Uğur Işılak, hakkında çıkan belediyeden 1 milyon 200 bin TL bütçe aldı haberlerine ilk kez cevap verdi. Fox Tv'nin haber sunucusu İsmail Küçükkaya'nın gündeme getirdiği makbuz üzerine zehir zemberek açıklamalarda bulunan Işılak, durumun gerçekliğinin olmadığının, bunun bir yalan olduğunun 30 günlük tüm organizasyon bedelinini sadece bana mal ederek saldırıya geçtiklerini söyledi ve 'Bu güruhun iltifatına mazhar olmaktansa, bunların iftirasıyla anılmayı tercih ederim' dedi. Uğur Işılak ile Türkçe ezandan sosyal medya linçlerine kadar çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bugüne kadar sözü ve müziği şahsına ait olan 400 eser yapan, binlerce konser veren ve onlarca Tv programı sunup yöneten Uğur Işılak, ilk kez çok sert konuştu.
-Uğur Işılak'ın Türkiye'sinden bahseder misiniz? Türkiye'den beklentileriniz nelerdir?
Bizim Türkiye'den beklentimizin ne olduğundan ziyade, Türkiye'nin bizden ne beklediğine kafa yormak daha doğru geliyor bana. Bu sorumluluğun icabını yerine getirmek büyük bir şereftir ve herkese nasip olmaz. Zahirde 780 bin kilometre karelik bir coğrafyadan ibaret olsak da hakikatte 5 kıtayı içine alan bir idealin sahibi olmaktır Türk olmak. Türkiye, Türkiye'den büyüktür.
-Sanatın muhalif olmakla ilişkisi üzerine yaygın bir söylem var. Bu hususta sizin durduğunuz yer neresidir?
Böyle bir ezber var maalesef. Bugün bu sloganı bayraklaştıranların muhalefet aşkını, 28 Şubat ve 15 Temmuz gibi zorbalığın kol gezdiği zulüm sürecinde de görmek isterdim. Klişelerle dolu merdiven altı sol retoriğin miadı çoktan doldu aslında. Ayrıca "Sanat muhalif olmaktır" diyerek sanatı sadece muhalefetle izah etmek, tam bir cehalet, sefalet, ve sanattan anlamamaktır. Sanat denildiğinde akla gelen hususiyetler: Derinlik, farklılık, kabiliyet, hassasiyet, basiret, feraset, cesaret ve letafet gibi kavramlardır. Bana göre sanatkar hakkın, haklının ve hakikatin yanında olandır. Hakkın ve hakikatin yanında olduğunuzda; haksızın, batılın ve zulmün muhalifi olmuş olursunuz zaten.
-Hayatınızda aktüel politikanın ve Ak Parti'nin yeri nedir?
Aktüel politika bizden çok devlet, hükümet ve muhalefet gibi, işi doğrudan politika olan kurumların meselesi olmalı diye düşünüyorum. Ak Parti ise benim için sıradan bir siyasi parti olmanın ötesinde, halkı bugüne kadar aşağılayıp hor gören zihniyetin karşısında durmakla kıymet kazandı. Yıllardır desteğin büyüyerek devam etmesindeki sebep, ne sadece ekonomi, ne sağlık, ne de ulaşım bana göre. En büyük sır, milletiyle göz hizasında olabilen iradedir.
-Yıllar içinde politik duruşunuzun değiştiğine dair bazı yorumlar yapılıyor. Zaman ve şartlar mı değişti, yoksa Işılak'ın politik tutumu mu?
Benim bundan 40 sene evvel de önceliklerim vatan, millet ve devletti. Bugün de öyle. Tarafgir olmak başka, taraf olmak başka bir şeydir. Tarafgir olmak, hiçbir ufku, düşüncesi, muhakemesi, muhasebesi olmaksızın, körü körüne bağlanmaktır. Taraf olmak ise, bir meseleyi enine boyuna muhakeme etmek, araştırmak, hazmetmek, nicelik ve nitelik yönüyle mutmain olmaktır.
-Yakın zamanda 6 yıl önce yaptığınız bir televizyon programıyla alakalı şahsınıza dair bazı haberler yapıldı. Fox Tv'nin haber sunucusu İsmail Küçükkaya, sizin adınıza kesilen 1 milyon 200 bin TL'lik makbuzu yayınlayarak sizin üzerinizden bir algı operasyonu başlatıp sosyal medyada linçe uğramanıza sebebiyet verdi. Bu konu hakkında ne söylersiniz?
