"Gelecekte gelişmiş dünya ülkeleri silahlı kuvvetlerinin kullandığı sistemlerin büyük bir çoğunluğunun insansız sistemlerden oluşması söz konusudur. Bu nedenle birçok gelişmiş ülke, gelecek 20-25 yılın İHA vizyonunu oluşturmaya çalışmaktadır.
Millî imkânlarla geliştirilen ve üretilen İHA'ların TSK tarafından icra edilen harekâtlarda uzun süredir kullanılmasından dolayı elde edilen taktik ve teknik tecrübeler sayesinde dünyada İHA kullanan ülkeler arasında en önlerde yer almaktayız. Bu kapsamda geliştirdiği insansız savaş araçları, değiştirdiği doktrin ile TSK'nın dünya orduları arasında öncülüğünü devam ettireceğini söylemek mümkündür.
Bölgemizde yaşanan son gelişmeler, Türkiye'nin hem NATO hem AB hem de bölgesel istikrar için ne kadar önemli olduğunu yeniden gözler önüne sermiştir. Bu doğrultuda, NATO nezdinde de Türkiye'nin kritik stratejik rolünün iyi kavrandığını düşünüyorum. Türkiye'nin NATO'ya sağladığı askerî katkı ile TSK'nın etkin, caydırıcı ve saygın gücünün bölge ülkeleri tarafından yeniden farkına varılmış olması bizim açımızdan sevindiricidir.
Günümüz savaşlarının artık şehirleşme oranının yükselmesi sebebiyle geleneksel harp alanlarının dışına çıkarak meskûn mahallerde gerçekleşeceği beklenmektedir. Esas itibarıyla meskûn mahal harekâtı TSK için yeni bir kavram değildir. Bu çerçevede, son yıllarda kazandığı tecrübeler ve mevcut imkân kabiliyetleri ile TSK dünya orduları arasında öne çıkmaktadır. "
Bu sözler, küresel sistemde çok sert askeri hesaplaşmaların yaşandığı bir dönemde, 2018'den günümüze uzanan zaman diliminde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanlığı makamında görev yapan 47 yıldır üniformasını taşıyan Orgeneral Yaşar Güler'e ait.
Orgeneral Güler, Türkiye'nin köklü savunma-strateji yayın organı M5 Ulusal Güvenlik, Savunma ve Strateji dergisine konuştu:
21'inci yüzyıl, barındırdığı teknolojik birikim, ekonomik küreselleşmenin getirdiği karşılıklı bağımlılık ve yüksek şehirleşme zemininde, askerî çatışmalar açısından nasıl bir karakter sergilemektedir?
Bizim bildiğimiz kocaman dünya ve sınırları olmayan harekât alanları ile bilginin dönüşüm ve değişim hızının artması harekât alanının sınırlarını ortadan kaldırmış, bir zamanların kocaman dünyası küçücük bir dünyaya dönüşmüştür. Günümüzde ve gelecekte bu değişime ayak uyduran ordulara sahip ülkeler, muharebe sahasının da kazananları olacaktır. Hızlı gelişen durumlara süratle reaksiyon veren, proaktif davranan, 360 derece yaklaşımını benimseyen ve farklı harekât çeşitlerine geçişi sağlayabilen ordulara sahip olmak ön plana çıkacak ve caydırıcı olacaktır. Teknolojinin gelişimi, ekonominin küreselleşmesi, sosyal medyanın yaygın kullanımı ve şehirleşmenin artması gibi olgular bölgesel ve küresel ortamı hızla değiştirmekte ve buna bağlı olarak güvenlik kavramını da yeniden şekillendirmektedir. Güvenlik artık askerî tedbirlerin yanında siyasi, sosyal ve ekonomik faktörlerle birlikte değerlendirilmektedir. Klasik askerî çatışmalar, günümüz dünyasında farklı bir yapıya bürünmüştür. Küreselleşen dünyada çatışmaların yanında düzensiz göç, siber saldırılar, istihbarat ve algı yönetimi faaliyetleri, su/gıda kaynaklarının azalması da güvenliğe yönelik diğer tehdit/riskler olarak karşımıza çıkmaktadır. TSK; simetrik, asimetrik ve hibrit tehditlere karşı her türlü caydırıcı önlemi almakta ve bu tehditleri bertaraf etmek için kabiliyetlerini geliştirmektedir. Teknolojiyi kuvvet çarpanı olarak kullanmak ve yeni teknolojik gelişmelerden kaynaklı tehditlere etkili tedbirler getirmek, olmazsa