Özgün müziğin dev ismi Edip Akbayram, GÜNAYDIN'a özel açıklamalarda bulundu. Ünlü sanatçı, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı her zaman ikiyüzlü bir politika izlediğine işaret etti...
Çocukluğunuzdan itibaren müzikle uğraşıyorsunuz. Sahneye ilk çıktığınız günü hatırlıyor musunuz?
Gaziantep'te lisedeyken müzik dersimde hocam sesimin çok farklı olduğunu ve müziği bırakmamam gerektiğini söylemişti, ben de onu dinledim. Amatörce bir orkestra kurarak müziğe başladım.
Müziği o kadar çok seviyordum ki, şehrimize gelen sevdiğim sanatçıların konserlerine gider, eve dönünce de onları taklit ederdim. Sanatçıları dinleye dinleye kulağım müziğe karşı hassaslaştı.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi kültürün, türkülerin yeridir.
Babam türkü sever biriydi, ben de çocukluğumdan beri onun dizinin dibinde türkü dinleyerek büyüdüm.
Ama dönüm noktam; 1972'de Altın Mikrofon birinciliğini kazanmaktı. Profesyonel olarak ilk sahneye çıkışımı da, yarışmada birincilik kazandığım gün olarak söyleyebilirim.
Müzikal açıdan geldiğiniz noktayı yeterli buluyor musunuz?
Sanat bir sokak değildir. Sokağın sonuna geldiğiniz zaman 'Zirveye geldim' diyemezsiniz. Dünyanın en ünlü sanatçılarına bakın; kendilerini daha da geliştirmek için günde beş-altı saat çalışırlar.
Bunun için 'Zirvedeyim, müziğin kralıyım gibi şeyler söylemeyi yanlış buluyorum. Çalıştığınız müddetçe kendi alanınızda yeni şeyler bulabilirsiniz, sanatınızı geliştirebilirsiniz.
GENÇLERDEN UMUTLUYUM
Genç sanatçılara bu anlamda bir tavsiyede bulunmak ister misiniz?
Hem rock, hem pop, hem de halk müziğinde çok güzel müzik yapan genç arkadaşlarımız var. Bu müzisyenleri takdir ediyorum.
Genç sanatçılarımızdan umutluyum ama bazılarında biraz kolaycılığa kaçan bir yan görüyorum. Müziklerini geliştirmeye yönelik ciddi çalışmalar yaparlarsa sanat adına ülke olarak daha güzel şeyler yaşarız.
Kimlerden ilham aldınız?
Müziğe başladığım dönemde Türkiye'de aranjman modası vardı. Fakat bu şarkıların modası geçince onu yorumlayanın da modası geçiyordu. Ben bunlar yerine Fikret Kızılok, Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray'ı örnek aldım. Çünkü bu isimlerin modası hiç geçmiyordu. Bu değerli isimler, kendi toprağımızın müziğini yapıyorlar.
Bunlarla birlikte Emrahlar, Pir Sultanlar, Neşet Ertaşlar, Aşık Veyseller, Mahsuni Şerifler; bu toprağın çiçekleri, bu ülkenin Beethoven'larıdır. Ben de bu güzel insanları örnek aldım kendime. Bize açtıkları yoldan kendimi yenileyerek, müziği çağdaşlaştırarak ama türkülerin aslına sadık kalarak sanatımı icra ediyorum. Bu toprağın sesini geniş kitlelere duyurmaya çalışıyorum.
Anadolu çok zengin bir sanat kültürüne sahip. Ben de bu toprağın bir sanatçısı olarak zengin kültürümüzü keşke imkanım olsaydı da dünyaya daha fazla duyurabilseydim.
Kendi toprağımızın rengarenk seslerine daha fazla sahip çıkmalıyız. Bir ülkenin en büyük tanıtımı; o ülkenin sanatı, sporu, edebiyatı ile yapılır. Biz de sanatımızı, edebiyatımızı, sporumuzu uluslararası alanda daha da fazla tanıtmaya çalışmalıyız.
BÖYLE GÜZEL BİR ÜLKE YOK
Yurt içi ve yurt dışı konserlerinizi kıyaslarsanız seyirci arasında nasıl bir fark var?
