İşte İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un o yazısı; Hakikat ötesi (Post-Truth) kavramı günümüz koşullarında öznel görüşlerin ve duyguların kamuoyunun belirlenmesinde nesnel gerçeklerden daha belirleyici olması durumunu ifade eder. Hakikat ötesi olgusunun çıkış noktası, yalanın ya da çarpıtılan ve yeniden tasarlanan gerçekliğin medya eliyle normalleştirilmesi, hedef kitlelerin hakikat yerine ihtiyaç hissettikleri ve duymaktan hoşnut oldukları kurgusal gerçeklikleri tercih ve talep etmesidir.
2016'da Oxford Sözlüğü'nün "Post-Truth"u yılın kelimesi olarak tespit etmesinin ardından hakikat ötesi ifadesi özellikle siyaset ve toplum kavramlarıyla birlikte anılmış ve kullanılmıştır. Yalanın estetik veya kabul edilebilir hale getirildiği hakikat ötesi siyaset ve söylemi oluşturanlar, yayanlar ve buna tapanlar, tahrif edilmiş gerçekliği hakikatin üstünde konumlandırarak insan aklını ve kalbini iğfal etmek suretiyle kendi sermaye, güç ve etki alanlarını mümkün olan en üst seviyeye taşımayı arzulamaktadır.
Hakikat ötesi dönemde dezenformasyon, kötücül siyasetin iletişimsel boyutta devamıdır. Bu yönüyle dezenformasyon sadece toplumu yanlış yönlendirme ve bilgiyi çarpıtma kampanyası değildir. Özellikle yeni dijital dönemde dezenformasyonun amacı ve sonuçları bu sınırların dışına çıkmış, bir ülkeye ve topluma zarar verebilecek boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla alınacak tedbirler açısından da bir savaşın gerektirdiği kararlılık ve tutarlılık gösterilmelidir.
Dezenformasyon; uygulanması kolay, uygulandığı zaman da karşı konulması zor, yıkıcı bir silahtır. Yalanın organize ve enstrümantal haliyle mücadele, yalanı ortaya çıkaranlara ve bu yalanı bilinçli şekilde yayanlara karşı kararlı bir duruşla başarı kazanabilir. Yalanı ve dezenformasyonu masumane bir yanılgı olarak göstermeye çalışanlar da bu yanlıştan kendilerini kurtarmak zorundadır. Yalanla mücadele, aktif sosyal medya kullanıcılarının da kişisel sorumluluk alanıdır. Alışverişinde kötü bir ürünü almak istemeyen her vatandaş, bilgi alışverişinde de aynı hassasiyeti göstermek, yanlış ve yanıltıcı bilgiye karşı pro-aktif bir mücadelenin parçası olmak zorundadır.
Bununla birlikte, muhalif siyasi oluşumlar ve basın kurumları verdikleri iktidar mücadelesinin Türkiye'ye karşı açılan bir dezenformasyon savaşının parçası olmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Ülkemize karşı verilen bilgi ve etki savaşını iç siyasal düzlemde iktidara karşı kullanmaya çalışan çevrelere yönelik gerekli müeyyidelerin uygulanması halkımızın iktidara verdiği görev ve sorumluluklar arasındadır.
MUHALEFETİN HAKİKAT ÖTESİ SİYASET ANLAYIŞI
Hakikatin kimyasını bozan, genetiğini değiştiren siyasal aktörler, kişiler ve medya organları Makyavelist bir tarzla toplumları zehirlemektedir. "Post-Truth" çağda genetiği değiştirilmiş hakikat, hakikat değildir. Türkiye'de muhalefet partileri tam da bu noktada Makyavelist şekilde siyaseten girdikleri çıkmaz sokakta debelenirken, başta sosyal medya platformları olmak üzere tüm mecralarda yalan haber ve çarpıtılmış bilgi üzerine inşa edilmiş bir siyaset tarzı benimseyerek kamuoyunu manipüle etmeyi amaç edinmişlerdir.