olmazımızdır. Bazen küçük bir yenilik, bir silah sistemi, bir platform veya üstün yeteneklere sahip küçük bir birlik muharebelerin seyrini değiştirebilmektedir. Bu sebeple küçük ayrıntıların fark yaratacağını her zaman zihnimizin bir köşesinde bulundurmalıyız. Ülkemiz, son yıllarda elde ettiği kazanımları muharebe sahasına aktarma konusundaki yeteneğini Afrika'dan Kafkaslar'a kadar göstererek savunma sanayisindeki gücünü tüm dünyaya kanıtlamıştır. TSK; geliştirilen deniz, hava ve kara platformları ile güç aktarımını en iyi şekilde uygulayan ve iletişim teknolojileri alanındaki yeniliklerle muharebe sahasının her yerinde bilgiyi kullanıp işleyerek karar vericilere yön veren bir yapıya dönüşmüştür. Klasik savaşın kuralları hâlen geçerliliğini korumaktadır. Ancak zafer, karşılaşılan farklı durumlara entegrasyon sürecini en iyi idare eden orduların olacaktır.
İNSANSIZ HAVA ARACI MUHAREBE ALANININ VAZ GEÇİLMEZ UNSURUDUR…
"Bilişim teknolojisinin" askerî teknolojilere olan güçlü desteği, "siber hesaplaşma stratejilerinin" öne çıkan varlığı, "insansız savaş araçlarının" geleceğini nasıl belirlemektedir?
İnsansız Hava Araçlarına (İHA) geleceğin savaşları için farklı bir anlam yüklendiği ve bu yönde bir rol biçildiği görülmektedir. 1990'lar ile başlayan dönemi; İHA'ların kullanımındaki yoğunluk dikkate alındığında "İHA Çağı" olarak da adlandırmak mümkündür. Bu sistemlerin, yarattığı avantajlarla geleceğin muharebelerinde hâlen mevcut olan pek çok silah sisteminin ve askerî yeteneğin yerini alacağı öngörülmektedir. Gelecekte gelişmiş dünya ülkeleri silahlı kuvvetlerinin kullandığı sistemlerin büyük bir çoğunluğunun insansız sistemlerden oluşması söz konusudur. Bu nedenle birçok gelişmiş ülke, gelecek 20-25 yılın İHA vizyonunu oluşturmaya çalışmaktadır. Gelecek dönem içinde, İHA teknolojilerine yapılan yatırımların çok daha artması beklenmektedir. Bu kapsamda, birçok ülke tarafından İHA'ları geliştirme yönünde adımlar atılmakta ve çeşitli iş birliği projeleri yürütülmektedir. Yaşanan bu gelişmeler göz önüne alındığında, millî İHA teknolojisi geliştirilmesi zorunluluk hâline gelmiştir.
İHA'lar sahip oldukları gelişmiş kameralar, algılayıcılar, radarlar ve silah sistemleri ile gerçek zamanlı hedef tespiti ve muharebe değerlendirme kabiliyetiyle komutanlara bilgiye erişim noktasında önemli imkânlar ve esneklikler sunmakta, önemli bir kuvvet çarpanı olarak harekât alanında yerini almaktadır. Bu sistemlerin; Bosna Hersek, Kosova, Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve Azerbaycan başta olmak üzere pek çok çatışma ortamında kullanılması da İHA'ların harekât alanında vazgeçilmezliğini göstermektedir. Konvansiyonel bir harekâtta, düşman ülke ağırlık merkezlerine yönelik ateş gücünün bir bölümünün İHA'lar tarafından karşılanacağı göz önüne alındığında, yüksek beka kabiliyetine sahip (Silah sistemleriyle donatılmış, düşük görünürlük, yüksek sürat, sürü İHA'lar, kendini onaran sistemler, yüksek irtifa İHA'lar vb.) İHA'lara ihtiyaç duyulacağı öngörülmektedir. Harekât alanında insansız silah platformlarının yaygın kullanımı bilişim teknolojilerine olan bağımlılığı her geçen gün artırmaktadır. Bilişim teknolojilerine artan bağımlılık ise beraberinde siber tehditleri getirmektedir. Nükleer savaşlardan sonra en etkili stratejik silah olarak siber savaş anılmaktadır. Siber savaş; çok daha az maliyet ve iş gücü gerektirmesi, saldırıyı yapan açısından düşük risk içermesi, sınır tanımadan küresel ölçekte uygulanabilir olması ve asimetrik özellikleri ile ön plana çıkmaktadır.
