Başkan Recep Tayyip Erdoğan, 'Dünya İnsan Hakları Günü İnsanlığın Yüzü Programı'nda yaptığı konuşmada, "Bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin göz göre göre çiğnendiği yer, Gazze ve işgal edilmiş Filistin topraklarıdır. Gazze halkının 7 Ekim'den beri hayatı başta olmak üzere her türlü hakkı işgalci İsrail güçleri tarafından pervasızca yok edilmektedir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Adil bir dünya mümkün ama ABD ile değil…
75 YILDIR SORUMLULUKLARI HATIRLATIYOR
Erdoğan, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Dünya İnsan Hakları Günü'nün başta mazlum ve mağdurlar olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. AK Parti İnsan Hakları Başkanlığımızı bu anlamlı günü layıkıyla idrak etmek amacıyla düzenlediği İnsanlığın Yüzü Programı için kutluyorum, etkinliğimize katkı veren tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan 75 sene evvel büyük umutlarla kabul edildi. Aradan üççeyrek asır geçmesine rağmen bu metin insanlığın kazanımları açısından kritik bir belge olma vasfını hala koruyor. Daha adil, daha özgür, daha insan odaklı bir dünya idealiyle kabul edilen insan hakları, evrensel beyannamesi 75 yıldır uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatmayı sürdürüyor. Beyanname bu yönüyle küresel barışın ve istikrarın tesisine de rehberlik ediyor.
MÜSLÜMANLAR MAĞDUR OLUYOR
Her ne kadar insan hakları ihlalleri sona erdirememiş olsa da beyannameyi insanlığın onurlu yaşam mücadelesinin köşe taşlarından biri olarak görüyoruz. Beyannamenin insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda küresel ölçekte bir hassasiyetin oluşmasına ciddi katkılar sağladığına inanıyoruz. Buna rağmen 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nün dünyanın pek çok yerinde insan haklarının ayaklar altına alınırken karşıladığımız da bir gerçektir. Batı toplumlarını zehirli bir sarmaşık gibi saran İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı, insan haklarına yönelik tehditlerin en başında yer alıyor. Yabancı düşmanı, ırkçı, ayrımcı ve faşizan uygulamalardan en fazla mağdur olan kesim hiç şüphesiz göçmenlerin çoğunluğunu oluşturan Müslümanlardır.
DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA YAŞANIYOR
Terörist ve terör kavramları İslam'a saldırmanın, Müslümanları tahkir etmenin, masumları katletmenin bir kılıfı haline dönüştürüldü. Bundan 4,5 sene önce Yeni Zelanda'nın Churchill şehrinde cuma namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehit edildiği saldırı İslam düşmanlığının nerelere varabileceğini göstermiştir. Müslümanlara ve göçmenlere yönelik saldırılar bununla sınırlı kalmadı. Kanada'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne, Avrupa'dan Asya ülkelerine kadar dünyanın pek çok yerinde artarak devam etti. 'Nefes alamıyorum, nefes alamıyorum' diyerek can veren George Floyd'un dramını asla unutamayız. Benzer olaylarla daha sonra da karşılaştık. Aylan bebeğin ölümü Batı'yı insafa getirmedi. Son olarak Filistin kefiyesiyle gezen üç genç, Amerika Birleşik Devletleri'nde sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı.
RAKAMLAR ACI GERÇEĞİ TEYİT EDİYOR
Batılı ülkeler, hatta fikir özgürlüğü bahanesiyle İslam ve Müslüman karşıtı eylemleri meşrulaştırdılar. Tasvip ve teşvik ettiler. Ne güvenlik boyutuyla, ne hukuki ve siyasi olarak bu eylemlerin önüne geçecek hiçbir tedbir almadılar. Bakınız istatistikler, buz dağının sadece görünen kısmı olsa da bu acı gerçeği teyit ediyor. Yılbaşından beri çoğunluğu bizim büyükelçiliklerimiz olmak üzere İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi ülkelerin Avrupa'da bulunan temsilcilerinin önünde Kuran-ı Kerim'in yakıldığı 500'e yakın saldırı gerçekleştirildi. Mukaddes kitabımıza yönelik bu alçak eylemlerin hemen hepsi hükümetlerin izin vermesiyle polis koruması altında düzenlendi. İlk defa dün Danimarka'da kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim olmak üzere kutsal kitaplara yönelik saldırılar sebebiyle bir cezai müeyyideyi getirdiler.
