EBRU BAYBARA DEMİR – ŞEF / SOSYAL GİRİŞİMCİ
Bir kadın olarak sizin hikayenizi duymak beni gururlandırıyor ve ilham veriyor; hikayenizi sizden dinleyebilir miyiz?
Çocukluğum ve okul yıllarım İstanbul'da geçse de geleneklerine bağlı kalabalık bir Mardinli aile içinde büyüdüm. Babam kız çocuğunun dezavantaj görüldüğü bir dönemde 3 kızını okutmak ve güçlü birer birey olmalarını sağlamak için köklerinden ayrılıp Mardin'den İstanbul'a göç etmişti. Ondan tam 23 yıl sonra toprağım, köklerim beni Mardin'e çekti ve hayat öyküm burada yeniden başladı. Mardin'e gittiğimde genç ama büyük hayalleri olan biriydim. Turizm yapmak istiyordum. Her ne kadar Mardinli olsam da yaşam şeklim, düşüncelerim ve giyinişimle batılıydım. 1999 yılında Mardin'de ilk zamanlar yurtdışından gelen turist gruplarını ağırlayan bir rehber olarak çalıştım. Tarihi, kültürü ve yemekleri ile herkesi büyüleyen bu şehirde konaklama ve ikram konusundaki sıkıntılar, yeni adımlar atmamız için başlangıç oldu. Bir gün yurtdışından gelen Alman bir turist grubu yemeklerin kötü olduğunu ve lokantada yemek istemediklerini söyledi. Durumu lokanta sahiplerine bildirdik ancak ne yazık ki olumlu sonuca ulaşamadık. Ertesi gün turist grubu için başka bir yer bulmam gerekiyordu ama alternatifimiz yoktu. Çaresizlik içerisinde ne yapacağımı düşünürken yengem duruma müdahale etti ve 28 kişilik Alman grubunu kendi evinde ağırlayabileceğini söyledi. Ertesi gün yengem kendi evinde, çevre evlerdeki kadınlarla yaptığı yemekleri yer sofrasında turistlere sundu. O gün o yer sofrası bu toprağın kadınlarının mucizesini bana gösterdi. Grup memnun ayrılınca bunu bir sisteme oturttuk ve kadınlarla yengemin evinde bu işe devam ettik. Okuma yazma bilmeyen kadınların çocukları ile iletişim kurduk. Benimle birlikte 21 kadın Mardin'de yapılmayanı yapmaya başladık. Kadınlar artık en iyi bildikleri işten para kazanıyordu.
''En büyük derdi evine ekmek götürmek olan insanlara hayallerinizi anlatmanız bir anlam ifade etmez. Kabul edilmek için onlara başarı göstermeniz gerekir. Ben de bunu yaptım. Mardin'de eşinin izni olmadan kapıdan bile çıkmayan kadınlar artık kendi hikayelerini yazıyor ve erkeklerle eşit şartlarda, omuz omuza çalışıyor.''
Bu süreçte kadın olmanın zorluğunu hissettiniz mi hiç?
Mardin'de kadın her zaman çok değerlidir ve el üstünde tutulur. Ancak evin dışında, toplumsal hayat içerisinde kadınları görmemiz pek de mümkün değildi, kadın evde değerliydi. Benim Mardin'de başlattığım değişim, bölge halkının süregelen kalıplarını yıkmaya başladı. Buraya yerleştikten sonra Mardin'in turizmi için yaptığımız çalışmalar bölge halkı başta olmak üzere çevredeki az sayıda otel ve lokanta işletmecilerini rahatsız etti. Bizi en çok zorlayan da bu tepkiler ve eleştiriler oldu. Çünkü ben onlara göre yaşam tarzımla alışılagelmiş bir kadın modelinin sınırlarını zorluyordum. Ailem dahil herkes dönmem için beni ikna etmeye çalıştılar ama benim hayallerim vardı. Hayallerimin karşısında da bir şehrin halkı. Yaşanan tüm süreçlere rağmen ben kalmayı tercih ettim. Hedeflerim ve hayallerimden vazgeçmememin en büyük nedeni bu topraklara ve yoktan var eden kadınlara güvenim oldu. Cercis Murat Konağı'nı hayata geçirdikten sonra insanlara yaptığımız işi anlatmayı bıraktım. Çünkü en büyük derdi evine ekmek götürmek olan insanlara hayallerinizi anlatmanız bir anlam ifade etmez. Kabul edilmek için onlara başarı göstermeniz gerekir. Ben de bunu yaptım. Ve bir gün benden yaşça büyük biri restorana gelerek "benim buradan daha güzel bir evim var, sen söyle restoran mı yapayım otel mi" dediğinde ilk kırılmayı yaşamış olduk. Bir restoran örneğinden yola çıkarak başarıyı gören Mardinliler, turizme yatırım yapmaya başladı. Bugün artık Mardin'de turizm, tarım kadar önemli bir sektör. Şimdi 21 kadınla bir yer sofrasında başladığımız yolculuk yüzlerce kişiye yeni bir hayat sunuyor. 20 yılı arkamızda bıraktık. Kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar zor ve güzel bir süreç yaşadık. Mardin'de eşinin izni olmadan kapıdan bile çıkmayan kadınlar artık kendi hikayelerini yazıyor ve erkeklerle eşit şartlarda, omuz omuza çalışıyor. Bunun bir parçası olmak benim için tarif edilemez bir duygu ve gurur.