Bu kapsamda dijitalleşen dünyada ülkelerin geliştirdikleri stratejilerin ana unsurlarından biri de hiç kuşkusuz güçlü bir siber altyapıya sahip olmak ve olası siber hesaplaşmalardan kaynaklı hasarı asgari seviyede tutmaktır. Siber savaşta, sadece silah sistemleri ve tesisleri değil, başta kritik altyapı sistemleri olmak üzere, ulusal siber uzayda yer alan bütün unsurlar tehlike altındadır. Özellikle kritik altyapılara yapılacak saldırılar sonucunda, sivil can kayıplarının oluşabileceği aşikârdır. Nitekim en gelişmiş ülkeler ve ordular için bile siber saldırılar, tehdit olmaya devam etmektedir. Siber tehdidin varlığı ve ciddiyeti elbette insansız platformların yaygınlaşması için bir engel teşkil etmemektedir. İnsansız savaş platformları siber tehditler göz önüne alınarak güvenlik sistemleri ile birlikte dizayn edilmektedir. Siber güvenlik, en öncelikli konularımızdan birini teşkil etmektedir. Dünya, bilgisayar tabanlı yıkıcı siber saldırılara maruz kalınabilecek "Siber Hesaplaşma Stratejisi (Cyber Conflict)" çağının eşiğindedir. Siber alanı iyi kullanan muharebe sahasında gücü elinde bulunduran olacaktır. TSK sahip olduğu siber ve elektronik harp yeteneği ile sahada rakipleri ile boy ölçüşen bir konuma gelmiştir. Bilişim teknolojisinin gelişmesi ile birlikte dördüncü nesil savaş olarak tanımlanan "İnsansız Savaş Araçları"nın geliştirilmesi maksadıyla devletimiz ve birçok gelişmiş devlet çalışmalara devam etmektedir. İnsansız savaş araçları ile yapılan müdahaleler, çatışma süresi ve askerî kayıp miktarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Bununla birlikte teknoloji dünyasından savaş alanına sıçrayan siber saldırılar ile insansız bir savaş aracının bir bilgisayar tarafından ele geçirilebileceği hususu da göz ardı edilmemelidir. Bu maksatla "İnsansız Savaş Araçları"nın geliştirilmesi ile paralel veya öncelikli olarak "Bilişim Teknolojisi" ve "Siber Güvenlik" konularında da saldırıları önleyici nitelikte gelişmenin sağlanması gerektiği aşikârdır.
MİLLİ İMKANLARLA SAĞLANAN TEKNOLOJİK BAŞARI İLHAM KAYNAĞIDIR…
Bu çerçevede bakıldığında Türkiye'nin İHA/SİHA teknolojileri ve bu teknolojinin muharebe alanında etkin kullanımı konusundaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1990'lı yıllarda dünyada İHA'ların kullanımının artmasıyla birlikte havadan keşif/gözetleme desteği sağlanması, İHA'ların imkân ve kabiliyetlerinin görülmesi, yerli üretim için teknoloji transferine olanak verecek deneyim kazanılması ve gerekli alt yapı bilgilerinin oluşturulması maksadıyla Türkiye'de İHA tedarik süreci başlatılmıştır. 1994 yılında General Atomics firmasından bir sistem (ABD / GNAT 750) tedarik edilmiş ve bu sistemin 1996-2007 yılları arasında K.K.K.lığı tarafından Terörle Mücadele Harekâtı (TMH) bölgesinde kullanılması sağlanmıştır. Tedarik edilen İHA ile birlikte Türkiye, İHA kullanmaya başlayan dünyadaki birkaç ülkeden biri konumuna yükselmiş ve böylelikle ABD'den sonra operatif kategoride gelişmiş İHA'ları kullanan ikinci NATO üyesi ülke olmuştur. 2007 yılı Aralık ayından itibaren yerli üretim Mini İHA (GÖZCÜ) TSK envanterine alınarak kullanılmaya başlanmıştır. TMH kapsamında, İHA'lara olan acil harekât ihtiyacı 2015 yılına kadar farklı ülkelerden tedarik edilen İHA'lar ile giderilmiştir. Millî imkânlarla geliştirilen Taktik İHA'lar (BAYRAKTAR) 2015 yılından itibaren K.K.K.lığı envanterine alınarak TMH kapsamında kullanılmaya başlanmıştır.
