Bugün İzmir'i yöneten CHP'li Tunç Soyer'in, İzmir'in Yunan İşgalinden kurtarılmasının yıldönümü için hazırlanan kutlama programında, işgali yapan Yunan'a tek bir söz söylemeden Osmanlı'ya sövmesi, aslında "rehinenin kendisini rehin alan kişiye âşık olması" olarak tarif edilen "Stockholm sendromu" hastalığını akıllara getirdi.
I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan emperyalist güçlerin kararıyla harekete geçen Yunanistan Krallığı, 15 Mayıs 1919'da başlayan işgal harekâtında tam anlamıyla bir kıyıma girişmişti. 3 yıl süren işgal sürecinde (9 Eylül 1922) yüzlerce İzmirli katledildi. Daha işgalin ilk günü 400 Türk süngülenmişti.
Askerler, kadınlara tecavüz ediyor, göğüslerini kesip şehit ediyordu. Müslümanlar, barbarların saldırısından korunmak için girdiği camilerde canlı canlı ateşe verildi. İşte Rum ve Ermeni çetelerinin desteğini alan Yunan katliamının gerçek hikâyesi...
YABANCILAR ANLATIYOR
Tarihçi
Justin McCarthy'ye göre Yunanların Müslümanları katletmek veya uzaklaştırmak için kullandığı yöntemler, daha önceki savaşlarda özellikle Balkan Savaşları sırasında uygulananların aynısıydı. Yunanların İzmir'e ayak basmasıyla Müslümanlar katledilmeye başlandı ve 1920-1921 yıllarında yüksek gerilime ulaşan devlet destekli bir terör uygulandı.
İzmir'de yaşayan İngiliz Donald Whitall, katliamı şu sözlerle anlattı:
"Gümrük Dairesi ile Kramer Oteli arasındaki sahada elleri havada yürütülen yaklaşık 30 kadar silahsız erkeğin katledilmesine istemeyerek şahit oldum. Bu katliamın tamamı Yunan askerleri tarafından yapılmıştı."
Arizona adlı Amerikan savaş gemisi kumandanının anlattıkları da katliamı gözler önüne seriyor: "
Silahsız yaşlı erkekler ve hiç kimseye zararı dokunmayan halktan Türkler, Rumlar tarafından yere serildi. Bıçak ve süngülerle hançerlenmelerin ardından üzerlerindeki elbiselerle değerli eşyaları alınıp vücutları denize savruldu. Hatta bir tanesi deniz atıldıktan sonra, bu kez Yunan askerleri tarafından tekrar kurşunlandı."
"YABANİ KUDURGANLAR"
Sovyet Büyükelçisi Aralov anılarında Yunan zulmünü "
Kaçmakta olan düşman, yabani bir kudurganlık içinde, yolda rastladığı her şeyi yakıp yıkıyordu. Uşak, Aydın, Manisa şehirleri ve köylerin çoğu yakılmıştı" diye anlatır. Aralov, 2 Eylül 1922 günü Ankara'dan Moskova'ya gönderdiği telgrafta da Türk köylerinin çoğunluğunun sakinleriyle birlikte yakıldığı haberini geçmiştir.
KATLİAM ÖRTBAS EDİLDİ
İtilaf güçleri vahşet olaylarını yerinde incelemek üzere İzmir'e 1919 Temmuz ayında bir Fransız, bir İtalyan, bir İngiliz ve bir de Amerikalı delegenin liderliğinde bir komisyon gönderdi. İşgali takip eden olaylardan dolayı Yunan askerleriyle subayları suçlu bulundu ve işledikleri mezalim,
"Yunan katliamı ve soygunu" diye adlandırıldı. Fakat rapor örtbas edildi. İngilizler raporun duyurulmasının Anadolu üzerindeki emellerini zora sokacağını hissetti.
TARİHİ DEĞİŞTİREN EMİR
Takvim yaprakları 26 Ağustos 1922'yi gösterdiğinde Türk ordusu sabah saat 05.00 sularında topçu atışlarıyla birlikte Büyük Taarruz'u başlatmıştı. 31 Ağustos 1922
"Başkomutan Meydan Muharebesi" büyük bir destan yazılarak kazanıldı. 9 Eylül 1922'de ise Türk Kuvvetleri'nin İzmir'e girilmesi emri verildi. Böylece Yunan mezalimi ve işgali sonlandırılmış oldu.
'OSMAN KALK DÖNDÜK'
Gazeteci Murat Bardakçı ise Bursa'nın Yunan işgali altında bulunduğu dönemde, Yunan Kralı Konstantin'in Türk topraklarını işgale çalışan askerlerine moral vermek maksadıyla, 1921 yazında Anadolu'ya geldiğini yazar: "Yunan Kralı, Başbakanı Dimitri Gunaris ve komutanı Anastas Papulas ile Bursa'da Osman Gazi'nin kabrine gitti, içeriye çizmeleriyle ve kılıcıyla girip sandukayı tekmeledi,
'Osman, kalk da bak! Döndük' dedi. Tarihçilerin anlatımına göre Yunanlar, Bursa'da Osman Gazi Türbesi'ne Kral Konstantin'in resmini astılar. Şehzade mezarlarına insan dışkısı bıraktılar. İşgal Kuvvetleri Komutanı Sofokles ise türbelerine dayanıp hatıra pozu verdi.
KATLETMEDEN ÖNCE IRZLARINA GEÇTİLER
McCarthy, İtalyan Konsolusu M. Miazzi'nin Bursa'da bir Türk köyünü ziyaret etmesinin şu şekilde rapor edildiğini yazıyor: "Burada Yunanlılar 60 kadın ve çocuğu işkenceye tabi tuttuktan sonra katletmişlerdi. Öldürülmeden önce çoğunun ırzına geçilmişti. Kadınların memeleri kesilmişti. Sonradan bu olay yöreyi ziyaret eden Fransız konsolosu Yüzbaşı Kocher tarafından da doğrulandı."
ÇATILARDAN TOP ATEŞİNE TUTTULAR
McCarthy, Aydın'ın 27 Mayıs'ta işgal edilmesinden sonra çatılara makineli tüfekler yerleştirilerek Türk mahallelerinin top ateşine tutulduğunu ve yakıldığı ifade ediyor: "Silah sesleri ve çığlıkları duymak tüyler ürperticiydi. Aydın'daki olaylar sonucunda şehirde yaşayan 30 bin Türk'ten geriye 5 aile kalmıştı. Şehrin civarındaki 81 köy de yakıldı."
MÜSLÜMANLARIN MEZARLARINI ÇİĞNEYİP KİRLETTİLER
Türklerin evleriyle hükümet binaları harap edildi. Müslümanların dini binaları ve kuruluşlarıyla İslamiyet'in en belirgin sembolleri belirgin bir şekilde hakarete maruz kaldı. Yunan işgalciler Manisa'ya girer girmez şehirdeki tüm camilerle derviş tekkelerini, din okullarını ve Müslüman mezarlarını çiğneyip kirletti. Aydın vilayetine bağlı Karatepe Köyü 14 Şubat 1922'de hem Yunan birlikleri hem de yerli Rum çeteleri tarafından sarılmıştı. Tüm yerli halk köyün camisine tıkıldı ve cami ateşe verildi. Alevlerin arasından dışarı kaçmayı başarabilen birkaç kişi de kurşunlandı.
YARIN: YUNAN VE ERMENİLERİN KATLİAM SİCİLİ