SABAH; Sivas olaylarında yaşanan ihmalleri araştırdı.
1- MİT UYARMASINA RAĞMEN ÖNLEM ALINMADI
Aziz Nesin'in protesto edileceğine yönelik bilgi, olay günü saat: 11.00'de Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) bildirilmesine rağmen önlem alınmadı.
"Sivas'ta Meydana Gelen Olayların Sebep ve Sorumluları İle AS Oluş Şeklinin Ortaya Çıkarılması" amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda; şöyle deniliyor:
"Millî İstihbarat Teşkilatına 2 Temmuz 1993 Cuma günü saat 11.00 sıralarında 'bazı kişilerin kendi aralarında Vali ve Aziz Nesin'e karşı protesto eylemi yapmak üzerine konuştuklarına dair' bir istihbarı bilgi gelmiş; Millî İstihbarat Bölge Başkanı saat 11.30 sıralarında bu bilgiyi başka kimseyi bulamadığı için Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden bir polise şifahi olarak ilettiğini, Müsteşarlığa da bildirildiğini söylemiştir.."
2- SİVAS VALİSİ AHMET KARABİLGİN, 7 SAAT 45 DAKİKA BOYUNCA OLAYLARI SEYRETTİ
Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, kendisinin imzasının olduğu 'Olay Durum Raporu'nda, Sivas olaylarının kronolojisini anlatmış. Karabilgin'in kronolojisinde olay günü 7 saat 45 dakika boyunca topluluğun dağıtılması yönünde polis ve jandarmaya talimat vermediği açıkça görülüyor. Saat: 13.30'da başlayan olaylara saat 20.55'te müdahale eden asker ve polis, havaya ateş ederek topluluğu dağıtmaya başladı.
Ahmet Karabilgin, söz konusu raporunda; olayların 2 Temmuz 1993 tarihinde saat: 13:30 sularında gerçekleştiğini, olayın çıkış sebebinin 1 Temmuz 1993 günü başlayan Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri´ne çağrılı yazar Aziz Nesin´in bilinen görüşlerini tekrarladığını konuşmasının ve şahsen Sivas´ta bulunmasının oluşturduğu tansiyon olduğunu açıklıyor.
İŞTE VALİNİN ANLATIMIYLA OLAYLARIN KRONOLOJİSİ
Karabilgin, Sivas olaylarını 7.5 saat seyrettiğini kendi imzasının bulunduğu raporda şöyle açıklıyor:
2 Temmuz 1993
Saat: 13:30 - Çeşitli camilerden Cuma namazından çıkan sayıları yaklaşık 500 dolayındaki bir grup Hükümet Binası önünde toplanmış, Aziz Nesin, Vali ve Hükümet aleyhinde, şeriat lehinde gösteriler yapmaya başlamışlardır.
Saat: 16:00 - (...) Toplam 442 kişilik Polis-Jandarma-Asker gücü olduğu belirlenmiştir.
Saat: 16:30 - Sayıları yaklaşık 5 bini bulan göstericilerin Aziz Nesin´in bulunduklarını
öğrendiklerini Madımak Oteli´ni sarmaya ve taşlamaya başladıkları öğrenilmiştir.
Saat: 18:00 - Topluluğun dağılması ve Madımak Otel´inde bulunan Aziz Nesin ile diğer misafirlerin tehlikeden kurtulmaları için göstericilerin tepki gösterdiği Kültür Merkezi önündeki heykelin kaldırılmasına karar verilmiştir.
Saat: 19:00 - Heykel Kültür Merkezi önünden kaldırılmış, galeyan içindeki topluluk heykeli iplerle çekerek ana caddede bir süre sürüklemiştir.
Saat: 19:10 - Genelkurmay Başkanı (dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Doğan Güreş) Vali´yi telefonla arayarak, Tugay Komutanlığı´nın bütün gücüyle olayları önlemek için yardımcı olmasını istemiştir.
Saat: 19:45 - Topluluk, Madımak Oteli´ne girmek için baskı yapmaya başlamıştır. Bu arada otel önündeki araçlar ve peşinden de otel kundaklama sonucu yanmaya başlamıştır. Galeyan içindeki topluluk itfaiye araçlarının geçişini yerlere yatarak engellemiştir.
Saat: 20:20 - Hemen yakındaki Madımak Oteli´nin önünden Hükümet Konağı´na gelen topluluk (...) Hükümet Konağı´nı taşlamaya başlamışlardır.
