Van-Tatvan-Bitlis ile Siirt-Mardin-Batman hattını birbirine bağlayan ve Türkiye'nin en yüksek köprüsü olan Botan Çayı Beğendik Köprüsü açıldı. Başkan Recep Tayyip Erdoğan da açılışa canlı yayınla bağlandı.
Son dakika: Başkan Erdoğan'ın katılımıyla Botan Çayı Beğendik Köprüsü açılıyor
Başkan Erdoğan'ın açılış konuşmasından satır başları;
Aziz milletim, kıymetli Siirtli Bitlisli ve Vanlı kardeşlerim, ekranları başında bizi izleyen aziz milletim, değerli misafirler sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Açılışını yapmakta olduğumuz Beğendik Köprüsü ve Küçüksu Pervari yollarımızın ülkemize şehirlerimize hayırlı olmasını Allah'tan diliyorum.
Emeği geçen kurumlarımızı, yüklenici firmayı, mühendisinden işçisine herkesi tebrik ediyorum.
Sarp araziler ve derin vadilerle örülü böyle bir coğrafyada yol yapmanın da köprü inşa etmenin de sıkıntısını en iyi projelendirip inşa edenler bilir.
Türkiye'nin dört bir yanını kara ve demir yollarıyla, tünellerle donatırken böylesine zorlu coğrafyaları da ihmal etmedik.
İktidara geldiğimizde Türkiye'nin karayol uzunluğu 6 bin 100 kilometreydi, biz 27 bin 300 kilometreye uzattık. Ve bununla da kalmadık.
Yapımı biraz uzunca sürmüş olsa da hamd olsun sonunda şehirlerimizi birbirine bağlayan bu mevcut projeyi bağladık. Burasını ülkemizin en yüksek köprüsü ünvanını taşıması önemini işaret ediyor. Tamamen Türk mühendis ve işçilerinin eseri olan bu köprünün malzemelerinin tümü de ülkemizde üretilmiştir.
İnşallah açılışını yaptığımız yol ve köprü sayesinde bölgemizdeki ticaret ve turizm gelişecektir.
"HÜNER BİR ŞEHR BÜNYâD ETMEKTİR REâYâ KALBİN âBâD ETMEKTİR"
Dün Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması vesilesiyle rahmetle yad ettiğimiz Fatih Sultan Mehmet Han'ın vakfiyesine nakşettiği şu güzel söz ""Hüner bir şehr bünyâd etmektir Reâyâ kalbin âbâd etmektir"
Biz de 18 yıldır ülkemizin 81 vilayetinde eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, spordan çevreye kadar her alanda inşa ettiğimiz eserlerle milletimizin gönlünü kazanmaya çalışıyoruz.
Her iş gibi ülkeye ve millete hizmet de nasip meselesidir. Bize bu hizmetleri nasip eden Rabbimize hamd ediyoruz.
"DERİNLİKLİ BİR GÜVENLİK HATTI OLUŞTURDUK"
Yaklaşık 1000 yıldır bu topraklarda her dilden, her kökenden insanın ortak bir hedefi vardır. Bu hedef; hep birlikte güven, huzur, refah içinde kardeşçe yaşamaktır. Bu ortak hedefi, terör dahil her yolu engellemeye çalıştılarsa da başaramadılar.
Son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla günümüze kadar ulaşan istiklal mücadelemiz bir süredir yeni sınamalarla karşı karşıyadır.
Bu sınamaları Allah'a şükür birer birer başarıyla geride bırakıyoruz. Sınırlarımızı kuşatmaya çalışan terör örgütlerini tepelemekle kalmadık, karada ve denizde oldukça derinlikli bir güvenlik hattı oluşturduk. Ekonomimize kurulan tuzakları etkisiz hale getirerek büyüme yolunda ilerlemeyi sürdürdük.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin dahi çaresiz kaldığı krizin üstesinden rahatlıkla gelerek Türkiye'nin gerçek gücünü ortaya koyduk. Bu dönemde sadece milletimize en üst düzeyde sağlık hizmeti sunmakla kalmadık. Süren yatırımları tamamlayıp faaliyete geçirerek asıl gündemimizden kopmadığımızı gösterdik.
