Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Kişisel Verileri Koruma Kurumu tarafından düzenlenen "28 Ocak Veri Koruma Günü" programıma katıldı. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Vali Şinasi Kuş Kongre merkezinde düzenlenen programda konuştan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ "Türkiye son yirmi yıl içerisinde her alanda büyük değişiklik yaşadığı gibi insan hak ve hürriyetlerinin korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesiyle hukuk devletinin tahkim edilmesi anlamında da pek çok önemli reforma ve gelişmelere sahne olmuştur. Zaman içerisinde biz bunları unutmuş olabiliriz. Neler oldu, neler olmadı? Dün neydi? Bugün ne oldu? Bunları enine boyuna her zaman elbette hatırımızda tutamayız. Ama zaman zaman bunları hatırlamakta, hatırlatmakta, bulunduğumuz yerin kıymetini doğru takdir etme bakımından büyük faydalar olduğuna yürekten inanıyorum" dedi.
Bakan Bozdağ "Türkiye'de hak arama yolu dendiği zaman iki başvuru yolumuz var. Biri idareye başvuru yolumuz var. Diğeri oradan netice almazsanız yargıya başvuru yolu var. Tabiri caizse iki hak arama yolu var bizim vatandaşlarımızın. 2002 yılı öncesi için söylüyorum. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda yollarının arttırıldığını görüyoruz. Türkiye'de hem kişisel verilerin korunması hakkı anayasal güvenceye kavuşturulduğu ve bunun üzerinden kişisel bir koruma kurumu kurularak kişisel verilerle ilgili yeni bir hak arama yolu ortaya koydu. Her bir vatandaşımızın anayasamızdaki temel hak ve hürriyetleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki örtüşen hürriyetlerden herhangi birisi kamu gücü tarafından ihlal edildiği takdirde bu sefer de ne yaptık? Bireysel başvuru hattı getirdik. Bugün her bir vatandaşımızın temel hak ve hürriyetlerinin haksız bir şekilde kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiası varsa Türk Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmekte. Adeta Türkiye Anayasa Mahkemesi bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vasfıyla donatılmış. Bilgi edinme hakkı daha önce sadece dilekçeyle hak verme imkânı vardır. Ama bilgi edinme hakkı diye bir hak Türkiye'de yoktu. Bilgi edinme hakkının kullanmasıyla ilgili yasal düzenlemeyi de çıkardık. Vatandaşlarımız şimdi kendileriyle, kamuyla ilgili herhangi bir konuda bilgi edinmek istediği zaman devletin her kurumuna müracaat etme imkânı var. Müracaat edilen kurumların da belli bir süre içerisinde derhal bu müracaatlara cevap verme zorunluluğu var. Eşitlik ilkesini vatandaşlarımızın hak ve hukukunu özellikle kadınlar, çocuklar, engelliler, şehitlerimizin yakınları ve gazilerimizle ilgili yepyeni bir noktaya taşıdık. Buradan çok net söylüyorum. Son yirmi yıl içerisinde yeni ihdas ettiğimiz hak arama yollarıyla bir yandan hukuk devletini güçlendirdik. Bir yandan da daha güvenceli anayasal imkanlar ortaya koyduk" şeklinde konuştu.
Ayrıca kişisel verilerin Türk Ceza Kanunu'nda iletişimin hukukuna aykırı bir şekilde kaydedilmesi, kişisel verilerin elde edilmesi, başkalarına verilmesi, müstakil ve ayrı suçlar olarak düzenlemiştir. Sadece idari yaptırım değil, eğer sizin kişisel verilerinizi, sizin rızanız dışında hukuka aykırı bir şekilde telefona kaydediyorsa, videoya alıyorsa yahut da size ait bilgileri herhangi bir şekilde elde edip hukuka aykırı bir yolla elde edip bunları başkasına veriyorsa, ifşa ediyorsa Türk Ceza Kanunu bakımından bunlar ayrı ayrı birer suçtur. Cezai yaptırımları vardır. Sosyal medyanın elektronik medyanın internetin bulunduğu yerler adeta fitnenin, fesatın, iftiranın, yalanın, çarpıtmanın, manipülasyonun serbest satış alanı haline geldi. Oradaki bilgilerin kim tarafından söyleniyorsa söylensin teyit etmeden itimat etmek, itimat edeni perişan edebilir ve pek çok vatandaşımızı hataya sevk edebilir. Tertemiz insanlara kirli, kirli insanlara temiz demek zorunda bırakılabilir. Nitekim böyle hadiseler oluyor. Yargıda da cereyan eden konular kamuoyu kalkıyor linç, linç, linç. Ama dosyaya bakıyorsunuz, bir şey yok. Sosyal medya, internet alanı kişisel verilerin her bir vatandaşımızın haysiyetinin itibarının yok edildiği bir alana maalesef dönüştü. Onun için buradan bir kez daha söylüyorum. Yeni dönemde biz bu alanda daha ağır cezai yaptırımlar koyacağımızı Nevşehir'den bütün Türkiye'ye ilan ediyorum. Çünkü bu konuda koyduğumuz cezai tedbirlerin yeterli olmadığı ortaya çıktı. Onun için cezaları ağırlaştıracağız. İftira eden cezasını göze alsın, iftirasını yapsın Eğer insanların onur ve haysiyetini yok etmek için tehdit, şantaj para almak için bu mecraları kullananlar bundan sonra bir defa değil, bin defa düşünmek zorunda kalacaklar. Çünkü biz bunlarla hukuk yoluyla mücadele etmezsek edemezsek bizim aziz vatandaşlarımız bunun mücadelesini yapamazlar. Devlet olarak bu konuda gereken adımları atacağız. Bugüne kadarki uygulamaları gözden geçirecek Dünya örneklerine bakacak ve yeni dönemde de bunlara farklı bir gözle yaklaşacağımızı da buradan ifade etmek isterim. Bir kişinin kişisel verisi iki şekilde alınabilir. Birisi kanunda açıkça olarak belirtilen durumlarda ikincisi de kişinin kendi rızasıyla. Sizin rızanız yoksa hiç kimse sizin TC kimlik numaranızı da, telefonunuzu da sizden alamaz. Ya da kanun açıkça yazmamışsa o zaman da alamazsın. Kanun açık yazmış diyelim eğitim kurumlarında vereceksiniz. Askere gidiyorsunuz, vereceksiniz. Mahkemede ver. Kanun yazıyor. Buralarda sağlık tesisine gidiyorsunuz, buralarda işin işlemesi, yürümesi için vermek zorundasın. Ama diyelim bir AVM'ye gittiniz. TC kimlik numaranızı vermek zorunda değilsiniz. Kanun ver demiyor" ifadelerini kullandı.
