Erdoğan, Şule Yüksel Şenler Vakfı tarafından Mihrişah Valide Sultan İmareti'nde düzenlenen Şule Yüksel Şenler'in Vefatının 1. Yılı Anma ve Vakıf Yönetimi Tanışma Programı'na katıldı.
Şenler, sağlığında sık sık ziyaret ederek ihtiyaç sahipleriyle bir araya geldiği Mihrişah Valide Sultan İmareti'nin bahçesindeki kabri başında anıldı. İstanbul Müftüsü Mehmet Emin Maşalı, Şenler için kabri başında Kur'an-ı Kerim okudu, dua etti.
Burada yaptığı konuşmada, böyle özel bir günde, Şenler'in hatırasını yaşatacak Şule Yüksel Şenler Vakfı'nın kuruluşu sebebiyle bir araya geldiklerini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ardında bıraktığı mirasa sahip çıkmak, hepimizin görevidir. Tahmin ediyorum, hepiniz Şule Yüksel Hanım'ın özel hayatımda çok önemli bir yeri olduğunu biliyorsunuz. Hayatıma kattığı değeri kelimelerle izah etmem gerçekten çok zor. Onun mücadelesine, önümüzde açtığı ufka, en yakın mesafeden şahitlik ettim. Müslüman kimliğinin, toplumun alt katmanlarına hapsedildiği bir dönemde o, cendereye sıkışmış bir kesim için rol model oldu. Dindar olmanın gericilik, yobazlık, çağ dışılık, geri kalmışlık gibi kelimelerle yan yana koyulduğu cümleleri, alt üst etti. Modern olmanın reçetesinin, tek tip kadın olma şartını, hükümsüz kıldı. O zamanlar çağdaşlık, bilhassa kadınların giyim kuşamına endeksleniyor, kadın üzerinden bir siyaset yürütülüyordu. Kentlilik ve modernlik, dindar kimliği tamamen dışlıyordu."
"BİZE KAZANDIRDIĞI EN ÖNEMLİ ŞEY 'ÇAĞIN İCAPLARI' DENEN ALGIYI SORGULATMASIYDI"
Emine Erdoğan, gençlik yıllarından hatırladıklarına göre, dinin gereklerine uygun, dindar bir hayat yaşamak isteyenlerin, adeta bir kimlik bunalımına itildiğini, saygıyı ve itibarı hak etmek için kendi özünü terk etmek imtihanıyla karşı karşıya kalındığını anlatarak, şunları kaydetti:
"İşte böyle bir ortamda Şule Yüksel hanım, kendi içine doğru başlattığı yolculuğu, bir topluluğun, kendi özüne doğru yaptığı yolculuğa çevirme noktasında rol model oldu. Bir yazar, gazeteci olarak dar kalıplara, taşraya hapsedilmiş Müslüman kadın algısını, yerle bir etti. Modanın uluslararası nabzını tuttu. Fransız moda dergilerine uzanan araştırmaları, onun bu algılarla mücadele azminden başka bir şey için değildi. Bu arayışları sonunda, şehirdeki Müslüman kadınların giyebileceği tasarımlar üretti. Ve bizzat kendi giyimi ile benim gibi şehir hayatına doğan binlerce genç kadına, hem şehirli, hem de dindar olmanın mümkün olduğunu gösterdi. Üstelik vakarla, onurla."
Şenler'in her cepheden gelen toplumsal ve siyasal baskılarla mücadele ettiğini, yüksek sesli sorular sorduğunu belirten Erdoğan, "Şule Yüksel hanımın o dönem bize kazandırdığı en önemli şey 'çağın icapları' denen algıyı sorgulatmasıydı. Çağın icapları karşısında asimile olmak yerine, çağı kendi hakikatimize uyarlamaya davet ediyordu. Zamanı için en güncel araçları kullanmaktan da çekinmiyordu. Yazdığı romanlar da, bu anlamda Şule hanımın çağdaş duruşunun resmidir." diye konuştu.
"BİZE KENDİ HAKİKATİMİZİ TERKETME ŞARTI KOYAN HİÇBİR TEKLİF, MUTEBER DEĞİLDİR"
Emine Erdoğan, Şule Yüksel Şenler'in yine bir ilke imza atarak, genç bir Müslüman hanım olarak şehir şehir gezip konferanslar verdiğini aktararak, "Anadolu'da verdiği bu konferanslara kadınıyla erkeğiyle on binler akın etmiştir. Bu, Halide Edip'ten bu yana belki de hiçbir kadın aktiviste nasip olmamıştır. Düşündüğüm zaman, bugün beni en çok sevindiren, verdiği mücadelenin meyvesini, dünya gözüyle de görmüş olmasıdır. Gençlere 'Sizler benim hayalimin süsüyken, bugün hayallerimin gerçeği olarak karşımdasınız.' diyebilmiş olması, büyük nimet. Elhamdülillah." ifadelerini kullandı.