BATILI VE BEYAZ OLMAYANLAR İKİNCİ SINIF
Müslümanlara ait ibadethaneleri, iş yerlerini, sivil toplum örgütlerini, dernekleri hedef alan nefret suçlarının sayısı günden güne artıyor. Batı'da mukim Müslümanların ibadet, çalışma, okuma ve inancına göre yaşama hakkı giderek kısıtlanıyor. Meselenin trajikomik yanı tüm bunların demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak pazarlanan ülkelerde yaşanmasıdır. Sözle eylem arasındaki farkın bu kadar açıldığı bir dönem herhalde olmamıştır. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, iş icraata gelince çifte standardın ilkesizliğin ve ikiyüzlülüğün kitabını yazmaktadırlar. Bu ülkeler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde kayıtlı hakların sadece makbul insanlar için geçerli olduğunu düşünüyor. Yine bunların nazarında batılı ve beyaz olmayanların bu haklardan tam olarak yararlanma hatta hiçbir şekilde yararlanma imkanı bulunmuyor. Bunu açık açık söylemeseler de kültürel ırkçılığa, yabancı karşıtlığına ve İslam düşmanlığına göz yuman Batı'nın çarpık zihin dünyasını ortaya koyuyor.
GAZZE'DE MASUM ÇIĞLIKLARI ARŞA YÜKSELDİ
Son dönemde Batı'nın barbarlık vasfının örneklerini doğrudan yaptığı ve dolaylı olarak destek verdiği hadiseler vesilesiyle giderek daha sık görmeye başladık. İnsanlığa karşı işlenen suçların eninde sonunda maşeri vicdanda yargılanmak, faillerinin de tarih önünde hesap vermek gibi bir özelliği vardır. Giderek şiddetlenen barbarlık örneklerini ve arşa yükselen masum çığlıklarını bir dönüm noktasına yaklaştığımızın işaretleri olarak görüyoruz. Bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin göz göre göre çiğnendiği yer Gazze ve işgal edilmiş Filistin topraklarıdır. Gazze halkının 7 Ekim'den beri her türlü hakkı, işgalci İsrail güçleri tarafından pervasızca yok edilmektedir.
CANİLİK, ZULÜM VE KATLİM VAR
İsrail'in hedef gözetmeksizin yaptığı saldırılar sonucunda 18 bini aşkın Gazzeli kardeşimiz şehit oldu. Ramallah'ta yerleşimci denen teröristlerin ve İsrail güvenlik güçlerinin saldırılarında 300'e yakın Filistinli şehadete yürüdü. İsrail'in alçakça katlettiği her üç Filistinli'den ikisi kadın veya çocuktur. Anne ve babalarının beyaz kefenlerine sarılarak gözyaşı döktüğü masumlar, İsrail'in vahşetinin sembolleri olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Batılı ülkelerin sınırsız desteğini alan İsrail yönetimi Gazze'de tüm insanlığın yüzünü kızartacak canilikte zulümlere ve katliamlara imza atıyor. Savaşta bile dokunulmaması gereken ibadethanelerden okullara, hastanelerden mülteci kamplarına, evlerden çarşı pazarlara kadar tüm sivil yerleşim yerleri İsrail tarafından alçakça bombalanıyor. Gazze'deki binaların üçte ikisi ya tamamen yıkılmış ağır hasar almış ya da kullanılamaz hale gelmiştir.
