Çin merkezli Sinovac firması tarafından üretilen 3 milyon doz Kovid-19 aşısı Ankara'ya doğru yola çıktı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı açıklamada aşının koruyuculuk oranının yüzde 91.25 olduğunu belirtti ve ekledi "Artık aşının Türk insanında etkili ve güvenilir olduğundan eminiz."
Peki Türkiye halkı aşıyı yeterince güvenilir buluyor mu? Mayıs ayından bu yana Covid-19 aşıları hakkında ortaya atılan komplo teorileri toplumun üzerinde ne kadar etkili oldu? Virüsün mutasyon geçirdiği, aşıların etkisiz olacağı yönündeki haberler insanlar üzerinde bir kafa karışıklığı yarattı mı?
Siyasi ve sosyal alanda kamuoyu araştırmaları yapan GENAR, Türkiye'deki aşı algısı hakkında geniş bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmayı ilk kez SABAH ile paylaşan GENAR Başkanı İhsan Aktaş'a a göre Covid-19 aşısına güven yüzde 50'lerden yüzde 70'lere yükselmiş durumda. Aktaş, önümüzdeki dönemde bu oranın daha da artmasını beklediklerini söylüyor.
YÜZDE 70,7 HASTALIĞA YAKALANMAKTAN ÇEKİNİYOR
-İhsan Bey halkımız Covid-19 hastalığı konusunda yeteri kadar bilinçli mi? Bu hastalığa yakalanmaktan çekiniyor mu?
Öncelikle şunu söyleyeyim. Halkımız büyük oranda hastalık hakkında bilinçli ve tedbirlere uyma konusunda da bu bilinç artıyor. Bu araştırmayı yaparken bizim ilk sorumuz "Koronavirüs hastalığına yakalanmaktan korkuyor musunuz"du. Bu soruya yüzde 70.7 "evet korkuyorum" oldu. Pandeminin başında bu konuyu ciddiye almayanların, labaratuvarda üretilmiş bir virüs olduğunu düşünenlerin, gereğinden fazla abartıldığını söyleyenlerin oranı giderek düşmüş durumda. Toplum, bu virüsün tehlikeli olduğunu ve tedbirler elden bırakılırsa giderek daha tehlikeli hale geleceğinin bilincinde. İşin ilginç yanı, Koronavis'ten korkanların oranı, aşı olmak istiyenlerin oranı ile birbirine çok yakın.
YÜZDE 71 "AŞI OLACAĞIM" DİYOR
-Peki aşı konusundaki anti-propaganda etkili oldu mu? Halkın yüzde kaçı aşı olmak istiyor?
Daha önce yapılan araştırmalarda bu oran yüzde 50'lerdeydi. Bizim son yaptığımız ve Cumartesi günü sonuçlanan araştırmamızda bu oran yüzde 71'e dayanmış durumda. Ben artış konusunda eğilimin devam ettiğini düşünüyorum. Aşı yaygınlaştıkça, yan tesirleri konusunda şüpheler ortadan kalktıkça, aşı olmayı kabul eden yüzde 71'lik oranın daha da artabileceğini düşünüyorum.
-Aşı olmak istemeyenlerin oranı erkek ve kadınlarda aynı mı. Araştırmanızda böyle bir kırılım var mı?
Kadınlar aşı konusunda biraz daha tedbirli olduğunu görüyoruz. Aşıya güven erkeklere oranla kadınlarda birkaç puan daha az. Erkekler aşı olma konusunda biraz daha rahat olduğu görülüyor.
AŞIYA GÜVEN ARTIŞ EĞİLİMİNDE
-Toplumun yüzde 30'u aşı olmak istemiyor. Bu az bir oran değil. Bu oran daha azalır mı?
"Aşı olmam" diyen yaklaşık yüzde 30'luk kesime ikinci soru olarak "Endişeleriniz giderildiğinde bu fikriniz değişir mi" diye sorduk. Aşı olmayacağım diyenlerin yüzde 47,6'sı "olumlu sonuçlar gelirse aşı olabilirim" diyor. Yüzde 4,7'si ise "belki" cevabını veriyor. Bu da bizim öngörümüzü doğruluyor. Aşı yaygınlaştıkça, yan tesirleri konusunda şüpheler ordan kalktıkça, antikor oluşumu konusunda başarılı sonuçlar ortaya çıktıkça "aşı olmayacağım" diyen oranın daha da azalacağını düşünüyorum. Umarım aşı konusundaki gelişmeler beklenildiği gibi sorunsuz gerçekleşir.
