3 Kasım seçimlerini kazanarak ABD'nin 46. Başkanı olan Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran Pazartesi günü Brüksel'deki NATO Zirvesinde ilk yüzyüze görüşmeyi gerçekleştirecek. Son yıllarda sık sık krize giren Türkiye-ABD ilişkileri normalleşecek mi? Kronikleşmiş sorunlarımız çözüm bulacak mı? Merak edilen bu soruları AK Parti İstanbul Milletvekili, Dışişleri Komisyonu Başkanvekili, NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Baş. Yrd. Ahmet Berat Çonkar, SETA Washington D.C. Koordinatörü Doç. Dr. Kadir Üstün, ABD'de kamu diplomasisi alanında çalışan, Biden yönetimini ve Demokratları yakından tanıyan, akademisyen Dr. Bülent Yavuz ve SETA-Washington D.C. Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat'a sorduk.
***
'İKİ TARAF DA YENİ BAŞLANGIÇ İSTİYOR'
Bu görüşmede, NATO'nun yeniden yapılandırıldığı bu süreçte, Türkiye'nin NATO içerisindeki konumu, ABD'nin YPG ile ilişkisi, FETÖ konusunda işbirliği, Türkiye Rusya ilişkileri, S-400 ve F-35 gibi sıcak konular gündeme gelecektir. NATO 2030 perspektifi çerçevesinde Çin'in konumu, demokratik değerlere bağlılık, hukukun üstünlüğü gibi konular da mutlaka gündeme gelecektir.
AHMET BERAT ÇONKAR (AK Parti İstanbul Milletvekili. Dışişleri Komisyonu Başkanvekili, NATO Parlamenterler Asamblesi Türkiye Grubu Baş.Yrd.
ABD KAMUOYUNDA BEKLENTİ OLUMLU: ABD kamuoyunda, ABD'nin Türkiye ile ilişkilerini tamir ederek ortak çalışma zemini geliştirmek yönünde bir irade ortaya koyduğunu, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada kritik öneminin bilincinde olarak, ABD-Türkiye ilişkilerinin ortak hedef ve menfaatler temelinde yeniden uyumlu hale getirilmesi yönünde bir beklenti var.
İKİ TARAFTA YENİ BAŞLANGIÇ İSTİYOR
Biden, seçim sürecinde Türkiye'de muhalefeti destekleyerek iktidarın değişmesini sağlayacağız gibi açıklamaların ilişkilerde olumsuz yansıması oldu. Seçim sonrası reel-politik bakış açısı, beklediğimiz gibi ağırlık kazandı. Bu görüşme ile yeni bir başlangıç yapma yönünde iki tarafın da çaba göstereceğini düşünüyorum.
YENİ DÖNEM VE BİR MİLAT OLABİLİR
Çok kritik dönemde yapılacak bu görüşme, iki ülke ilişkileri açısından bir milat olabilir. NATO müttefiki olan bu iki ülkenin ilişkilerini daha sağlam bir zemine oturtmaya ihtiyaç duyduklarını hissedebiliyorum. Görüşmede yeni dönem için sağlam bir çerçeve çizilecektir.
MİLLİ GÜVENLİK HASSASİYETLERİMİZ
ABD, Trump döneminde müttefikleri ile oluşan güven bunalımını aşmak, transatlantic ittifakının değer odaklı bir zemine oturtulması için yoğun çaba sarfediyor. ABD yönetimi, Türkiye gibi ittifak ortaklarının güvenini tekrar kazanabilmek için somut adımlar atması gerektiğinin farkında. Türkiye de işbirliği alanlarını doğru değerlendirerek, ABD'nin hassasiyetlerini dikkate alan bir zeminde pozitif havanın tekrar tesis edilmesini sağlayabilir. Türkiye'nin vazgeçilmez olan milli güvenlik hassasiyetleri konusunda ABD'nin çok sağlam teminatlar vermesi de çok önemli.