Bakan Bozdağ İsveç'de yaşanan olayları da sert bir dille eleştirdi. Bakan Bozdağ "İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılması Türk Büyükelçiliği'nin yakınında oluyor, İsveç hükümeti izin veriyor. Polis, bu yakma eylemini yapan alçağı koruma altına alıyor, 'zarar görmesin' diye. Diğer ülkeler de aynısını yapıyor. Şimdi biz 'acaba' dedik; 'Bunların kanunlarında bu suç değil mi? Niye böyle yapıyorlar'? Şimdi İsveç Ceza Kanunu'na göre tüm dinler koruma altındadır. Basit fiiller, dinlere yönelik basit fiiller 2 yıla kadar ağır ve vahimse 4 yıla kadar hapisle cezalandırılmalıdır. Tevrat'ı, İncil'i özel koruyan ayrıca bir hüküm de yoktur. Her dine saldırı eğer fiil basitse 2 yıl eğer ağır ve vahimse 4 yıla kadar hapis cezası veriliyor. Şimdi İsveç'in başsavcısı da diyor ki; 'soruşturmaya gerekli şeyi ben burada görmedim' diyor, dosyayı kapatıyor. Ki buradan ben Türkiye'nin Adalet Bakanı olarak İsveç'in Adalet Bakanı'na, hükümetine, kanunları uygulamakla görevli savcılarına buradan soruyorum; sizin kanunlarınızı Türkiye olarak biz mi yazdık? Meclisimizde biz mi kabul ettik? Yoksa siz yazdınız? Siz yazdınız, meclisinizde kabul edilir. Öyleyse sizin meclisinizde kabul edilen kanun hükümleri açık açık '2 yıla kadar ağır ve vahimse 4 yıla kadar hapis cezası yaptırımı uygulanabilir' diyorsa İsveç'in savcısı 'ben bunu soruşturmaya değer görmüyorum, burada suç yok' nasıl diyebiliriz? Milyarlarca Müslüman'ın inandığı kutsal saydığımız bir kitaba karşı alçakça bir saldırı gerçekleştirenin kinini, failini görmezden gelmek o izin vermek, koruma altına almak İsveç için kendi yasalarını bile isteye çiğnemesi demektir" dedi.
"Bal gibi İslam düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı yapıyorlar"
Yapılan eylemleri sert bir dille eleştiren Bakan Bozdağ; "Madem 'hukuk devletiyiz, adalet' diyorsunuz, madem 'insan hakları' diyorsunuz, Kur'an-ı Kerim yakılırken seyirci kal, Tevrat'ı yakmak için birisi geldiği zaman onu engelle. Tevrat yakılsın demiyoruz. Engel olma kararı da doğru bir karar. Ama neden Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'e bu saldırı yapılırken aynı tutumu ortaya koymuyor? 'İnsan hakları' diyorlar, din ve vicdan hürriyeti' diyorlar, hukuk bir devleti diyorlar, fade hürriyeti' diyorlar. Peki Müslümanların insan hak ve hürriyetlerinden nasibi yok mu? Din ve vicdan hürriyetlerinden istifade etme onların hakkı değil mi? İfade hürriyetini kullanmak onların hakkı değil mi? Tevrat'a, İncil'e, Hıristiyanlığa, Yahudiliğe karşı bir fiil olunca hukuk hemen ayağa kalkıyor, gereğini yapıyor. Ama Müslümanlara dönük, Müslümanların inançlarına dönük, kutsallarına dönük saldırılar olduğu zaman hukuk devlet suçsuz oldu. Bu kabul edilebilir bir durum kesinlikle değil. Bizim dinimizin kutsalına sövmek, bunu ifade hürriyeti olarak gören bir Türk vatandaşı olabilir mi? Olamaz. Yoktur da zaten. Ama bakın onlar İslam'a dönük kutsallara sövmeyi, hakareti, saldırıyı ifade hürriyeti çerçevesine alıyor. Bu, onların İslam düşmanlığının somut göstergesidir. Esasında Avrupa'da artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı biraz yumuşatarak 'İslamofobi' diyorlar ama ben çok net söylüyorum; bal gibi İslam düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı. Bunlarla bizim mücadele etmemiz gerekir. İnsan hak ve hürriyetleri, hukuk devleti, din ve vicdan hürriyeti, ifade hürriyeti kavramlarını diline dolayanların bizim yüzlerine vurmamız gerekiyor" diye konuştu.