Başkan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısıda gündemi değerlendirdi. Erdoğan, iç ve dış politikanın yanı sıra CHP'nin gündeme getirdiği, '128 milyar dolar' çarpıtmasına da değindi. Erdoğan, bu konuya geniş bir yer ayırırken, 'Baştan aşağı yalan ve cehalet dolu' ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Merkez Bankası rezervinin ne olduğundan başlayarak, CHP'nin yalanını madde madde anlatımla çökertti.
KABİNE ATAMALARI İLE İLGİLİ İLK AÇIKLAMA
Erdoğan'ın AK Parti Grubunda yaptığı önemli açıklamalar şöyle:...
Dün gece hem bir bakanlığımızı ikiye böldük hem de 3 yeni bakan ataması yaptık. Zehra Zümrüt Selçuk ile Ruhsar Pekcan'a şahsım ve partim adına teşekkür ediyorum.
Kabinemizde birlikte mesai yürüteceğimiz Derya Yanık'a, Prof. Dr. Vedat Bilgin'e, Mehmet Muş'a başarılar diliyorum. Artık tüm teşkilatlarımızla 2023'e odaklanmamız gereken bir döneme girdik.
"O DÖNEMİN AKTÖRLERİ CHP'DE BİZE KARŞI KAMPANYA YÜRÜTEN CHP'NİN ŞİMDİKİ YÖNETİCİLERİYDİ"
1994 yılında ülkemizi büyük bir krize sürüklediler. Aradan çok geçmeden 2001'de iç dinamiklerimizi kullanarak yeni bir krizi başımıza musallat ettiler. Ey Kılıçdaroğlu, hafızanı yokla bakalım, varsa. Milyonlarca dolarlık zararın tamamının millete fatura edildiği dönemin baş aktörleri şimdi bize karşı kampanya yürüten CHP yöneticileriydi. Biz böyle bir ülke devraldık. En büyük demokrasi ve kalkınma hamlesi başlattık.
SON DAKİKA: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan CHP'li Engin Altay'a sert cevap "Bre ahlaksız, bre edepsiz..."
ENGİN ALTAY'IN SKANDAL SÖZLERİNE ATEŞ PÜSKÜRDÜ: BRE AHLAKSIZ, BRE EDEPSİZ...
Bir ahlaksız çıkmış, benim akıbetimin de Menderes'in akıbeti gibi olabileceğini ümit ettiğini söylüyor. Be ahlaksız, bre edepsiz, biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek çıktık. Siz zaten ölüm dendiği zaman kaçacak delik arayanlardansınız. Menderes'in akıbetinden hoşnut mu, memnun mu oluyorsunuz? O akıbeti hazırlayanlar da sizdiniz. Bize de aynısını mı hatırlatıyorsunuz, biz bunların hepsine hazırız. 15 Temmuz'da bunu gördük ve hazırlayanlara da bu ülkeyi mezar ettik, mezar. Basın toplantılarıyla falan benim akıbetimin öyle olacağından hiç bahsetme. Biz şuna inanmışız, her nefis ölümü tadacaktır, bitti. Senin değerlerinde böyle bir şey yoksa onu da bilmem. Ama sen de tadacaksın, onu bil.
AMİRALLERİN DARBE İMALI BİLDİRİSİ
Emekli amirallerle kol kola vererek, Kılıçdaroğlu beyefendi, "emekli olanlar (darbe) yapabilir mi?" diyor. Onlar sizin akıl hocanız. Dökülün sokağa diyorlar, 15 Temmuz'da olduğu gibi. Bilin ki bu ülkede, her şeyi bitmiş tükenmiş olan bu akıl hocalarına yer ve yol kalmayacak.