Benim bağlı bulunduğum şirketin, bir belediyeye kestiği faturayı, ilkesi yalan dolan olan birkaç gazeteci dolaşıma sokmuşlar ve bunu, benim aldığım paraymış gibi lanse ediyorlar utanmaz adamlar. Kaldı ki ne aldığım, ne verdiğim, ne kazandığım hiç kimseyi ilgilendirmez. Nasıl ki, bir topçunun, popçunun, oyuncunun, yazarın, gazetecinin kazancını denetlemek benim haddim değilse, benim standardımı belirlemek de üç beş gazeteci müsveddesinin haddi hiç değildir. Fakat bizi sevenlerin bilgisine arz etmek üzere şu bilgiyi paylaşmış olalım: Bu fatura, program için frekans sağlayan televizyon kanallarına, benim dışımda konser yapmış olan 8 sanatçı arkadaşa, yapım şirketine, orkestranın 30 günlük sahne, konaklama, ulaşım ve benzeri masraflarına, teknik ekibe ve bütün prodüksiyon çalışanlarına tek kalemde kesilmiştir. Aslında böylesi yayın organizasyonlarında bütçenin nasıl yönetildiğini bilmemeleri işten bile değil. Fakat maksat itibar suikastı yapmak olunca, meseleyi bulandırmaktan ve sulandırmaktan başka yol kalmıyor bunlara. Yalan ve iftira, şahsiyetsizlere bir haysiyet kazandırmadığı gibi; doğru olan adamın şerefinden de bir şey eksiltmez. Fakat itiraf etmeliyim ki, BU GÜRUHUN İLTİFATINA MAZHAR OLMAKTANSA, BUNLARIN İFTİRASIYLA ANILMAYI TERCİH EDERİM.
-Sürekli olarak sizi hedef almalarının sebebi ne acaba?
Aynı ideal etrafında bir araya gelip heyecanı diri tutmak kolay iş değildir. Bunun için güçlü lider, sağlam doktrin ve etkili söylemler gerekir. Benim fonksiyonum daha çok söylem boyutundadır. "Dombra" Türk siyaset tarihinde hiçbir eserin bırakmadığı etkiyi bıraktı. 7'den 70'e herkesin farklı bir yönüyle hislerine tercüman oldu. Ve 4 yıldır meydanlarda binlerce defa çalmasına rağmen, insanlar aynı aşk ve iştiyakla dinliyorlar bu eseri. Ve bütün seçimlerde "dombra" bir zafer türküsü oldu adeta. Milyonlarla birlikte okuduk bu eseri. Edirne'den Kars'a, Avustralya'dan Avusturya'ya, Amerika'dan Almanya'ya, İngiltere'den Fransa'ya, Azerbaycan'dan Kazakistan'a kadar... Tabii ki muhalif cephenin bunu hazmedebilmesi kolay değil. Acıları çok büyük, yaraları çok derin. Şifalar diliyorum hepsine.
-Sizi hedef alan gazetecilerle ilgili olarak neler söylemek istersiniz?
Ne söyleyeyim ki... Doğruluğa evrileceklerine ve değişeceklerine dair bir ümidim olsa belki bir şeyler söyleyebilirdim. Bunlar değişse bile en fazla Remzi bey kadar değişirler. Şimdi Remzi bey de kim diyeceksiniz. Fıkrayla bağlayalım isterseniz...
Adamın biri ismini değiştirmek için mahkemeye başvurur.
Hakim sorar: "İsminiz nedir."
Adam cevap verir: "Remzi Hıyar."
Hakim: "İsim değişikliği istemekte haklısınız. Peki yerine hangi ismi istiyorsunuz?"
Adam: "Sadık Hıyar."
Türkiye'de yaşanan ekonomik gelişmelerle ilgili olarak neler söylersiniz?
Bu planlı, hesaplı ve kurgusal yıpratma hamlelerinin ardından ülkemiz adına elbette endişe duydum. Fakat biliyorum ki, bu sıkıntılar da aşılacak ve aşılmak üzere. "Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. " Asıl acı olan, iyi günde milletinin sevincini, kötü günde acısını paylaşamayacak kadar bayağılaşan bir zümrenin bu topraklarda yaşıyor olması bana göre. Özetle: "kiminin kavgası et, kiminin kavgası devlet içindir."
-Gençlerin sanatsal anlamda gelişimine dair tavsiyeleriniz nelerdir?
Sanat sınırlarla mahdut bir kavram değil elbette. Fakat hangi sanat dalıyla iştigal ederlerse etsinler; dünyayı, Türkiye'nin kalbinden görmeyi ihmal etmemeliler.
-Son zamanlarda farklı görüşlere mensup olan insanların birbirlerine tahammül edememesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
İnsan, bilmediğinin düşmanıdır. Bu yönüyle ufuksuzluk, bilgisizlik, bir meseleye vakıf olmak için azalan merak, tahammülsüzlüğün ve ötekileştirmenin kapılarını aralıyor adeta. Buna biz yobazlık da diyebiliriz. Maalesef ülkemizde yobazlık, kendisinden başkasına dindarlığı yakıştıramayanla; dine ve dindara saldırmayı uygarlık zanneden ahmakların arasında gidip geliyor.