***
DR. BÜLENT YAVUZ (ABD-AKADEMİSYEN)
'35 LİDERLE AYAK ÜSTÜ, ERDOĞAN İLE YÜZYÜZE GÖRÜŞECEK'
ABD, DAEŞ'e karşı verilen mücadele çerçevesinde, PKK'nın bir NATO müttefiki olan Türkiye'nin toprak bütünlüğüne tehdit olduğu gerçeğine kayıtsız kalıyor. ABD bölgeden kademeli olarak çekilirken bu tehdit unsuruna bağlı olarak YPG'ye desteğe devam ediyor. Bu da ABD'nin verdiği gerekçenin samimiyetinin sorgulanmasına sebep oluyor. Türkiye'de sadece hükümet çevrelerinde değil geniş halk kitlelerinde de ABD'ye olan güvene ağır darbe vuruyor.
ABD TEKRAR TÜRKİYE HALKININ GÜVENİNİ KAZANMALI
Otuzu aşkın ülkeden insanlara sorulduğunda, halkının ABD'ye en az güven duyduğu ülke Türkiye. Halk, YPG'ye verilen destek PKK'ya verilmiştir kanısında.
15 Temmuz darbe girişiminde ABD'nin günlerce kayıtsız kalması, ABD acaba darbecilerin yanında mıydı şüphesini uyandırıyor. Fethullah Gülen'in iadesi veya ABD'de yargılanması taleplerinin reddedilmesi de bu şüpheyi körüklüyor. ABD tarafında da son yıllarda Türkiye'ye güven erozyonu hızlandı. Rusya'dan S-400 alımı ile de zirve yaptı. Kongre'de demokrat ve cumhuriyetçi ayırımı olmadan birbiri ardına alınan kararlar, Türkiye'nin duruşuna olan karşıtlığın ne ölçüde olduğunu gösteriyor.
Türkiye'nin F-35 programından çıkartılması, S-400 alımı ile CAATSA yaptırımlarına maruz kalması, sözde Ermeni soykırımının Başkan seviyesinde tanınması bunların başlıcaları.
Türkiye için hayati öneme sahip Doğu Akdeniz'de ABD Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin yanında. Araştırmalar ABD'de Washington bürokratlarının da ağırlıkta oldukları elit çevrelerin Türkiye'yi Çin ve Rusya'dan sonra gelen hasım ülkeler grubunda görüyor. ABD medyası Türkler ve Kürtler birbirinin ezeli düşmanıdır yalanını körüklüyor.
TÜRKİYE'NİN BU KADAR AKTİF OLMASINDAN HOŞLANMAYANLAR VAR
Türkiye'nin ABD için önemli konularda artık Rusya'yı seçtiği ve olayın ismini koyalım artık Türkiye bir müttefik değildir diyenler var. Bazıları ise S-400 alımı ile Türkiye'nin NATO'dan kopup Rusya ile hareket etmeye başladığı savı tek başına yanıltıcı olur diyor. Tüm bu kafa karışıklarının ana sebebi Türkiye'nin son yıllarda kendi bölgesindeki sorunlara aktif olarak müdahale etmesi ve hızla değişen bölge gerçekleri ve jeopolitiğe duyarsız kalmaması. Doğu Akdeniz, Suriye, Libya, tüm bu coğrafyalar yeniden şekillenirken Türkiye tribünden seyredemez. Türkiye'nin ağırlığı kendi etki küresi içinde olan ve hatta Çin seddinden Adriyatik'e uzanan geniş coğrafyada giderek daha fazla hissediliyor. ABD yönetimi bu jeopolitik gerçeği nasıl değerlendirmelidir? Kendi lehine de görebilir veya kendine karşı bir yapılanma olarak da. Burada karşılıklı diplomasiye büyük rol düşüyor. Kanımca iki Başkan herkesin bildiği S-400'den F-35'e, YPG'den ABD'nin Yunanistan yanlısı Doğu Akdeniz tutumuna kadar olan güncel sorunları, bu ana başlık altında değerlendirecektir.