YERLİ AŞIYA GÜVEN YÜZDE 88,9
-Yerli aşı konusunda toplumun bir fikri var mı?
Yerli aşı konusunu toplum yakından takip ediyor. Bu konuda da önemli bir beklenti var. Bu konuda şaşırtıcı sonuçlar elde ettik. "Nisan ayında piyasaya sürülmesi beklenilen yerli aşıya güveniyor musunuz" sorusunu sorduk. Araştırmaya katılanların yüzde 88,9'u "evet güveniyorum" diyor. Bu çok önemli bir oran. Bir yandan da Türk bilim adamlarına duyulan güven açısından da gurur verici. Bu sonuçtan sonra "aşı olmayacağım" diyenlere "yerli aşı olur musunuz" sorusu sorulmalı. Bu yüzde 88,9'luk güven oranı, aşı konusunda aşırı tedbirli davrananların yerli aşıyı tereddütsüz şekilde olacağının ipuçlarını veriyor.
YÜZDE 86,3 SAĞLIK SİSTEMİNİ BAŞARILI BULUYOR
-Peki halkımız Türkiye'nin sağlık sistemi hakkında ne düşünüyor? Bu konuda çok şey yazıldı çizildi. Bir kafa karışıklığı var mı?
Bütün dünya bu salgına aynı anda yakalandı. Geçmişte şöyle bir önyargı vardı. ABD ve Avrupa, bütün sorunların üstesinden başarılı bir şekilde gelirdi. Az gelişmiş ülkeler ise sorunları ile boğuşur dururdu. Pandemide ise bu tablo değişti. Gelişmiş ülkelerin bu tür krizlere hiç hazırlıklı olmadıkları, sağlık altyapılarının hiç de yeterli olmadığı görüldü. ABD ve Avrupa'daki toplu mezarlar, soğutuculu kamyonlarda kalan cenazeler, hastane koridorlarında kalan yoğun bakım hastaları, ölüme terkedilen yaşlılar hala akıllarda. Türkiye'de ise ABD'de, İtalya'da, Fransa'da, İngiltere'de görülen dramatik görüntüleri çok şükür neredeyse hiç yaşamadık. Halkımız da bunun farkında. Bu yüzden çok güçlü oranda sağlık sistemini başarılı buluyor.
-Bu soruya ne cevap aldınız?
Bu araştırmamızda "Türkiye'deki sağlık sisteminin Pandemi sürecinde iyi sınav verdiğini düşünüyor musunuz" sorusuna katılımcıların yüzde 86,3'ü "evet" cevabını verdi. Bu sonuç da bizim için oldukça dikkat çekici oldu. Demek ki halkımız bu kadar kara propagandaya rağmen, geçmiş ile ve Batı ile kıyaslamalar yaparak hakkı teslim ediyor. Son soru olarak da 20 yıldır sağlık sisteminde yapılan yatırımın bu pandemi sürecinde etkili olup olmadığını sorduk…
YÜZDE 95 "SAĞLIKTAKİ YATIRIMLAR ETKİLİ OLDU" DİYOR
-Sağlık yatırımlarının Pandemi sürecindeki etkisi hakkında ne düşünüyorlar?
En yüksek "Evet" sonucu bu sorudan alındı. Araştırmaya katılanların Yüzde 95'i sağlık yatırımların Pandemi sürecinde olumlu etkisinin olduğunu düşünüyor. Pandemi öncesinde hatırlarsınız en büyük korkumuz yoğun bakım üniteleriydi. Diğer bir endişemiz ise solunum cihazlarının yani ventilatörlerin yetersiz kalmasıydı. Bu ünitelerin yetersiz kalacağından ve sağlık sisteminin çökeceğinden korkuluyordu. Başta şehir hastaneleri olmak üzere sağlık sistemine 20 yıl boyunca yapılan yatırımların en önemli sonucu olarak ABD ve Avrupa'daki korkunç manzaraları yaşamadık. Toplumumuzun da bunun bilincinde olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden toplumun yüzde 95'i sağlık yatırımlarına destek veriyor ve sağlık sistemini ayakta kalmasındaki en önemli etken olduğunu düşünüyor.