"ULUSLARARASI RİYAKARLIKLARI DA EKLEMEK LAZIM"
Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde verilip tutulmayan sözler başta olmak üzere uluslararası riyakârlıkları da bunlara eklememiz gerekiyor. Rabbimize olan teslimiyetimiz ve milletimizden aldığımız güçle, bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik, dik durduk, çareyi hep milli iradeye gitmekte aradık. Hamdolsun, her seferinde de milletimiz bizi bağrına bastı, daha güçlü bir şekilde "yola devam" mesajı verdi.
Vesayet güçlerinin 1950'den beri uyguladıkları yöntemler işe yaramayınca, bu defa daha sinsi, daha alçakça yöntemleri devreye soktular. Gezi olaylarıyla sokakları kaosa sürüklemeye, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesiyle milli iradeyi hançerlemeye kalktılar. Bunlar yetmeyince, PKK'dan DEAŞ'a ve FETÖ'ye kadar, iplerini ellerinde tuttukları tüm terör örgütlerini üzerimize saldılar. Ardından da tarihimizin en acı hadiselerinden biri olan 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık.
Her saldırıya cevabımızı geriye çekilerek değil, daima ileriye atılarak verdik. Meclis'te Cumhurbaşkanı seçmemizi engellemek istediler, Cumhurbaşkanının seçimini doğrudan halka devrettik. Bürokrasiyi ve mevzuatı kullanarak elimizi kolumuzu bağlamak istediler, yönetim sistemini değiştirerek milli iradenin üstünlüğünü güçlendirdik. Ülkenin meşru idaresini yıkmaya kalkan darbecileri, milletimizle birlikte kısa sürede bozguna uğrattık. Terör örgütlerinin başını, sadece sınırlarımız içinde değil, sınırlarımız dışındaki asıl kaynaklarında da birer birer ezdik, eziyoruz.
"EKONOMİMİZE SALDIRIYA SEYİRCİ Mİ KALACAKTIK?"
Gezi olaylarından en son Karabağ'da Azerbaycanlı kardeşlerimize verdiğimiz desteğe kadar, tüm bu süreçlere hep, ekonomimize yönelik tehditler de eşlik etmiştir. Faizden döviz kuruna, borsadan enflasyona uzanan pek çok sorun, bu süreçle paralel olarak can yakıcı hale gelmiştir, getirilmiştir.
Türkiye, makroekonomik dengeleri gerçekten sağlam olduğu için, son 8 yıldır yaşadığı tüm gizli-açık saldırılara rağmen ayakta kalmayı, istikrarını korumayı başarmıştır. Allah göstermesin, 2002 öncesi Türkiye'sinin siyasi, sosyal ve ekonomik ikliminde bu tür saldırılarla karşılaşmış olsaydık, ülkemizin nasıl bir duruma düşeceğini tahayyül etmek bile istemiyoruz. Ülkemizin ödediği bedellerin sebebi; egemenliğini, istiklalini, istikbalini, milli iradenin üstünlüğü ilkesini, bölgesindeki hak ve menfaatlerini koruma azmini, aksi yöndeki dayatmaların önünde tutmuş olmasıdır.
Şayet vesayete teslim olsaydık, darbelere boyun eğseydik, terör örgütlerine eyvallah etseydik, dış telkinlere kayıtsız şartsız uysaydık, belki bu baş ağrılarının hiçbirini çekmeyecektik. Ama o zaman da başımız dik şekilde yaşayamaz, milletimizin yüzüne bakamazdık. Ben huzurunuzda Dışişleri Bakanıma da Yunan Dışişleri Bakanı karşısındaki sözleri için teşekkür ediyorum. Çünkü bizim milletimiz asla, boynunda böyle bir esaret zinciriyle yaşayabilecek bir millet değildir.