SAVUNMA SANAYİNDE YÜKSELİŞİ İSTEMEYEN ÇEVRELER
Şüphesiz bundan hoşlanmayan kesimler var. İki ayrı kesim. Savunma sanayi pazarında Türkiye önemli bir müşteri. Türkiye'nin alıcı rolünden satıcıya geçmesi oturmuş işleyen bir düzenden kar yapanları şüphesiz rahatsız ediyordur. Bir de Türkiye kendi silahını kendi yaparsa jeopolitiği aleyhimize değiştirir endişesi var. Burada yine ABD'nin tehdit önceliğinin değiştiği tezi etrafında bakarsak, Türkiye'de güçlü bir savunma sanayi olması NATO ülkelerinin de avantajınadır. Bu argümanın en somut örneği Bayraktar grubunun B2 Siha araçları. Daha bir hafta öncesinde ABD basının en önemli yayın organlarında B2'lerin Karabağ'daki başarısı tescillendi. Üstelik muadili olan ABD yapımı Sihalara nazaran onda bir maliyette B2 filosu kurulabilmesi bir diğer avantaj. Polonya sipariş verdi, sırada başkaları var deniliyor. ABD kongresi ve bürokrasisinde Türkiye'de güçlü savunma sanayi fikrine karşı kesimler ya sığ düşüncededirler ya da menfaatlerine aykırı bir durumdan rahatsızdırlar. Bir de ne olursa olsun ırkçı Türkiye karşıtları var. Onlarla münakaşa etmek abesle iştigaldir.
BİDEN'İN BUGÜN NE SÖYLEDİĞİ ÖNEMLİ
Joe Biden'ın seçimlerden önce verdiği belirtilen ve çok tartışılan bir Türkiye mülakatı vardı. Bu mülakatı verdiğinde resmi bir görevi yoktu. Demokrat Partinin başkan aday adayıydı ve parti içi yarışta gerideydi. O sıradaki önceliği parti delegelerini yanına çekmekti, ki bunların arasında hatırı sayılır Rum ve Ermeni asıllı seçmenlerin olduğunu unutmayalım. Önemli olan başkan olduktan hemen sonra dedikleri. Darbe yolu ile ülkelerin içişlerine müdahaleye kategorik olarak karşı durduğunu doktriner bir anlayışla belirledi. Dış politikamız diplomasi odaklıdır, ortak değerlere sahip olduğumuz demokratik ülkelerle safları sıklaştıracağız ve bir pakt yapacağız dedi.
S-400 KONUSUNDA ÇÖZÜM ÜRETİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Biden Türkiye'yi şüphesiz demokrasi paktının içinde görmek ister. Başkan Erdoğan sayısını unuttuğum kadar seçim kazandı ve hala Türkiye'nin lideri. Kendisinden daha fazla kabul gören bir siyasetçi de ufukta yok. Türkiye kendini yönetenleri sandıkta seçiyor. Başkan Biden'ın buna itirazı olamaz. Olursa kendisini reddeder. Anayasa ve hukuk anlayışında değişim gerekliliğini Başkan Erdoğan kendisi dile getirdi. 14 Haziran toplantısında Türkiye'nin demokrasi, insan hakları ve bir hukuk devleti olarak adalet mekanizması üzerine yol haritasını Başkan Biden ile paylaşması veya ileride bu çerçevede bir toplantıyı teklif etmesi sürpriz olmayacaktır.
ABD açısından önemli başlıklar arasında S-400 sorunu ve Afganistan'da iş birliği var. Taraflar olası çözüm önerileri üzerinde çalışıyor. Çözüm, her ne ise, ABD ve Türkiye'nin güvenlik hassasiyetini karşılamalı.
FETÖ SORUNU HALA MASADA DURUYOR
Fetulah Gülen'in aade uluslararası hukukun konusu. Türkiye ABD'ye kolilerle malzeme gönderdi. ABD'deki muhatabı Adalet Bakanlığı. Yetkililer bugüne kadar kendilerine verilen delilleri yetersiz gördüler. Sorun hala masada duruyor. Bu gruplar Türkiye'de halkın sandıkta seçtiği yönetime karşı çalışıyor ve muhakkak ki etkililer. Ama bu etkinin ABD siyasetine belirleyici ölçekte olması mümkün değildir. 15 Temmuz darbe girişimi ülkede muazzam bir travma yarattı. ABD demokrasisi de bu yıl 6 Ocak günü tarihi bir tehlike atlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan belki de mevkidaşını karşılıklı bir empati egzersizine davet edebilir.
35 LİDERLE AYAKÜSTÜ, ERDOĞAN İLE YÜZYÜZE
Pazartese gerçekleşecek görüşmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Başkan Erdoğan beyaz bir sayfa çağrısı yaptı. İki lider birbirini iyi tanıyor. Beyaz Saray Başkan Biden'ın altı günlük Avrupa ziyaretinde temasta olacağı 35 liderin çoğu ile ayaküstü konuşacağını ama Başkan Erdoğan ile samimi ve yüz yüze konuşmaya öncelik verdiğini belirtti. ABD'de herkesin anlaması gereken, Türk milletinin Amerika'ya düşman olmadığıdır. Ülke bütünlüğüne göz dikmeyen kimseye de düşman değildir ve olması da kendisinden beklenmemelidir. Milletimizin müttefiklerinden istediği karşılıklı bir güven ve saygı ortaklığıdır. Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi dışlayarak varılacak bir çözüm ne adil ne kalıcı ne de paydaşları için ekonomik olur.
ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜMÜZE VE EGEMENLİĞİMİZE SAYGI DUYMALISINIZ
Washington'da herkesin idrak etmesi ve içine sindirmesi gerekli bir diğer husus da Türkiye'nin eski Türkiye olmadığıdır. Bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalması kendisinden beklenmemelidir. Yerli savunma sanayi başta egemenliğini pekiştirecek her türlü atılımı yapması kendisinden beklenmelidir. Bunları yaparken bir NATO müttefiki ve müstakbel bir AB üyesi olarak ülkesine ve bölgesine barış huzur ve refah gelmesi için önderlik edecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta verdiği kısa ama içi yoğun mesajı ile milletin tercümanı olmuştur. ''Müttefiklerimizden tek istediğimiz ülkemizin bütünlüğü ve güvenliğine saygılı olunmasıdır'' Gerisi hallolur inşallah.
***
DOÇ. DR. KADİR ÜSTÜN (SETA Washington D.C. Koordinatörü)
TÜM MESELELERİN HEMEN ÇÖZÜMÜ ZOR
Erdoğan-Biden görüşmesindeki gündem maddeleri konusunda tam bir netlik yok. Sorunlu alanların neler olduğunu biliyoruz. S-40 ve YPG meselesi bunların başında geliyor. Onun dışında iki ülkenin koordinasyonu sağlayabileceği Afganistan, Libya ve Irak gibi meseleler var. Bütün meselelerin bir anda çözülmesi elbette zor. Ama yapıcı bir diyaloğun başlaması bekleniyor. ABD Başkanı müttefikleri ile ilişkilerini iyileştirme sözü verdi. Türkiye'de bir NATO müttefiki. Brüksel'de olumlu bir gündem bekleniyor diyebiliriz.
S-400 MESELESİNDE TÜRKİYE'DEN BİR ADIM BEKLENİYOR
ABD kamuoyunda bu çizdiğimiz çerçeve dışında bir gelişme beklenmiyor. İkili ilişkileri etkileyecek olumsuz bir gelişme de beklenmiyor. Özellikle YPG konusunda radikal bir değişiklik veya somut bir adım atılması beklemek zor. Yaptırım konusu ve F-35 meselesi de var masada. Yaptırım koşuları ve ABD yönetiminin S-400 teklifleri hala gündemde. Biden yönetiminin kongrenin yaptırım kararına müdahale gibi bir girişim de yok. Türkiye'den bir adım atmasını bekliyorlar. Bir komisyon kurulabilirse olumlu bir adım olabilir.