Saat: 20:30 - Aziz Nesin Madımak Oteli´nden kurtarılarak güvenlik altında Üniversite Hastanesi´ne götürülmüştür.
Saat: 20:55 - Asker, jandarma ve polis havaya ateş ederek topluluğu dağıtmaya başlamıştır.
Saat: 22:00 - Sayın İçişleri Bakanı Valiliğe gelip olaylar hakkında bilgi almaya başlamıştır.
Saat: 23:00 - Valilikçe İl Merkezi´nde ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Bu saate kadar şehrin çeşitli yerlerinde küçük gruplar halinde dağılmış olan topluluk tamamen parçalanmış ve güvenlik güçlerince şehrin içinde tam hakimiyet sağlanmıştır.
(...) Arz Ederim 3 Temmuz 1993 Ahmet Karabilgin Sivas Valisi"
KOMANDO BÖLÜĞÜ VE ÖZEL HAREKAT TİMİNDEN 100 KİŞİ SİVAS DIŞINA GÖNDERİLDİ
Sivas olayları öncesinde Vali Ahmet Karabilgin'in, komando bölüğü ve özel harekat timinden 100'ü kişinin Sivas dışına gönderildiği tespit edildi. Vali Karabilgin; 100 kişilik komando bölüğü ve özel harekat timinin Divriği, Zara ve İmranlı yöresindeki PKK ile ilgili operasyonda görevli olduğunu açıkladı.
Sivas'ta Meydana Gelen Olayların Sebep ve Sorumluları İle Olayların Oluş Şeklinin Ortaya Çıkarılması" amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda; "Bu durumda; olay günü Vali'nin raporuna göre çevre il ve ilçelerden ve Tugay Komutanlığı'ndan gelen yardım dışında Emniyet Müdürlüğü'nde 150, İl Jandarma Komutanlığı'ndan da 55 kişilik kuvvet olduğu görülmektedir" denildi.
Sivas Milletvekili Abdullatif Şener, komisyon raporuna şerh düştü ve "Dağıtılan bildirilere ve mahallî basının uyarılarına rağmen istihbarat eksikliği bir yana, 100 kişilik komando bölüğü ve özel harekât timinin Divriği, Zara ve İmranlı yöresindeki PKK ile ilgili operasyonda görevlendirilerek Sivas il merkezinden uzaklaştırılması yalnızca bir tesadüf müdür?" şeklinde soru yöneltti.
4- İZMİR'DE İKİ OTOBÜS ÇEVİK KUVVET, SİVAS'TA BİR KORUMA POLİSİ
İzmir'de iki otobüs dolusu Çevik Kuvvet polisi ile korunan Aziz Nesin'in Sivas'a geldiğinde koruma sayısının bire düşürüldüğü basına yansıdı.
GERAY: "VALİ SÖZ VERMESİNE RAĞMEN TAHLİYE İÇİN 2 OTOBÜS GÖNDERMEDİ"
Madımak Oteli'nde kalan Prof. Dr. Cevat Geray, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in söz vermesine rağmen tahliye edilmeleri için 2 otobüs gönderilmediğine açıkladı
Olayın şahitleri; Madımak Oteli'nde kalan insanların, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in ihmali yüzünden öldüğünü iddia ediyor.
Madımak Oteli´nde kalanlar; saat: 19:45'te otele girmek için baskı yapıldığını, kendilerinin ise saat: 17:00'de otelden çıkmak istediklerini, Vali Ahmet Karabilgin´in izin vermemesi gerekçesiyle otelde kaldıklarını açıkladı.
OTELDEN ÇIKMALARINI VALİ KARABİLGİN ENGELLEMİŞ
Madımak Oteli´nde kalan Prof. Dr. Cevat Geray, Sivas Meclis Araştırma Komisyonu´na verdiği ifadede Vali Ahmet Karabilgin'i suçladı.
Prof. Dr. Geray, Vali Karabilgin´in söz vermesine rağmen tahliye edilmeleri için 2 otobüs gönderilmediğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Geray, olay günü saat: 17:00´ye doğru Sivas Valisi Ahmet Karabilgin´e telefonla ulaştığını; otelden çıkmak istediklerini, bunun için güvenliklerinin sağlanmasını istediğini; ancak Vali Karabilgin´in kendisine 'Gerekli takviye gelmedikçe çıkmanızı tavsiye etmem. Çünkü güvenliğinizi sağlayamam, Takviye bekliyoruz, sabırlı olun kurtaracağız' dediğini söyledi.