Evet, gerekirse baş verip baş eğmeyen bir millet olarak, tarihimizin her dönemi gibi, bugün de önceliğimiz istiklalimizdir. Sahada terör örgütlerine, uluslararası alanda müstemlekecilere karşı verdiğimiz mücadeleyi, ekonomide de faiz-kur-enflasyon şer üçgenine karşı yürüttük. Bu mücadeleden dolayı bizi suçlayanlara soruyorum: Ne yapacaktık, böyle davranmayıp da, başımıza gelenlere rıza mı gösterecektik? Şanlı 15 Temmuz kıyamını adeta cezalandırmak için başlatılan ekonomik saldırıya seyirci mi kalacaktık? Ağustos 2018'de Amerikan yönetiminin açıkladığı haksız yaptırım kararının ardından yaşanan kirli gece yarısı saldırılarına seyirci mi kalacaktık? Son olarak, dünyayla birlikte ülkemizi de etkileyen koronavirüs salgınının yol açtığı sıkıntıları ekonomik virüsle taçlandırma gayretlerine seyirci mi kalacaktık?
128 MİLYAR ÇARPITMASI: BAŞTAN SONA YALAN
CHP'nin ve onun peşine takılıp gidenlerin bir süredir sanki hazine bulmuş gibi sarıldıkları 128 milyar dolar meselesini, işte bu fotoğraf içinde okumak gerekiyor.
Esasen, ortada gerçekten 128 milyar doların akıbetini anlama arayışı olmadığı için, söylenen sözlerde doğru olan hiçbir şey de yoktur. Ne rakam doğru, ne rakama yüklenen anlam doğru, ne bu rakam üzerinden yürütülen kampanya doğru… Baştan sona yanlış... Baştan sona cehalet...
Tabii cehalet deyip geçmemek lazım... Biliyorsunuz, üç çeşit cehalet vardır. Birincisi, "cehli basit"tir, yani bir şeyi bilmemektir. Güzel tarafı bilmediğini biliyor olmaktır. Cehli basit, konunun "ne" olduğunu bilmediği için mazurdur, öğrenmeye de açıktır.
İkincisi, "cehli mürekkep"tir, yani cehaletin karesidir. Cehli mürekkep, öğretim gördüğü için konunun "ne" olduğunu bilir, ama eğitimi olmadığı için "nasıl"ını bilmez. Bunlara gafil denir, ihtiyaçları da iyi bir eğitimdir.
Üçüncüsü ise, "cehli mikap"tır, yani cehaletin küpüdür. Cehli mikap, öğretimden geçtiği için konunun "ne" olduğunu bilir, eğitimli olduğu için "nasıl"ını da bilir. Bu kesimi tehlikeli kılan ise, bilerek ve isteyerek konunun nedenini ve niçinini karıştırmak, doğrularla yanlışları harmanlayarak, sürekli senaryolar peşinde koşmalarıdır.
Herhalde bu cehli mikap kesimi size tanıdık gelmiştir. Erdoğan düşmanlığı, AK Parti düşmanlığı, Cumhur İttifakı düşmanlığı bu cehli mikap kesiminin gözlerini öyle bir kör etmiştir ki, ülkenin ve milletin felaketinden medet umar hale gelmişlerdir. Nedir bu diledikleri felaket?
Bunların artık gizlemeye dahi ihtiyaç duymadıkları temennileri, Türkiye'nin önce, tıpkı 1994 ve 2001 yılında olduğu gibi çok derin ve keskin bir ekonomik kriz yaşaması, ardından da siyasi değişime maruz kalmasıdır.
Hatta artık temenniyle de yetinmeyip, böyle bir felaket yaşanması için fiilen beşinci kol faaliyeti yürütmeye de başlamışlardır. Öyle ki uluslararası sermayeye "Türkiye'ye yatırım yapmayın çağrısında" bulunacak kadar muvazeneyi yitirmişlerdir.
Her sosyal ve siyasi çalkantıda ekonomiyi durdurun çağrıları yapan bu yıkım ekibini milletimiz çok iyi biliyor, çok iyi tanıyor. CHP'nin etrafında kümelenen bu ekip son günlerde yine, yurt dışındaki ve yurt içindeki yatırımcıları ürkütmek, milletimizin moralini bozmak, girişimcilerimizi tereddüde sürüklemek için dört bir koldan çalışıyor.