Müteakiben İstihbarat, Gözetleme ve Keşif (İGK) yeteneğinin yanında söz konusu sistemlere millî olarak geliştirilen mini akıllı mühimmatlar (MAM-L ve C) takılarak Türkiye, silahlı İHA'lara sahip dünyadaki belli başlı birkaç ülkeden birisi hâline gelmiş ve silahlı İHA'lar terörle mücadelede en önemli kuvvet çarpanlarından biri olmuştur. TUSAŞ tarafından millî imkânlarla geliştirilen Operatif İHA (ANKA-A/B) 2016 yılından itibaren hizmet alımı şeklinde TMH'de kullanılmaya başlanmış, müteakiben 2018 yılının başında ilk uydu kontrollü Operatif İHA (ANKA-S) Hv.K.K.lığı envanterine alınarak kullanıma girmiştir. 2021 yılında envantere alınan AKSUNGUR ve AKINCI Operatif İHA'lar ile daha yüksek uçuş irtifasına ve daha uzun uçuş süresine erişilerek İHA görev etkinliğimiz artırılmıştır. Türkiye olarak sadece İHA'larımızı değil, İHA'larda kullanılan faydalı yükleri de yerli imkânlarla üreterek kullanmaktayız (Silah ve kamera sistemleri). Millî imkânlarla geliştirilen ve üretilen İHA'ların TSK tarafından icra edilen harekâtlarda uzun süredir kullanılmasından dolayı elde edilen taktik ve teknik tecrübeler sayesinde dünyada İHA kullanan ülkeler arasında en önlerde yer almaktayız. Diğer ülkelerle kıyaslandığında, harekât ortamında geliştirilen İHA/SİHA merkezli taktiklerle TSK'nın bu alanda birçok gelişmiş ülke silahlı kuvvetleri için rol model konumda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Millî imkânlarla elde ettiğimiz bu başarı, savunma sanayimize ve Türk gençliğine ilham kaynağı olmuştur. Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse yurt dışında düzenlenen fuar, sergi ve etkinliklerde kazanılan bu başarının tesirlerini görmek mümkündür. Önümüzdeki dönemde ise mevcutlardan daha üstün teknolojiye ve silah sistemine sahip, caydırıcı, yenilikçi ve oyun değiştirici sistemleri envanterimize almayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu konudaki projelerimiz ile test ve saha denemelerimiz devam etmektedir.
İHAS'DA YAKALADIĞIMIZ BAŞARI BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR…
Sizce, bölgesel kriz alanlarında yaşanan deneyimler çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin insansız savaş araçlarında gerçekleştirdiği etkin kullanım bir "TÜRK ASKERÎ DOKTRİNİ" olarak değerlendirilebilir mi?
1990'lar ile başlayan dönemi İnsansız Hava Araçları Sistemlerinin (İHAS) kullanımındaki yoğunluk dikkate alındığında "İHAS Çağı" olarak adlandırmanın mümkün olduğunu ifade etmiştim. Bu sistemlerin, yarattığı avantajlarla geleceğin muharebelerinde hâlen mevcut olan pek çok silah sisteminin ve askerî yeteneğin yerini alacağı öngörülmektedir. Bu nedenle birçok gelişmiş ülke, gelecek 20-25 yılın İHAS vizyonunu oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda, savunma sanayimiz de bu gelişmeleri göz önüne alarak millî İHAS teknolojisinin geliştirilmesi için tüm imkânlarını seferber etmiştir. Kuvvet yapısına entegre İHAS'lar, muharebe yeteneği için bir kuvvet çarpanı olarak muharebe sahasında komutanların karar verme sürecini kolaylaştıran, daha az kuvvet gereksinimi ve daha az zayiatla, birliklerin daha etkin görev yapmasına imkân sağlayan sistemler olarak mevcut doktrinimizin değişmesine vesile olmuştur.
