Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Kübra Güran Yiğitbaşı, Cumhurbaşkanlığı Valiler Atama Kararnamesiyle Afyonkarahisar Valisi olarak atandı. Türkiye'nin ilk başörtülü valisi olarak tarihe geçti. Gazetecilik kökenli olan Yiğitbaşı, akademik kariyerinde birçok başarıya imza attı. İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunu ve başörtüsünü saklamak zorunda kaldı. Yiğitbaşı bir başörtüsü mağduru olarak da başörtüsü yasağını kaldıran Başkan Erdoğan'a teşekkür etmişti.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ'NDE HAVALİMANI'NDAYDI!
Türkiye büyük bir tehlikenin eşiğinden döndüğü 15 Temmuz Darbe Girişimi'nde ise sokağa çıkanlar arasında kadınların öncülüğü hep yazılıp çizildi. Yiğitbaşı da 15 Temmuz Darbe Girişimi'nde sokağa çıkan kadınlar arasındaydı. Başkan Erdoğan'ı havalimanında karşılayan milyonların arasında o da vardı. Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini halk engelledikten sonra Yiğitbaşı da darbe girişimine direnen kadın kahramanların hikâyelerinin yer aldığı bir belgesele imza attı. Darbe girişiminden hemen sonra çekilen ve yönetmenliğini Rengin Gültekin'in üstlendiği belgeselin adı ise "Kalplerin Direnişi" oldu.
YİĞİTBAŞI: "CUMHURBAŞKANIMIZI HAVALİMANINDA EŞİMLE KARŞILAMAYA GİTMİŞTİK"
SABAH'a belgeselinin yayınlandığı dönem açıklamalarda bulunan Yiğitbaşı, "Herkesin kendinden bir pay bulabileceği bir belgesel" olarak tanımladığı "Kalplerin Direnişi" belgeselini neden hazırladığını ve 15 Temmuz Darbe Girişimi günü yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Cumhurbaşkanımızı havalimanında eşimle karşılamaya gitmiştik. Eşim " 'Sen biz de çıkalım' dedin. Belki engellesen ben de çıkamayacaktım! Toplumda erkekleri motive eden, baskın rolü üstlenen kadın' dedi. Eşimin bunu söylemesi bu belgesel konusunda beni motive etti. Bir gazeteci ve bir akademisyen olarak kendimizi 15 Temmuz'la ilgili sorumlu hissettik. Bu kadınlar hayatları pahasına nasıl bir sorumluluk bilinciyle dışarı çıktıysa biz de sorumluluk bilinciyle tüm dünyaya 15 Temmuz gecesi yaşananların anlatılma noktasında bir karar aldık ve belgeseli yaptık. Görüştüğümüz kadınlardan da çok şey öğrendik. Şehit Türkmen Tekin'in evine gittiğimizde oğlunun konuşmalarından öğrendiğimiz kadarıyla akşam 22.00'ye kadar çalışan bir kadın. Oğlunu özel okulda okutabilmek için. Öyle bir sorumlulukla kendisini dışarı atıyor. Herkesin kendinden bir pay bulabileceği bir belgesel Kalplerin Direnişi."
GÜLTEKİN: "BU ÜLKENİN NENE HATUNLARI VAR"
Kalplerin Direnişi yönetmeni Rengin Gültekin ise şunları söylemişti: "Bu ülkenin Nene Hatunları var. Onlardan gelen bir nesil var. Dolayısıyla birçok kişi belki kadının o gece çok önplanda olmasını, rolünü, şaşkınlıkla ve sevinçle karşılamış olabilir. Ama benim için hiç şaşılacak bir durum yok. Bu bizim tarihsel kodlarımızda var. O açığa çıktı. Kurtuluş Savaşı'nda Çanakkale'de, 28 Şubat'ta, 15 Temmuz'da bir bakıyorsunuz bir kadın mücadelesi var. Belgesel Boğaziçi Film Festivali'nde gösterildi. Bu belgesel çalışması kamu yararına yönelik bir çalışma. Herkes gönüllü olarak yer aldı. Ücretsiz olarak yayın hakkını peşinen verdiğimiz bir proje bu. Zaten bizim bu belgeseli yapma amacımız da sadece 15 Temmuz'da yaşananları anlatmak. Bizler kendi kendimize bir şeyleri anlatıyoruz, onu özümsüyoruz ve sonra bunu bütün dünya biliyor sanıyoruz. Dünya Türkiye'den ibaret değil. Yurtdışında da bunu anlatabilmemiz gerekiyor. FETÖ yurtdışında organize çalışıyor. Biz üzerimize düşeni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Her şeyi devlet yapsın düşüncesinden vazgeçmemiz gerekiyor."