Diğer konularda dikiş tutturamayınca, şimdi "cehli mikap" olarak yanlış ve yalan olduğunu en iyi kendilerinin bildiği "128 milyar dolar nerede" yalanına sarıldılar.
"HESAP UZMANIYIM DER"
CHP'nin başındaki zata sorsanız, "hesap uzmanıyım" der, ama geçmişte bilinen tek yönetim hikâyesi SSK'yı batırmasıdır. Görevi devraldığımızda Merkez Bankası döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Görevden ayrıldığımda 135 milyar dolara çıktı. Şu an itibariyle bırakınız 128 milyar doların ne olduğunu, nasıl yönetildiğini, 128 tuğlayı üst üste koymuşluğu dahi yok olan Kılıçdaroğlu kalkmış bunları konuşuyor.
"GEÇMİŞTEKİ GÖREVLERİNE YAZIKLAR OLSUN"
Bu kişinin sözcüsü olan kişi ise, önce BDDK'daki göreviyle, sonra Hazine Müsteşarı olarak, 2001 krizinin en önemli sorumlularından biridir. Şayet bu kişi "128 milyar dolar nerede" sorusunu Merkez Bankası bilançolarını okumayı bilmeden soruyorsa, geçmişte kendisine tevdi edilen görevlere yazık. Yok, bunu bildiği halde aynı soruyu soruyorsa, cehli mikap olduğunu kabulleniyor, ülkesine ve milletine taammüden ihanet içine girdiğini de ikrar ediyor demektir.
"ACIYORUZ"
Meselenin önüne arkasına bakmadan bu kampanyanın peşine düşenlerin bir kısmını üzülerek, bir kısmını gülerek seyrediyoruz. Hele hele sağa sola pankart asarak, sosyal medya trollerinin peşine takılarak, koca koca unvanlarından utanmadan bu yalan kampanyasına figüranlık yapanları görünce, içimizde bir acıma duygusu uyanmıyor da değil...
"CEVAP VERMEK VACİP OLDU"
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak bu meseleye doğrudan girmemek için epeyce sabrettik. yeni bir yalan kampanyasıdır" diyerek, konuyu çok da önemsemedik. Ama sonra baktık ki, birileri bizim önemsememekten kaynaklanan sessizliğimizi korku sanarak, yalanların ve iftiraların dozunu artırıyor. Artık bunlara bir cevap vermek vacip oldu diyerek, bugün etraflıca meseleye girme kararı aldık.
Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Türkiye bu manzarayı hak etmiyor. Türkiye bu muhalefet anlayışını, bu muhalefet üslubunu kesinlikle hak etmiyor. Türkiye, yalanı su içer gibi söyleyebilen bu karikatür tipleri de hak etmiyor. Hep dediğimiz gibi, biz karşımızda projede yarıştığımız, hizmette yarıştığımız, eserde yarıştığımız, vizyonda yarıştığımız bir muhalefet görmek istiyoruz.
Sağlıktan eğitime, ulaşımdan enerjiye, tarımdan spora her konuda bizim yaptıklarımızdan daha fazlasını milletimize taahhüt eden bir muhalefet görene kadar huzur bulmayacağız. Küresel senaryolara payandalık etmek yerine kendi ülkesinin siyasetinde başrole soyunan bir muhalefet görene kadar, bu yalan ve iftira kumpanyasının gerçek yüzünü deşifre etmeyi sürdüreceğiz.
SON DAKİKA: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan '128 Milyar Dolar nerede?' çarpıtmasına cevap
"128 MİLYAR DOLAR DİYE BİR RAKAM YOK, HAKİKATİ ÖĞRENMENİN YOLU ÇOK KOLAY"
Aslına bakarsanız ortada 128 milyar dolar diye bir rakam da yok. Merkez Bankası işlemleriyle ilgili analizi hangi tarihten başlattığınıza ve hangi tarihte sona erdirdiğinize bağlı olarak pek çok farklı rakamla karşılaşabilirsiniz.