Son dönemde özellikle Türk İHAS'larının hem keşif/gözetleme hem de taarruzi görevlerde; Libya, Suriye, Azerbaycan ve son olarak Ukrayna'daki harekât alanlarında göstermiş olduğu başarılar tüm dünyanın dikkatini çekmiştir. Hem konvansiyonel hem de asimetrik harekât ortamlarında başarı gösteren millî savunma sanayi ürünü İHAS'larımız, mevcut savaş konsept ve doktrinlerinin gözden geçirilmesine yol açmıştır. İHAS'ların envanterimize girmesi ile paralel olarak oluşturduğumuz doktrin sayesinde terörün sonlandırılması kapsamında önemli bir mesafe katettik. Ülkemizde üretilen İHAS'lara ve TSK'nın uyguladığı İHAS Doktrini'ne son dönemde gelişmiş ülkeler de dâhil birçok ülke tarafından farklı bir anlam yüklendiği ve rol biçildiği görülmektedir. Bu nedenle insansız hava araçlarının harekât ortamında bir kuvvet çarpanı olarak diğer fonksiyon alanlarını destekleyecek şekilde etkin kullanımını bir "Türk Askerî Doktrini" olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca, İHAS'lardaki başarımızın yanında son dönemde insansız kara ve deniz araçlarının geliştirilmesi kapsamında da önemli bir ivmenin yakalandığını gözlemliyoruz. Bu çerçevede yakın gelecekte önemli gelişmeler de bekliyoruz.
Benzer uygulamaların deniz ve kara birimlerinde de yaygın kullanımıyla TSK'nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
İHA/SİHA'ların kullanılmasıyla kazanılan tecrübelerin yanında geçmişten günümüze başarı ile icra ettiğimiz operasyonlar ile elde edilen bilgi, belge ve tecrübelerle insansız kara ve deniz araçlarının hem kullanımı hem de geliştirilmesi adına büyük çalışmalar icra edilmiş ve edilmektedir. Biraz önce belirttiğim gibi insansız savaş araçları, bir kuvvet çarpanı olarak muharebe sahasında komutanların karar verme sürecini kolaylaştıran, daha az kuvvet gereksinimi ve daha az zayiatla, birliklerin daha etkin görev yapmasına imkân sağlayan sistemler olarak mevcut doktrinimizin değişmesine vesile olmuştur. İnsansız kara ve deniz araçlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte daha az insan gücüne ihtiyaç duyulacağı, lojistik ihtiyaçların şu ankinden farklılık göstereceği, ihtiyaç önceliklerinin değişeceği, teknolojik aklı iyi kullanan orduların sürati artırmak, muharebede insan kaybını da azaltmak suretiyle başarılı olacağı beklenmektedir. Bu kapsamda geliştirdiği insansız savaş araçları, değiştirdiği doktrin ile TSK'nın dünya orduları arasında öncülüğünü devam ettireceğini söylemek mümkündür.
TSK MESKUN MAHAL SAVAŞINDA ÖZEL BİRİKİME SAHİPTİR…
Araştırmalar "küresel şehirleşme" oranının yüzde 56, şehirlerde yaşayan dünya nüfus oranının ise yüzde 75 olduğunu işaret etmektedir. Kuşkusuz, insanlık dev metropollerde yaşamaya da alışacaktır. Bu demografik gelişme, geleceğin savaşlarının ağırlıklı olarak "meskûn mahal" savaşı olacağını mı işaret etmektedir? TSK'nın bu tür bir gelişme karşısındaki hazırlığı hangi aşamadadır?