İSRAİL'İN YANINDA YER ALAN AMERİKA'NIN KARŞISINDAYIZ
İsrail, Gazze halkının suyunu, gıdasını, elektriğini ve iletişimini keserek milyonlarca insanı açlığa ve ölüme mahkum etmiştir. Bugün Gazze'de sadece çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gazeteciler değil aynı zamanda insanlığa dair tüm değerler de yok edilmektedir. Maalesef bu vahşet karşısında uluslararası kuruluşlar ve insan hakları örgütleri ihlallerin önüne geçecek hiçbir somut adım atmıyor. Biz ne dedik? Dünya beşten büyüktür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Amerika'nın ret oyuyla ateşkes reddedildi. Tek başına böyle adalet olur mu? Böyle adil bir dünya olur mu? Aslında adil bir dünya mümkün. Ama Amerika'yla değil. Çünkü Amerika, İsrail'in yanında, parasıyla bütün silah, mühimmatıyla yer alıyor. Ey Amerika, bunun hesabını nasıl vereceksin? İsrail'in yanında yer alan Aylan bebeklerinin karşısında yer alanlara diyoruz ki biz de sizin karşınızdayız.
BM KONSEYİ REFORME EDİLMELİ
Ülkemizdeki Gezi olaylarında ve Ukrayna'nın işgalinde olay yerlerine kamp kurup saatlerce canlı yayın yapan BBC'den CNN'ine, anlı şanlı basın organlarının en büyük icraatları faillerini gizleyip, zulmü gözlerden kaçırmaktan ibarettir. Gazze'de görevli AA kameramanı şehit düştü. Hani ne oldu? Siz basın özgürlüğünden yanaydınız. 70'i aşkın basın mensubu Gazze'de ne yazık ki ebediyete yürüdü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden ise zaten bir umudumuz, beklentimiz kalmadı. Görevi küresel barışı ve istikrarı korumak olan güvenlik konseyi, 7 Ekim'den bu yana İsrail'i koruma ve kollama konseyine dönüştü. 'Çatışmalar bir an önce dursun' diyen 121 ülkenin iradesi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin çabaları ve geçici üyelerin samimi gayretleri güvenlik konseyinin daimi üyelerini harekete geçirmeye yetmedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, reforme edilmesi olmazsa olmaz şarttır şart.
GAZZE KASAPLARI HESAP VERECEK
Bu Birleşmiş Milletlerle, bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'yle insanlığın bir yere varması mümkün değil. Gazze'deki zulümlerle birlikte Birleşmiş Milletler'in bu aciz ve işlevsiz yapısının, tüm dünyada sorgulanacağına inanıyoruz. Gazze'den sonra hiçbir şey, eski tas eski hamam devam edemez. İşgal edilmiş Filistin topraklarında yaşanan zulmün, hoyratlığın, barbarlığın hesabı, insanlık vicdanıyla birlikte hukuk önünde de mutlaka sorulmalıdır. Gazze kasapları, uluslararası mahkemelerde, insanlığa karşı suç teşkil eden eylemlerinin hesabını vermelidir. Allah'ın izniyle elinde sonunda vereceklerdir. Biz bu meselenin takipçisi olacağız. Bunu da Gazzeli masumlarla birlikte tüm insanlık adına yapacağız. Bir daha benzer dramlar yaşanmasın diye, anne babalar çocukların parçalarını toplamasın diye, zulüm zalimin yanına kar kalmasın diye, dünyanın dört bir yanındaki masumlar geleceklerine güvenle bakabilsin diye mücadelemizi cesaretle sürdüreceğiz. Gazzeli çocuklar için gözyaşlarıyla, ciğerparelerine sarılan o Gazzeli anneler, babalar için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Rabbim Gazzeli kardeşlerimize sabır versin.
Filistin'in yanında olurken elbette gönül coğrafyamızdaki diğer kardeşlerimizi de ihmal etmiyoruz, etmeyeceğiz.
ZALİMİN HASMI, MAZLUMUN HAMİSİ
Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Arakan'dan ve Kırım'a kadar nerede hakkı çiğnenen, hukuku ayaklar altına alınan zulme ve baskıya maruz kalan bir kardeşimiz varsa ona sahip çıkmak bizim görevimizdir. Bizim nazarımızda Gazzeli kardeşlerimizle Doğu Türkistan Türkleri, Kıbrıs Türkleriyle Irak Türkmenleri arasında hiçbir ayrım, hiçbir fark yoktur ve olamaz. Çünkü biz tüm bu coğrafyalarda yaşanan bu hadiselere merhum Akif'in şu mısralarında dile getirdiği yüksek vicdan penceresinden bakıyoruz. Ne diyor Akif? 'Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim. Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim, Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım; Çiğnerim çiğnerim, hakkı tutar kaldırırım. Zâlimin hasmıyım amma severim mazlumu.' Kim olursa olsun; zalimin hasmıyız, mazlumun da hamisiyiz. Bugün İsrail yönetiminin terör eylemlerine göz yumanlar ve destek verenler yarın insan içine çıkacak yüz bulamayacak ama biz başımız dik, alnımız ak bir şekilde hakkı savunmaya devam edeceğiz. Bu uğurda yalnız da kalsak bedel de ödesek yolumuzdan dönmeyeceğiz.