Yurt dışındaki dinleyicilerim sıla, annebaba, dostluk özlemi çektikleri için türkülere daha üst boyutta katılıyorlar. Tüm dinleyicilerimle büyük bir gönül bağım var.
Bu bağ olmasa 50 yıldır müziğe devam edemezdim.
Bu sevgi sayesinde 68 yaşında olmama rağmen iki saat boyunca genç bir delikanlı gibi şarkılarımı söylüyorum.
Son yıllarda Batı'daki seçimlere baktığımız zaman aşırı sağ hareketlerin yükselişe geçtiğine şahit oluyoruz...
Dünyada böyle bir akım var ne yazık ki.
Avrupa'da artan göçün kültür çatışmasına ve ekonomik dengesizliğe yol açması, ırkçılığı veya İslamofobiyi de artırarak aşırı sağın yükselmesine yol açıyor. Örneğin, benim oğlum 15 sene Viyana'da yaşadı.
Bize yıllardır hep Avrupa ülkeleri çok özgür, çok demokrat, insan hakları konusunda son derece ileri dendi. Ama aslında böyle olmadığını yakından gördüm.
Yeri geldiği zaman ırkçılığı en açık biçimde yapan Avrupa'dır. Bir Viyanalı gibi yaşamanıza rağmen Türk olduğunuz için ötekileştirirler. Avrupa'nın iki yüzü var; bir yüzü çağdaş, modern gibi görünüyor, diğeri ise ırkçı, insanları hakir gören, ötekileştirici ve ayrımcı bir yüz. Ben bu yüzünü hep biliyordum. Avrupa'da yaşanan siyasi gelişmelere paralel olarak Batı bu yüzünü de tüm dünyaya göstermiş oldu.
Avrupa'da ırkçılık hep vardı ama bizim topraklarımızda olmadı, olmayacak da.
Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı da ikiyüzlü bir politika izlemiyor mu sizce?
AB, Türkiye'ye ikiyüzlü bir politika izliyor. Türkiye dünyaya örnek olacak biçimde 3.5 milyon Suriyeli kardeşimizi bağrına bastı, onlara kapılarını açtı. Peki, Avrupa ne yaptı veya Müslümanım diye geçinen diğer ülkeler? Kapılarını, sınırlarını kapattı. Avrupa, sınırlarından kimseyi içeriye almıyor, mültecilerin botlarla denizde ölmesini izliyor. İnsanlık faşizmi yaşatıyorlar. Benim ülkem ise tam tersi; savaştan kaçan insanlara kucak açıyor. Benim ülkem, dünyanın en güzel, en özel ülkesi. Böyle güzel insanlarla dolu güzel bir ülke dünyanın hiçbir yerinde yok. Ben her zaman 'Memleketim' derim.
Ülkesini çok seven bir sanatçı olarak; dostça, kardeşçe, saygı ve sevgiyle birbirimize sarılalım diyorum. Birlik ve beraberliğimizi korursak bizi kimse ne bölebilir ne de parçalayabilir. Bugüne kadar çok uğraştılar dışarıdan bizi bölmek için ama başaramadılar, başaramayacaklar da. Bu cumhuriyet ilelebet yaşayacak. Türkiye çok güçlü bir ülke, bizi kimse yıkamaz. Gençlerimize çok güveniyorum, onlar cumhuriyetimizi ayakta tutup koruyacaklar. Türkiye'nin geleceğinden çok umutluyum.
'BANA ACIYORLAR MI?' DİYE DÜŞÜNÜRDÜM
Küçükken geçirdiğiniz felçle yaşamınızın akışı tamamen değişti. Siz bu hastalıkla nasıl mücadele ettiniz?
15-16 yaşlarında, engelli biri olduğum için 'Acaba arkadaşlarım bana acıyarak mı bakıyorlar?' diye düşünürdüm. Bir kıza güzel duygularla bakıyorsunuz ama 'Acaba karşı taraf bana aynı duygularla mı bakıyor?' diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Müzik bu yönümü tedavi etti. Hem okumak, hem de müzikle uğraşmak engelli bir insan olduğumu unutturdu. Çocukken "Doktor olup ayağımı tedavi edeceğim" derdim. Ama karşıma tesadüfen çıkan bir yarışma hayatımın akışını değiştirdi. İyi ki de müzisyen olmuşum.
