Anayasa Mahkemesi'nin Cemal Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz tarafından yapılan başvurunun reddedilmesine ilişkin kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı. Cemal Kaşıkçı'nın henüz öldüğünü bilmeyen ancak Konsolosluk binasından çıkmadığı ve kayıp olduğu ihbarı üzerine derhal Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı ve suç mahallinin araştırılmak istendiği ancak Suudi makamlarının bu türden bir araştırmaya yanaşmadığına dikkat çekildi.
TÜRK MAKAMLARININ İNCELEME VE ARAMA TALEBİ KARŞILIKSIZ BIRAKILDI
Cemal Kaşıkçı'nın Konsolosluktan ayrıldığını açıklayan Suudi makamların, Türk soruşturma makamlarının Konsoloslukta bir arama ve inceleme yapılması talebini de karşılıksız bıraktığı vurgulandı. Kararda, yukarda açıklanan sebeplerle özellikle olay yerinde ilk anda yürütülecek soruşturma işlemlerinin önem arz ettiği, geçen zamanla birlikte maddi delillerin kaybolması veya tanıkların yer değiştirmesi nedeniyle olayın gerçekleşme şeklini belirlemenin giderek zorlaştığına dikkat çekildi.
SUUDİ MAKAMLAR İNCELEME YAPILMASINA İZİN VERMEDİ
Cumhuriyet Başsavcılığınca, Suudi makamlarını uzun süre onay vermemesi nedeniyle suç mahallinde bir inceleme yapılamadığı, olayla ilgili maddi delil araştırması yapılabilmesi için çok kritik öneme sahip olan sürenin delil toplanmaksızın geçildiği, daha hafif ve daha düşük nitelikli maddi delil incelemesi gerektiren bir suç için dahi kabul edilemeyecek bir süre sonra inceleme yapılmasına onay verildiği belirtildi.
BAŞKONSOLOS TARİFELİ UÇAKLA ÜLKESİNE GİTTİ
Suudi başkonsolosun olaydan kısa bir süre sonra tarifeli uçakla Türkiye'yi terk ederek Suudi Arabistan Krallığı'na gittiği kaydedildi.
SUUDİ YETKİLİLER DELİLLERİ YOK ETMEK İÇİN ÖZEL EKİP GÖNDERDİ
Soruşturmada aramaya izin verilmeyen sürede Suudi yetkililerin, suç delillerini yok etmek üzere Konsolosluğa özel bir ekip gönderdiği, belirli alanlarda uzmanlığa sahip bu kişilerin, hem Konsolosluk binasında hem de Konsolosluk ikametgahında maddi delil oluşturabilecek tüm kanıtları yok ettiği belirtildi. Bu nedenle Konsoloslukta Cemal Kaşıkçı ile ilgili olarak örneğin DNA incelemesine esas alınabilecek türden bir kanıt ya da başkaca bir iz tespit edilemediği kaydedildi.
ADLİ TIP UZMANI 15 KİŞİLİK EKİBİN TÜRKİYE'YE GELDİĞİ TESPİT EDİLDİ
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Konsolosluk dışında gerekli tüm incelemelerini zamanında yaptığı, iddianamede Cemal Kaşıkçı'yı öldürmek üzere görevlendirildiği belirtilen ve aralarında bir adli tip uzmanı dahi bulunan 15 kişilik ekibin Türkiye'ye gelişini, buradaki hareketlerini tespit ettiği, Suudi makamlarının Kaşıkçı'nın Konsolosluktan ayrıldığı açıklaması da böylece inandırıcılığını kaybettiği vurgulandı.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Kaşıkçı'nın Konsolosluğa girmesinden önce Konsoloslukta yaşanan olağan dışı hareketliliği tespit ettiği, Suudi Arabistan'dan gelen kişileri ortaya çıkardığı, bu kişilerin Kaşıkçı'nın Konsolosluktan çıktığı inancını oluşturmak için öncesinde yaptığı planı ve bu plan kapsamında gerçekleştirdikleri bazı eylemleri belirlediği kaydedildi. Bunun üzerine, Suudi yetkililerin Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıktığı yönündeki açıklamalarından dönmek zorunda kaldığı belirtildi.
