Bundan tam 4 yıl önce, 16 Nisan 2017 tarihinde çok önemli bir referandum yapıldı. Türkiye seçmeni sandık başına giderek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni kabul etti. Mecliste aylarca seçilemeyen Cumhurbaşkanları, kurulamayan koalisyonlar, miletvekili pazarlıkları, hükümet deviren gensorular ve hantal bürokrasi artık tarihe karıştı. Muhalefet ise seçim vaadi olarak Parlamenter Sisteme dönüş sinyalleri vermeye devam ediyor. Türkiye'nin yeni sistemini ve son 4 yılını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile konuştuk. İşte Fuat Oktay'ın açıklamalarından başlıklar
AYLARCA CUMHURBAŞKANI SEÇİLEMİYORDU
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş düşüncesi öyle bir günde ortaya çıkmadı. Türkiye'nin en az 50 yılında bu tartışma vardı. 1980 öncesinde yönetilemeyen Türkiye'yi ve koalisyon dönemlerini düşünün. Fahri Korutürk'ten sonra meclisin aylarca Cumhurbaşkanı seçemediği dönemi düşünün. Meclis'te yapılan oylama sayısı hatırlanmıyordu bile, millet hiç ilgilenmiyordu! 80 sonrası dönem. 90'lardaki koalisyonlar ve krizler ve 2000 sonrası… Sürekli Türkiye'de çok başlılık tartışıldı.
CUMHURBAŞKANINI MECLİS ÜZERİNDEKİ BİR VESAYET BELİRLİYORDU
Cumhurbaşkanları meclis üzerindeki bir vesayet ile belirlenebiliyordu. Dahası hükümetlerin oluşturulamaması ve siyasi istikrarın bir türlü sağlanamaması. Altı oyulan hükümetler icraat yapamıyor, icraat yapmak yerine, parlamentodaki çoğunluğunu korumaya çalışıyordu. Refahyol Hükümeti'ni hatırlayın. Nasıl parçalandı ve ülke istikrarsızlaştırıldı. İşte bunlar hep sistem sorunudur. Sistemin sorunlarından faydalanan bir vesayet odağı zümresi oluşmuştu, içeride ve dışarıda. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işte bu sistem sorunundan doğdu.
BU SİSTEM DARBELERE GEÇİT VERMEYECEK.
27 Mayıs'tan bu yana süregelen bir darbeler süreci vardı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 17/25 Aralık, 15 Temmuz… Sonuncusu da işte bu darbe imalı amiraller bildirisi. Bunlar son çırpınışlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi fikri, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ile daha da önem kazandı. Bu ülke bir daha darbelere geçit vermemeli. Siyasi irade dimdik durmalı, siyasi istikrarsızlığa asla izin verilmemeli. Halkta kimin hükümet olacağı konusunda zerre kadar bir kuşku olmamalı. Vatandaşın oyu üzerinden başka oyunlar oynanmamalı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, millet iradesinin yönetime tam anlamıyla hakim olmasıdır. Artık Vatandaş artık yürütmenin başını kendi seçiyor.
YENİ SİSTEM UZLAŞIYI ZORUNLU KILDI.
Bu sistem uzlaşı kültürünü zorunlu kıldı. Seçilen Cumhurbaşkanı artık temsili bir karakter değildir. Yürütmenin başı olduğu için son derece dinamik, sahada olan, kararlı, cesaretli, vizyon sahibi bir lider olması lazım. Milletin önüne böyle bir adayla çıkmanız gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan'a baktığınızda böyle bir lider profili görüyorsunuz. Muhalefet böyle bir lider çıkaramadığı için aday açıklamakta zorlanıyor. Bu da muhalefetin şansızlığı…
ARTIK SİYASİ KRİZ KONUŞMUYORUZ.
Olgular ile algıları birbirinden ayırabilirsek, Türkiye'nin bu sistemle neler kazandığını daha iyi anlayabiliriz. Türkiye siyasi istikrar kazandı. 16 Nisan 2017 referandumundan bu yana hiçbir seçim, içeride ve dışarıda yaşanan hiçbir gelişme siyasi krize neden olmadı. Bir hükümet krizini konuşmadık. Son derece kritik bir kazanım bu. Türkiye'nin içinde bulunduğu kırılgan coğrafyayı düşündüğümüzde siyasi istikrarın önemi daha da iyi anlaşılıyor.