Pandemi döneminde de bir girişiminiz oldu. Şartlar zorlu görünse de bir çıkış yolu muhakkak vardır değil mi?
Mardin bir turizm şehri. Pandeminin ortaya çıkmasıyla birlikte turizmin durması ve kısıtlamalar yüzünden her gün yüzlerce kişiyi ağırladığımız, 52 çalışanıyla hizmet veren Cercis Murat Konağı restoranımızı kapatmak zorunda kaldık. Ancak sadece 52 çalışan değil, geçimini günübirlik işlerde çalışarak elde eden ve turizmin yarattığı pazarda bulunan yerel üreticiler de maalesef işsiz kaldı. Ortaya çıkan bu süreçte yeni bir çıkış yolu bulmamız gerekiyordu. Bu kapsamda 2018 yılında hayata geçirdiğimiz Halep Sabunu projesi pandemiyle birlikte hız kazandı. İlk adımda elimizde bulunan 20 bin kalıp satışa sunduk ve ürünler hızla tükendi. Burada vermemiz gereken karar; elde edilen gelirin tamamının çalışanlara dağıtılması mı yoksa yeni üretim için sermayeye dönüştürülerek bu sürecin sürdürülebilir gelir kaynağına dönüştürülmesi mi yönündeydi. Bugüne kadar hayata geçirdiğim tüm projelerin eğitim ve entegrasyon başta olmak üzere birçok hedefi vardı ama benim için önemli olan nokta her zaman sürdürülebilirlik oldu. Kısa süre içinde sabun atölyemiz günlük 1 ton arap sabunu ile 1.5 ton kalıp sabun üreten bir üretim yerine dönüştü. Artan talep bölgedeki zeytin çiftçisinin gelir elde etmesine, zeytinyağı üreticilerinin kapasitelerine ve bölgede düşük talep nedeniyle ekimi ve bakımı durdurulan zeytin ağaçlarının canlandırılmasına kadar kendi ekosisteminin yaratılmasına neden oldu. Diğer yandan bu hareketliğin artışı, bölgede organize perakendeye ulaşamayan küçük çiftçinin de bize ulaşmasını sağladı. Ürününü ulusal pazara sunamayan, geleneksel yöntemler ile tarım yapan yerel üreticinin ürünlerini de işleyerek Topraktan Tabağa e-ticaret sitesi üzerinden satışa sunduk. Biz dezavantajlardan avantaj yaratan bir anlayışla, her koşulda ayakta kalmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bu ekosistemin gelişmesini ideal noktada yürütmeye çalıştığımız kooperatif modeli sağladı. Her şeyden önce kooperatifin profesyonel toplum gönüllülüğü anlayışı ile yönetilmesi gereken ''stratejik planlamaya sahip bir yönetim modeli'' olması gerektiğini gördük ve sistemi bu şekilde büyüttük. Bu aşamadan sonra hedefimiz kooperatif yapısının yarattığı ekosistem içerisinde 'yerel ürün', 'yerel mutfak' ve 'yerel insan kaynağı'nı bir araya getirerek yenilikler yaratmak.
''Tüm girişimcilere tavsiyem geleceğe fayda sağlayan, sürdürülebilirliği olan projeleri hayata geçirmek için çalışmalıları.''
