Eşcinsellik tartışmasının binlerce yıllık bir geçmişi var. Ancak sosyal medyanın, dizilerin, sinema filmlerinin ve STK'ların etkisi ile heralde insanlık tarihi boyunca bu kadar görülür olmamıştı. Bunda elbette tüm dünyayı etkisi altına alan LGBT lobisinin de büyük payı var. Peki nedir bu eşcinsellik meselesi? Doğuştan gelen bir özellik mi yoksa doğumdan sonra insanın peşini bırakmayan bir hastalık mı? LGBT lobisi son yıllarda nasıl bu kadar güçlendi? "Interseks - Hermafrodit Ve Eşcinsel" kitabını yazan ve yazdığı makalelerle LGBT lobisinin hedefi haline gelen Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Ürolog Prof. Zeki Bayraktar ile uzun süredir üzerinde çalıştığı bu konunun tüm detaylarını sorduk.
EŞCİNSELLİK GENİ YOKTUR
-Hocam en çok merak edilen soru ile başlayalım. Eşcinsellik doğuştan mı gelir, doğumdan sonra çevre şartları ile edinilen bir hastalık mıdır?
Eşcinselliğe zemin hazırlayan birkaç faktörden bahsetmek mümkün ama eşcinselliğin pratikteki en sık nedeni cinsiyete özgü cinsel kimlik geliştirememektir. Bebeğin ya da çocuğun cinsel kimlik karmaşasına, cinsel kimlik hoşnutsuzluğuna veya bozukluğuna sürüklenmesidir. Bunun nedeni de hatalı anne-baba modelleridir, bireyin erken çocukluk döneminden itibaren cinsiyetine özgü cinsel kimlik geliştirememesidir.
EŞCİNSELLİK DOĞUŞTAN GELDİĞİNİN KANITI YOK
-Eşcinselliğin doğuştan geldiği yönünde bilimsel bir kanıt var mı?
Eşcinselliğin doğuştan geldiğine yani genetik olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur. Bu sadece dile getirilen bir hipotezdir ama asla kanıtlanabilmiş değildir. Aksine 2019 yılında yapılan bir çalışma ile -ki bu konuda bugüne kadar yapılmış en kapsamlı çalışmadır- eşcinselliğin genetik olmadığı gösterilmiş, genetiğin eşcinselliğin gelişiminde bir rolünün bulunmadığı kanıtlanmıştır. Eşcinsellik geni yoktur ve eşcinsellik genetik değildir.
EŞCİNSELLİK DEĞİŞTİRİLEMEZ TEZİ DOĞRU DEĞİL
-Eşcinsellik tedavisinin mümkün olmadığını düşünen uzmanların sayısı da çok fazla. Siz bunun tedavi edilebilir olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet güncel psikiyatriyi domine eden psikiyatri dernekleri olaya genelde böyle bakıyorlar. Ancak talep üzerine terapi yapan psikoterapistler de var. Ve eğer bireyin bu konuda motivasyonu varsa olumlu sonuçlar da alınıyor. Ancak burada önemli olan bireyin bunu talep etmesi, eğer birey bunu talep etmiyorsa tedavi yapamazsınız, zaten böyle bir durumda sonuç da alamazsınız. Burada asıl olan bireyin neyi talep ettiğidir. Ama tabi onun da doğru bilgilendirilmesi, yanıltılmaması gerekiyor. Lakin eşcinsel bireyler bu konuda yanıltılıyorlar. ''Eşcinsellik doğuştandır ve değiştirilemez'' tezleri ile yanıltılıyorlar. Bu doğru değil.
ANNE BABA SORUMLU
-Ailelerin her zaman "çocuğum eşcinsel olur mu" korkusu vardır. Bu insanlara ne yapmalarını önerirsiniz?
