Daima ilginin merkezinde olma isteği ve dünyayı kendi benliklerinden ibaret sanma durumu olarak tanımlanan egosantrizm, özellikle kadın-erkek ilişkilerinin yıpranmasına sebep oluyor. Psikolog Uğur Mikail Göksen, aşırıya kaçıldığı takdirde haklılık duygusunun ilişkiler için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek sorunun temelinin çok küçük yaşlara dayandığını da belirtiyor. Egosantrik yapılanmayı "her bireyin bebeklik ve ergenlik döneminde normal olarak geçirdiği gelişim süreci" şeklinde ifade eden Göksen, "Çocuklukta kişi, kendi algı ve davranış pratiklerini geliştirir. Ergenlikte ise sosyal kabul görme veya tam tersi aykırı davranmaya yönelik tutumlar sergiler. Bu iki dönem kişilik gelişimi yönünden kritik eşiklerdir. Çocuklukta dışarıyla yeterince bağ kurulmazsa, ergenlikte de diğer insanlarla benzerlik ve farklılıklar kabul edilmezse ileriki yaşlarda davranış ve iletişim boyutunda sorunlar yaşanması olasıdır. Bu sorunların yüzeye taşındığı en belirgin yaşantılar ise ilişkilerimizdir" diyor.
İLİŞKİLER HAKLILIKLARI SEVMEZ
Günümüz ilişkilerini yıpratan haklılık duygusunun, genelde çatışma-direnç ikileminden doğduğunu söyleyen Göksen, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ben'i koruma ve savunma ihtiyacı; karşımızdakini ikna etme, dahil etme veya susturma davranışlarıyla somutlaşır. Bununla birlikte ilişkiler bireylerin haklılıklarını pek sevmez. Hatta bu şiddetli boyuta ulaştığında anlaşılmama, görülmeme ve duyulmama gibi değersizlik hissi nedeniyle tartışmalar ortaya çıkar. Oysa ikili ilişkilerde mutlak bir kazanan yoktur. Sürekli haklı olma isteği nedeniyle temeli sarsılan bir ilişkinin samimiyeti de zamanla kaybolur."
İkili ilişkilerde haklılık duygusu ile hareket edilirken aslında amacın yalan söylemek, yönlendirmek, yanıltmak ya da herhangi bir kazanç sağlamak olmayabileceğini söyleyen Psikolog Uğur Mikail Göksen, "Aynı anda aynı durumu yaşayan çiftlerin hafızasında yer edinen duygular farklı olabiliyor: Hassasiyetleri, alınganlıkları, beklentileri ve öfkeleri… Çiftlerde bu çatışma-tartışma halleri zamanla ilişkiye duyulan güven ve inancı sarsarken, şiddet sorununun da nedeni olabiliyor" diyor. Haklılığın mevzu bahis olduğu bir ilişkide, doğru ve yanlışların zamanla farklılık göstereceğini de belirten Göksen, bu sorunun, yetişkinlik dönemi göz ardı etmeksizin, çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan problemlerle ilgisi olduğunun da bir kez daha altını çiziyor.
"EMPATİ KAVRAMINI DOĞRU TANIMLAMAK ÇOK ÖNEMLİ"
İkili ilişkilerde sürekli haklı olma arzusundan kaynaklanan sorunların çözümü aslında karşındaki kişinin duygularına ortak olmaya çalışmaktan geçiyor. Basit anlamıyla karşımızdakini anlamak ya da anlamaya çalışmak olarak bilinen empatinin, "duyguya eşlik etmek" tanımına daha uygun olduğunu söyleyen Göksen, anlamaya çalışmanın ilk ölçütünün ise dinlemek ve duymak olduğunun altını çiziyor. Yaşantılarımızın büyük kısmının birbirine benzemesiyle birlikte, parmak izi hassasiyetindeki farklılıkların varlığına da dikkat çeken Göksen, "Geçmişimiz kendinden müstakil. Karşımızdakini, yanımızdakini anladığımızı düşünüp buna göre çözüm sunmak olayları daha fazla karıştırabiliyor. İçine doğduğumuz ailenin yapısı, ekonomik sınıf farklılığı, politik zemin, inanç ve ahlak tanımları, cinsiyet rollerine yaklaşım gibi etkenler herkes için farklı olabilir. Gündelik basit tartışmalarımız ve haklılıklarımızı savunma hallerimiz dahi bu dinamiklerin farklılığıyla doğrudan ilişkili. Bu nedenle empati kavramını doğru tanımlamak çok önemli" diyor.