Sizin gibi kadın girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Ben bir sosyal girişimciyim. Hayat her zaman bize yeni yollar sunar ve bir şeyler göstermeye çalışır. Güçlü, fedakâr, çalışkan, cesaretli bir ailede büyüdüm. Her zaman savaşmayı, yaşadığımız hayatı sadece kendimiz için devam ettirmememiz gerektiğine inandım. Çünkü gördüklerim benim görmediklerim ise başkalarının kaderi olacaktı. Bu yüzden aslında sadece kadın değil tüm girişimcilere tavsiyem geleceğe fayda sağlayan, sürdürülebilirliği olan projeleri hayata geçirmek için çalışmalıları.
BURAK SIRAÇ – GİRİŞİMCİ
Pandemi sürecinde harika bir uygulama yarattınız. Sizden dinleyebilir miyiz?
Çok teşekkürler. Uygulamamız kullanıcıların semt pazarlarındaki tezgahlardan, meyve ve sebze siparişi verebilecekleri bir pazaryeri platformu olarak hizmet veriyor. Böylelikle hem kullanıcılara dijital semt pazarı deneyimi sunuyoruz hem de e-ticarete dahil olamayan pazarcıları dijital dönüşüme dahil etmeyi hedefliyoruz. Türkiye'de ve diğer potansiyel ülkelerde, dijital semt pazarı deneyimi sağlayan bir teknoloji şirketi olmak için tüm motivasyonumuzla çalışıyoruz.
Pandemi sürecinde hasret kaldığımız pazarların taze meyve, sebzelerini tüketici ile buluşturma yolculuğunuzda zorluklar ile karşılaştınız mı?
Tabii ki, farklı zorluklarla karşılaştık ve hala karşılaşıyoruz. Hem kullanıcıların hem de pazarcıların hayatına yeni bir deneyim getirdik, alışık oldukları geleneksel pazar alışverişinin dijital dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sisteme girecek bir pazarcının aklında farklı sorular veya ön yargılar olabiliyor. Benzer durum kullanıcılar için de geçerli. Zihinlerde "Gerçekten seçtiğim pazardan ve tezgahtan mı geliyor?" gibi soru işaretleri olabiliyor. Bizim işimiz karşılaştığımız zorluklara çözümler üretmek ve markanın bilinirliğini artırmak. Senaryo ve çözümlerimizi tasarlarken her zaman datanın bize ne fısıldadığına bakıyoruz.
''İnsanların günlük hayatlarındaki gerçek bir ihtiyaca çözüm getirdiğimizi görmek bizi çok mutlu ve motive etti.''
Uygulamaya geri dönüşler nasıl oldu?
Pazardan'ın girişim fikri ve yarattığı deneyimle ilgili bizim beklediğimizin üzerinde pozitif tepkiler aldık. 2 ayda çok sınırlı bir bölgede hizmet verirken, 1.500'ün üzerinde üyeye ulaştık. Henüz teslimat yapamadığımız bölgelerden, ne zaman hizmet vermeye başlayacağımızı soran çok sayıda mesaj gönderildi. İlk siparişi veren kullanıcılarımızın büyük kısmı Pazardan'ı kullanmaya devam ediyor, kullanıcı memnuniyeti oldukça yüksek. İnsanların günlük hayatlarındaki gerçek bir ihtiyaca çözüm getirdiğimizi görmek bizi çok mutlu ve motive etti. Önümüzdeki günlerde tüm İstanbul'da çok sayıda yerde hizmet vermeye başlayacağız. Dijital semt pazarı deneyimini herkesin yaşamasını istiyoruz.
''Tünelin sonunda ışık yoksa, ışık yakacak bir fırsat var demektir. Değişen her ekosistemde insanların davranışlarında ve ihtiyaçlarında dönüşümler gerçekleşiyor.''
Gerçekten zorlayıcı bir süreçten geçiyoruz ama sizin gibi her şartta bir çözüm bulan insanları tanıyınca da çok mutlu oluyorum. Tünelin sonunda bir ışık görmeyi bekleyenlere var mı tavsiyeniz?
