Suriye'de karısı Hacer Aktar ile birlikte DEAŞ saflarında yer alan terörist Taha Aktar'ın rahatsızlanarak tedavi olmak için Irak'a geçtiği bilgisini alan istihbarat birimleri teröristi takibe aldı. Erbil'de bir hastanede tedavi gören Aktar'la ilgili Dışişleri Bakanlığı, Bölgesel Kürt yönetimiyle yoğun diplomasi yürüttü. Aktar Türkiye'ye iade edildi. Tutuklanan Aktar'ın gizli imam nikâhıyla evlendiği karısı Hacer'le birlikte, "Belçika'ya çalışmaya gidiyoruz" diyerek Suriye'ye geçiş yaptığı belirlendi. Ağır Ceza Mahkemesinde hakim karşısına çıkan Aktar şu itiraflarda bulundu:
SİGARA İÇENE KIRBAÇ CEZASI
"Göçmen kaçakçılığı yapan bir Türk'ün yardımıyla sınırı geçip Halep'e bağlı El Rai kırsalına gittik. Tabka kentinde Ahmet Söylemez adındaki DEAŞ'lının evinde eşimle kaldık. Dil problemim olduğu için verimli olamadım. Sokaklarda 'Hisbe' dedikleri eli kırbaçlı kişiler; sigara içenleri, yüzü açık bayanları, sakal bırakmayan erkekleri kırbaçlıyordu. Üzerinde 'Hisbe' yazılı Kahverengi yeleklerle geziyorlardı. Yine Trafik polisi anlamına gelen 'Şurta' dedikleri silahlı kişiler vardı. O tarihte DEAŞ'ın işgalindeki Türkmenlerin yaşadığı Irak'ın Telafer kentine geçtik. Buranın askeri Emiri Ankaralı Ebu Urve kod adlı Mert adlı kişiydi. Türkçe bilmeyenlere Türkçe ders veriyordum. Haşdi Şabi güçleri Telefer'i kuşatınca ve koalisyon uçakları yoğun bombardımana başlayınca kaçtık. Peşmergeler beni yakaladı ve hapishaneye koydu. İsrail kelepçesi takarak vücuduma elektrik verdiler. 23 gün işkence gördüm. Küçük bir odada balık istifi onlarca kişiyle iki yıl tutuklu kaldım. 24 Türk vatandaşı benim gibi tutukluydu. Almanya, Latin Amerika, Britanya, Uygur, Bosna Hersek, Kazakistan ve Rusya uyruklular vardı. Birbirimizle konuşmamız yasaktı. Amerika'nın Bagoz'da yakaladığı 3 Türk daha getirildi. Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okuyan arkadaşım Süleyman Bengi İmamoğlu ile kardeşi Dilar İmamoğlu DEAŞ saflarında çatışırken öldüler. Bir diğer kardeşleri Dilşad ise Ubeyde kod adıyla örgüt saflarındaydı."
BOMBARDIMAN BAŞLAYINCA TESLİM OLDUK
Güvenlik güçlerine teslim olup etkin pişmanlıktan yararlanan Aktar'ın eşi Hacer Aktar da ifadesinde, "Musul'a bağlı Telefer'in kontrolü DEAŞ'taydı. Kent Emiri Konyalı Ömer Türkî kod adlı kişiydi. Bizi cepheye gitmeye zorlayınca kaçmaya karar verdik. Telafer'e bombardımanlar başlayınca eşimle Musul'a gelerek peşmergeye teslim olduk. Ben iki çocuğumla Habur Sınır Kapısına gelerek teslim oldum, eşim de benden sonra Türkiye'ye teslim edildi" dedi.
ÜÇ ÇOCUĞUNU DA VAHŞİ ÖRGÜTE KAPTIRMIŞ
3 çocuğunu DEAŞ'a kaptıran ve iki oğlu örgüt saflarında öldürülen baba Ş.İ tanık olarak alınan ifadesinde, "Çocuklarımı Rakka'ya götürmüşler. Buradan da Irak'ın Telafer kentine götürülerek eğitim vermişler. Oğlum Dilşad kaçmak için girişimde bulunmuş ancak yakalamışlar. Kalp hastası olduğu için oğlumu infaz etmemişler. Bunları oğlumla yaptığım görüşmede öğrendim. Diğer oğlum Süleyman'ı ise kurtaramadım. Hayatta kalan oğlum Dilşad'a DEAŞ'lı teröristler onun vasiyeti niteliğinde bir not vermişler. Bu notta, "Beni doğru yola yönlendirip doğruyu bulmama sebep olan Taha Aktar'a teşekkür ederim" yazıyordu. Taha öldürülen oğlumun okul arkadaşıydı" dedi.
9 YIL HAPİS CEZASI 5 YILA İNDİRİLDİ
Mahkeme sanığın Türkiye'nin girişimleri sonucu Irak'tan iade edildiği, DEAŞ'ın etkin olduğu alanlarda teröristlere Türkçe öğrettiği, DEAŞ'la organik bağ kurup örgütün çağrılarına uyarak amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyetlerine katıldığı sabit olduğundan 9 yıl hapisle cezalandırıldı. Mahkeme sanığın yakalandıktan sonra güvenlik güçlerine terör örgütünün çökertilmesine yönelik bilgi ve belge sağlayarak etkin pişmanlık gösterip samimi itiraflarda bulunması nedeniyle cezasını 5 yıla indirdi.