Günümüz savaşlarının artık şehirleşme oranının yükselmesi sebebiyle geleneksel harp alanlarının dışına çıkarak meskûn mahallerde gerçekleşeceği beklenmektedir. Meskûn mahallerde mücadele eden ordular, düşmanın/teröristin yanında bölgede yaşayan halk, fiziksel alan ve altyapıyı da dikkate almak zorundadır. Halkın arasında çatışmayı göze alan, savunan taraf için avantaj sağlayan bu üç alan; taarruz eden kuvvetler için ise yüksek hassasiyet gerektirmektedir. Meskûn mahallerde muharebe yeteneğine sahip olmak silahlı kuvvetler açısından gün geçtikçe daha fazla önem kazanmaktadır. Şehir savaşları genel olarak uzun süren, yüksek maliyet gerektiren, taktik seviyede manevraları kısıtlayan savaşlar olup yürütülmesi en güç savaştır.
Esas itibarıyla meskûn mahal harekâtı TSK için yeni bir kavram değildir. Bu çerçevede, son yıllarda kazandığı tecrübeler ve mevcut imkân kabiliyetleri ile TSK dünya orduları arasında öne çıkmaktadır. Bilindiği üzere, terör örgütü 2015 yılında yerleşim yerlerinde teşkil ettiği silahlı gruplar vasıtasıyla ülkemizin bazı kritik il ve ilçe merkezlerini hedef olarak belirlemiştir. Bu kapsamda;
-Çukurlar kazmış, barikatlar kurmuş ve çok sayıda yol, sokak, bina ve iş yerini El Yapımı Patlayıcılar (EYP) ile tuzaklamış,
-Vatandaşlarımız üzerinde korku, baskı ve şiddet uygulayarak, halkımızın normal hayatlarını sürdürmelerine, huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamalarına mani olmuş,
-Bölge halkının hürriyetini tahdit etmiş, aynı zamanda devletin vatandaşlarımıza hizmet götürmesini, vatandaşlarımızın sağlık ve eğitim gibi temel insani hizmetlerden yararlanmalarını engellemiş,
-Hastane ve ambulanslara saldırmış, bölgedeki tarihi yapılara önemli hasarlar vermiş, il/ilçelerin altyapılarına (Elektrik, su, yol vb.) zarar vererek vatandaşların temel ihtiyaçlarının karşılanmasına engel olmuş,
-Bölgede yaşayan vatandaşlarımızı canlı kalkan olarak kullanmış, bölgeden kendi isteğiyle tahliye olmak isteyen vatandaşlarımıza engel olmuş ve silahlı saldırı gerçekleştirerek vatandaşlarımızın yaralanmasına ve ölümüne neden olmuştur.
TSK, kolluk kuvvetleri ile birlikte meskûn mahallerde vuku bulan bu olaylarda terör örgütüne karşı başarıyla Çukur Operasyonları gerçekleştirmiş ve örgütün inisiyatifini elinden almıştır. "Teröristler ile sivil halkın ayırt edilmesi" hususunda son derece hassas davranılmış, geleceğin muharebelerinin yapılacağı yerleşim alanlarında üstün teknoloji ile donatılmış teçhizat/malzemeler kullanılarak kapsamlı ve çok boyutlu tedbirler ile yaptığı operasyonlar neticesinde başarıya ulaşmış ve yeteneğini ispat etmiş, dünya ordularına örnek olmuştur. Meskûn mahal savaşının günümüzde olduğu gibi gelecekte de nihai sonuç elde etmede önemli bir unsur olduğu gerçeğinden hareketle;
-Hantal birlikler yerine hızlı hareket edebilen, son teknoloji ürünü silah ve sistemlere sahip, saldırı gücü yüksek birliklerimizle,
-Farklı kuvvetlerden unsurların müşterek harekât icra edebilmesine imkân veren komuta ve kontrol yapımızla,
-Etkin bir biçimde faaliyet göstermesini sağlayacak yüksek teknoloji ürünü iletişim sistemlerinin geliştirilmesi hususları üzerinde önemle durulmaktadır.
MELEZ SAVAŞ 21'NCİ YÜZYILIN ÖNEMLİ KAVRAMIDIR…
Sözünü ettiğimiz gerçek, karşımıza "MELEZ SAVAŞ" uygulamalarını mı çıkarmaktadır? Asker kadar sivillerin de millî güvenlik kavramı çerçevesinde özellikle enformasyon faaliyetlerine dönük hassasiyetinin arttığı, sivil-asker iş birliğinin "MİLLÎ GÜVENLİK KAVRAMI" açısından her zamankinden daha önem arz ettiği bir sürece mi girdik?