HANTAL DEVLET YAPISI GERİDE KALDI
Türkiye bu sistemle hızlı karar alma yeteneği ve esnekliği kazandı. Bunu da Azerbaycan'da gördük, Doğu Akdeniz'de gördük, Libya ile ilişkilerimizde gördük, Katar'da gördük, pandemi sürecinde gördük. Ayasofya'yı 86 yıl süren hasretin ardından ibadete açarken gördük. Yurt içi ve dışında terör örgütlerine yönelik Fırat Kalkanı gibi, Zeytin Dalı gibi, Barış Pınarı gibi operasyonlar yaparken gördük. Acil durumların yönetiminde, Türkiye'nin uluslararası alanda temsilinde bu sistemin kıymetini anladık. Uluslararası ilişkilerimiz bağlamında da muhataplarımızın karşısında sürekli hükümetlerin değiştiği, isimlerin değiştiği bir Türkiye yok artık. Yurt içinde veya dışında ne tartışılırsa tartışılsın, kabinedeki her bakan arkadaşımız işine devam eder, onun işini aksatmaz. Türkiye çok şey kazandı. Mesela, vatandaştan talep edilen belge azaldı, resmi yazışma süreleri kısaldı. Özetle hantal devlet yapısı ortadan kalktı.
KUVVETLER AYRILIĞI GÜÇLENDİ
Kuvvetler ayrılığında ne var; yürütme, yasama ve yargı… Burada yine olgu ile algıyı birbirinden ayırmak gerekir. Parlamenter sistemde seçim yapılır, meclis aritmetiği oluşur, yasamanın içinden bir yürütme oluşur. Ancak Başbakan ve hükümet yasamanın üzerinde tam olarak bir vesayet unsurudur. Meclisin geçirdiği kanunların yüzde 95'i, Bakanlar Kurulu'nun meclise gönderdiği tasarılardan oluşuyor. Böyle bir meclis düşünülebilir mi? Bu meclisin, yasama ve yürütmenin bağımsız olduğunu düşünebilir misiniz? Yeni sistemde bu çarpıklık ortadan kalktı. Yasama artık kendi işine odaklanacak, kanun çıkaracak ve denetim faaliyetinde bulunacaktır. Yürütme de kendi işini yapacak. Eğer yeni bir mevzuata ihtiyaç duyarsa, bunu yasama ile paylaşacak. Burada da bir uzlaşı var.
YARGIDA BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIK İLKESİ
Yargıda da bağımsızlık yanında bir de tarafsızlık ilkesi getirildi. Yürütmenin veya yasamanın yargı üzerinde bir vesayet oluşturma şansı yok. Yargının da her iki erk üzerinde bir vesayet oluşturma şansı yok. Yargı eski sisteme göre çok daha güçlü ve bağımsız hale getirildi.
MECLİS VE BAKANLAR KURULU DAHA GÜÇLÜ
Meclis eskisinden en az 10 kat daha güçlü olacaktır... İhtiyaçlar belirlendikten sonra, kendi tasarılarını üzerinde çalışan ve bunu kanunlaştıran bir meclis elbette çok güçlüdür. Bakanlar Kurulu'ndan gelen kanun tasarılarına el kaldırıp indiren bir meclisten bu güne geldik. Bakanlar Kurulu'nun seçilebilir olması üzerinden hükümet üyelerine bürokrat diyenler olabiliyor. Bu hastalıklı, kompleksli bir zihniyetin dışa yansımasıdır. Bizim kabinemizde böyle bir sorun asla yok. Herkes görev ve yetkisini çok iyi biliyor. Millet iradesi ile seçilmiş güçlü bir Cumhurbaşkanı var. Bu Cumhurbaşkanı kendi kabinesini belirler. Milletimiz buna onay vermiştir. Bütün dünyada sistem böyledir.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANI BİRÇOK GELİŞMİŞ ÜLKEDE VAR
Partili Cumhurbaşkanı başkanlık sistemi ile yönetilen birçok ülkede var. Bakın ABD Başkanı partisiz mi? Peki eski sistemde yürütmenin başı olan başbakan partisiz miydi? Geçmiş 85 yılda Başbakanlar sadece kendilerine oy vermiş insanlara mı Başbakanlık yaptılar? Başbakan olduğunuzda bütün Türkiye'nin Başbakanısınız. Bugün de icranın başı Cumhurbaşkanıdır. Bir siyasi partinin üyesi olması, bütün Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olması gerçeğini değiştirmez.
MUHALEFET DEĞİŞİME DİRENİYOR.