İŞTE 15 TEMMUZ'UN KADIN GAZİLERİNİN ANLATTIKLARI
15 Temmuz'un kadın gazilerinin yaşadıkları ise belgeselde yerini aldı. O gece yaşadıklarını hem belgesele hem de SABAH'a anlatan kadın gaziler şu bilgileri paylaşıyordu:
İSMAİLOĞLU: "O GECE HERKES ASKERDİ"
Adviye İsmailoğlu o denem 14 yaşındaydı. Şu an 20 yaşında olan Adviye'nin annesi ise ev hanımıydı. Anne Sevim İsmailoğlu (49) o dönem TRT 1'de spikerin bildiri okuduğunu görünce şaka sanıp darbe olabileceğine inanamadı. O gün yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: "O gece eşime: 'Çık dışarı, etrafı kolaçan et, sokağa çıkmamız gerekiyorsa çıkalım' dedim. Darbeye direnmek için ailenin öncüsü ise kızım Adviye'ydi. "Anne hadi çıkalım" deyip duruyordu. Cumhurbaşkanımız direkt 'Sokaklara çıkın!' deyince, abdestimizi alıp iki kızım ve eşimle çıktık sokağa. Saraçhane'deki ateş hattına varan ilk gruptaki aileydik. O gece ne ben anne ne çocuklarım çocuk ne de eşim bir aile reisiydi. Vatanını korumak isteyen herkes o gece birer askerdi. Sanki yere basmıyorduk, ölüme uçar gibi gidiyorduk. Kan gölüne dönmüştü her yer. Darbeci askerler çocukmuş, kadınmış demeden G3'lerle aralıksız taradılar. Önümüzde, arkamızda vurulup düşüyordu insanlar. Adviye ise yanı başındaki yaralanan bir kişiye yardım ederken bir hain merminin omzuna isabet etmesiyle yere yığıldı. Daha sonra babası geldi kucakladı. Yarasının büyüklüğünü gördü, kurşun sırtını parçalamıştı, yumruk kadar bir parça yere düşmüştü. Çocuğum yaralandı ama vatan için geri adım atmadık. Kızım iki gün yoğun bakımda kaldı. Bize acı yaşattıklarını zannediyorlar belki. Ama 15 Temmuz gecesi hainler bize gururu yaşattılar"
BANA 'GAZİ KIZ' DİYORLAR
Adviye ve ablası Rabia İsmailoğlu (24) hep ön saflarda olmuştu. Rabia kardeşinin vurulduğunu gördüğünde inanamamıştı. Adviye ise o günü şöyle anlatıyordu: "Söz konusu vatandı. Sokaklarda korkusuzluk, cesaret, vatan sevgisi, iman gücü ve yardımlaşma vardı. Beni vurdukları zaman vücudumdan bir parça aldıklarını zannetmesinler. Ömür boyu gururla taşıyacağım bir madalya taktılar bana. Şikâyetçi olduğum için mahkemede o darbeci askerlerle karşı karşıya gelebileceğim. Onların gözlerine bakarak 'Daha 14 yaşındaki bir kız çocuğuyla baş edemediniz, nasıl olacakta bu ülkeyi ele geçirip bizi yönetecektiniz?' Bunu sormak istiyorum. Bana 'gazi kız' diyorlar artık"
Kardeşi Rabia ise şunları söylüyordu: "15 Temmuz'da biz gençler vatanı kimseye bırakmayacağımızı gösterdik. Hep gençliğin öldüğünü, teknoloji çağında insanların bağımlı olduğu söyleniyordu. O gün gençliğin ölmediğini gördük. Dimdik durabileceğimizi gösterdik. Bir daha 15 Temmuz olsa bir daha çıkarım. Hatta millet olarak daha korkusuz, dirençli çıkarız"
TEKİN: "ŞEHİTLİK BANA NASİP OLMADI, ONA OLDU"