Piyasa dediğimiz dinamik sistemde, şu anda bile, belki yüz milyonlarca dolar el değiştirdiği, bunların önemli bir kısmı da Merkez Bankası üzerinden gerçekleştiği için rakam her an yenileniyor, büyüyor. Yine de madem onlar böyle bir rakam telaffuz etmişler, değerlendirmeyi onun üzerinden yapalım.
Her ne kadar Merkez Bankası Başkanımız da, Hazine ve Maliye Bakanımız da, partimizin bu işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da meseleyi etraflıca anlattı ise de, tabii bunlar ancak, duymak isteyen kulaklara ulaşıyor. Hatta kendi arkadaşlarının doğruyu söylemelerine bile tahammül edemedikleri için hemen meseleyi kendi mecralarına çektiler. Gözleri olup görmeyenler, kulakları olup duymayanlar, dilleri olup söyleyemeyenler, bilhassa da vicdanlarını kiraya verenler aynı teraneyi tekrarlayıp duruyor. Bu soruyu soranların amacı gerçekten Merkez Bankası rezervlerindeki değişimi öğrenmekse, bunun yolu çok kolay.
CHP'nin içinde, az buçuk bilanço okumayı bilenler varsa, Merkez Bankası, BDDK ve Strateji–Bütçe Başkanlığımızın herkese açık olan internet sitelerindeki verilere bakarak, bu hesabı kolaylıkla çıkartabilirler. Eğer CHP içinde bilanço okumayı bilen kimse yoksa partimizden, grubumuzdan veya bürokrasiden bir uzman göndererek kendilerine yardımcı olabiliriz. Ama biliyoruz ki bunların derdi hakikate ulaşmak, hakikati öğrenmek değil.
Karşımızda, yalan ve iftira üzerinden yürüttükleri kirli kampanyaya, ülkenin ve milletin geleceğini ilgilendiren en hayati meseleleri bile meze etmekten çekinmeyen, gözü dönmüş, kalbi kararmış bir güruh var. Mezeyi iyi bilirler.
Peki, buna rağmen biz bu açıklamalara niçin ihtiyaç duyuyoruz? Ola ki bu sefil kampanya karşısında tereddüde düşen, yüreği yaralanan, kafası bulanan vatandaşlarımız varsa, işte onların kafalarındaki soruları birinci elden gidermek istiyoruz.
'YAYGARA KOPARMALARININ ASLI ŞUDUR' DİYEREK TEK TEK ANLATTI
Temel başlıklarıyla özetleyecek olursak, "128 milyar dolar nerede" diye yaygarası kopartılan meselenin aslı şudur:
Merkez Bankası 2019 ve 2020 yıllarında, küresel ekonomide yaşanan gelişmeler ve özellikle salgının yol açtığı zorlu süreci yönetmek için çok ciddi döviz işlemleri yürütmek mecburiyetinde kalmıştır.
Bilhassa 2020 yılı dünyayla birlikte ülkemizde de gerçekten sıkıntılı geçmiştir. Çeşitli ülkelerin salgınla mücadele için aldıkları mali tedbirlerin toplamı 16 trilyon doları, merkez bankalarının bilanço genişlemeleri de 10 trilyon doları bulmuştur.
Bu çalkantılı ekonomik iklim, elbette ülkemizi de olumsuz etkilemiştir. Cari açığımız negatif yönde artarken turizm gelirlerimiz düşmüştür. Yabancı sermaye çıkışı ve reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltma gayretleri döviz talebini artırmıştır. Böyle dönemlerde vatandaşlarımızın tasarruflarını döviz ve yine dövizle alınan altına yönlendirmeleri de ilave bir talep ortaya çıkarmıştır.