TÜRK YARGISININ ÇABASI VE ISRARI ÜZERİNE DÜNYA KAMUOYU BİLGİ SAHİBİ OLDU
Yüksek Mahkeme, Türk soruşturma makamlarının çabası ve olayın üzerine ısrarla gitmesi sonucu tüm dünya kamuoyunun olayla ilgili bu bilgilere sahip olduğuna dikkat çekti.
ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ AÇIKLAMAK ZORUNDA KALDILAR
Kararda, Türk soruşturma makamları ile gerekli görüşmeleri yapmak üzere Türkiye'ye gelen Suudi başsavcısı ve beraberindeki heyete, olayın aydınlatılması için yazılı bazı sorular sorulduğu, bunun üzerine Suudi yetkililerin, bu kez Kaşıkçı'nın Konsoloslukta yaşanan bir arbedede yaşamını yitirdiğini ancak cesedinin nerede olduğunun bilinmediğini açıkladıkları kaydedildi. Bunun yanında Suudi Arabistan Krallığı'nın, Cemal Kaşıkçı'nın ölümünde payı olan herkesten hesap sorulacağını, bu kişilerin adalete teslim edileceklerini açıkladığı bilgisine yer verildi.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından faillerin iadesi ve yakalanması için gereken işlemler yerine getirildiği, söz konusu iade talebinin Suudi makamlarınca yerine getirilmediği, dolayısıyla faillerin yakalanmalarının mümkün olmadığı kaydedildi. Cumhuriyet Başsavcılığınca Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan Krallığı üst düzey yetkililerinin azmettirmesi sonucunda tasarlanarak ve canavarca bir hisle veya eziyet çektirilerek öldürüldüğü sonucuna varıldığı belirtilerek şüpheliler hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını da içeren birtakım cezalar verilmesini istediği belirtildi.
CİNAYETİN ORTAYA ÇIKMASINDA TÜRK SORUŞTURMA MAKAMININ YOĞUN ÇABASI ETKİLİ OLDU
Başvurucunun, Konsoloslukta yapılamayan incelemeler ile ilgili Türk makamlarına izafe edilecek bir kusur bulunmadığı belirtilerek, "Bu konudaki ilgili mevzuatta Konsolosluklara tanınan ayrıcalık ve dokunulmazlıklar ile ilgili istisnalar bakımından ağır cezalık bir suçun varlığı şartı aranmaktadır. Olayın kesinlikle bir cinayet olduğunun hemen ve kısa sürede ortaya çıkmadığı gözetildiğinde bu konudaki sorumluluğun Suudi makamlarında olduğunu söylemek gerekir. Dahası cinayetin ortaya çıkmasında Türk soruşturma makamının yoğun çabasının etkili olduğunu vurgulamak gerekir. Bu çaba sayesinde dünya kamuoyu, Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğünden ve olaya ilişkin diğer gelişmelerden haberdar olmuş; mesele uluslararası pek çok kurum ve kuruluşun gündemine oturmuştur" denildi.
Anayasa Mahkemesi'nin kararında, "Başvurucunun soruşturmaya gerektirdiği ölçüdeki katılımının sağlandığı, soruşturmanın yeterliliği bağlamında Türk soruşturma makamının bir zafiyeti olmayıp olay yerinde derhal yapılması gereken maddi delil incelemelerinin ve aramalarım gecikmesinde ağır kusurun muhatap makamlara ait olduğu değerlendirilmiştir. Bu itibarla, ceza muhakemesinin soruşturma evresinin Türk adli makamının yükümlülükleri bağlamında yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünün gerektirdiği tüm kriterleri karşıladığı sonucuna varılmıştır" denildi.
Yüksek Mahkeme, ceza muhakemesinin ikinci aşaması olan kovuşturmanın Suudi Arabistan makamlarına devri ve bunun ardından Ağır Ceza Mahkemesince ve İdare Mahkemesince verilen kararlara ilişkin yaptığı değerlendirmede ise, "Somut olayda ise Suudi yetkililerin olayın en başından beri Türkiye ile uluslararası adli iş birliğine ve adli yardımlaşmaya yanaşmadığı, tüm talepleri reddettiği, bazı taleplere ise karşılık vermediği görülmüştür. Sanıklar yabancı ülke vatandaşı olup olaydan hemen sonra Türkiye'yi terk ederek kendi ülkelerine gittikleri ve ülkelerince de iade edilmediklerinden kovuşturmayı yürüten makamın davanın sanıklarını duruşmalarda hazır edemediği anlaşılmıştır. Suudi makamlarının kovuşturma aşamasında, soruşturma aşamasında olduğu gibi sanıkların iade taleplerine olumlu bir yanıt vermediği, kendi yürüttükleri soruşturmalar ve kovuşturmalar ile ilgili olarak Türk makamlarını uzun süre bilgilendirmedikleri ortadadır" denildi. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 31 Aralık 2021 tarihinde Suudi makamlarından Suudi Arabistan Krallığı'nda yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma olup olmadığının bildirilmesinin istenmesine karar verildiği, Suudi makamlarının 13 Mart 2022 tarihinde verdikleri yazılı cevapta davanın Suudi Arabistan'daki yargı makamlarına devredilmesini istediği, davanın devri durumunda davadaki iddiaların değerlendirilerek sonucu hakkında bilgi verileceğini bildirdikleri kaydedildi. Bu aşamadan sonra kovuşturmanın başka bir aşamaya geçtiği, sanıkların tamamı hakkındaki kamu davalarının düşmesi ile sonuçlanan bir süreç yaşandığı belirtildi.
Ayrıca, Türkiye ile Suudi Arabistan Krallığı arasında adli yardımlaşmaya dair ikili bir anlaşmanın bulunmadığı vurgulandı.
Olayda Türk makamlarınca soruşturma aşamasında olduğu gibi kovuşturma aşamasında da cinayetin sanıklarının yakalanması konusunda azami bir çaba gösterildiği, Suudi makamlarından sanıkların iadelerinin talep edildiği hatta bununla da yetinilmeyip sanıklar hakkındaki uluslararası yakalama kararlarının çıkarılmasının sağlanıp bu kararların yerine getirilmesinin beklendiği ancak Suudi makamlarının sanıkların ülke dışına çıkışına izin vermeyip sanıkları iadeye yanaşmadığı vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi'nin kararında, "Türk makamlarının kovuşturmanın devri için hemen harekete geçmeyip sanıkları duruşmada hazır etmek için iki yılı aşan bir süre boyunca yoğun bir çaba sarf ettiği ancak bu çabadan bir sonuç alamadığı ortadadır. Bu noktada ölümle sonuçlanan olayla ilgili ceza muhakemesinin yabancı devleti de kaçınılmaz olarak ilgilendirdiği somut kovuşturmada karşılaşılan zorluğa yeniden vurgu yapmak gerekir. Suudi makamlarının olaydan sorumlu tutmadıkları kişilerin dahi ülke dışına çıkmalarına izin vermediği, Türk makamlarınca yapılan kovuşturmanın sanıklar hazır edilerek yürütülmesi girişimlerinin böylece tümüyle karşılıksız kaldığı bir gerçektir" denildi.
Kararda, "Türk adli makamlarının yaşam hakkı kapsamındaki anayasal yükümlülükleri doğrultusunda bir uluslararası iş birliği sağlama ve kovuşturmanın sanıkların tamamı hakkında olmasa da 8 sanık hakkında uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarla karşı karşıya kalmasıyla aleyhlerine sonuçlanmasına yönelik gerekli çabayı gösterdiği, başka deyişle anılan cezaların Türk adli makamlarının çabaları sonunda verildiği dikkate alınmalıdır" değerlendirmesinde bulunuldu.
Yüksek Mahkeme, başvuru bir bütün olarak ele alındığında Türk adli makamlarının etkili bir uluslararası iş birliğine ve etkili ceza muhakemesinin yürütülmesi için gerekli bütün makul tedbirleri almaya ilişkin yaşam hakkı kapsamındaki anayasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini kaydetti.
Mahkeme, yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa'da güvence altına alınan yaşam hakkının etkili ceza soruşturması yürütülmesine ilişkin usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verdi.