Yalan haberler ve masa başında üretilen sahte bilgilerle toplumun bir kısmı manipüle edilerek kamuoyu polarize edilmekte, gerçek ile sahte arasındaki kalın çizgi ortadan kaldırılarak zihin karışıklığına neden olunmaktadır. "Post-Truth"un asıl görevi burada başlamaktadır. Meydana getirilen muğlaklık ve bulanıklık, kitleleri etkiye açık hale getirmekte, kararsızlığa sürüklemektedir. Dolayısıyla hangi bilgiye ve habere inanacağı konusunda arayışa giren bireyler, kendi düşüncelerini destekleyen, kendi duygularını güçlendiren ve onaylayan hakikat ötesini benimsemektedir. Muhalefetin dezenformasyona dayalı kısır siyasetiyle birlikte gerçekmiş gibi sunulan bilgi, haber, söylem ve politikaların kısa ve orta vadede yalan olduğu ortaya çıksa da ilk andaki etki ve kitleleri manipüle etme kapasitesi, sahte içeriğin hakikatin yerini almasına neden olmaktadır.
Türkiye'de bu yıl temmuz ayı sonunda başlayan orman yangınları sırasında sosyal medya platformlarında başlatılan negatif içerikli "Help Turkey" adlı kampanyayla Türkiye'yi basiretsiz ülke konumunda göstermeye çalışan ve aynı dönemde bir İngiliz bakanın Afgan göçmenlerle ilgili geçici mülteci merkezleri hakkındaki makalesini "Türkiye'de mülteci merkezi kurulacak." şeklinde yalana dönüştüren medya organları ve siyasal aktörler, en güncel "Post-Truth" örneklerine imza atmışlardır. Muhalefet partileri ve bir kısım muhalif medya, ilgili makalede Türkiye'nin adının geçmemesine ve hatta Türkiye ima dahi edilmemesine rağmen baştan sona yalan olan bir haberle negatif algı oluşturarak kamuoyunu aldatmaya çalıştı. Yalan haberi yapan BBC Türkçe tekzip yayınlayarak haberi silmesine rağmen, muhalefet partileri bu yalanı deklare etmeyi sürdürdü ve manipülasyonda ısrar etti. Oysa Sayın Cumhurbaşkanımız bu süreçte Afganistan konusunda yoğun bir diplomasi yürütmekte, düzensiz göçle mücadelede devletimizin tüm imkanları kullanılmakta, sınır güvenliğimiz kolluk kuvvetlerimiz tarafından teknolojinin de yardımıyla en iyi şekilde sağlanmaktadır.
DEZENFORMASYONLA STRATEJİK MÜCADELE
Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsünün 2018 yılında yayınlanan Dijital Haber Raporu'nda yer alan, 37 ülkede yapılan araştırmaya göre, Türkiye yüzde 49 ile en fazla dezenformasyona maruz kalan ülke konumundadır. ABD'de ise bu oran yüzde 31 seviyesindedir. We are Social'ın Ocak 2021 verilerine göre, 18 yaş ve üzerindeki internet kullanıcılarının internette karşılaştıkları bilgilerin yanlış, yalan ve yanıltıcı olabileceğine yönelik çok ciddi düzeyde endişe duydukları tespit edilmiştir. ABD'de internet kullanıcılarının yüzde 67,5'i, İngiltere'de yüzde 62,9'u, Türkiye'de yüzde 61,6'sı internetten aldıkları bilgilerin gerçek mi sahte mi olduğu yönünde büyük bir kaygı duymaktadır. Güncel veriler gösteriyor ki kullanıcılar, internetten edindiği bilgilere karşı septik bir yaklaşım sergilemektedir.
Dezenformasyonla topyekun mücadelede kısa, orta ve uzun vadeli stratejik bir süreç yürütülmelidir. Kısa vadede spesifik meselelere odaklanarak hazırlık yapılmalı ve muhtemel senaryolar hazırlanmalıdır. Orta vadede kriz iletişimi ve yönetimi çok boyutlu şekilde gerçekleştirilerek bilgi, haber ve içeriklerin doğruluklarını hızlıca kontrol edebilecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Uzun vadede ise medya okuryazarlığı ile dijital medya okuryazarlığına yönelmek şarttır. Ayrıca oluşturulacak toplumsal normlar vasıtasıyla dezenformasyon ve yalan haber konusunda farkındalık inşa edilmelidir. Tüm bu süreç hükümet, özel sektör ve sivil toplum iş birliği ile yönetildiğinde ve yürütüldüğünde anlam bulacaktır.