Bu çerçevede son iki yılda, Merkez Bankası kaynaklarından 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır. Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur. Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır. Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak, tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir.
Gördüğünüz gibi, sadece 4 kalemde 165 milyar dolarlık bir rakam ortaya çıktı.
"KILIÇDAROĞLU KÜRSÜDEN ATIP TUTUYOR"
CHP Genel Başkanı dün çıkmış, "bu 128 milyar dolarla şunlar yapılırdı, şunlara şu kadar para dağıtılırdı" diye kürsüden atıp tutuyor. Bu zat herhalde, bu 128 milyar doların kendi cebindeki bir para olduğunu, istediği yere istediği gibi keyfince dağıtabileceğini sanıyor. Aslında bu sözler, bu şahsın çapsızlığı yanında, kar eden SSK'nın genel müdürlüğü döneminde nasıl iflasa sürüklendiğini de ortaya koyuyor.
MERKEZ BANKASI'NDAKİ REZERVİN AMACINI AÇIKLADI
Merkez Bankası rezervlerinin her kuruşunun ne olduğu, neye karşılık geldiği, nasıl toplandığı ve niçin kullanılabileceği bellidir. En basit ifadesiyle Merkez Bankası rezervleri, çeşitli yöntemlerle piyasadan sağlanan emanet paralar ile altın varlığının ve şayet varsa cari fazlanın toplamından oluşur. Rezervin amacı, ithalatçısından yatırımcısına, reel sektöründen vatandaşına kadar dövize ihtiyaç duyulan işlemlerde ortaya çıkan talebi karşılamaktır.
Merkez Bankamız bu işlemleri bir süredir, ihale yoluyla değil, Asya piyasalarında ülkemize yönelik gece yarısı operasyonlarının önüne geçmek için 24 saat esasına göre çalışan piyasa yapıcısı bankalar eliyle yürütüyor.
Piyasa döviz talebini kendi içinde karşılayabiliyorsa Merkez Bankasına ihtiyaç kalmaz. Nitekim geçtiğimiz haftalarda, yaklaşık 15 milyar dolarlık böyle bir işlem, Merkez Bankasına ihtiyaç kalmadan, piyasanın kendi dinamikleri içinde gerçekleşmiştir. Ama bu talebi piyasa karşılayamıyorsa, o zaman görev Merkez Bankasına düşer. Zaten Merkez Bankasındaki döviz rezervlerinin amacı da budur.
Merkez Bankası bu görevini yapmazsa ne olur? Öncelikle arz-talep dengesizliğinden dolayı döviz kuru istikrarsız bir şekilde yükselir. Şayet buna rağmen talep karşılanmazsa, uluslararası piyasalarda ülke olarak temerrüde düşersiniz.
"TARİHİ BİR BAŞARIDIR"
Türkiye son iki yılda, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir döviz talebiyle yüz yüze kalmıştır. Buna rağmen ülkemiz, talebin hepsini de karşılamayı başarmıştır. Evet, bu bir başarıdır. Hem de Türkiye'nin sadece siyasette ve diplomaside değil, aynı zamanda ekonomide de öyle kolay yıkılamayacağını gösteren tarihi bir başarıdır.
"MERKEZ BANKASI ZARAR BİR YANA 98 MİLYAR LİRA KAR ETMİŞTİR"
Nereye harcandı diye yaygarası yapılan 128 milyar dolar, ne buhar olmuştur, ne de haksız ve hukuksuz yere herhangi birilerinin cebine girmiştir. Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır. Günün sonunda ise, ekonomik işleyişin tabii sonucu olarak, bu paranın çok önemli bir kısmı yeniden Merkez Bankası rezervine geri dönmüştür. Üstelik Merkez Bankası bu işlemleri yaparken zarar bir yana, son iki yılda 98 milyar lira kar etmiş ve bunu da hazineye aktarmıştır.