PEK ÇOK ENGELİ KALDIRDIK
İnsan hak ve hürriyetleri açısından böylesi trajik bir dönemde, Türkiye insanı ve insani değerleri önceleyen bir anlayışla hamlelerine devam ediyor. Son 21 yılda hayata geçirdiğimiz sessiz devrimlerle vatandaşlarımızın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde kayıtlı hak ve özgürlüklerini kullanmalarını kısıtlayan pek çok engeli ortadan kaldırdık. Cebinde ay yıldızlı kimlik taşıyan herkesin hayatın tüm alanlarında bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak muamele görebilmesini temin ettik. Ülkemizde hiç kimsenin kökeni, inancı, ibadeti, meşrebi, dili, kıyafeti, sakalı, başörtüsü dini ve kültürel tercihleri sebebiyle ötekileştirildiği bir iklimi asla kabul etmedik, aksini savunduk.
HERKESE EŞİT DAVRANDIK
Eğitim hayalleri üniversite kapılarında yıkılan kızlarımıza yönelik ayrımcılığa biz son verdik. Kılık kıyafetinden dolayı iş hayatından, devletten bürokrasiden hatta ve hatta siyasetten dışlanan kadınlarımıza haklarını yine biz teslim ettik. Ülkemiz kadınları, seçilme hakkını yani parlamentoda hiçbir kısıtlama olmadan görev yapma imkanını tam manasıyla bizim dönemimizde kullanabilmiştir. Kamu denetçiliği ve insan hakları, eşitlik kurumu gibi yeni yapılarla hak arama yollarını genişlettik. Devlet vatandaş ilişkisinde köklü bir paradigma değişikliğine gerçekleştirdik. Hiçbir farklılığa bakmaksızın tüm vatandaşlarımıza eşit davranan, bunları zenginlik olarak gören bir anlayışın yerleşmesini biz sağladık. Tek parti faşizminin ve darbelerin milletimizin gönül dünyasına açtığı yaraları hamdolsun yine biz sandık.
KÜRTÇE PROPAGANDA SERBEST
Adaletin ve güvenlik hizmetlerinin kalitesini artırarak adil yargılanma hakkı için çok sayıda çalışma yaptık. Bu amaçla yargı reformu yasa paketleri, insan hakları eylem planları, yargı reformları, strateji belgeleri hazırlayıp hayata geçirdik. İşkenceye sıfır tolerans politikasını uygulayarak bu suça ilişkin cezaları arttırdık. Zaman aşımını kaldırdık. Farklı dil, mezhep ve inanç gruplarına ait cemaat vakıflarının mülk edilmelerini kolaylaştırdık. Resmi dilimiz olan Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin öğrenim önünü açtık. Bu dillerde siyasi propaganda, radyo ve televizyon yayını yapılmasına imkan tanıdık. Kürtçe yasak mıydı? Yasaktı. Önünü biz açtık. Benim Kürt vatandaşlarım, her türlü siyasi propagandayı Kürtçe olarak yapıyor. Nefret suçu ilk kez bizim dönemimizde ceza mevzuatımıza girmiştir. Alevi ve Bektaşi kardeşlerimiz ile Roman vatandaşlarımızın haklarına yönelik birçok önemli düzenlemeyi yaptık. Kültür Bakanlığımız bünyesinde kurulan Alevi, Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığımız bu çabalarımızın en güzel meyvelerinden biri olmuştur. İnsanımızın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda inanç hürriyeti konusunda ilave adımlar atmayı sürdüreceğiz.