Şule Yüksek Şenler'in aynasında bugünün şartlarına bakma ve onun mücadelesinin bugüne bakan yanını görme zamanı olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"(Zamanın icapları) olarak tanımlanan şeyler, şekil değiştirerek her daim karşımıza çıkmaya devam ediyor. O gün siyasal baskılar vardı, bugün de popüler kültürün dayatmaları var. Gençlerimizin zihinleri sistematik olarak bulandırılmaya çalışılıyor. Sadece hazlardan kurulu bir dünyaya davet ediliyorlar. Unutmayalım; bize kendi hakikatimizi terketme şartı koyan hiçbir teklif, muteber değildir. Gençlerimizin bunu çok iyi idrak edeceklerine inanıyorum. Kimliğimiz, dünyaya söylediğimiz sözümüzdür. 'Çağın icaplarına göre' kimliğimizi eğip bükmek, bizi sadece edilgen kitleler haline getirir. Şule Yüksel Şenler de, ortaya koyduğu aksiyon insanı karakteriyle, baskı unsurlarından nasıl özgürleşileceğini gösterdi bize. Bunu da son derece zarif bir şekilde yaptı. Kendine güvenen, düşünen, yazan, cesaret aşılayan bu Müslüman kadın örnekliği, nesiller boyu hepimize fazlasıyla yeter."
"ŞULE HANIM, BASKININ ZİNCİRLERİNİ İSLAM'LA KIRDI"
Emine Erdoğan, vakfın tam olarak bu misyon üzerine kurulduğunu ve bu vakfın gençlerin kendi hakikatlerini "çağın icapları" olarak sunulan şeyler karşısında güçlü biçimde sunacağı bir mecra olacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Nasıl Rosa Parks, Malcolm X, Muhammed Ali gibi büyük şahsiyetler hak arayışında evrensel semboller haline geldiyse, Şule Yüksel Hanım da, mutlaka uluslararası tanınırlığa kavuşmalıdır. Bugün bilhassa dünyanın her yerindeki Müslüman kadınlar bir rol modele ihtiyaç duyuyorlar. Onları hedef alan baskılara karşı söylemlerini oluşturacak bir zemin arayışı içindeler. Yanlış kurulmuş cümleleri yeniden ve düzelterek kurmamız gerekiyor. İslam'ın kadına verdiği hakların Müslümanlar da dahil, hala layıkıyla anlaşılamamış olması en büyük üzüntümdür. Zihinlerini, İslam'la özgürleştirenlerin örnekliği, hepimiz için yol göstericidir. Malcolm X, Muhammed Ali, Aliya İzzetbegoviç gibi, Şule hanım da baskının zincirlerini İslam'la kırdı. Biz de Şule hanımın mirasını devralanlar olarak, bugün bizlere özgürlük kılıfı içinde dayatılan bütün kalıpları özgür bir beyin ve kalple sorgulamalıyız. Çünkü, Allah'tan başka hiçbir güce kul olmayan insan, gerçek anlamda özgürdür. 'İslamofobi' denilen ve üzerine her gün yeni bir tuğla ekledikleri o çirkin duvarı yıkmak istiyorsak, tıpkı Şule Yüksel gibi şahsiyetli birer Müslüman olmalıyız. Aşağılık kompleksleriyle değil, kendi değerlerimizi yükselterek dünya ile muhatap olmalıyız."
Emine Erdoğan, "Şule ablamızın vefatı, bir devrin kapanması değil, aksine, onun şahsında cisimleşen cesaretin, yeni nesillere aktarılması için, yeni bir sorumluluk sürecidir. Bu vakıf, Şule Yüksel'in mücadelesini, evrensel insan hakları mücadele tarihi içinde hakettiği yere yerleştirmeyi hedeflemektedir." dedi.
Şule Yüksel Şenler'in, İslam'la özgürleşmiş, değerleriyle kuşanmış bir kadının, nasıl da güçlendiğini, pek çok siyasi baskıya nasıl kafa tutabildiğini ortaya koyduğunu vurgulayan Erdoğan, "Onun ayak izlerini takip ederek bugünlere gelen bizler, şimdi bu mücadele azmini, özgürleştiren imanı, gençlerimize anlatmak, aktarmak durumundayız." şeklinde konuştu.
Erdoğan, vakfın hayırlı uğurlu olması temennisinde bulunarak, vakfın kuruluşuna ve faaliyetlerine katkı vereceklere başarılar diledi.
Şule Yüksel Şenler Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Leyla Şahin Usta da Şenler'in ruhuna 81 ilde 100 hatim okunarak duasının yapıldığını kaydetti.
Konuşmaların ardından Vakfın Onursal Başkanı Emine Erdoğan, Vakfın Mütevelli Heyeti Üyeleri Fatma Bayram, Fatma Özdemir, Türkan Kumru, Hayati İnanç, Leyla Şahin Usta, Mihrimah Belma Satır, Ziya Altan Elmas, Gaffar Koca, Şeyma Döğücü ve Rabia İlhan ile aile fotoğrafı çekildi.
Programın sonunda Şule Yüksel Şenler adına kurulan vakıf, ilk hayır faaliyetini gerçekleştirerek katılımcılara yemek ikramında bulundu.