"MERKEZ BANKAMIZIN HALİHAZIRDA 90 MİLYAR DOLAR REZERVİ VARDIR"
Merkez Bankası rezervini 27,5 milyar dolardan 135 milyar dolara çıkartan da bizdik. Bu rezervi turşusunu kurmak için değil, ülkemizin ihtiyaç duyduğunda kullanması için büyütmüştük; o günler geldiğinde de kullandık. Hâlihazırda Merkez Bankamızın 90 milyar dolara yakın rezervi vardır. Bu rezerv ihtiyaç duyulduğu anda yine kullanılabilir veya rezerv yarın-öbürgün 100 milyar doların üzerine de çıkabilir. Bunların hepsi de ekonominin kendi dinamikleri içinde yürüyen işlerdir. Elbette bu bir ekonomi politikası tercihidir.
"BÜYÜK BİR DALGAYI ETKİSİZ HALE GETİRDİK"
Türkiye, serbest piyasa ekonomisi olarak ifade edeceğimiz bu tercihi çok önceden yapmış bir ülkedir. Biz bu kritik dönemde sergilediğimiz güçlü duruşla, Türkiye'yi hem içeride, hem dışarıda sıkıntıya düşürmeden bir büyük dalgayı göğüslediğimize ve etkisiz hale getirdiğimize inanıyoruz.
Üstelik bununla da kalmadık. Toplamda 60 milyar liranın üzerinde bir kaynağı sosyal koruma kalkanı başlığı altında her kesimden insanımıza hibe şeklinde dağıtarak, vatan toprakları içinde hiç kimseyi sahipsiz bırakmadık. Ayrıca 311 milyar liralık bir kaynağı da üretimi ve istihdamı desteklemek için harekete geçirerek, reel sektörün bu zorlu dönemde ayakta kalmasını, işini yürütmesini sağladık. Bu sayede, gelişmiş ülkeler dahil dünyadaki diğer devletler çok ciddi ekonomik daralmalarla başa çıkmaya çalışırken, Türkiye geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyi başardı, istihdamını büyük ölçüde korudu, üretimini artırarak sürdürdü.
Hatta, döviz talebinin önemli bir kısmı da kapasitesini artıran fabrikalarımızın makine, hammadde ve ara mamul ithalatından kaynaklanmıştır. Nitekim, bu yılki büyüme hedefimiz yüzde 5'in üzeridir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan AK Parti Grup Toplantısı'nda önemli açıklamalar
"KURSAKLARINDA BIRAKTIK"
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Birliği, Türkiye'nin salgın döneminde ekonomik durgunluğu önlemek için yaptığı harcamaların olumlu etkilerinden övgüyle bahsetmektedir. Eğer biz döviz üzerinde yoğunlaşan talebi tereddütsüz karşılamamış olsaydık, yani kontrolü ele almasaydık, işin ucunun nereye kadar varabileceğini, 1994 ve 2001 krizlerine bakarak az-çok görebiliyoruz.
Şu anda 128 milyar dolar nerede yaygarası kopartanların tüm amaçları da zaten ülkenin böyle bir duruma düşmesidir. IMF komiserleriyle otel lobilerinde yaptıkları gizli görüşmelerin gayesinin de Türkiye'yi eksi günlerinde döndürmek olduğunu biliyoruz. Bugüne kadar vesayetten darbeye, terörden uluslararası baskıya kadar her konuda heveslerini kursaklarında bıraktık, inşallah ekonomide de heveslerini kursaklarında bırakacağız.
Gerçi, bunlarda yalan da bitmez, iftira da bitmez. Sadece son birkaç yılda yüzlerce yalanlarını çürüttüğümüz, belgeleriyle yüzlerine çarptığımız halde; hiç utanmadan, arlanmadan, en basitinden bir düzeltme bile yapmadan, hemen öteki yalana geçtiler.
