Daha önce Devlet Güvenlik Mahkemesi olan Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş kampüsünde, "Adalet ve Medya İlişkisi Adalet Mülkün Temeli, Medya Gerçeğin Sesi" paneli düzenlendi. Panelde konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "başörtüsüne özgürlüğü savunduğum için 25 yıl önce yargılandığım ve o dönemde Devlet Güvenlik Mahkemesi olan Bahçeşehir Üniversitesi binasında bugün Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanı olarak bulunmaktan mutluluk duyuyorum" dedi.
Bakan Tunç, Filistin'de 7 Ekim 2023'ten bu yana dünyanın gözü önünde soykırım işlendiğini, 50 bine yakın insanın şehit edildiğini söyledi.
Bunların yüzde 80'inin kadın ve çocuklardan oluştuğunu kaydeden Tunç, uluslararası medyanın katledilen çocukların hakkını koruyamadığını ve savunamadığını ifade etti.
Tunç, uluslararası medyanın, Filistin'de katliam yapanları adeta destekleyen bir dezenformasyon yaptığını belirterek, "Ama bunun yanında Türk medyasına baktığımız zaman, Anadolu Ajansına baktığımız zaman, önümüzde şu anda Anadolu Ajansının Filistin'le ilgili yayınları var masaların üzerinde. TRT'ye baktığımız zaman, diğer özel televizyon kuruluşlarına baktığımız zaman her birinin muhabirleri, Filistin'den, Gazze'den, İsrail'den, Lübnan'dan oralarda insanlık suçunun işlendiği bölgelerden hayatları pahasına yayınlar yapıyor ve toplumu aydınlatıyor. Hem milletimizi aydınlatıyor hem de dünyaya mesaj veriyor." ifadelerini kullandı.
"FİLİSTİN'DE ŞEHİT OLAN TÜM MAZLUMLARI RAHMETLE ANIYORUM"
Bakan Tunç, şunları kaydetti:
"Türk medyası Filistin konusunda da gerçekten önemli bir sınav vermiştir ve takdire şayandır bu konuda. Özellikle Anadolu Ajansının topladığı deliller, TRT'nin kaydettiği görüntüler, özel televizyonlarımızın kaydettiği görüntüler, bunlar hepsi birer kanıt. Hem Uluslararası Adalet Divanında Güney Afrika'nın başlatmış olduğu ve Türkiye'nin de müdahillik talebinde bulunduğu soykırım davasında delil olarak dosyamıza ilave ettiğimiz çok önemli kanıtlar var Anadolu Ajansından elde ettiğimiz, hem de Uluslararası Ceza Mahkemesine sivil toplum kuruluşlarımızın yapmış oldukları başvuruda da bu kanıtlar, bu deliller gerçekten çok önemli. Türkiye olarak, Türk medyası olarak bu anlamda Filistin'deki mazlumların hakkının korunması ve uluslararası hukuk anlamında o dosyalara delil teşkil edecek, tarihe not düşecek çok önemli belgeleri Türk medyası sağladı ve bu anlamda TRT, Anadolu Ajansı şehit verdi, kameramanı orada şehit edildi. Canları pahasına mücadele ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Ben buradan Filistin'de şehit olan tüm mazlumları rahmetle anıyorum."
Bahçeşehir Üniversitesi'nin bulunduğu mekanda 25 yıl önce yargılandığını aktaran Tunç, şunları paylaştı:
"Burası Devlet Güvenlik Mahkemesi'ydi. Nereden nereye geldiğimizin, ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması konusunda nasıl mesafe aldığımızın bir göstergesi. Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı bundan 25 yıl önce. Başörtüsüne özgürlüğü savunduğumuz için genç bir avukat olarak hakkımızda iddianame düzenlenmişti. Başörtüsüne özgürlük diye bir imzadan dolayı bir iddianameyle karşı karşıya kalmıştık ve burada yargılanmıştık. Burada, duruşmada karşımızda bir askeri hakim ve 2-3 üyeyle beraber ifademizi almışlardı. Bugün o mekanda bir eğitim yuvası olarak ülkemizin geleceğine imza atacak, Türkiye Yüzyılı'nı inşa edecek gençlerin eğitim gördüğü bir yuvada bu sefer sanık olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet Bakanı olarak, sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum."
