Türk kadınının pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme seçilme hakkını elde ettiğine vurgu yapan AK Partili Keşir, halen 5,5 milyon kadın üyesi olan AK Parti Kadın Kolları teşkilatının da başkanı olduğuna vurgu yaparak, 19 yıldır elde edilen kazanımları da sıraladı.
GERÇEKLERİ YANSITMIYOR
Keşir, mektubunda şunları ifade etti:
"Avrupa Konseyi'nin 11.05.2021 tarihli toplantısında, bazı konuşmacıların Türkiye ve Türkiye'de kadın olmak hakkında manipülatif ifadeleri ülkemizin gerçeklerini yansıtmamaktadır.
1934 tarihinde pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme seçilme hakkı elde eden Türk kadının bugün gittikçe artan kazanımlarının görmezden gelinmesi, hükümet karşıtı bakış açısı ile gerçeklerin kapatılması ve bunun propagandasının yapılması, yıllardır kadın hakları mücadelesi veren, seçilmiş milletvekili olan biz kadınları derinden üzmüştür. Türkiye'de bile yaşamayan bir konuşmacının, ülke gerçeklerinden uzak, kişisel deneyimlerini genelleştiren, hiçbir akreditasyonu olmayan veriler ile Türk kadını ve çocuklar hakkında söyledikleri bizim için yok hükmündedir.
PARLAMENTODA KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU
Türkiye'de özellikle son 19 yılda kadınların elde ettiği kazanımların bir kısmını size özetlemek isterim:
2002 tarihinden bu yana halen hükümette bulunan AK Parti'nin kararlılığıyla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında "kadın erkek eşittir'' ilkesi 2004 tarihinde kabul edilmiştir. Aynı zamanda 2005 yılında Türk Ceza kanununda yapılan köklü düzenleme ile töre, namus gerekçesiyle işlenen kadın cinayetleri ağırlaştırılmış suç kapsamına alınmıştır. Bu tür cinayetler artık neredeyse yok denecek kadar azdır. Ayrıca, cinsel suçların bireye yönelik suçlar olarak ele alınması, evlilik içi tecavüz ve cinsel taciz, aile içi şiddetin önlemesinde devletin taraf olması, aile mahkemelerinin yeniden düzenlenmesi, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklerin giderilmesine ve erken evliliklerin önlenmesi yönelik bir dizi yasal düzenlemeler yapılmıştır. 2009 tarihinde Türk Parlamentosunda Kadın Erkek Fırsat Eşitliği daimi komisyonu kurulmuştur.
KADIN İÇİN POZİTİF AYRIMCILIK
İş kanununda 2003 yılında yapılan düzenleme ile "eşit işe eşit ücret'' ilkesi kanunlaşmıştır. Kadın ve genç istihdamı ile kadın ve genç girişimciliği teşvik eden birçok düzenleme hayata geçirilmiştir.
2012 yılında Anayasamıza kadınlara yönelik "pozitif ayrımcılık'' içeren madde eklenmiştir. Türk kadınının hakları Anayasamız, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu, Borçlar Kanunu ve 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" ile tüm hakları koruma altında olup aynı zamanda fiilen uygulanmaktadır.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE İÇİN DÜZENLEME
1935 yılında, ülkemizde kadınlar ilk kez parlamentoda yüzde 4,1 oranında temsil edildi. Bu oran 2002 yılına kadar hiç aşılamamış iken, bugün 2018 seçimiyle birlikte parlamentoda kadın temsil oranı, %17.4'e yükselmiştir. Kadınların elde ettiği kazanımlarda 19 yıldır hükümette olan AK Parti'nin ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere kadın haklarına inanan erkeklerin ve yıllarca kadın hakları mücadelesi veren kadın parlamenterlerin emeği yadsınamaz. Kadının siyasi temsil oranı kabul edilebilir eşiğe ulaşana kadar çalışmalarımız devam edecektir.
Güzel ülkem Türkiye'de kadına yönelik şiddet ile mücadelede yukarıda bahsettiğim düzenlemelerin büyük bir kısmı İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasından çok daha önce yapılmıştır. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesinden çıkıyor olması " kadına karşı şiddetle mücadeleden'' vazgeçtiği anlamına asla gelmemektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili tüm yasal düzenlemeler zaten iç hukukta yapılmıştır.
AİLE DEĞERİ VURGUSU
Ülkemizde yaşayan 83 milyon vatandaşımızın her birinin tüm temel insan hakları, anayasal hakları devletin, hükümetin güvencesi altındadır. Bununla birlikte, özellikle son yıllarda bazı gruplar;
Aile karşıtı politik taleplerinde ve lobicilik faaliyetlerinde İstanbul Sözleşmesini kullanıyor olması, yüzde 53,66 ile iktidarı destekleyen seçmen kitlesinde "aile değerlerinin zayıflaması'' yönünde kaygı yaratmıştır. Ülkemizin Sözleşmeden çekilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede eksen değişikliğinden değil, bireyi topluma hazırlayan aile değerlerimizin korunması gerekçesiyle gerçekleşmiştir.