Aslında bu konuda üzerinde durulması gereken en önemli konu budur. Ebeveynlerin çok bilinçli olması gerekiyor. Çünkü bireyi eşcinselliğe sürükleyen çoğunlukla anne-babalar oluyor, evet yanlış ifade etmedim, çoğunlukla anne-babalar oluyor. Nasıl mı? Şöyle;
Eşcinselliğin kökeninde -ağırlıklı olarak- cinsiyete özgü cinsel kimlik geliştireme sorunu bulunduğunu az önce ifade etmiştim. Bunu biraz daha detaylandırmam lazım;
Hepimizin biyolojik bir cinsiyeti olur, erkek veya kız. Bunu, yani bedenimizi bilgisayar kasasına benzetebiliriz. O halde bu kasaya (bedenimize) bir de program (cinsel kimlik) yüklememiz gerekiyor. Cinsel kimlik de tıpkı bir bilgisayar programı gibi, onu bedenimize yüklüyoruz; Erkek isek erkek, kız isek kız olduğumuzu kabulleniyor, bunu özümsüyor, bundan dolayı bir rahatsızlık duymuyor ve romantik ve erotik olarak ilgi duyduğumuz cinsel hedefimizi buna göre belirleyerek erişkin dönemimizde de cinsiyetimizin gerektirdiği rollerimizi tatbik ediyoruz.
KRİTİK EVRE 1-6 YAŞ
-Bu özellik ne zaman oluşmaya başlıyor?
Her birey cinsel kimliğini hayatın olağan akışı içinde erken çocukluk döneminden itibaren kazanmaya başlar. Bunun için kritik evre 1-6 yaştır, ama özellikle çekirdek cinsel kimliğin geliştirildiği 1-3 yaş, her şey büyük oranda bu aşamada yani bebeklik/erkek çocukluk döneminde şekillenir. Bu aşamadaki bir duraksama/engellenme ciddi sonuçlara neden olur. Freud'un deyimiyle nasıl ki bir tohuma atılan minik bir çizik ağaçta büyük bir yarık olarak karşımıza çıkar, bu dönemde bebeğin cinsel kimliği ile ilgili oluşturulan çizikler de erişkin dönemde büyük bir yarık/sorun olarak karşımıza çıkar.
Her bebek/çocuk cinsel kimliğini, erkek ise babasını, kız ise annesini modelleyerek, yani onlarla özdeşim kurarak geliştirir. Özdeşim, anne veya babanın veya onlar yerine geçen bir modelin bilinç dışı olarak kopya edilmesidir, bilinç dışı taklittir.
CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞUNA DİKKAT
-Yani cinsel kimlik oluşurken anne ve baba mı model alınıyor?
Çocuk, cinsiyetine özgü cinsel kimliğini anne-babasından aldığı mesajları yorumlayarak geliştirir. Daha doğrusu bedenine hangi cinsel kimliği yükleyeceğine bu mesajlara bakarak karar verir. Ebeveynler bu dönemdeki bebeklere/çocuklarına hatalı mesajlar gönderirlerse çocuk -kendi hemcinsinden olan- ebeveyni ile özdeşim kuramaz ve bedensel cinsiyetine özgü cinsel kimlik de geliştiremez. Cinsel karmaşaya, cinsel kimlik hoşnutsuzluğuna sürüklenir. Erkek ise kız gibi, kız ise erkek gibi olmak ister, öyle davranır. Bu durum Cinsel Kimlik Bozukluğu (CKB) olarak nitelenir. CKB, ergenlik öncesi dönemde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Eğer tedavi edilmezse büyük oranda eşcinsellikle sonuçlanır.
ÇOCUKLAR CİNSEL KARMAŞAYA İTİLİYOR
-Ebeveynler ne yapmalı peki?
İşte bu nedenle tüm ebeveynlerin bu konularda bilinçli olması gerekiyor. Ama maalesef çocuklarının heteroseksüellikle ilgili filizlerini -bebeklik döneminden itibaren- kırarak onları eşcinselliğe sürükleyen bir çok anne-baba var, bunu tabi ki farkında olmadan yapıyorlar, çünkü hangi davranışların hatalı olduğunu bilmiyorlar.