Tünelin sonunda ışık yoksa, ışık yakacak bir fırsat var demektir. Dünya gerçekten zor bir süreçten geçiyor ancak burada fark yaratan noktanın kişilerin ve şirketlerin bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Değişen her ekosistemde insanların davranışlarında ve ihtiyaçlarında dönüşümler gerçekleşiyor. Değişimlere ayak uyduracak, motivasyonu yüksek bir ekip ve insanların ihtiyaçlarını değer yaratarak çözen fikirler yüksek potansiyel taşıyor. Türkiye'de ve Avrupa'da farklı şirketlerde, farklı pozisyonlarda çalıştım ancak girişimciliğin dinamikleri bambaşka. Kişisel fikrim; bariyerlerle karşılaştığınız anlar değil, işe inanmayı bıraktığınız an kaybettiğiniz an oluyor.
YASİN SOY – SANAT YÖNETMENİ
Geçtiğimiz günlerde bir dijital defile düzenlendi sanat yönetmeni de sizdiniz… Fikir nasıl çıktı ortaya?
Gerçekleştirdiğimiz dijital defilede kullanılan teknik ve stüdyo özel donanımlara sahip bizde bu teknikleri kullanarak Türkiye'de ilk kez 3 boyutlu bir ortamda arttırılmış gerçeklik teknolojisi kullanılarak gerçek zamanlı genişletilmiş gerçeklik defilesi gerçekleştirdik. Modeller zamansız hayal ürünü bir sarayda gerçekliğe en yakın görsellikte yürüdüler. Pandemi ile birlikte gelişen teknolojiler her alanda olduğu gibi moda sektöründe de kendini göstermişti, bir çok moda devi arttırılmış gerçeklik teknikleriyle moda showları gerçekleştirmeye başladı bile biz de bu projeyle Türkiye'yi bu boyutta işler yapabilen sayılı ülkelerden birisi yaptık. Tasarımcı Nihan Peker'in 21/22 Sonbahar Kış koleksiyonundan parçaların olduğu bu dijital defile bize hiçbir sınırı olmayan sonsuzluk sunuyor.
Defileden sonra geri dönüşler nasıl oldu size?
Defile yayınından sonra önce mekan gerçek zannedildi ve büyük ilgi uyandırdı biraz şaşkınlık yarattı diyebiliriz.
Covid-19 pandemi sürecinden moda sektörü de aslında kötü etkilendi, defileler anlamında endişelendiğiniz oldu mu ilk zamanlar?
Pandemi süreci başladığında sadece moda sektörü değil tüm sektörler durdu ama kısa sürede bu süreçte yapılabilecek dijital işlere evrildi. Moda haftaları dahil dünya genelinde seyircisiz defileler yapılmaya başladı.
MERT VİDİNLİ – GAZETECİ
Sen deneyimlerini insanlarla paylaşmaktan çok keyif alıyorsun, pandemi sürecindeki deneyimlerin artısı ile eksisi ile neler oldu?
Pandemi sürecinde daha çok dijitalde vakit geçirdim, ev içindeki özel hayatımı daha çok paylaşmaya başladım Mert Vidinli gün içinde nasıl vakit geçiriyor o görüldü. Dijitalleştikçe aslında yalnızlaşmaya da başladım. Tek negatif etkisi karantina başında aldığım on kiloydu fakat şu an yirmi kiloyu geri verdim. Tam bir savaşçıyım.
''İnsan bir meslek grubuna ait değilmiş daha farklı alanlarda da kendini geliştirebilirmiş. şartlara adapte oldukça yaş almıyor genç kalıyorsun.''
Başarılı bir mekan gurmesisin de; covid-19 süreci işletmelere maalesef pek yaramadı, neler olur bu süreç adına işletmecilere tavsiyelerin?
Bu süreçte benim mesleğim de durdu bu da beni içime döndürdü, farklı alanlarda nasıl var olabilirim ona bakmaya başladım. Danışmanlıklar ve sunuculuk yapmaya başladım yani insan bir meslek grubuna ait değilmiş daha farklı alanlarda da kendini geliştirebilirmiş. Onlara tavsiyem de aslında bu olur, yazı düşünüp sahil taraflarına da taşıyabilirler işlerini.
Bu süreçte evde dahi otursan üretmeye devam ettin… Sırrı nedir bu durumun?
Her duruma ayak uydurmak lazım, şartlara adapte oldukça yaş almıyorsun, genç kalıyorsun. Meraklı ve trend avcısı olduğum için de bu şekilde üstesinden gelebildim.
'' Nisan'da Adana'da Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı bu yıl 1-4 Nisan tarihlerinde online''
ALİ HAYDAR BOZKURT – KARNAVALIN FİKİR ÖNDERİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı önderliğinde gerçekleştirilen karnaval bu yıl ilk defa online olacak, nasıl hazırlandınız? Karnaval programından bize biraz bahsedebilir misiniz?