Bu kapsamda İletişim Başkanlığı olarak Türkiye'nin ulusal ve uluslararası alandaki hakikat mücadelesinde önemli bir rol oynayacak, sosyal medyadaki dezenformasyon ve manipülasyona karşı direnç inşa edecek yeni nesil doğrulama platformu "DOĞRU MU?" üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. "DOĞRU MU?" platformu ile siyasetsizliği siyaset haline getiren aktörler ve figürler tarafından sosyal medyada yayılan haber ve bilgilerin gerçek olup olmadığını öğrenme ihtiyacı giderilecektir.
Yıkıcı siyaset anlayışını şiar edinmiş muhalefet içinde dezenformasyon kültürü organize yalan ekseninde kökleşmeye başlamıştır. Yalan haberi üretenlerin yanı sıra yayanlar bilgilerin doğruluğunu teyit etme ihtiyacı hissetmeden, paylaşılan içeriklerin toplumda doğuracağı olumsuz etkileri düşünmeden, yalnızca negatif gündem üzerinden siyasal iktidarı töhmet altında bırakmak maksadıyla sorumsuzca hareket etmektedir. Siyasi ahlak ve etiği ayaklar altına alan muhalefet partileri, hükümeti ve dolayısıyla devleti zafiyet içinde gösterebilmek adına, milletimize karşı ödev ve sorumluluklarını bir kenara koyarak, yurt dışındaki odakların borazanlığına soyunup, Türkiye'nin bölgesel güç ve küresel aktör olma siyasetine ket vurmaya çalışmaktadır.
SOSYAL AĞLARDA "ORGANİZE YALAN" ÖNLENMELİ
Demokrasiler, her türlü yıkıcı ve suistimal edici kampanyaya karşı korunmalıdır. Demokrasimizi dezenformasyon ve mezenformasyon yoluyla istikrarsız hale getirmeye çalışanlara karşı hukuki adımları atmanın yanı sıra iletişimin tüm yöntem ve tekniklerini kullanarak mücadele etmeliyiz. Ülkemize yönelik etki operasyonlarına karşı atacağımız adımlar demokrasimizin korunması ve güçlenmesi içindir. Demokrasimizin darbelere karşı korunması için aldığımız önlemlerde olduğu gibi iletişim alanında girişilen manipülasyon çabalarına karşı da gerekli adımları atıyoruz ve atacağız.
Sayın Cumhurbaşkanımız, "Hiçbir dijital mecra hukuktan azade değildir." açıklamasıyla yeni medyada manipülasyon peşinde koşanlara, milletimizi yanıltmaya çalışan içerdeki ve dışarıdaki iş birlikçilere asla taviz verilmeyeceğini vurgulamıştır. Yargıtay Başkanımız Sayın Mehmet Akarca 2021-2022 Adli Yıl Açılış Töreni'nde yaptığı konuşmasında, sosyal ağlarda gerçekleştirilen art niyetli eylemler ve sahte hesapların kullanımı konusunda "Günlük hayatta suç teşkil eden her söz ve davranış sosyal medya ortamında da suçtur." ifadelerini kullanarak yeni medyada kullanıcıları dijital suçlar hususunda uyarmıştır.
Hakikat ötesi çağda yalan ve kurgu haberlerle birlikte yürütülen dezenformasyon ve manipülasyon siyaseti, kamusal alanı ötekileştirme, hedef gösterme, etiketleme ve kutuplaştırma taktikleriyle işgal altına almaya çalışmaktadır. Ayrıştırmaya ve düşmanlaştırmaya yönelik bu radikal tavır, müzakere kültürünü tahrif etmekte, sosyo-kültürel gettolaşma risklerini beraberinde getirmekte, bireylerin subjektif içerikleri mutlak hakikat olarak telakki etmeleri sonucunu doğurmaktadır.
Açık ve net bir biçimde vurgulamak isterim ki, yalan siyasetini alt etmek için en büyük silahımız hakikat olmaya devam edecektir. Dezenformasyon ve yalan fazlasıyla gürültü çıkarıyor ve oldukça hızlı yayılıyor olsa da biz gerçeğin gücüne, hakikatin sahiciliğine inanıyoruz. Ve yine inanıyoruz ki, bizler gerçekleri, hakikati yeterince sesli ve güçlü bir şekilde ifade edersek, işte o zaman yalan ve dezenformasyonla mücadelemiz çok daha etkili olacaktır.