Mesela adaletsiz güç dağılımının bulunduğu bir aile ortamında -emekleyen- bir kız çocuğu ve zalim bir baba tarafından ezilen, horlanan, aşağılanan bir anne varsa, bu kız çocuğu dişiliğin tehlikeli olduğu mesajını alacak ve annesinin temsil ettiği feminenlikle özdeşimi reddedecektir. Yani annesi gibi olmak istemeyecektir. Erkeksi ve güçlü kadınlara karşı hayranlık duyacak, maskülen alana yönelecektir. Aynı mesajı sürekli olarak depresif halde bulunan, kararsız ve silik bir anne modeli de verebilir. Böyle bir annesi olan bir kız çocuğu da annesi gibi bitip tüketen endişeler yaşamak yerine maskülenlikle savunmacı bir özdeşim kuracak ve annesinin çaresizliği ile özdeşim kurmayı tercih etmeyecektir.
Yani bu çocuklar sırf ebeveynlerinden gelen bu ve benzeri hatalı mesajlarla cinsel karmaşaya itilmiş olurlar. Elbette ki başka hatalı mesajlar da var, bunlar sadece bazı örneklerdi. Özetle bu sorunuz çok önemlidir, eşcinsellik konusunda üzerinde durulması gereken asıl konu budur, çünkü bunun somut bir karşılığı-katkısı var. Ve ne yazık ki hatalı mesajlarla çocuklarını karmaşaya sürükleyen çok anne-baba var, ama hiç farkında bile değiller.
EŞCİNSELLERE PSİKİYATRİK DESTEK OLMAK YASAK!
-Dünya Sağlık Örgütü'nün bu konudaki kuralları çok katı. Birçok ülkede eşcinsellere Psikiyatrik destek vermek yasak. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet bu da kritik bir soru, daha doğrusu kritik bir tespit. Bizler tüm tıbbi disiplinlerde birbirine zıt görüşleri dahi bilimsel çerçevede dile getirebiliyor iken -ki bilim de zaten bunu gerektirir- eşcinsellik konusunda bunun böyle olmadığını görüyoruz. Neden? Çünkü psikiyatri camiası eşcinsellik konusunda maalesef bilimsel bir disiplin olmaktan çıkmış, dogmatik bir camia haline dönüşmüştür. Buna itiraz eden psikiyatristler de var elbette ama camiaya hakim değiller, Amerikan Psikiyatri Derneği gibi dernekler buna müsaade etmiyor. Ve eşcinsellik konusunda araştırmalar dahi yapılamıyor. Böyle bir bilim olur mu?
DEĞİŞMEK İSTEYEN BİREYİ ENGELLEYEMEZSİNİZ
-Bu yasakçı tutum psikiyatrik destek almak isteyen eşcinsellere ve ailelerine bir haksızlık değil mi?
Kesinlikle öyle, aslında bu bir homofobi, çünkü bu bireylerin optimal sağlık hizmetlerine erişimi bu şekilde engellenmiş oluyor, yanıltılıyorlar, ama maalesef durum böyle. Eşcinsel kimliği ile barışık olan bir bireyi tedaviye zorlamak ne kadar hatalı ise eşcinsel dürtülerinden rahatsız olan ve değişmek isteyen bir bireyi engellemek de aynı şekilde hatalıdır. Ama her iki hata da yaygın bir şekilde yapılıyor ne yazık ki…
FİLM VE DİZİLERDE EŞCİNSELLİK DAYATMASI
-Sinema filmlerinde, dizilerde eşcinsellik vurgusu olmazsa olmaz hale geldi. Bunun zararlı olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, çünkü bu durum hayatın olağan akışı içindeki olgularla birebir örtüşmüyor, yani günlük pratikte çevremizde bu kadar eşcinsel görmüyoruz, dolayısıyla bu yapılan artık bir kimlik dayatması, bu durum özellikle cinsel kimliğini geliştirememiş, karmaşa içinde bulunan ve özdeşim öznesi arayan ergenler için olumsuz bir tablo oluşturuyor. Buna dikkat etmek gerekiyor.
