BIDEN DÖNEMİNDE İSRAİL'İN CESARETİ ARTTI
İsrail, Trump'ın başkanlığı döneminde, ABD yönetimi tarafından yapılan sözde asrın anlaşmasıyla Doğu ve Batı Kudüs'ün egemenliğini tamamen ele geçirmeyi hedefliyordu. Biden döneminde İsrail'in bu kibri ve cesareti daha da arttı. İsrail, kendisi açısından Kudüs sorununun çözümü için bu dönemin doğru zaman olduğuna inanıyor. Ancak bu asla olmayacak. Filistin halkının ayaklanması bunu doğruluyor. Kudüs şehri İslami bir Filistin şehri olarak kalmaya devam edecek. Halkımız İsrail'in hukuksuzluklarına ve Yahudileştirme girişimlerine asla teslim olmayacak.
BATI VE ABD, İSRAİL'E KARŞI ÜRKEK
Maalesef Batı'nın son saldırılarda İsrail'e karşı gösterdiği tepki çok zayıftı. Bölgede yaşanan hukuksuzluklar, etnik temizlik, kutsala karşı işlenen suçlar, insanların yurtlarından çıkarılma konularından İsrail'in sorumlu tutulmaması İsrail'i daha da cesaretlendirdi. Batı'nın ve ABD'nin İsrail saldırganlığı karşısındaki ürkek duruşu ve sessiz kalması bu saldırganlığın en önemli sebeplerinin başında geliyor.
İSRAİL YÖNETİMİ AŞIRI SAĞCILARIN OYUNU HEDEFLİYOR
İsrail'de üst üste gelen seçimler ve kurulamayan hükümetlerle bir iç kriz yaşanıyor. İsrail yönetimi bu istikrarsız dönemden kurtulmak için saldırgan bir tutum takınarak aşırılık yanlılarının ve sağcıların oyunu kazanmaya çalışıyor. İsrail'deki radikal sağcıların oyunu almak için savunmasız Filistin halkına zorbalık yapmayı ve İslam'ın kutsal kabul ettiği mabetlere saldırmayı tercih ediyor. İsrail yönetimi iç istikrarsızlıklarını unutturmak ve seçim malzemesi yapmak için bu yanlış
ERDOĞAN'A VE TÜRKİYE HALKINA TEŞEKKÜR EDERİM
Başta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk halkı, olayları anlık takip ederek tavrını ortaya koydu ve her zaman yanımızda oldu. Siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları seslerini yükselterek Kudüs'e sahip çıktı. Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan her zaman Filistin halkının umudu olmuştur. Filistin devleti adına, Kudüs şehrine ve El Aksa Camii'ne destek olmak için meydanlara çıkan, destek veren Türkiye halkına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kardeşçe duruşları için selamlarımı ve takdirlerimi iletiyorum. yöntemi tercih ediyor.
FİLİSTİN HALKI "ARTIK YETER" DEDİ
Bu saldırılar, İsrail'in Kudüs kentinde 22 Mayıs'ta yapılması planlanan Filistin seçimlerini engellemesinin ardından geldi. Bu hukuksuz uygulama, seçimlere çok güvenen Filistin halkı arasında büyük bir öfke yarattı. Ayrıca İsrail'in mübarek El Aksa Camii'ne yönelik saldırıları artık tahammül edilemeyecek aşamalara geldi. Bunun ardından Şeyh Cerrah mahallesindeki halkı yerinden etme girişimleri ve etnik soykırım, tüm saldırganlık sınırlarının ötesine geçti. Bütün bu nedenlerle, Filistin halkı işgalci İsrail'e karşı büyük bir ayaklanma gerçekleştirdi. İsrail saldırganlığının artması, Filistin halkının öfkesinin artmasına ve gösterilerin geniş katılımlı olmasına neden oldu.
İSLAM DÜNYASI KUDÜS'E SAHİP ÇIKAMADI
Kudüs ve Mescid-i Aksa tüm Müslümanlara emanettir ve boynumuzun borcudur. Cenab-ı Hak bizi bu emanete sahip çıkamadığımız için kıyamet günü yargılayacaktır. El Aksa Camii ve cennetin kapısı olan Kudüs için hepimiz dik durmalıyız. Filistin halkının ve İslam dünyasının haysiyetini ve şerefini temsil eden bu kutsal şehre karşı tarihi ve dini sorumluluklarımız var. Hepimiz bu uğurda direnmeliyiz. İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarını izlerken şu soruyu soruyorum: İslam dünyası ve tüm Müslümanlar olarak Kudüs için şimdi harekete geçmezsek ne zaman harekete geçeceğiz?
ŞEYH CERRAH MAHALLESİNDE NELER YAŞANDI?
1956 yılında 28 Filistinli aile mahallelerine yerleşti. Bu aileler, Filistinliler tarafından "Nakba" yani "Büyük Felaket" olarak anılan 1948 savaşı sırasında Siyonist milisler tarafından -daha sonra İsrail tarafından işgal edilecek olan- Arap kasaba ve şehirlerinden zorla çıkartıldı. Bu insanlar 750 bin kişilik daha geniş bir nüfusun parçasıydılar.
O dönemde Doğu Kudüs, Batı Şeria'yı da yöneten Ürdün Haşimi Krallığı tarafından yönetiliyordu. Ürdün, 1956'da BM Filistinli Mülteciler Ajansı UNRWA'nın onayıyla 28 Filistinli aile için buraya evler inşa etmişti.
1960'larda aileler Ürdün hükümetiyle, kendilerini arsa ve evlerin sahibi yapacak bir anlaşma yaptılar ve 3 yıl sonra kendi adlarına imzalanan resmi tapuları aldılar. Karşılığında mülteci statülerinden vazgeçeceklerdi.
2021 yılının başında, İsrail Yüksek Mahkemesi, 30 yetişkin ve 10 çocuktan oluşan İskafi, Kurd, Jaanoi ve Qassem ailelerinin 6 Mayıs'a kadar evlerini boşaltmalarını emretti. Bu aileler neredeyse dört yıldır mahkemelerle uğraşıyorlardı. Mahkeme, aynı bölgede yaşayan Hammad, Dagani ve Daoudi ailelerine de 1 Ağustos'a kadar tahliye talimatı verdi.
Bütün bunların amacı, İsrail hakimiyeti tamamlamak ve bölgenin İslami karakterini değiştirmekti. Bu etnik temizliğin hedefi Kudüs kentinde bir etnik temizlik başlatmaktı.