2013 yılından bu yana düzenlenen "Nisan'da Adana'da Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı" her anlamda motivasyon sağlayan, halkımızın moral değerlerini yükselten bir etkinlik olmayı başardı. Pandemiyle birlikte ülkemiz ve dünya büyük zorlukların yaşandığı bir dönemden geçiyor. Ama büyük ve güçlü bir ülkenin insanları olarak yarına olan inanç ve umudumuzu da hiç kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz.
Geçtiğimiz yıl komite olarak yaptığımız bir çağrı ile etkinliğimizi balkonlara taşıma kararı almıştık. Adana halkı da buna en güzel şekilde karşılık vermiş, balkonlarınızı süslemiş, özel kostümleri ile bu coşkuyu yaşamıştı.
Maalesef 100 yılda bir insanoğlunun başına gelen böylesine olumsuz bir durumun etkileri halen sürmekte olduğu için bu sene de bunu yapamayacağımızı anladık. Peki ne yapabilirdik? Bu düşünce etrafında ortaya karnavalı online düzenleme fikri çıktı. Kolları sıvadık ve çalışmaya başladık.
İlk kez online olarak düzenleyeceğimiz karnavalımız için günlerce uğraş veridi. Web sitemiz üzerinden yapılacak dolu dolu yayınlarda; sanatçı konuklarımızın da katılımıyla, müzik ve dans gösterileri, yarışmalar ve sürpriz etkinliklerle 4 gün boyunca karnaval coşkusunu evlerinizin rahatlığında sizlere yaşatmak istiyoruz.
CELİL SADIK – SANAT TARİHÇİSİ
Bir sanat tarihçisi olarak pandeminin ilk günleri mesleğin adına endişelendin mi?
Evet, elbette endişelendim. Sanat tarihçisi olarak zaten işsizlik en büyük problem. Yıllarca bu alanda kendi işimi oluşturmaya, yeni bir alan açmaya çalıştım. Tam da işler bir düzen bulmuşken pandeminin başlaması ilk iki ay boyunca herhangi bir iş yapamama neden oldu.
Bu süreçte seminerlere, kurslara gitmek pek mümkün olmasa da insanlara online olarak ulaşmayı başardın, nasıl hissettiriyor bu durum?
Online olarak seminerlerime devam etmeye başladığımda bu beni biraz oyaladı ama seminerler günde iki saat sürüyor. Ben de daha fazla ne yapabilirim diye düşündüm. O zamana kadar 2 senede bir kitap yazmıştım. Pandemi süresinde iki tane daha yazdım. Onun dışında da evden neler yapabilirim diye uzun bir program yapıp hepsini sırayla hayata geçirmeye çalıştım. Sanatın iyileştirici bir gücü olduğunu düşünüyorum. İnsanlar da bu dönemde seminerleri ve kitapları bir kaçış olarak gördü ve ilgi gösterdiler. Elbette bu bana da iyi geldi. Bu dönemde sadece maddi anlamda değil manevi olarak bana da kaçış oldu. Bu yüzden ilgi oldukça hemen hemen her gün seminer vermeye başladım.
Bu dönem için karanlık gibi görünen bir tablo bazen birkaç fırça darbesi ile güzelleştirilebilir diyebilir miyiz?
Tanım olarak adaptasyon diyebilirim. Zaten sanat tarihçisi olarak işsizlik büyük bir sorundu. Ben bu sorunu da çözebileceğimi düşünmüştüm. En azından kendim için. Bu yüzden sanat tarihini herkese hitap edebileceğim şekilde anlatmaya başladım. Sonuç olarak sanat tarihini günümüze adapte ettim. Ben de buna adapte oldum. Dediğim gibi, tam düzeni kuruyorken pandemi olması biraz canımı sıktı. Ama buna da adapte olmam gerekti ve bunun için çalışmaya başladım. Eğer aklımızı oyalayacak bir şey bulamaz adapte olamazsak bu dönem çok daha zorlu geçebilir. Bu yüzden biraz durup neler yapılabileceğini planlamayı ve ona göre harekete geçmekten geri durmamayı öğrendim. Yani bir şekilde sürekli olarak adaptasyon sağlayarak mesleğimi günün şartlarına göre kullanmaya çalışıyorum.