İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin geçen kasım ayında verdiği kararda örgüt lideri Adnan Oktar'la birlikte örgüt yöneticisi olan aralarında Alev Babuna ve Tarkan Yavaş'ın da bulunduğu 14 elebaşına "örgüt yöneticiliği", "cinsel saldırı", "çocuğun cinsel istismarı", "eziyet", "nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs" gibi birçok suçtan toplamda 8 bin 658 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme diğer sanıkları da "örgüt üyeliği" ve "cinsel suçlar" başta olmak üzere birçok suçtan ağır cezalara mahkum etmişti.
DAİREDEN DİKKAT ÇEKİCİ KÖLELEŞTİRME SİSTEMİ
Verilen karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından incelendi. Daire, 73'ü tutuklu 215 sanık hakkında hükmünü kurdu. Sanıklara verilen hapis cezalarını onadı. Daire, 231 sayfalık kararında dikkat çeken tespitler de yaptı. Örgütün kuruluşu ve tarihsel gelişimi de anlatılan kararda, örgüte dair birçok tespit yapıldı. En önemli tespitlerden biriyse örgütün işlediği cinsel saldırı suçuna yönelik oldu. Cinsel suç mağdurlarının iradesinin örgüt yöneticisi ve üyelerince fesada uğratıldığı, örgütün tüm imkanlarını ve gücünü kullanarak birden fazla kişiyle suç işlediğinin kabul edildiği aktarıldı.
Turnike sistemini köleleştirme sistemi olarak tanımlayan Daire, "Yıllar içerisinde örgüt liderinin talimatıyla 'turnike' ismi verilen cinsel sömürü ve köleleştirme sistemi uygulamaya konulmaya başlanmıştır. Örgüt lideri sanık Adnan Oktar'a göre kadınların kibirlerinin kırılması amacıyla örgüt mensubu birden fazla erkekle ilişkiye sokulması gerektiği örgüte dikte edilerek örgüt mensuplarına inandırılmıştır" ifadeleri kullanıldı.
"SÖMÜRÜ POTASINDA KİŞİLİKLERİ ERİTİLDİ"
Mağdurların cinsel sömürü potasında kişiliklerinin eritilip sağlıklı ve özgür seçim yapma olanağının da kaldırıldığını kaydeden Daire, "Sanıkların mağdurlar üzerinde oluşturduğu mistik otorite, kullanılan sözlerin aldatıcılık yeteneği göz önüne alındığında, sanıkların tamamıyla örgüt liderinin talimatı doğrultusunda örgüte yeni eleman kazandırma ve bu şekilde örgütün hayatiyetini devam ettirme amacı taşıdı" dedi. Mağdurların iradelerinin fesada uğratıldığını bu nedenle hukuken geçerli bir rıza durumu olmayacağı da vurgulandı.