Aybet, "NATO Genel Sekreterinin girişimleri ile NATO'da Türk Yunan askeri yetkililer arasındaki gerilimi azaltma teknik görüşmelerinin başlamasından sonra Türkiye karşıtı lobi AB içinde daha reelpolitik bir bakış açısına evrildi. Dahası Yunanistan ve GKRY'nin sürekli ilgi bekleyen maksimalist tutumlarına karşı da AB içinde bir soğuma yaşandı diyebiliriz. Türkiye'yi izole etme çabalarının aslında AB'nin çıkarları ile ters düşeceğine dair bir inanç belirdi. Macron'un ise tek başına yürüttüğü ve AB'yi öne sürerek Türkiye'ye karşı hasmane ve agresif bir tutum sergilemek istemesi AB'nin pek sıcak bakmadığı bir yaklaşımdı. Çünkü bir ülkeye karşı agresif bir tutum almak AB'nin fıtratında yok.
Bunun üzerine GKRY'nin AB'nin Belarus üzerine bir karar almasını bloke edip ille de Türkiye'ye yaptırımlara bağlaması AB ülkelerinin çoğunu kızdırdı. Destek bulacaklarına tam ters etki yarattı.
Bu evreden sonra Yunanistan daha diyalogdan yana ve AB'nin Belarus gibi kararlarını bloke etmeyen bir ülke olarak görünmek istemesi bu süreçte GKRY'yi tek başına bıraktı. Bu süreçte yola çıkarken Türkiye'yi AB üzerinden izole etmeyi planlayan GKRY, tam tersine AB içinde kendi izole oldu.
Fakat Türkiye'yi dışlamayı hedefleyen girişimler maalesef devam etmektedir. Doğu Akdeniz Gaz Forumu İsrail, Yunanistan, GKRY Mısır, Ürdün ve İtalya ile kurulmuş daha sonra Filistin de katılmıştır. Burada bizim ilkemiz Doğu Akdeniz'de hakkaniyet ve uluslararası hukuk çerçevesinde bir paylaşım ve bütün Akdeniz'e kıyıdaş ülkeleri kapsayan bir girişimin oluşmasıdır. Bu minvalde BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmasında da Sayın Cumhurbaşkanımız Doğu Akdeniz'deki bütün kıyıdaş ülkelere bir diyalog ve işbirliği çağrısında bulunmuştur.
Aynı şekilde 1 Ekim'de AB Konseyi'nden çıkan kararların da çok olumlu olduğunu söyleyemeyiz. KKTC ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan ve Türkiye'yi GKRY ve Yunanistan'ın taleplerine karşı tek taraflı suçlayan bir açıklama, Türkiye'nin adil bir paylaşım ve diyalogdan yana olan çözüm tercihi ile bağdaşmamaktadır.
Ne var ki Sevilla haritasının geçersizliğini söyleyen bir üst düzey açıklama Atlantik'in iki tarafından da gelmemiştir. Son zamanlarda hem AB'de hem ABD de, bırakın Türkiye'nin tezlerinden yana olmayı, tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerinden yana olan herhangi bir açıklamaya meyil gösteren yetkililer derhal 'Türkiye taraflı' olmakla suçlanıyor. Bunu bir çok yetkilinin kendilerinden duyduğumu da söyleyebilirim. O zaman şunu diyebiliriz ki bu çevrelerde ciddi bir baskıcı, mantık dışı, hakkaniyetsiz ve tek taraflı Türkiye karşıtlığı var.
Fakat AB'nin Türkiye ile yeni bir pozitif gündem yaratmak istemesi ve çok taraflı ve kapsamlı bir Doğu Akdeniz konferansı düzenlemek üzere AB Yüksek Temsilciğini görevlendirmesi tabiiki Türkiye açısından olumlu yaklaşımlardır. Pozitif gündem mutlaka bir an önce AB ile ilişkilerde çözülmemiş üç konu olan gümrük birliği, vize serbestisi ve güncelleştirilmiş bir mülteciler anlaşmasını kapsaması gerekirken; bir Doğu Akdeniz konferansının da Cumhurbaşkanımızın bu konudaki çağrısıyla bağdaşarak mutlaka Doğu Akdeniz'deki bütün kıyıdaş ülkeleri kapsamalıdır.
Umarız ki Yunanistan ile başlayacak olan istikşafi görüşmeler ve AB içinde Almanya'nın da girişimiyle Türkiye'ye karşı daha makul seslerin ortaya çıkacağı bir zemin ile gerçekten Doğu Akdeniz'de bütün kıyıdaş ülkeleri kapsayan bir diyalog ve işbirliği platformu gerçekleştiririz. Çünkü bu, bölgenin refahı ve istikrar için tek çıkar yoldur.