Cumhuriyetimizin 100. yılını idrak ederken, kuruluş felsefesini ve sürecin psikolojisini Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı ile konuştuk.
BİR MİLLET AYAĞA KALKTI
Osmanlı devletinde yapılan ıslahatların tek amacının devleti kurtarmak olduğunu söyleyen Doç. Dr. Odabaşı, "Lale Devri'nden Sultan III. Selim, II. Mahmut, Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerine kadar 'ıslahat, Batılılaşma, Yenileşme' denilerek kaydedilen tüm değişim ve gelişim hamlelerin tek bir amacı vardı: Osmanlı Devleti'ni kurtarmak. Çünkü devletin ve Osmanlı Türk ahalisinin 1800'lerden itibaren savaşlar ve imzalanmak zorunda kalınan antlaşmalar ile karşı karşıya kaldığı toprak kayıpları, hukuksuzluklar, aşağılanma, mezalim ve mecburi göçler nedeniyle hissettiği büyük acı, korku ve umutsuzluk duyguları son yüzyılda bir hayli büyümüştü. Bir başka ifadeyle son yüzyıldır artan bir ivmeyle toplumsal bir travma yaşanmakta idi. Gerçekten de travmalarda görüldüğü gibi Osmanlı devlet ve ahalisinin son yüzyılın gelişmeleri nedeniyle hem fiziksel hem de ruhsal bütünlüğü bozulmuş ya da tehdit edilmişti. 'Hasta Adam' damgası da bunun en açık ifadesiydi." dedi.
MİLLİ AZİM KURTARDI
Türk milletinin son bir gayretle Mustafa Kemal Atatürk'ün etrafında kenetlendiğini söyleyen Odabaşı, "Yaşanan kolektif travmanın büyüklüğüne rağmen hem Millî Mücadele hem de erken cumhuriyet döneminde, 'Ya İstiklal Ya Ölüm' sloganıyla yeni bir anlam yüklenen toplumda da benzer gelişmeler yaşanmıştır. 1922 yılı itibariyle I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarıyla birlikte yaklaşık sekiz yıldır süren ölüm kalım savaşı kazanılmıştır; Hasta Adam iyileşmekle kalmamış yenilenerek taptaze bir devlete dönüşmüştür. Üstelik bu devlet Lozan'da uluslararası tanınma sağlayarak dün onu aşağılayan ve yok etmeye çalışan Düveli Muazzama'yı dize getirmiştir. Bu genç devletin en kritik stratejisi ise 'kurtuluş ve kuruluş' sürecini Büyük Taarruz ve Lozan Antlaşması ile sonuçlandırmamış olmasıdır. Aksine yeni devletin ve ulusun hayatının devamlılığı ve yüksek seviyeye ulaşması için mücadele yeni bir safhada devam etmiştir. Bundan sonra devlet aklı doğal lideri Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde geçmişe, büyük kayıplara ve yas sürecine değil bilakis geleceğe ve umuda yönelmiş, böylece travma sonrası toplumsal bir büyüme için elverişli olan olumlu bir kolektif psikolojiyi paylaşılmıştır. Bir dönem bu eğilim kimilerince hamaset olarak nitelendirilmişse de aslında yapılan, son yüzyıldır özsaygı ve özyeterlilik duygularını kaybetmiş bir halka özsaygı ve özgüvenini kazandırmaya yönelik hayati bir ortak psikolojinin inşasıdır." ifadelerini kullandı.
MİLLET BİR BÜTÜN OLARAK MÜCADELE ETTİ
Milletin topyekün mücadelesinin sonuç verdiğini söyleyen Doç. Dr. Odabaşı, "Geçmişin acıları, aşağılanmışlıkları, korku ve güvensizliklerinden askerinden esnafına, aydınından köylüsüne yekvücut olmuş bir milletin türlü yoksunluklara rağmen verdiği mücadeleyle kurtulunmuştur. Bu nedenle yeni anlamlandırma sürecinde devlet aklı Cumhuriyet'in ilanını teknik olarak bir rejim değişikliği olmaktan ziyade kurtaran gücün aynı zamanda kurucu olacağının da somut ifadesi olarak görmüştür. Cumhuriyet ile birlikte Türk milleti kendi kaderine bilfiil hâkim olmaya başlamıştır. Zaferden sonra toplumun yaşadığı travma sonrası büyüme sürecinde Cumhuriyet'in ilanı en somut ifadeyle toplumun eski ve yeni olarak iki yaşamını birbirinden ayıran kalın bir çizgi olarak anlamlandırılmıştır. Cumhuriyet yeni hayat, yeni Türkiye'dir. Daha da önemlisi zorluk ve imkânsızlıklara karşı kendini kurtarmayı başaran bir ulusun kendisiyle gurur duymasını sağlamıştır. İşte tüm bu anlamlandırmalar doğrultusunda Cumhuriyet, milletin ortak hafızasına "Türk milletinin hayat kaynağı" olarak kazınmıştır. " şeklinde konuştu.