Türk basınının duayen ismi Hıncal Uluç'u geçtiğimiz salı günü son yolculuğuna uğurladık. Türk basınına yön veren isimlerden olan ve SABAH Gazetesi'yle bütünleşen usta kalemin bilinmeyenleri ve çok özel hatıralarını abisi Öcal Uluç anlattı.
DÜŞÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEDİ: Cesur, düşündüğünü söylemekten çekinmeyen, babası da olsa, ağabeyi de olsa kendisine göre gördüğü açıklarımızı, yanlışlarımızı söyleyen bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdi. Olgunluk dönemi de vefat edene kadar böyle geçti. Daima doğrunun, güzelin, iyinin, dürüstlüğün, sevginin ve saygının peşinde koştu. Bana göre çok erken vefat etti. Türk basınının ve ailesinin daha uzun yıllar ona ihtiyacı vardı. Fakat talihsiz bir hastalık onu bizden ayırdı.
BASININ SEYRİNİ DEĞİŞTİRDİ: Hıncal'ın, önce spor, sonra sanat ve hatta siyaset basınını bile değiştiren devrimci bir adımı vardı. Bir maçta Dolmabahçe Stadı'nın basın tribününe sarı kırmızı kaşkolünü takarak geldi. Herkes kıyameti kopardı. "Nasıl girilir, basın tribününe o kaşkolle" diye. O zamana kadar maalesef ben de dahil spor yazanlar sanki tarafsızmış gibi kabul edilirdi. Hıncal doğrudan, "Ben Galatasaraylıyım, benim yazılarımı bir Galatasaraylının yazıları olarak okusunlar" istedi ve devam etti. Maskeler düştü. Sadece spor değil, sanat, magazin ve siyasi basında da herkes hangi siyasi düşünceyi şiar olarak kabul ettiğini gösterecek şekilde yazmaya başladı. Gizli hiçbir şey kalmadı.
HİÇBİR ZAMAN YORULMADI: Hıncal kendi doğrularının peşinde koştu. Doğrunun peşinde koştu. Hiçbir zaman yorulmadı. 83 senenin 60 küsur senesi bu meslekte geçti. Bir düşmeyle başlayan hastane yolculuğu Hıncal'ı aldı ve cennetine götürdü. Abisi olarak ben yeniden buluşacağımıza inanıyorum.
BERABER ÇALIŞTIK: Ben ondan birkaç ay önce mesleğe başladım. Ben Galatasaraylıydım. İstanbul'da Necati Bilgiç dayımız, Fenerbahçe dergisinde haber müdürüydü. Halit Kıvanç orada yazardı. Ben onlarla sohbet etmeye başladım, spora olan yakınlığımı anlayınca "Bizim dergiye notlar yazar mısın?" dediler, haftalık 20 liraya spor notları yazmaya başladım. Okul durumundan Ankara'ya döndüm. Ankara'da, gazetecilikte hocamız ve büyük kuzenimiz olan Mehmet Ali Kışlalı, Yeni Gün Gazetesi'nin genel yayın müdürlüğüne getirildi. Kardeşi rahmetli Ahmet Taner Kışlalı ile bizi Hıncal'ın şefliğinde spor servisine aldı. Ben de gazetenin yazı işleri müdürlerinden biri oldum. Ben yazı işlerinde Hıncal'ın müdürüydüm. Ama spor servisinde yazı yazdığım için orada da o benim müdürümdü. Gazeteciliğe beraber başladığımız 55-56'lı yıllardan bu yana Ankara Rüzgarlı Sokak'ta aynı gazetelerde, dergilerde beraber çalıştık.
TAŞ YERİNDE AĞIRDIR SÖZÜNÜ TUTTU
"Taş yerinde ağırdır" sözünü çöpe atıp, birkaç lira maaş farkıyla gazete değiştiren ve çok iyi gazetecilik yapan abilerimizin sonradan kaybolduklarını yaşadık ve gördük. Hıncal, meslek hayatının yarısını SABAH Gazetesi'nde geçirdi. Zaman zaman fikir ayrılığına düşmesine rağmen köşesini muhafaza etti. SABAH Gazetesi'ne çok şey verdi. SABAH Gazetesi de Hıncal'a çok şey verdi.
SABAH'A TEŞEKKÜR
Hıncal'ın özgür olduğu sayfayı çoğu gazete vermeyebilirdi. Hıncal bunu bildiği için de ama asıl taş yerinde ağırdır sözünü tuttu. Vakti geldiği zaman Allah herkese Hıncal gibi, SABAH Gazetesi'nin önünde yapılan bir töreni nasip etsin. SABAH Gazetesi'nin sahibi ve yöneticilerine Uluç ailesi olarak teşekkürlerimi sunuyorum.