85 MİLYON YAPTIĞIMIZI GÖRÜYOR
Türk demokrasisi, dünyada gösterilen seviyeye yine bizim hükümetlerimiz döneminde yol açmıştır. Tek Parti döneminde, cumhurla cumhuriyet arasında örülen duvarları yıkmanın yanı sıra cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ederek milli iradeye vurulan zincirleri parçaladık artık. Nice reformu, nice atılımı tarihe geçen büyük bir demokratik dönüşüm hamlesini son 21 yılda başarıyla ülkemize kazandırdık. 85 milyonun tamamı zaten günlük hayatında bunları görüyor, yaşıyor. Geçmişle kıyaslandığında ülkemizin nereden nereye geldiğini çok iyi biliyor. Terör örgütlerine karşı farklı cephelerde yürüttüğümüz mücadelede ülkemizin insana, insan hayatının korunmasına, temel hak ve hürriyet kullanılmasına verdiği önemin bir göstergesidir.
BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU ÇÖZÜLECEK
Beynini yıkadıkları gencecik çocukları ölüme gönderen, zorla kaçırdıkları kadınları, kız çocuklarını istismar eden, daha kundaktaki bebekleri vahşice katleden masumların kanı ve canı üzerinden ikbal devşiren bu insanlık düşmanlarının kökünü kurutmakta kararlıyız. Yaklaşık 40 yıldır kan döken, vatandaşlarımıza kan kusturan bu alçakları tarihin çöp sepetine atmadan mücadeleyi elden bırakmayacağız. Hayatın değişen dinamiklerini içinde biz de kendimizi sürekli yeniliyoruz, sürekli geliştiriyoruz. Mesela başıboş sokak köpeklerinin zarar verdiği insanlarımızın haklarını korumanın da görevimiz olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz. Başıboş sokak hayvanlarla ilgili artan şikayetlerin farkındayız. Önceki gün Ankara'da yaşanan ve bir evladımızın ağır yaralandığı elim hadise hepimizin yüreğini dağlamıştır. Bu sorunu inşallah inancımıza, kültürümüze ve şefkat medeniyetimizin bize vazettiği ilkeler çerçevesinde mutlaka çözüme kavuşturacağız.
31 MART'A HAZIRLIK MESAJI
Görmezden gelmiyor, ihmal etmiyoruz. Elbette bazı süreçler vakit alabiliyor. Ama nihayetinde her meseleyi hal yoluna koyuyoruz. Vatandaşlarımızdan hükümetimize bize inanmaya, bize destek olmaya devam etmelerini istiyorum. 31 Mart'a hazırlanıyoruz değil mi? İnşallah yeniden İstanbul diyoruz ve yola devam ediyoruz. Yeniden Ankara diyoruz, yola devam ediyoruz. Durmak yok, yola devam diyoruz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu düşüncelerle 10 Aralık İnsan Hakları Günü'müzü bir kez daha tebrik ediyor, bu önemli günün tüm insanlığa barış, huzur ve adalet getirmesini diliyorum.
BİZE ARTIK KİMSE DERS VERMESİN
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın: "İslam dünyası, Afrika, uzak Asya'daki insanlar maalesef eşit haklara sahip değil onların gözünde. Mavi gözlü, sarı saçlı çocukların insan olduğunu görenler, Gazze'nin çocuklarını terörist gibi göstermeye çalışıyor. İşte dünyanın yüzü, işte insanlığın yüzü. 2 aydır devam eden katliamda Gazze'de sadece çocuklar ölmedi. Gazze'de Batı'nın yalanları da öldü. Evrensel değerler iddiası da çöktü. Kimse bize bundan böyle insani değerler üzerinden ders vermeye kalkmasın. Çünkü bunlar insani değerlerin sahibi olamayacak kadar saldırgan, vicdansız, duyarsız ve yüzsüz olduklarını sonuna kadar ispatladılar. Gözlerimizle gördük, kulaklarımızla duyduk, iliklerimize kadar hissettik."
Konuşmaların ardından Hasan Basri Yalçın tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hattat Seyfi Kerkünlü'nün hazırladığı "Hasbünallahü ve nimel" yazılı bir özel bir tablo hediye edildi.