Dikkat ederseniz "önce 128 milyar dolar nerede" diyerek, sanki bu para yok olmuş, çalınmış, çırpılmış gibi bir hava estirmeye çalışıyorlardı. Sonra böyle bir şeyin asla olamayacağı gerçeği, bizzat kendi arkadaşları tarafından bile dile getirilmeye başlanınca, işi bu defa "128 milyar dolar kime satıldı" yaygarasına çevirdiler.
Bunların ceddi de, rahmetli Menderes'in 12 uçak dolusu para ve altınla kaçmaya çalıştığı iftirasıyla darbeyi meşrulaştırmanın gayreti içindeydiler. Çünkü bunları üzerimize salan akıl, "yalanı ne kadar büyük söyler ve ne kadar ısrarla devam ettirirseniz, inandırması o kadar kolay olur" diye kendilerine telkinde bulunuyor. Ama gerçeklerin er-geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
"BİZİM SÖYLEMEMİZ DOĞRU OLMAZ"
İşte biraz önce 4 ana kalemde açıkladım. Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilen cari açığımız, izaha ve belgeye ihtiyaç duymayacak kadar açık bir gerçek olarak zaten ortadadır. Türkiye'den bu dönemde hangi yabancı sermaye sahiplerinin, ne kadarlık bir meblağla çıktığı da bellidir. Bizim söylememiz olmaz ama onlar kendileri bunu açıklayabilir.
Reel sektörden hepsi de ülkemizin ilk 500'ü, ilk 1.000'i içinde yar alan şirketlerden hangilerinin döviz borcu pozisyonlarını kapattıkları da bellidir. Bunları da bizim söylememiz olmaz ama o şirketler kendileri açıklayabilir.
Vatandaşımızın aldığı döviz ve altına gelince… Burada neredeyse ülkede yaşayan herkesi hedef alan kötü niyetli bir itham söz konusudur. Türkiye'de ticaretle uğraşan herkesin dövizle ve altınla işi vardır. Türkiye'de tasarruf edecek üç-beş kuruşu olan herkesin de dövizle ve altınla işi vardır. Dolasıyla, kim, ne zaman, ne kadar miktarda döviz aldı, altın aldı gibi bir soru, mantıksız olmasının ve hukuki olarak suç teşkil etmesinin ötesinde, doğrudan milleti suçlamaktır.
Merkez Bankasının döviz işlemleri, alıcı ve satıcı tarafın işlem gerçekleşene kadar bilinmediği otomatik platformlarda yapılmaktadır. Alış veya satış fiyatı da, işlem anında ortaya çıkan rakamdır. Yani hiçbir kişiye veya şirkete ayrıcalıklı işlem yapılabilmesi, sistemin işleyişi gereği zaten mümkün değildir.
Geçmişte bunun örnekleri var mıdır? Evet, vardır ve o örnekleri en iyi CHP'lilerin kendileri, özellikle de o dönemlerde IMF'ye çantacılık yapanlar bilir. Mevcut sistem, hiç kimseye özel olarak, fiyat ve miktar bakımından ayrıcalıklı bir döviz satışına imkân tanımaz.
Biz her zaman, tasarrufların Türk Lirası cinsinden tutulmasından yana olduğumuzu söyledik, söylüyoruz. Ama vatandaşımız dövizle veya altınla tasarruf etmek istiyorsa, onu da başka türlü davranmaya zorlayamayız.
"ÜLKEYE İHANET, SALDIRI, HANÇERLEME VAR"
Tüm bu hakikatler apaçık ortadayken, Türkiye'nin itibarını düşürmek, kredibilitesine zarar vermek, yatırımcıların güvenini sarsmak için yürütülen "128 milyar dolar nerede" kampanyasını siyasi muhalefet saikiyle açıklamak mümkün değildir. Ortada bu ülkeye ve millete yönelik aleni bir ihanet, aleni bir saldırı, aleni bir hançerleme vardır. Bu izahlarımıza rağmen hala aynı teraneleri tekrar eden hiç kimseyi masum kabul etmeyeceğiz.