Yargının ve medyanın geçmiş dönemlere göre çok yol aldığını kaydeden Tunç, geçmişte 12 Eylül'de, 28 Şubat gibi dönemlerde Türk yargısının adaletten yana değil de darbecilerden yana olduğunu anımsattı.
Ancak artık Türk yargısının milletin yanında olduğunu 15 Temmuz Darbe girişimindeki kahramanlıkla gösterdiğini dile getiren Tunç, "Türk yargısı, maalesef vesayetçi anlayışın arka bahçesi olarak görev yaptığı yıllarda maalesef hukuk sistemimize çok zararlar vermişti. Ama onlar artık geride kaldı. 15 Temmuz'da verdiği sınav gerçekten takdire şayandı ve vesayetçi anlayışla milletiyle beraber mücadele etmeyi başardı. Büyük bir sınav verdi. Yine Türk medyası da aynı şekilde." ifadesini kullandı.
"YAPAY ZEKANIN HER ALANDA KULLANILDIĞI GİBİ YARGI ALANINDA DA KULLANILABİLMESİNİN İMKANLARI VAR"
Tunç, teknolojinin ilerlediğini ve yapay zekanın çok fazla konuşulduğunu belirterek, yapay zekanın her alanda kullanıldığı gibi yargı alanında da kullanılabilmesinin imkanlarının bulunduğunu söyledi.
Bu konuda hazırlıklarının olduğunu belirten Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"UYAP sistemimizin dünyadaki en gelişmiş yargı ağı projesi ve birçok Avrupa ülkesi de 'Bunu nasıl başardınız?' diye zaman zaman gelip bize ziyaretlerde bulunuyorlar. O bizim bir avantajımız. Onu daha da geliştiriyoruz şimdi. Elektronik duruşmanın, görüntülü duruşmanın hem ceza davalarında hem hukuk davalarında daha da yaygınlaştırılması, adalete erişimi daha kolaylaştırmak, mevzuatı daha da sadeleştirmek, uzun süren yargılamaların önüne geçebilmek için, özellikle uzun süreli aralıklı duruşmaların önüne geçebilmek için birtakım tedbirlerimiz var. Yargı Reformu Strateji Belgemizde de bunları tek tek Cumhurbaşkanımız kamuoyuyla paylaştıktan sonra o hedefler doğrultusunda da mevzuatımızı geliştirmek için çaba göstermeye devam edeceğiz."
"HABER DEĞERİNİ AŞMAYAN DÜŞÜNCE AÇIKLAMALARININ SUÇ TEŞKİL ETMEYECEĞİNİ MEVZUATIMIZDA DÜZENLEDİK"
Tunç, basınla ilgili anayasada önemli düzenlemeler yaptıklarını anımsatarak, basın araçlarına el konulamayacağına yönelik düzenlemenin, 2004 yılında yapılan değişiklikle anayasada yerini aldığını vurguladı.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamını daha da genişleten düzenlemeleri anayasal düzeyde hayata geçirdiklerini anlatan Tunç, "Özellikle basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki çabaları küçümsememek lazım. Hem Türk Ceza Kanunu'nda hem Terörle Mücadele Kanunumuzda hem de Basın Kanunu'nda eleştiri sınırını aşmayan, haber değerini aşmayan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceğini mevzuatımızda düzenledik. Tüm bunlar ülkemizin demokratik hukuk devleti ilkesini daha da tahkim etmeye yönelik düzenlemelerdi." diye konuştu.
Bunları yeterli görmediklerini söyleyen Tunç, şöyle devam etti:
"Türkiye Yüzyılı'nın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız bu anlamlı günlerde, Türkiye'nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasayla yoluna devam etmesi lazım. İnşallah bunu başarırız. Darbelere geçit vermeyen, 10 yılda bir muhtırayla, darbeyle önü kesilmeyen, demokrasimizi daha güçlü yapan, yüksek standartlı bir demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlememizi sağlayacak olan yeni bir anayasaya bu ülkenin ihtiyacı var. İnşallah parlamentoda bu uzlaşma gerçekleşir ve 28. dönem parlamentosu da bu anlamda, bu uzlaşmayla tarihe geçer. Tabii bu uzlaşmaya yanaşan siyasi partiler, milletvekilleri elbette ki milletimizden büyük bir takdir toplayacaktır. Ama aksi durumda milletimiz tabii ki bunun cevabını yeri geldiğinde de verecektir."
