Mesela 'olması gerekenin başımıza geldiği.' Mesela sabır.
Mesela sükunet.
Mesela dua.
21 Aralık'ta ne yapacaksın Ayşe?
Ya sana ne? Öleceksem de kendime. Her canlı ölümü tadacaktır.
Nokta. Satır başı.
Şu hayatta "Yılbaşında ne yapacaksın?" sorusunun lüzümsuzluğunu da 21 Aralık geçti ya; helal!