Günümüz muharebe ortamında konvansiyonel kuvvetler ile birlikte özel kuvvet, özel askerî şirketler, yerel güçler, siber saldırı, bilgi harekâtı ve propaganda, ekonomik savaş gibi unsurlardan oluşan melez savaş uygulamalarının öne çıktığı görülmektedir. Savaşlar zamanla büyük değişim göstermiştir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde savaşın 4'üncü neslini yaşamaktayız. Eskinin konvansiyonel savaşları hibrit savaşa evrilmiştir. Artık savaşın aktörleri, ordular olmaktan çıkmış; siviller, ulusal ve uluslararası kuruluşlar, paramiliter unsurlar, hükûmet dışı organizasyonlar, paralı asker ve terör örgütleri artan bir şekilde muharebe sahasında görülmeye başlamıştır. Sivil ve askerî yeteneklerin ortak bir siyasi/politik hedef doğrultusunda istenen son durumu elde etmede birlikte kullanımı savaşın sonucunu belirlemede en önemli unsur hâline gelmiştir. Silahlı kuvvetler ise bu hedefleri stratejik ve operatif hedeflere dönüştürerek savaşın askerî anlamda kazanılmasını sağlayan önemli bir vasıtadır. Muharebe sahasında birbirinden farklı harekât çeşitleri arasında süratli ve senkronize bir geçiş sağlama silahlı kuvvetlerin temel fonksiyonu hâline gelmiştir. Biz bu anlamda geliştirdiğimiz kapsamlı yaklaşımla barış zamanından itibaren tüm paydaşlarımızla ortak ve iş birliği içerisinde çalışmayı ve yeteneklerimizi bu doğrultuda test etmeyi hedef hâline getirdik. Muharebe sahasının bu değişen ve genişleyen yapısı artık zayıf ülke ve grupları da güçlüklerle başa çıkma adına yeni yöntem ve teknikleri uygulama aşamasına getirmiştir. Bu kapsamda karşımıza çıkan hibrit savaş kavramı ile siber alandan terörizme kadar birçok sahada gücüyle orantılı olmayan etkiler yaratacak yeni bir oluşumla karşı karşıyayız. Güvenlik kavramındaki değişim neticesinde "Millî Güvenlik" sadece silahlı unsurların görevi olmaktan çıkmış, ülkede yaşayan tüm bireyleri ilgilendiren bir hâl almıştır. Savaşın bu değişen yüzü tüm halkı etkileyen bir boyut kazanmıştır. Savaş alanından en çok etkilenen ise sivil halktır. Artık silahlı kuvvetler; savaş dışı harekâtlara katkı, savaş sonrası barış ve istikrarı sağlamada en önemli aktör hâline gelmiştir. Siyasi, askerî, psiko-sosyal ve kültürel, ekonomik, coğrafi, demografik, bilimsel ve teknolojik gücün sahaya yansıması günümüz savaşlarında belirleyici olmaktadır. Bu nedenle sert ve yumuşak güç unsurlarının senkronize edilmesi ve bu bağlamda sivil-asker iş birliği günümüzde her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Bunun en yakın örneğini Rusya-Ukrayna savaşında görebiliriz.
Millî savunma sanayisindeki son durum, sizce Türk Silahlı Kuvvetlerini küresel sistem içinde hangi noktaya taşımıştır? TSK'nın sergilediği yüksek savaş kabiliyeti, harekât tecrübesi nasıl değerlendirilmektedir?