Türkan Tekin (55) çalışan bir kadındı. Üç çocuk annesiydi. Ablası Sevgi Menteş (53) ise ev hanımıydı. 15 Temmuz akşamı Türkan Hanım işten eve 21.00 sularında gelmişti. Sevgi Hanım ise televizyonda darbe olduğu söylentilerini duyunca hemen kardeşini aradı. İki kız kardeş heyecanla konuştu. Türkan Hanım: "Korkma abla, kolay mı Türkiye'ye bunu yapmak!" deyip kapadı telefonu. Onlar Türkiye'nin cesur kadınlarıydı, abdestlerini aldılar ve aileleriyle birlikte yola çıktılar yola. İstikamet Atatürk Havalimanı'ydı. Ne tank ne silah korkuttu onları. Sevgi Hanım: "Havalimanına yürürken saat 00.35'te Türkan'ım aradı. 'Biz de çıktık abla! Bu vatanı onlara teslim etmeyeceğiz. Ölmek var, dönmek yok!' dedi." Kardeşiyle son konuşması olduğundan habersiz Sevgi Hanım 'Tanklar geliyor, silahlar ateşleniyor' denmesine rağmen daha da hızlı atmış adımlarını. "O gün mahşer günü gibiydi, oğlumu bile merak etmedim. Biz onların karşısına en güçlü, hiç kimsede olmayan bir silahla çıktık. O da imandı. Rabbim korkuyu aldı kalpten, imanı koydu. Ne tank ne silahmış asla gözümde yoktu" diyerek kız kardeşi Türkan'ın şehit oluşunu anlatıyordu: "Esenler Atışalan'dan Atatürk Havalimanı'na gelirken tank otomobilleri eze eze geliyormuş. Tankın önünde durmuş, kaçmamış kardeşim. Belki onu durdurmaya çalışmış, 'Yapma oğlum!' demek istemiş. O darbeci asker dinler mi seni? Onlara insan diyemem ki, onlar canavar! Kız kardeşimin şehadet şerbetini içtiğini öğrendiğimde ise iki rekât şükür namazı kıldım. Vatan için şehit oldu kardeşim. Allah bana da şehitliği nasip etseydi, ona nasip oldu. 15 Temmuz şehitleri ve kardeşim olmasaydı, vatanımız olmayacaktı bugün. Türkiye'nin kadınları vatanını seven insanlar. Darbe girişimine karşı biz marketlere koşmadık, kadınların gücü ve iradesi 15 Temmuz'da önplana çıktı. 15 Temmuz şehitlerinin kanı yerde kalmamalı. En ağır ceza verilmeli."
TOPALOĞLU: "KURŞUNUN ACISINI KALBİMDE HİSSEDİYORUM"
Fatih'te oturan Nebahat Topaloğlu iki çocuk annesi ve iş kadınıydı. Cumhurbaşkanının açıklamasını bekleyen Topaloğlu, sokağa çıkın açıklamasının ardından eşine "Kalk sokağa çıkıyoruz!" diyordu. O günü şöyle anlatıyordu: "13 yaşındaki çocuğum da 'Ben de geleceğim' dedi. Dışarıdaki ortamın ne olduğu belli değil. Düşündüm ki, çocuğum yanımda olursa annelik duygularım ağır basar da vatana hizmet edemem, geri dururum düşüncesiyle evde bıraktım onu. Saraçhane'ye doğru eşimle yöneldik. Silah seslerini duyunca geriye dönmeyi bir an bile düşünmedim. Vurulanları alandan kenara çekip hastaneye göndermeye başladık. Darbeci askerlerin yanına gidip ellerinden silahları alıp ikna etmek istiyorduk. Ama öldürme amaçlı taramaya başladılar. Ateş hattının ortasında kaldık. Bacağından vuruldum. Beni yere yatıp sürü sürüne çıkartabildiler. Kan kaybından ölümden döndüm. Ameliyattan sonra ilk sorgusu sorum ise "Vatanın durumu ne?" olmuş. Aklına evde bıraktığım çocuğum bile gelmedi. Hemşire 'Müdahale ettiler, girişim bastırıldı' deyince şükrettim. Kurşun benim bacağımdan girdi ama ben acısını kalbimde hissettim. Hâlâ o acı gitmiyor. Çünkü evlat bildiğiniz canilerden yenilen kurşunun acısı nerede çıkar? İnsanın yüreğinde çıkar. Bunun acısını dindirecek olan da ülkenin bir an önce ferah düzeye kavuşması. Bunlardan temizlenmesi. Yapılanların yanlarına kar kalmaması."
Nebahat Hanım'ın kızı Havva Nur Topaloğlu (25) annesiyle gurur duyduğunu şöyle anlatıyordu: "Annem bir kız çocuğuna yaşatabileceği en büyük gururu yaşattı bana!" Nebahat Hanım'ın tedavisi hâlâ sürüyor.