-Son haftalarda sıkça tartışılan Türkçe ezan hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bunu sıkça söylüyorum: Kur'an ve Kur'anî tabirler Arapça olmakla beraber, Rab'çadır. Hikmet dediğimiz şey ise, sadece anlamda değil, bazen bir kelimede, bazen bir harfte, bazen de harfin bir noktasındadır. Hikmetten nasibi olmayan kafaların asıl derdi, anlamak, anlamlandırmak değil; anlamsızlaştırmaktır. BİZ DİYORUZ Kİ, TANRIYI ULUYANLAR ULUSUN, ALLAH EKBER'DİR.
-Gündemi meşgul eden konulardan bir diğeri de kadın ve eşitlik. Sizin bu hususta söyleyecekleriniz nelerdir?
Sadece şunu söylemek isterim: Kadına şiddet uygulayıp erkeğim diye dolaşanlara yazıklar olsun. Ve son olarak , her ne kadar hukukun önünde kadın ve erkeğin eşitliğini savunsam da kadını özel bir yerde tutmayı yeğleyenlerdenim. Buradan anama da selam eder, ellerinden öperim.
-Sanatçılık kariyerinizin başlangıcını, Ak Parti ve seçim şarkılarıyla ilişkilendirmek isteyenlere ne söylemek istersiniz?
Bu yola 35 sene evvel çıktım. İlk konserimi 13 yaşında verdim. Beste ve güfte dalında ilk birincilik ödülümü 14 yaşımda büyük ozan Aşık Reyhani'nin elinden aldım. Bahsettiğim yıllar 80'li yıllar. Şu anda var olan siyasi partilerin büyük bir kısmı o dönemde kurulmamıştı bile. O kadar yoğun bir teveccühle karşılandım ki, etkinliklerin tamamına dahi katılamıyordum. Aşk tesadüfleri sever fakat sanatta kabiliyet, gayret, sebat ve emek esastır. Bugüne kadar sözü ve müziği şahsıma ait olan 400 eser yaptım, binlerce konser verdim ve onlarca Tv programı sundum yönettim. Durduğum yer, partilerin, ideolojilerin ve örgütlerin ufkuyla sınırlı değildir.
Sosyal medya kullanımının artmasıyla beraber algı operasyonu ve linç kültürü kavramları gündemimize oturdu. Sizin bu konudaki fikirleriniz nelerdir?
Sosyal medya savaşlarında kimin daha fazla siber askeri varsa onun sesi daha çok çıkıyor. Bağıran, böğüren, hakaret eden, küfreden çabuk dikkat çeker velakin bütün bunlar anlık bir etkiye sahip olmakla beraber bir kalıcılığı yoktur. Kalplerde de bir tesiri olmadığını görüyoruz. Böğüren böğürdüğüyle kalır, atı alan Üsküdar'ı geçer. VE BÜTÜN BUNLAR HAKİKATEN HALKIN TEVECCÜH ETTİĞİ EYLEMLER OLSAYDI, BUGÜNE KADAR NE TAYYİP ERDOĞAN KALIRDI, NE AK PARTİ, NE DE MİLLETİN İRADESİ. DEMEK Kİ NEYMİŞ; SANAL İKTİDARLARIN SÜRESİ İKİ GÜN, MİLLETİN İKTİDARI İLELEBET DEVAM EDECEKTİR.
-Hayatınızda olmazsa olmaz dediğiniz neler vardır?
Herhangi bir şey için "olmazsa olmaz" demek, bir tür bağımlılığın işaretidir. Dünyayla kurduğum bağ, böylesi şiddetli isteklere karşı beni mesafeli kılıyor. "Olmazsa olmaz" ifadesi, belki metafizik temelde değerlendirilirse üzerine konuşulabilir fakat kastınızın bu olmadığını zannediyorum.
-Zaman zaman sosyal medyada paylaştığınız çeşitli fotoğrafları görünce, fotoğrafçılığın sizin dünyanızda özel bir yeri olduğunu anlıyoruz. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Hayret etme duygusu, görme arzusu, fark etme arayışı olmadan fotoğrafçılık olmaz. Kendimde karşılığını gördüğüm bir alan olması dolayısıyla fotoğrafa uzun zamandır ilgi duyuyorum. Önümüzdeki süreçte, yalnızca iyi fotoğraflar çekebilmek düşüncesiyle yaptığım bazı seyahat planlarım da var.
-Sinemaya olan bakışınız nedir? Önemsediğiniz, takip ettiğiniz Türk bir yönetmen var mı?
İyi şiirin, iyi romanın, iyi müziğin insanda bıraktığı his ve iz neyse, iyi bir filmin de öyle. Sahih bir dert üzerine kurulmuş her sinema eserini seyretmekten büyük keyif duyarım. Dünya standartlarının fevkinde işlere imza atan Nuri Bilge Ceylan'ı, altyazısız ve dublajsız olarak izleyebilmek de Türkiye için büyük bir şans diye düşünüyorum.
-Tabiata olan merakınız herkesçe biliniyor. Bu merakın özel bir nedeni var mı?
Benim açımdan bu merakın çok sade, yalın ve derin bir anlamı var: Yaratıldığımız fıtratın safiyetine erişmek.