Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki Adana ziyareti sonrasında Yeni Adana Müzesi'nde 81 ilden üniversite kazanan öğrencilerle gerçekleştirdiği Gençlerle Buluşma Programı'nın görüntüleri dün akşam yayımlandı. Aşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım" adlı türküsüne Şahin Kendirci ile düet yapan Erdoğan, gençlerle "İkimiz Bir Fidanın Güller Açan Dalıyız", "Sevdan Olmasa", "Endamın Yeter", "Gül Döktüm Yollarına" şarkılarına da eşlik etti. "Bazılarının, bizim gençlerimizle sık ve samimi muhabbet içinde olmamızdan rahatsızlık duyduklarını anlıyorum. Halbuki ben lise yıllarımdan bu yana tam 40 yıldır kesintisiz bir şekilde bu yolda gençlerle yürüdüm, gençlerle netice aldım" diyen Erdoğan, gençlerin sorularını da yanıtladı. Erdoğan, özetle şunları kaydetti:
Gençlerin enerjisi, hayat sevinci, umudu ve vizyonu bize daha çok çalışma, eser ve hizmet üretme aşkı, şevki veriyor. Bunun için gençlerle aramıza girmeye kalkanlara diyoruz ki 'Siz kendi işinize bakın'. Hangi kuşaktan olursa olsun gençlerimizle aramıza kimseyi sokmayız. Yeni bir terim ortaya koydum. Bizimki hangi kuşaktan? Bizimki Teknofest kuşağı.
(İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik tedbirler) Şu anda gayretlerimiz daha çok barajlarımızın sayısını artırmak ve barajların sayısını artırmaktan öte, bir de yoğun şekilde kapalı sistemlere geçmek. Eğer açık sistem kalacak olursak, ki 20 yıl önce bu böyleydi. Biz devamlı kapalı sisteme geçme çalışmasını yoğunlaştırdık. Çünkü kapalı sisteme geçmememiz halinde, açık sistemde buharlaşma sebebiyle yüzde 60 kaybımız var. Bu yüzde 60 kayıpla da tabii ki bu tehdit artarak devam edecek.
Hakikaten 18 Mart Çanakkale köprümüz, o bizim için ayrı bir iftihar vesilesi. Tabii yine Şehitler Köprüsü'nden sonra malum Fatih Sultan Köprüsü. Onun ardından Yavuz Sultan Köprüsü'nü yapmak bize nasip oldu. Şimdi bir derdim daha var, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne bir de demir yolunu monte etmek. Ona bir de demir yolunu monte ettiğimizde çok daha farklı olacak.
('Cezaevi günlerini bize anlatır mısınız?' sorusu üzerine) Oranın maceraları ayrıdır ama benim oradaki en önemli hayatım şuydu. Tüm günümü gelen ziyaretçilerimle geçirir, gece de sabah namazına kadar bana gelen mektupların cevabını yazardım ve yaklaşık bu şekilde 10 bine yakın mektup yazdım. Şimdi zaman zaman gittiğim bazı yerlerde o mektuplarla karşıma çıkanlar olur. Benim yazım da fena değildir. Hemen onu karşıma çıkarırlar. Bazıları da onu çerçeveletmiş. Böyle oradaki dört ay on günlük zamanımız oldu. Allahıma hamd ediyorum. Hani derler ya Medrese-i Yusuffiyye diye, hakikaten öyle bir hayat. O tabii bize birçok şeyi öğretti ama orada dersimi iyi çalıştım. Çıktıktan sonra da zaten fazla uzun sürmedi biliyorsunuz, kısa bir zamanda iktidar olduk.