Gerek içeride gerek uluslararası alanda ülkemize yönelik saldırıların artması işte bu rahatsızlığın tezahürüdür.
İstiyorlar ki Türkiye kendisine sunulanla yetinsin, hakkını aramasın, rekabete kalkışmasın. Bunların anlamadıkları artık o eski Türkiye'nin geride kaldığıdır.
"HEDEFİMİZE ULAŞINCAYA KADAR İNŞAYA, İHYAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Bugün her anlamda kimseye eyvallah etmeden, kendi gündemini belirleyen, kendi önceliklerine göre hareket eden bir Türkiye vardır.
Elbette bu mücadelede sürekli yeni tuzaklarla karşılaşıyor, yeri geldiğinde kayıplar da veriyoruz. Ama asla yolumuzdan dönmüyoruz.
Geçmişte çok fırsatlar kaçırması sağlanan bu ülkenin artık aynı oyuna gelmeyeceğini herkesin anlamasını istiyoruz.
'KUKLALAR DEĞİL KUKLACILARLA MUHATAP OLDUĞUMUZ'
Kuklalarla değil, kuklacılarla muhatap olduğumuz bir döneme girdik. Bunun için ne terör örgütleri, ne içine çekilmek istendiğimiz kısır siyasi gündemler ne diğer tuzaklar işe yaramayacaktır. Hedefimize ulaşıncaya kadar inşaya, ihyaya devam edeceğiz.
Dünyanın öteki ucundan gelip sınırlarımızda operasyon yapmayı kendilerine hak görenler bizim güvenlik kaygılarımızı hiçe sayabiliyor. Bizi sahillerimize hapsedecek ve denize adım atamayacak anlaşmaların peşinde koşanlar, Türkiye'nin meşru anlaşmasına karşı çıkabiliyor.
Şeffaflıkla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan ülkelere kapılarını açanlar Türkiye'ye yasak koyabiliyor. Ülkenin meşru yönetimini yıkmaya yönelik darbe girişimlerini görmezden gelenler, bununla kalmayıp darbecilere kucak da açabiliyor.
NEYİ NASIL YAPMAMIZ GEREKTİĞİNİ DE ANLIYORUZ
Ekonomimizi hedef alanlar, dönüp bir de bizi piyasa kurallarını ihlalle suçlayabiliyor. Ülkelerinde İslam düşmanlığı ve yabancılara yönelik saldırıları önlemeye yönelik adım atanlar, Türkiye'nin iradesine saldırabiliyor.
İşte bu gelişmeleri, dostlarımızla düşmanlarımızı birbirinden ayırmamızı sağlayan birer filtre olarak görüyoruz. İçeride ve dışarıda kimin hangi safta durduğunu gördükçe, bundan sonra neyi nasıl yapmamız gerektiğini de anlıyoruz.
Türkiye hangi konuda kendinden taviz vererek uzlaşma yolu aradıysa hepsinde kaybetmiştir. Buna karşılık hangi konuda ilkeli, kararlı duruş sergilemişse evet bedelini ödemiştir, ama sonuçta kazanan tarafta yer almıştır.
Milletimiz birkaç gün sonra dördüncü yıl dönümüne ulaşacağımız 15 Temmuz gecesi önüne konan bedel canı da olsa mücadeleden geri durmayacağını ve alacağını göstermiştir.
Ayasofya'nın yeniden camiye döndürülmesi meselesi de bu kararlılığın sonucudur. Kimin ne dediğine değil milletimizin ne dediğine bakarak bu kararı aldık. Tıpkı Suriye'de Libya'da yaptığımız gibi, haklı yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz.