Joe Biden'ın sözde Ermeni Soykırımı iddialarını ABD Başkanı olarak bu kelimelerle anması üzerine konuyla ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.
Tarihçi-Yazar Prof. Dr.Süleyman Kızıltoprak, A Haber'de yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
Büyük devletler, hedeflerini hemen büyük bir olayda değiştirmezler. Türkiye gibi büyük devletler varlık mücadelesi içine girdiklerini binlerce yıldır bilinçli bir şekilde bilirler. Varlıklarını sürdürmek için başka güçlerin desteğine, himayesine ihtiyaç duymazlar. Türkiye bu topraklarda bin yıldan fazla Ermenilerle ve bu toprakların kadim halkları ile hep birlikte yaşama kültürüne sahip bir ülkedir. Türk milleti böyle bir millettir. Ermeni toplumu ile arasında sorunların Birinci Dünya Savaşı öncesinde çıkmasının, hatta 1830'larda çıkmasının bir takım nedenleri vardır. Bu nedenleri irdelemek bugünü anlamak açısından ve geleceğimizi inşa etmek açısından önemlidir.
1830'lara geldiğimizde Osmanlı Devleti artık kendi geniş topraklarında varlığını sürdürmek noktasında çok sayıda hasmane tutum izleyen devletle mücadele halindeydi. Özellikle yeni ortaya çıkan Avrupa'nın ve dünyanın yükselen gücü Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti birçok cephede savaşıyordu. Hem Balkanlar'da hem de hem de Kafkaslar'da ve Doğu Anadolu'da…
Şu anda benzer bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye'nin büyük devlet olması ve kadim tecrübeye sabit olması için ben de buna işaret etmek istiyorum. Her zaman Türkiye hem Avrupa'da hızla yayılırken hem de Avrupa'daki sınırlarından geriye doğru çekilirken karşılaştığı savaşlarda çoğunlukla birden fazla düşman kuvvetle mücadele etmiştir. Ve birçoğunda zaferler, destanlar yazmıştır.
"ASIL PROJE BUDUR. BÜYÜK DEVLETLERİN BÜYÜK HEDEFLERİ BUDUR"
Şunu demek istiyorum; , çok sayıda düşman kuvveti ile savaşan Türkiye ayakta kalmasını başarmıştır. Kendi vatandaşlarına milletine dayanarak başarmıştır. Ermeni toplumunun büyük ekseriyeti Osmanlı Devleti'ne dostane tutum izlemiş, millet-i sadıka adını almış ve Birinci Dünya Savaşı başladığında, çok sayıda Ermeni subayı, doktoru Osmanlı'da hizmet vermiştir.
Osmanlı Devleti kendi sınırlarını koruma mücadelesi verdiğinde düşman taraftaki devletler Osmanlı toplumunu Türk toplumunu içinden bölmeye çalışmışlardır. Bu uzun bir süreçtir. Aslında Türk milleti için yapılmak istenen; İspanya'da Endülüs halkına yapılmak istenendir. Avrupa'dan çıkarmak, Anadolu'dan çıkarmak, Orta Asya'nın düzlüklerine göndermektir. Asıl proje budur. Büyük devletlerin büyük hedefleri budur.
Bu hedeflere varmak için zaman zaman yöntemlerini değiştirirler. Zaman zaman savaş açarlar, zaman zaman da dostane ilişkiler kurarak Türkiye'nin içindeki bir takım unsurları Türk Devleti'ne hasmane tutum izlemeye sevk etmeye çalışıyorlar.
Aslında 19. ve 20. Yüzyılda karşılaştığımız bu sürecin bir devamıdır.
"TÜRKİYE'NİN GÜCÜNE VURULMAK İSTENEN DARBE"
ABD Başkanı'nın giderayak böyle bir karar alması esasen Türkiye'nin gücüne, birliğine vurulmak istenen bir darbedir.
1915 OLAYLARININ HUKUKİ BOYUTU NEDİR?
TÜRKAD Başkanı Avukat Mehmet Sarı A Haber'de yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
Bugün Türkiye hakkında açılmış aktüel bir dava söz konusu değil. Özellikle 'soykırım' bağlamında ifade edilen bir dava söz konusu değil. Burada özellikle geçmişe dönük olarak Osmanlı'nın 1915'te almış olduğu karar, tamamıyla bölgedeki iç kargaşa çıkaran Ermenilerin ve çetelerin bölgeden transfer edilmesi. Lübnan, Suriye'nin belli bölümlerine gönderilmesi.
"TAMAMEN SİYASİ KARAR"
Bu yapılan siyasi bir karardı. Dönemin şartlarında, sadece Osmanlı'nın uyguladığı bir şey değil. Çarlık Rusya da kendisine tehdit oluşturacağını düşünen belli başlı grupları bölgeden transfer etmiştir.
Normal şartlarda Türkiye'nin 'soykırım' suçlanmasının hukuki şartları yok. Burada, BM tarafından kurulan ceza mahkemesi önünde bir yargılamanın yapılması ve soykırımdan dolayı bir hüküm kurulması gerekir.
"HUKUK DÜZLEMİNDE HİÇBİR BAĞLAYICILIĞI YOKTUR"
Bunun iki yönlü açmazı var. Türkiye'nin 1923'te kurulmuş olmasıyla birlikte; bu yönüyle hukuki bağlamda suçlanması, taraf olması mesul kılınması mümkün değil.
Soykırım suçları özelinde bir grubun, etnik unsurun toplu şekilde yok edilmesi ve delillerin de mahkeme kararına bağlanması gerekir. Siyasetçilerin yapmış oldukları beyanlar çerçevesinde bir devletin sorumlu kılınması mümkün değil. Hukuki bir tespit olmadığı sürece hiçbir toplum, devlet doğrudan doğruya soykırım suçuyla suçlanamaz.
Karabağ'da Türkiye'nin etkin olarak göstermiş olduğu mücadele alanı ve bölgedeki kazanmış olduğu zafere nispet olarak siyasi bir söylemin peşine gittiklerini ifade ederim. Hukuk düzleminde hiçbir bağlayıcılığı yoktur.