Muhalefetin bir projesi yok. Milletin huzuruna bir proje ile gelemedikleri için sürekli parlamenter sisteme dönüş mesajları veriyor. Değişim zordur, değişime ayak uydurabilmek kolay değildir. Bizim muhalefet değişimin önünden gitmek yerine, geçmişe özlem duymaktadır. Muhalefete çağrım şu; eskiye özlem duymayı bırakın ileriye bakın. Artık Türkiye eski koalisyon dönemlerine dönmeyecek. Muhalefet hala koalisyonlu yılların özlemi içinde. Eski koalisyon pazarlıkları, hükümetlerin altını oyma girişimleri artık geride kaldı. Millet koalisyon dönemlerinden, iç çekişmelerden çok kaybetti.
ARTIK ÇOK HIZLI HAREKET EDEN TÜRKİYE VAR
Biz önümüze bakıyoruz. Önümüzde çok önemli fırsatlar var. Bize tehdit gibi görünen birçok uluslararası gelişmeyi fırsata dönüştürdük. Bakın, Doğu Akdeniz'de bizi olta atamaz hale getireceklerdi. Bu sistemin hamleleriyle oyun kurucu ülke haline geldik. Kıbrıs'ta duruşumuz son derece net. Karabağ olayı bunun çok net bir sonucudur. Karadeniz'de suların ısınmaya başladığı ortada. Cumhurbaşkanımız gibi bir liderin varlığı bu tür gelişmelerde ortaya çıkıyor. Parlamenter sisteme göre hareket etseniz, Başbakan ile konuşacaksınız, Bakanlarla konuşacaksınız, onlar kurulları ile konuşacak. Bakanlar Kurulu'nda tek bir bakan imza atmasa o karar çıkmıyor. Onlar karar alacak ve Cumhurbaşkanı'nın önüne gelecek. Tekrar gelecek, tekrar gidecek. Şimdi Türkiye çok hızlı hareket ediyor ve sonuç alıyor. Her alanla yerlileşme ve millileşme yönünde bir değişim var. Sadece savunma sanayinde, sağlık sektöründe, yerli otomobilde değil her alanda bunu görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz.
DÜNYADAKİ HER OLUMSUZLUKTEN YENİ SİSTEM SORUMLU TUTULUYOR
Son 4 yıl içinde dışarıdan gelen birçok saldırı yaşadık. Bu saldırılar hiç durmadı. Dünyadaki bütün olumsuzlukları getirip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilişkilendiriyorlar. Algı böyle oluşturuluyor. Biz bu kadar kırılgan bir bölgede hala güvenli bir liman olarak varlığımızı sürdürebiliyorsak, bundan en büyük pay Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nindir. Tedarik zincirinin Çin'in hakimiyetinden çıktığı, bölgesel aktörlerin sahneye çıktığı bir dönemdeyiz. Bizim için bu büyük bir fırsat. Bakın sanayinin bütün çarkları dönüyor. Tam kapasite çalışan, talepleri karşılayamayan, yeni yatırımlar yapan bir sanayimiz var. Hizmet sektörü bütün dünya ile birlikte Türkiye'de de etkilendi.
CUMHURBAŞKANIMIZ HER KURUMUN GÖRÜŞÜNÜ ALIR
Peki, tüm dünyayı etkileyen bu pandemi sürecinde Türkiye nasıl dinamik kalabiliyor? Bu, yeni sistemin getirdiği siyasi istikrarın bir sonucudur. Hızlı karar alma, tüm kurumları ile birlikte çalışabilme… "Ülkede Recep Tayyip Erdoğan kimseye sormadan her şeyi yapar". Bu çok yanlış bir algı. Recep Tayyip Erdoğan istişare eder, tüm kurumların görüşlerini alır, tüm analizleri toplar ve karar verir. Bunları yaparken çok hızlı hareket eder ve taviz vermez. Böyle de olması gerekir. Bu kadar saldırıya rağmen dimdik ayakta duran bir Türkiye var. Bunu görmezden gelemeyiz.
2023 SEÇİMLERİNDEN BAŞARI İLE ÇIKACAĞIZ
Muhalefetin yapacağı bir şey olmadığı için sürekli seçimi gündeme getiriyor. Bizim yapacağımız çok iş var ve işimizde gücümüzdeyiz. Türkiye'nin seçim tarihi belli ve erken seçimlerle kaybedecek vakti yok. Cumhurbaşkanı'mızın millet iradesi konusunda hiçbir tereddüdü hiç olmamıştır. 1994'ten beri milleti ile arasında kurduğu bir gönül bağı var. Halkı ile bir araya geldiğinde mutlu olan bir lider. Bu yüzden her seçimde başarılı oluyor. Yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı daha çok anlatmamız gerekiyor.