GENÇLERİN CİNSELLİK ALGISI HASAR GÖRÜYOR
-Gençlerin cinsellik algısında bir değişim gözlemliyor musunuz?
Evet görüyorum ve bunu fırsat buldukça da ifade ediyorum. Günümüzdeki cinsellik etik ve estetikten mahrum; aşk ve sevgi barındırmayan, romantik ve erotik donatılardan mahrum -pornografik- bir cinsellik yaşanıyor.
Gençler internetin sağladığı imkanlarla hiç tanımadıkları bir partnerle anlık ilişki yaşayabiliyorlar, bu çok partnerli ilişkiler demek, tabi bu ilişkiler, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yoğun bir şekilde kapıldığı ilişkiler, bunu biz üroloji pratiğimizde çok sıklıkla görüyoruz, dolayısıyla gençler bu ilişkilerle aslında sadece bedenlerini/kendilerini değil cinsel hayatlarını da öldürüyorlar. Ne var ki bunun farkında değiller. Farkına vardıkları zaman da ne yazık ki iş işten geçmiş olacak. Çünkü kalıcı bedensel ve ruhsal hasarlar çoktan gelişmiş olacak…
Eskiden ancak evlilik veya romantik bir ilişki sonrasında ulaşılabilen cinsellik, artık gençler arasında ''takılma'' olarak nitelenen ve sadece cinsel birliktelik yaşamak için buluşmak manasına gelen ilişkilerle yaşanıyor. Aşk yok, sevgi yok, romantizm yok, erotizm yok yani aslında cinsellik yok. İşin kötüsü gençler cinselliği artık internet üzerinden böyle öğreniyor ve böyle yaşıyorlar. İnternetten öğrendikleri pornografik görüntüleri cinsellik sanıyorlar.
CİNSİYETSİZ TOPLUMUN KARŞILIĞI YOK
-Son yıllarda cinsiyetsiz toplum söylemleri de yaygınlaştı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu başta LGBT lobisi olmak üzere muhtelif çevrelerce dile getirilen bir söylem. Ama ben bu söylemin etkisinin ifade ettiğim hususlara dikkat edilmesi koşulu ile çok yaygın olacağı kanaatinde değilim. Çünkü reel bir karşılığı yok. Ayrıca insanlık tarihi evrensel ölçekte erkek-kadın deseni üzerinde yaşanmıştır ve bundan sonra da böyle yaşanacaktır. Çünkü biyolojik realiteler, fıtrat, aile ve üreme içgüdüsü gibi temel faktörler nedeniyle bu mecburen böyle olacaktır. İlaveten üretim ve reklam piyasası da erkek kadın deseni üzerinden çalıştığı için cinsiyetsiz bir topluma izin vermez. Çünkü pazarları daralmış olur.
LGBT LOBİSİ İNANILMAZ GÜÇLENDİ
-LGBT lobisi dünyada nasıl çalışıyor, bu kadar güçlü olmayı nasıl başardı?
Başta Hollywood olmak üzere önce sinema, dizi ve medya sektörünü ele geçirdiler. Böylece propaganda güçleri arttı, daha da önemlisi bir çok alana kolayca sızma imkanı buldular, bilim camiasına, politik arenaya, derneklere sızdılar. 1970'lerden beri lobicilik faaliyetleri zaten etkili idi ama bu etkileri internet çağında daha da arttı, çok farklı bir evreye atlamış oldular. Tabi bu aşamada görünürlülükleri de maksimize oldu, çünkü görsellik çağında yaşıyoruz.