BİDEN YÖNETİMİ RUSYA'YA ODAKLANMAK İSTİYOR
ABD yönetiminin şu an önceliği Trump zamanında zarar gören NATO ve Batı ittifakını onarmak. Türkiye'de bu ittifakın parçası. ABD yönetimi, Ortadoğu'ya fazla enerji harcamadan Rusya'ya odaklanmak istiyor. Şu anda Türkiye'yi hedef almak gibi bir yaklaşım görmüyoruz. Türkiye ile sorunların yönetilmesi yönünde bir irade var. Ama ABD yönetiminden daha güçlü adımlar bekliyoruz.
***
KILIÇ BUĞRA KANAT (SETA-Washington D.C. Araştırma Direktörü)
'KARŞILARINDA ARTIK ESKİ TÜRKİYE YOK'
Son yıllarda ABD'de seçim süreçlerinde dış politika konularında zücaciyeye giren fil misali bir yıkıp dökme söz konusu. Herşeyi bir kenara bıraksak dahi, bu tavrın ABD'nin dünyadaki imajına ve ulusal çıkarlarına ne denli zarar verdiği ortada. Biden ve ekibi umarım Türkiye ile ilişkileri bozmanın ve Türkiye hakkında ileri geri konuşmanın ABD'ye bir şey kazandırmayacağının farkına varmıştır.
BİDEN İÇİN ÖNEMLİ BİR İMTİHAN
Sadece bu zirve değil şimdiye kadar yapılan onlarca zirve ve telefon görüşmesi sorunların çözümü için bir milat olabilirdi. Burada tamamen ABD'nin dış politikasındaki öngörülemezlik ve devamsızlıkların sonucu ortaya çıkan bir durum söz konusu. Üç husus var. Bir, ABD sorunları çözmek istiyor mu? İstiyorsa karşısında önceliklerini söyleyen ve söylediklerini yapan bir Türkiye söz konusu. İkincisi, ABD yönetimlerinin topu taca atar gibi Kongre'yi kötü polis yapmasından oldukça bıktı artık Türkiye. Dolayısıyla uyuşmazlıkların çözümünü isteyen bir Amerika masaya Kongre'yi nasıl ikna edeceğini de getiren bir Amerika olmalı. Üçüncüsü, Biden sürekli olarak ABD'nin döndüğünü ve diplomasinin döndüğünü söylemesi ne anlama geliyor bu zirvede göreceğiz. Son on senedir yaptırım tehdidi ve yaptırım üzerinden götürülmeye çalışılan dış politika çizgisinden kurtulmak istiyorsa Biden için en önemli imtihan bu zirve olacak.
ABD MÜTTEFİKLERİNE ÇOK ZARAR VERDİ
Son yirmi senedir ABD kendi ittifak sistemine verebileceği tüm zararları verdi. Şimdi Biden'ın sürekli olarak müttefiklerine teminat verme çabası aslında bu durumdan ABD yönetiminin de farkında olduğunu gösteriyor. Ancak bu teminatlar sadece sözde kaldığı sürece çok anlam ifade etmiyor. Tek taraflı eylemler ve müttefiklerin güvenlik kaygılarını hiçe saymalar ortaya güvenilmez bir ittifak ilişkisi çıkarıyor. Bunun için Biden'ın atacağı adımlar sözlerinden çok daha önemli.
NE ESKİ DÜNYA NE DE ESKİ TÜRKİYE VAR
Tamam anladık Biden ittifaklara önem veriyor ama bunun için ne yapacak. Ve ittifak ilişkilerine zarar veren başkanlardan kendini nasıl ayıracak asıl önemli olan bu. Bunu yapacaksa da yanlış nostaljilere kapılıp müttefiklik ilişkisinin kodlarını belirlemeye çalışmamalı. Ne Amerika eski Amerika ne müttefikler eski müttefik ne de dünya aynı dünya. Bunun için aslında Türkiye'ye karşı tavrı çok önemli. Bir müttefike yaptırım koyarken diğer müttefiklere nasıl bir mesaj verildiği, bir müttefik ile stratejik ilişkiler sorgulanırken diğer müttefikleri bu durumun nasıl bir arayış içine soktuğunu iyi anlamalı.