6- DEMET IŞIK: "OTELİ BOŞALTSAYDIK O FACİA GERÇEKLEŞMEZDİ"
Madımak Oteli'nde kalan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Sivas Şube Başkanı Demet Işık, soruşturmaya bakan savcı Talat Şalk'a verdiği ifadede "Oteli boşaltsaydık o facia gerçekleşmezdi" dedi.
VALİ; OTEL SAHİBİNE, DERHAL 2 OTOBÜS VE BİR GÖREVLİ GÖNDERİLECEĞİNİ SÖYLEMİŞ
Sivas Meclis Araştırma Komisyonu´nun raporunda şu görüşlere yer veriliyor:
"Vali (Ahmet Karabilgin), otelin sahibinin henüz otel sarılmaya başlamadan önce Vali Yardımcısına gelerek eylemcilerin ileride oteldeki konuklara yönelik bir saldırıda bulunulabileceği, otelinin tahrip olabileceği düşüncesiyle otelin tahliyesini talep ettiğini; bu durum kendisine iletilince uygun bulduğunu, derhal 2 otobüs ve biri görevli gönderilmesini, sanatçıların otobüslere binerek Yozgat istikametine gönderilmelerini istediğini, oteldeki konuk ve sanatçılara Turizm Müdür Yardımcısı vasıtasıyla bu bilginin tebliğ edildiğini, oteldekilerin de toplanarak 'Bunu kendi aramızda konuşalım' dediklerini, Müdür Yardımcısı'nın 'Siz Sivas´ı bilmezsiniz, burada olaylar birden bire patlak verir, büyür. Bunu kendi aranızda fazla tartışmayın, burayı hemen terk edin. Biz de size yardımcı olalım' dediğini, bunun üzerine 'Biz bunu aramızda konuşalım, valiye kararımızı ileteceğiz' dediklerini, ancak toplantının uzun sürdüğünü ve kendisine bir kararın ulaşmadığını ifade etmiştir."
'ÇIKMANIZI TAVSİYE ETMEM'
"Prof. Dr. Cevat Geray saat: 16:00 sıralarında bir kişinin turizm tesisinin mahfolacağı iddiasıyla otelden çıkmak istediğini, otobüsten bahsedilmediğini, toplantı yapan arkadaşları fikrini sorduklarında güvenlik önlemleri alınması halinde çıkmalarının en doğrusu olacağını söylediğini, kendisinin saat: 17:00´ye doğru Vali´ye (Ahmet Karabilgin) telefonla ulaştığını; otelden çıkmak istediklerini, bunun için güvenliklerinin sağlanmasını istediğini; ancak valinin kendisine 'Gerekli takviye gelmedikçe çıkmanızı tavsiye etmem. Çünkü güvenliğinizi sağlayamam', 'Takviye bekliyoruz, sabırlı olun kurtaracağız' dediğini kendilerine tahliye edilmeleri yönünde bir talep gelmediğini beyan etmiştir."
"Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı, (...) otobüs gönderilmediği, öyle bir durum olması halinde çıkmalarının mümkün olabileceğini beyan etmiştir.
"OTELDEKİ TAHLİYELER İMKÂNSIZ DEĞİLDİ"
"(...) Bu ifadeler karşılaştırıldığında ortaya çıkan çelişkiler bir tarafa bırakılarak, Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı´nın otel kapısından çıkıp Vali (Ahmet Karabilgin) ile görüşerek geri dönebilmesi Dernek Başkan Yardımcısının, tansiyonunun zirvede olduğu, alevlerin oteli sardığı sırada otelin ön kapısından çıkarak kurtulabilmesi dikkate alındığında oteldekilerin bu yolla tahliyesinin imkansız olmadığı görülmektedir."
7- TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDE BİR İLK YAŞANDI VE 3 DAVA ANDIÇ SONRASI ANKARA DGM'YE TAŞINDI
Sivas olaylarının yaşandığı dönemde Adalet Bakanı olan Seyfi Oktay'ın, Sivas ve Kayseri'de görülen 3 dava konusuda başsavcıya talimat verdiğini, 7 savcının "Düşünce Örneği" adı altında hazırladığı andıç sonrası davaların Ankara DGM'de birleştirildiği bildirildi.