ÇOCUKLARI EŞCİNSEL OLARAK DAMGALAMAK SUÇTUR
-LGBT lobisi son yıllarda "LGBT'li çocuklar unutulmasın" diyerek tartışmaya cinsel kimliği henüz oturmamış çocukları da dahil ettiler. Bu söylem hakkında ne söylemek istersiniz?
Bu gerçekten çok büyük bir hadsizlik, çünkü cinsel kimlik erken çocukluk döneminde oluşmaya başlar ise de ancak ergenlik sonrasında yani 21-22 yaşlarında stabilleşir. Cinsel kimliği stabilleşmeyen bir çocuğa eşcinsel muamelesi yapmak ve onları eşcinsel olarak damgalamak büyük bir hadsiz1iktir. Üstelik bu güncel psikiyatrik yaklaşıma da aykırıdır. Çünkü 18 yaş altındaki bireyler çocuk olarak kabul edilir. Bir çocuk ancak Cinsel Kimlik Bozukluğu içinde olabilir. Bu eşcinsellik demek değildir. Tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Güncel psikiyatri de bunu hastalık olarak kabul eder. ''Evet bu bir hastalıktır ama tedavi edilmemelidir'' demek, hasta bir bireyin tedavisini engellemek demektir ki, bu hadsizliğin ötesinde açık bir suçtur.
EŞCİNSELLERİN HAKLARI İLE LGBT HADSİZLİĞİNİ AYIRMAK GEREKİR
-LGBT Onur Yürüyüşüne bu yıl aşırı bir ilgi var. Eşcinsel olmayanlar da sosyal medya profil resimlerini değiştirerek yürüyüşe destek veriyor. Bu aşırı ilgiyi nasıl yorumlamak gerekir?
LGBT lobisinin aktif bir lobi olduğunu ifade etmiştim. Çok organize çalışıyorlar. Ama bu durum biraz da eşcinselliğe ilişkin olan bir husustur, çünkü eşcinsel bireylerde kimlik gururu olur. Hatta belli dönemlerde eşcinsel olmayan bireylerle çatışmayı hedeflerler. Onur yürüyüşlerinde yaşanan abartılı davranışlar biraz da bunların yansımaları. Bu yürüyüşler belki ilk aşamada bir hak talebi şeklinde ve ayrımcılığa karşı mücadele zemininde başladı. Yani kısmen bir haklılığı vardı. Ama artık gelinen noktada böyle bir gerekçe kalmadı. Ve açıkçası LGBT lobisi birçok alanda haddini aşmaya başladı. Artık bu aktivite eşcinsel bireylere karşı ayrımcılıkla mücadele zemininden çıkmış, bunun çok ötesine geçmiş, eşcinsel kimliği dayatan bir lobi haline dönüşmüş durumda. Bu nedenle eşcinsel bireylerin hakları ile LGBT aktivitesini ayırt etmek gerekiyor.
EŞCİNSELLER LGBT LOBİSİNE MUHTAÇ OLMAMALI
-Eşcinsellerin hakları bir özgürlük meselesi değil midir?
Eşcinsel bireylerin temel insan hakları güvence altına alınmalı, ayrımcılığa uğramaları engellenmeli, bu konuda LGBT lobisine muhtaç bırakılmamalı ama buna karşı haddini aşan LGBT aktivitesi de yasaklanmalıdır. Veya en azından haddini aşan konularda kısıtlanmalıdır. Çünkü değişmek isteyen eşcinsellerin önünü kapatarak onların ideal sağlık hizmetine erişimlerini engelledikleri gibi -yani homofobik bir sonuca neden oldukları gibi- hadsizlikleri nedeniyle eşcinsellere karşı olan çevrelerde de ajitasyona neden oluyorlar. Yani homofobik bir atmosfer oluşumuna katkı yapıyorlar. LGBT lobisi bunu fark etmiyor olabilir ama toplumda böyle bir gerilimin gelişmeye başladığını gözlemlemek mümkün.