Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanlığı'na 7 Haziran'da seçilmesinden sonraki ilk yurt dışı ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan'a yaptı. Kurtulmuş, ziyaret dönüşü SABAH'a verdiği röportajda uzun süredir Türkiye-Azerbaycan ilişkileri için söylenen "Tek millet, iki devlet" ana fikrinin, KKTC'nin de dâhil edilmesiyle "Tek millet, üç devlet" konseptine dönüştüğünü söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra ilk yurt dışı ziyaretlerini 12-13 Haziran'da KKTC ve Azerbaycan'a yönelik olarak gerçekleştirmişti.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile iki günlük KKTC ve Azerbaycan ziyaretinin ayrıntılarını, tek millet, üç devlet konseptini, İsveç'in NATO üyeliği meselesinin ne zaman, hangi koşullarda parlamentoya geleceğini ve NATO ile ilgili muhtemel senaryoları ve yeni Anayasa tartışmalarını konuştuk. İşte Numan Kurtulmuş'la yaptığımız röportajın çarpıcı kısımları…
'AZERBAYCAN ARTIK BÖLGESEL
ANLAMDA ÖNEMLİ BİR OYUNCU'
- KKTC ve Azerbaycan ziyaretleriniz 'tek millet, üç devlet' mottosuyla ifade edilen temel strateji açısından çok şey ifade ediyor. Bu iki kardeş devletteki temaslarınızda hangi konu başlıkları değerlendirildi?
- Tek millet, üç devlet bir süredir gündeme getirdiğimiz bir konu. Bu seyahatin de önemli boyutlarından biri. Kısa, ama fevkalade verimli bir gezi oldu. Hem TBMM Başkanı olarak yaptığımız ilk yurt dışı seyahati olması hasebiyle, hem de Meclis'teki farklı partilerden arkadaşlarımızla birlikte ortak bir heyet olarak bu ziyaretleri gerçekleştirmiş olmamız önemliydi. Her iki devletin en üst düzey yöneticileriyle mesellerimizi konuşma, tartışma imkânı bulduk.
Tabii Türkiye'yle Azerbaycan tarihsel olarak çok önemli bir süreci yakalamış bulunuyor. Karabağ'ın azatlık savaşı, Azerbaycan'ın oradaki büyük başarısı sonrasında yeni bir döneme girildi. Azerbaycan, artık Kafkaslar'ın önemli, rol belirleyen ülkesi haline geldi. Ve bütün bu süreçlerde Türkiye'nin yüzde yüz desteğiyle, hem Türk devletinin, hem de Türk milletinin desteğiyle bu süreçleri yürütmeye başardı. Şimdi bundan sonraki dünya dengelerinde bölgesel anlamda Azerbaycan önemli bir oyuncudur.
Türkiye de bu süreçte çok şükür çok önemli bir ivme yakaladı. Seçimler geride kaldı, milletimiz tekrar Cumhurbaşkanımızı 5 yıllığına görevlendirdi.
Hem Türkiye, hem Azerbaycan'ın yakaladığı fırsatların ortak yararımıza, ayrıca Türk dünyasının ve mazlum milletlerin faydasına olacağını düşünüyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası tanınırlığı bakımından, bugün Sayın İlham Aliyev'le de o meseleyi uzun bir şekilde konuştuk. Bu konuda belli adımların atılabilmesi, örneğin Kuzey Kıbrıs'ın Azerbaycan'da birtakım kültürel günler düzenleyerek turizmi, oradaki eğitim kurumlarını tanıtması, Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın Aliyev ve yetkililer tarafından Azerbaycan'da karşılanması, kabul edilmesi gibi adımlarla tanınırlık sürecinin yavaş yavaş uluslararası düzeye taşınması lazım.
Ayrıca dün yaptığımız şekilde Ercan'dan Bakü'ye doğrudan uçuş gibi birtakım adımların hayata geçirilmesi de gerekiyor. 20 Temmuz'da açılacak olan Kıbrıs'taki o muhteşem, son derece modern havalimanının da uluslararası camiada tanınırlık bakımından çok önemli katkısı olacağı kanaatindeyim.
'ZENGEZUR KORİDORU'NU SİYASALLAŞTIRMAMAK LAZIM'
Karabağ Zaferi'nden sonra Zengezur Koridoru'nun açılması 'Türk Dünyası' ile ticari ve kültürel bağların güçlendirilmesi açısından önemli. Ziyaretinizde bu konu da gündeme geldi mi?
Şimdi tabi Zengezur Koridoru meselesini politikleştirmemek lazım. Yani bu, evet Azerbaycan'ın milli menfaatlerine hizmet edecek bir gelişmedir, buna şüphe yoktur. Türkiye'nin Türk dünyasıyla bağlantıları artırması için önemli bir imkân sunacaktır, buna da hiç şüphe yok. Ama eğer nihayetinde bu projenin karşısında olanlar konuyu siyasallaştırırlarsa, aslında menfaatlerine olacak bir işi de akamete uğratabilirler. Dolayısıyla bu İran'ın da, Rusya'nın da, Kafkaslar'daki, özellikle Güney Kafkaslar'daki ülkelerin tamamı için de ve Asya-Avrupa bağlantısı bakımından da hayati öneme haiz. Dünyanın bu kadar çok bölgesel çatışmalar yaşadığı, bu kadar çok küresel ticaretin arttırıldığı, küresel iletişim imkânlarının çoğaldığı bir ortamda; ne güzel, işte Asya'yla Avrupa arasında Çin'den başlayarak ta Avrupa'nın içine kadar gidecek bir koridorun en hayati noktalarından birisinden bahsediyoruz. Bunun gerçekleşmesinin ben açıkçası dünyadaki küresel dengesizliklerin doğurduğu yanlış sonuçlara da alternatif olacağı kanaatindeyim ve Zengezur'u bu anlamda da bir denge mekanizması olarak görüyorum. Tabii Türkiye tarafı da, Azerbaycan tarafı da ısrarla her platformda bu konuyu gündeme getiriyor. Yakında ümit ediyorum bütün pürüzler ortadan kaldırılır. İran, Rusya başta olmak üzere bölge ülkeleri bu konudaki çekincelerini bir kere daha gözden geçirirler ve bölge halklarının tamamının faydasına olacak şekilde Zengezur hizmete açılır.
'TBMM, İSVEÇ KONUSUNDA ÖZGÜR
İRADEYLE KARAR VERECEK'
- Gündemin önemli konu başlıklarından biri Türkiye'nin, İsveç'in NATO üyeliğine bir anlamda yeşil ışık yakmış olması. Ve fakat konunun Meclis boyutu var ve bu yüzden gözler sizin üzerinizde… Meclis'te nasıl bir takvim işler bu konuda?
Bu gelişme, nihayetinde bir uluslararası anlaşma olarak gündeme gelecek. TBMM'ye gönderildiği andan itibaren Meclis'te hangi takvim içerisinde ele alınacağı, nasıl müzakere edileceği açıktır. Konu Meclisimize intikal ettikten sonra parlamentonun kendi öncelikleri içerisinde, kendi takvimi içerisinde bu konu ele alınacak ve kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi verecektir. Elbette bu konuda milletvekilleri özgür iradeleriyle karar vereceklerdir. Şimdiden, Meclis'e gelmeden bunun üzerinde spekülasyonlar yapmayı, ilave siyaset üretmeye kalkmayı doğru bulmam. Ve şimdiden de hiç kimsenin Meclis'teki milletvekillerinin kanaatleri üzerine ipotek koymaması gerekir. Hep birlikte izleyeceğiz, göreceğiz.
- NATO, uzun süredir âdeta bir varoluş bunalımı yaşıyor. Türkiye'nin İsveç'le ilgili kararı NATO'nun rotasını düzeltebilir mi? Daha sahici tehditlere, mesela ulus devlet karşıtı küresel güç odaklarına yönelme gibi sonuçları olur mu?
Mesele NATO-Avrupa Birliği meselesi olmasının çok ötesinde, bir küresel, ekonomik ve politik yeniden yapılanma süreciyle ilgilidir. Türkiye olarak temel iddiamız şu: Dünyada yeni bir küresel siyasal mimariye ihtiyaç var. Bütün dünya devletlerinin hak ve hukukunun korunduğu, bütün milletlerin egemen eşitliğinin kabul edildiği, hiçbir devletin diğerinden üstün olmadığı, hiçbir halkın bir diğerine rol belirleyemediği yeni bir dünya sisteminin kurulması şarttır. Eğer sistem böyle olsaydı Birleşmiş Milletler, Rusya-Ukrayna Savaşı'nı engelleyebilirdi. Ya da Suriye'de bugünkü tablo olmazdı. Ülkemizin temel iddiası yeni bir küresel siyasi mimarinin artık hava ve su kadar elzem olduğudur.
'YENİ ANAYASA, TBMM'NİN TARİHİ SORUMLULUĞUDUR'
- Sayın Başkan, bir de Anayasa konusu var. Türkiye darbe dönemleri dışında tam tekmil bir anayasa yapamadı, 61 ve 82 Anayasası'nın bazı maddeleri değişti. Sayın Cumhurbaşkanı yeni anayasa konusunu gündeme getirmişti. 28. Dönem Meclis Başkanı olarak sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Öncelikle şunu görmek lazım: Türkiye'de biz bildik bileli hep bir yeni anayasa çalışmasından bahsederiz. Çünkü Türkiye'de şimdiye kadar ortaya konulan anayasalar; hem 61 Anayasası, hem 82 Anayasası darbelerin ürünüdür. Ve ruhları itibarıyla çatışma anayasalarıdır, yani halkla çatışan iradenin ortaya koymuş olduğu anayasalardır. Evet, çok maddeleri değişmiştir 82 Anayasası'nın, ama ruhu hâlâ ruhu oradadır. Dolayısıyla Türkiye'de yeni, çağdaş, demokrat, kapsayıcı, kuşatıcı, özgürlükçü bir anayasanın yapılması şarttır. Bu da siyasetin üstünde bir sorumluluktur. Bunun için de önce iklimin oluşması gerekiyor. Sonraki aşama siyasi partilerin, üniversitelerin, hukukçuların, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri ekseninde olgun bir tartışma zemini oluşmasıdır. TBMM Başkanı olarak yeni anayasanın tarihi sorumluluğumuz olduğunu söyleyebilirim.
Anayasa konusunda bu sene içinde somut gelişme bekleyebilir miyiz? Yüzüncü Yıl'da yeni bir Anayasa yapılması mümkün görünüyor mu?
- 2023'te başlarız, ama gerçekçi olmak lazım, anayasa meselesi çok kolay bir mesele değil. Hele hele yeni bir anayasa diyorsak bu hiç kolay değil, ama mümkün. Hatta iklim oluşursa zor da değil. Ve bu, bir vazife, bu bir sorumluluktur. İnşallah önce bu sorumluluğu bütün partilerin hissetmesini sağlamamız lazım.