AMERİKA 'NIN KONSER TEKLİFİNİ REDDETTİM
Anti-emperyalist biri olarak Amerika'nın dünyadaki ve bölgemizdeki politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyalist kimliğe sahip biri olarak, Amerika'dan konser vermem için teklifler gelmesine rağmen reddettim. Amerika faşist bir ülke. Orada yaşayan halkı tenzih ederek söylüyorum ama gerçek bu! Amerika, Trump gibi bir deliyi seçti, şimdi bu deliyle uğraşsın dursun. Amerika siyasi yönetimi; böl, parçala, yönet ya da yok et politikası ile hareket ediyor. Korkunç emperyalist emellere sahip bir ülke. Parasının gücüne, silahına güvenerek nerede petrol, nerede ezilmiş insan varsa onun üstüne çöreklenmeye çalışan bir ülke. Ortadoğu'da da kan ve gözyaşının sebebi; Amerika'nın izlediği bu politikadır. Şimdi bakın haberlerde görüyoruz; Amerika çıkıyor, 'PYD/YPG veya PKK terör örgütüdür' diyor, arkasından da bu terör örgütlerine silah yardımı yapıyor. Bu riyakarlıktır, sahtekarlıktır. Amerika'nın ne kadar ikiyüzlü olduğunun, ne kadar taraf tuttuğunun bir göstergesidir. PYD ve PKK'yı terör örgütü görüyorsan onlara nasıl silah yardımı yapıyorsun peki? Şimdi bir terör örgütü üyesinin ayağındaki botundan silahına kadar bakın; üstünün yarısı Avrupa, yarısı Amerikan malı. Yani dış mihrakların terörü desteklemesidir bu. Ondan sonra da çıkıyor Avrupa ülkeleri; yok insan hakları, yok demokrasi diyor. Bırakın bu riyakarlığı ve sahtekarlığı. Yıllardır sevgi, barış, dostluk ve kardeşliğin türkülerini ve ezgilerini söyleyen bir sanatçı olarak, ben dünyada hiçbir çocuğun burnu kanamasın, kan ve gözyaşı olmasın istiyorum. Benim için Amerikalı bir çocuk da, Suriyeli bir çocuk da eşittir ama ne yazık ki emperyalist güçler böyle bakmıyor.
EŞİM BENİM BEYNİMİN VÜCUDUMUN YARISI!
Bu yoğun konser programınıza rağmen ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?
14 günlük dedeyim; Lavin'in dedesiyim. Çok mutluyum. Kızım Türkü sayesinde yaşadık bu sevinci. 40 yıllık evliyim. Eşim Ayten benim beynimin, vücudumun yarısıdır. Bana her zaman güç vermiştir. 20 yıllık resim ve seramik sanatçısıdır kendisi. Eserlerini yurt içi ve yurt dışında sergiledi. Şimdi de çok güzel bir sergi açtı Ankara'da. O benim her zaman yanımda oldu, bugün de ben ona destek oluyorum. Gurur duyuyorum Ayten'le. Seramik alanında çok özel eserlere imza attı. Yılın altı ayı Kapadokya'da yaşıyoruz. Atölyemiz var orada, eşim çalışmalarına orada devam ediyor.
İNTERNET, MÜZİK SEKTÖRÜNE AĞIR BİR DARBE İNDİRDİ
İnternet ortamı hem özgün müziği, hem de sizin üretim sürecinizi nasıl etkiledi?
İnternetin gelişimi, akıllı telefonların yaygınlaşması, sosyal medya; her şeyden önce müzik sektörüne ağır bir darbe indirdi. Bir albüm hazırlamak için 1.5 yılımı veriyorum. Bu kadar emekten sonra albümü dijital ortamda bedava indirmeye başlıyorlar. Halbuki albüm çıkardığımız zaman kendi ülkemize sanatçılar olarak bizlerin ekonomik katkı sağlaması gerekir. Ama maalesef bu ortamda mümkün olmuyor. Müzik Yorumcuları Birliği olarak telif haklarıyla ilgili Kültür Bakanlığı ile çalışmalar yürütüyoruz. Umarım yakın zamanda çözülür bu sorun. Telif haklarıyla ilgili bu sorun çözülürse müzik sektörü canlanır, gençlerimiz daha fazla albüm çıkarır diye düşünüyorum.