Bakan Tunç, medya ve adalet ilişkisinin çok önemli olduğunu, son dönemlerde görülen davalarla ilgili sosyal medyada yorumlar yapıldığını, yargı kararını verdikten sonra eleştirilebilir olduğunu, bu eleştirilerin de yargının kalitesini artırmaya vesile olabileceğini aktardı.
Dava ve soruşturma devam ederken, soruşturmanın gizliliğinin esas olduğuna dikkati çeken Tunç, "Çünkü oradaki toplanacak delillerin karartılmaması lazım. Bu anlamda özellikle dosyanın içeriğiyle ilgili bilgi sahibi olmadan, dosyadaki delillerle ilgili henüz daha hiç kimsenin bilmediği, henüz daha araştırma, soruşturma aşamasındayken 'acaba böyle mi olmuştur, şöyle mi olmuştur' şeklinde bir takım haberler, maalesef sonrasında iddianame ortaya çıktığında 'Ya bu çok tartışılmıştı. Bu niye iddianamede yok? Bu söylenmişti, bu niye yok?' şeklindeki yorumlara neden oluyor. Bu da tabii ki yargıya güveni zedeleyen bir durum." değerlendirmesinde bulundu.
"KİŞİLİK HAKLARINI KORUMAK HUKUKUN EN ÖNEMLİ GÖREVİDİR"
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar arkasında olduklarını dile getiren Tunç, şunları kaydetti:
"Ancak özellikle sosyal medya bir suç işleme özgürlüğü alanı değildir. Gerçek hayatta eğer bir fiil, bir hareket suçsa bu sosyal medyada gerçekleştirilmişse bunu düşünce ve ifade özgürlüğü olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü eğer siz bir kişiye karşı, yüzüne karşı hakaret etmişseniz bu bir suç. Bunu sosyal medyada yaptığımız zaman bu basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü anlamına gelmez. İşte orada şikayet vuku bulduğunda ya da resen kovuşturmaya tabiyse yargı sisteminin el atmaktan başka bir çaresi yoktur. Çünkü kişilik haklarını korumak hukukun en önemli görevidir. İnsan onurunu korumak adaletin en önemli unsurudur. O nedenle adalet insan onurunu korumaktır diyoruz."
"YARGI MENSUPLARIMIZ DA MEDYA MENSUPLARIMIZ DA ÇOK BÜYÜK KRİTİK GÖREV İFA EDİYORLAR"
Sosyal medya aracılığıyla dezenformasyonun daha da arttığını, paylaşılan yalan haberin milyonlarca kişiye ulaştığını vurgulayan Tunç, Ordu'da balerin Ceren Özdemir'i öldüren sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alarak yüksek güvenlikli cezaevine gönderildiğini, ancak bir gazetecinin sanığın bir süre sonra açık cezaevine çıktığı yönündeki paylaşımının, sosyal medyada adalete karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olduğunu hatırlattı.
Tunç, Özdemir'i öldüren sanığın hala yüksek güvenlikli cezaevinde cezasını çektiğini belirten bir açıklama yayımladıklarını, ancak bunun sosyal medyada sınırlı derecede görüldüğünü, dezenformasyonla mücadelede İletişim Başkanlığının çok büyük katkılarının olduğunu anlattı.
Yılda 12 milyon karar verildiğini ifade eden Tunç, "Bu 12 milyon karardan milyonlarcası doğru karar, ama içlerinde birkaç tane olumsuz karar maalesef 25 bin hakimimizin görev yaptığı bir sistemin tamamının eleştirilmesine de yol açıyor. Doğru bilgiyse, gerçekten haklı bir eleştiriyse başımızın üstünde yeri var." dedi.