KÜBRA GÜRAN YİĞİTBAŞI'NIN MERAK EDİLEN YAŞAM HİKÂYESİ
Türkiye'nin ilk başörtülü valisi olarak tarihe geçen Kübra Güran Yiğitbaşı'nın yaşam hikâyesi de merak konusu oldu. Gazetecilik kökenli olan Yiğitbaşı'nın akademik kariyeri de oldukça parlak. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nde lisansını tamamlayan Yiğitbaşı, İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji Bölümü'nde "Baba Yoksunluğunun Çocuk Üzerindeki Etkisi" üzerine çalışma yaptı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde okurken "İkna Edici İletişim Sürecinde Siyasal Mesaj Tasarımı" adlı teziyle doktorasını tamamladı. Ancak akademik kariyerinde başörtüsü mağduriyeti yaşadı.
"ÜNİVERSİTEDE ÖĞRENCİYKEN BAŞÖRTÜLÜ OLMAMI SAKLAMIŞTIM"
Yiğitbaşı başörtüsü yasağını kaldırıldığı için Başkan Erdoğan'a o günleri anlatarak şöyle teşekkür etti: "Yakın siyasi tarihimizde bilindiği gibi medyanın rolü daha çok elit zümrelerin, imtiyazlarını sürdürmek ve onların istedikleri doğrultularda toplumsal algı yaratmak noktasında gerçekleşti. Bu bağlamda da yayınlarında daha çok kendi görüşlerine uygun konulara yer verirken diğer görüşlere çok az yer vererek ya da onları olumsuz bir şekilde haberleştirerek yer vermeme yoluna gittiler. Bunu ben kendi hayatımda gazetecilik doktorası yaparken bizzat yaşadım, kendi hikâyemde. Suskunluk sarmalının ne demek olduğunu bana gazetecilik doktorası mülakatı sırasında hocam sormuştu. Ben de suskunluk sarmalını teorik olarak açıklarken bunun pratiğini de doktora eğitimi boyunca yaşayacağımı o zaman fark ettim ve hissettim. Söyle ki: Suskunluk sarmalında birey eğer yalnız olduğunu hissediyorsa görüşlerinde ve çevresinden çok fazla destek alamayacağını düşünüyorsa ve kendisini saklamak ve gizlemek durumunda hissediyor, dışlanmak endişesi yaşıyor. Ben çok şükür sizin politikalarınız ve özgürleştirici adımlarınız sayesinde, o zamanlar İmam Hatip Lisesi mezunu olduğumu ve şu başörtülü kimliğimle eğitim görmek durumunu saklamak yolunda kaldım, vicdanen ne kadar rahatsız olsam da. Ama şu an Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde doktora yaptığım okulda başörtümde yardımcı doçent olarak görev yapmaktayım. Buna teşekkür ediyorum vesile olduğunuz için..."
AKADEMİK KARİYERİ BAŞARILARLA DOLU
1979 Ankara doğumlu olan Kübra Güran Yiğitbaşı'nın akademik hayatında birçok başarıya imza attı. Yiğitbaşı, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde Araştırma Görevlisi, Dr. Öğretim Üyesi ve Doçent olarak görev yaptı. Lisans ve yüksek lisans düzeyinde; Araştırmacı Gazetecilik, Medya ve Sivil Toplum, Çocuk Yayıncılığı, Yaratıcı Yazarlık Atölyesi, İletişim Etiği, Medya ve Çocuk gibi dersler verdi. Üniversite bünyesinde Dekan Yardımcılığı, Fakülte Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu üyeliği, Anabilim Dalı Başkanlığı, Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü gibi idari görevlerde bulundu.
AFYONKARAHİSAR'A YABANCI DEĞİL
Çocuk Yayınları ve Dışa Açılım adlı kitaplar yazdı. Basın İlan Kurumu Genel Kurul temsilcisi olarak 2019 yılında atandı. 5 Ağustos 2021'den beri Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Bakan Yardımcısı olarak görevini sürdürürken, Afyonkarahisar Valiliği'ne atanması sonrasında önümüzdeki günlerde görevine başlaması bekleniyor. Yiğitbaşı Afyonkarahisar'a da yabancı değil, Afyon Kocatepe Üniversitesi'nin (AKÜ) kurucu Rektörü Prof. Dr. Şahabettin Yiğitbaşı'nın gelini ve Op. Dr. Burhan Selim Yiğitbaşı'nın eşi ve üç çocuk annesi.