Savunma sanayimiz, değişen dünyanın değişen savaş yöntemlerine çok hızlı uyum sağlamakla birlikte geliştirdiği çözümler ile öncelikle TSK ve diğer dost ülkelerin etkinliklerini önemli oranda artırmaktadır. Savunma sanayimizin gelişimi ile TSK'nın etkinliği arasında karşılıklı ve vazgeçilemez bir bağ bulunmaktadır. TSK'nın sahada karşılaştığı ihtiyaçların tanımlamasını müteakip ihtiyacın giderilmesini sağlayacak araçların savunma sanayi tarafından üretilmesi, test ve geliştirme süreçlerinin tanımlanması ile uygulama ve geri beslemelerin alınması ve sonrasında sistem geliştirme süreçlerinin uygulanarak üretilen çözümlerin sahaya yansıtılması devam eden bir süreçtir. TSK ve millî savunma sanayimiz, bu süreçlerin etkin ve verimli bir şekilde uygulanmasında iç içe geçmiş beraber hareket eden bir sistem şeklindedir.
Biz bu birlikteliği gayet başarılı bir şekilde uyguluyoruz ve bu kapsamda ürünler muharebe onaylı (Combat Proven) olarak tüm dünyadan talep görmektedir. TSK'nın icra ettiği harekâtlarda sergilediği yüksek savaş kabiliyeti ve bu kapsamda elde ettiği harekât tecrübesi, özellikle NATO ülkeleri ile bölgemizdeki diğer komşu ve yakın ülkelerce de takdirle karşılanmaktadır. Kahraman Mehmetçiğimizin üstün silah sistemleri ile farklı harekât alanlarında sergilediği başarılı görevler sonucunda, diğer ülkeler tarafından geliştirdiğimiz konsept ve ürünlere yönelik ilgi ve talebin arttığını izlemekteyiz.
SON GELİŞMELER TÜRKİYE'NİN ÖNEMİNİ HATIRLATMIŞTIR…
Yaşanan son gelişmeler, TSK'nın bölgesel bir istikrar gücü olmasının yanında, Avrupa güvenliği açısından da çok önemli bir güç çarpanı olduğunu işaret etti. Sizce; NATO, bu stratejik yükselişi iyi değerlendiren bir yapılanmaya sahip mi?
Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konum itibarıyla dünyada istikrarsız bölgeler olarak nitelendirilen bir coğrafyada yer almaktadır. Türkiye, bölgesel bir güç olarak anılan bölgelerde çıkarlarını korumak, dost ve müttefik ülkelerin istikrarına katkı sağlamak maksadıyla siyasi ve askerî çeşitli uluslararası organizasyonların bir üyesi olarak bölgemizde barış ve istikrarın yaratılması için etkin girişimlerde bulunmaktadır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi bugün de yürüttüğü faaliyetler ve NATO başta olmak üzere uluslararası organizasyonlara sağladığı katkılar ile bölgesel ve daha geniş ölçüde küresel barış ve güvenliğe katkı sağlamaktadır. Türkiye'nin stratejik önemi her zaman yüksek olmuştur, sadece bugün daha somut olarak bu önem uluslararası toplum tarafından açık bir şekilde görülmektedir. Tarafsız ve gerçekçi düşünme kabiliyetine sahip tüm taraflarca Türkiye'nin uluslararası istikrar ve güvenlikteki önemi ve stratejik konumu yadsınamaz. Bölgemizde yaşanan son gelişmeler, Türkiye'nin hem NATO hem AB hem de bölgesel istikrar için ne kadar önemli olduğunu yeniden gözler önüne sermiştir. Bu doğrultuda, NATO nezdinde de Türkiye'nin kritik stratejik rolünün iyi kavrandığını düşünüyorum. Türkiye'nin NATO'ya sağladığı askerî katkı ile TSK'nın etkin, caydırıcı ve saygın gücünün bölge ülkeleri tarafından yeniden farkına varılmış olması bizim açımızdan sevindiricidir. Diğer taraftan, bu konumumuzu daha iyi değerlendirerek yapılanma kapsamında daha iyi bir noktaya ulaşabileceğimizi değerlendiriyorum. İttifak'ın değişen güvenlik ortamına yönelik yürütülen çalışmalarda, tarafsız bir değerlendirme ile müttefikler arasında dayanışma, uyum ve birliktelik ilkelerinin esas alınması, İttifak'ı merkeze koyan bir yaklaşımla hareket edilmesi, engel olmak yerine destek olunmaya odaklanılması ve müttefiklerin hassasiyetlerini dikkate alan ortak anlayışın geliştirilmesi bu noktaya ulaşılmasını hızlandıracaktır.