Seyfi Oktay'ın; Sivas olaylarının ardından açılan, Sivas Asliye ve Ağır Ceza Mahkemeleri ile Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) süren 3 davaya müdahale ettiği, söz konusu 3 davanın Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) birleşmesini sağladığı öğrenildi.
BİLDİRİNİN ARDINDAN SUÇLAMA PROTESTODAN ANAYASAL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYE ÇEVRİLDİ
Seyfi Oktay'ın çağrısı üzerine 20 Eylül 1993 tarihinde dönemin Ankara (DGM) Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral, Ankara DGM Cumhuriyet Savcıları Nuh Mete Yüksel, Talat Şalk, Tevfik Hancılar, Kemal Ayhan, Ülkü Coşkun ve Dilaver Kahveci'nin toplandığı, yargılamanın Ankara DGM'de yapılması yönünde "Düşünce Örneği" adı altında tavsiye kararı aldığı bildirildi.
Başsavcı ve 6 savcının tavsiye kararının ardından Sivas'ta ve Kayseri'de 3 davanın Ankara DGM'de birleştiği, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü'ne muhalefet ettiği gerekçesiyle yargılanan sanıkların anayasal düzeni değiştirmeye yönelik suçlamadan yargılandığı öğrenildi.
7 savcının "Düşünce Örneği" adı altında aldığı karar, Sivas davasının seyrini değiştirdi. Madımak Oteli'nde sadece slogan atan vatandaşlar, Ankara DGM'de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı cebren tağyir, tebdil ve ilgadan dolayı Türk Ceza Kanunu'nun 146/1'inci maddesi hükmünce ölüm cezasına çarptırılması talebiyle yargılandı.
İŞTE SİVAS DAVALARINA MÜDAHALENİN BELGESİ
Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral ve 6 savcı (Sivas olaylarından 80 gün sonra) 20 Eylül 1993 tarihinde toplandı ve "Düşünce Örneği" adı altında şu kararı aldı:
"Sivas'ta meydana gelen toplumsal olayın Ceza Yasaları'nın hükümlerinin ayrı ayrı ihlal dışında tümü ele alınarak TCK'nun 146'ncı maddesi içinde araştırılması, soruşturulması vehameti bakımından daha da önem taşıyacaktır.
Bu sebeble, ayrı ayrı mahkemelere açılan kamu davalarındaki eylemlerin toplumsal olayımızla bir bütün olarak ele alınıp sona gidilmesinde her yönüyle faydaları çoktur.
(...)
Olayımızda topluluk içindeki sanık olarak belirlenen kişilerin kasıtları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel taşlarından olan laiklik ilkesinin kaldırılıp yerine şeriat kaidelerini öneren düzenin getirilmesi amacını taşıdığı artık belirlenmiştir ve görülmüştür.
İşte bu düşüncelerden hareketle üç ayrı mahkemede açılan ve ayrı ayrı maddeler çerçevesinde davaların çözülmesi ve sonuca gidilmesi önerilen davalardan vazgeçilerek bu davaların yani Ankara Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemelerine naklen gelen davaların Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne aynı mülahaza ile naklen gönderilen dava ile birleştirilerek sanıkların eylemlerinin TCK'nun 146/1 ve son maddeleri içinde araştırılması ve sonuca gidilmesi usul ve yasalara uygun olacaktır.
Bu nedenlerle davaların öncelikle birleştirilmesi ve duruşmaya bu durumuyla başlanılmasını kamu adına talep ederiz."
"AZİZ NESİN, OLAYLARIN ÇIKMASININ MÜSEBBİBİ..."
Mahkeme kararında; Aziz Nesin'in, Şeytan Ayetleri isimli kitabı Türkiye'de yasak olmasına rağmen Aydınlık Gazetesi'nde yayınladığı hatırlatılarak, "Bu kitabın içeriği itibari ile Müslümanların peygamberi ve eşlerine karşı tahkir ve tezyif edici ifadelerin bulunması sebebiyle tüm Müslüman halkı bu yayından dolayı haksız şekilde tahrik ettiği görülmüştür. Böylece olayların çıkmasının müsebbibi bulunduğu anlaşıldığından 15 yıl ağır cezası ile cezalandırılmasına karar verildi" ifadeleri kullanıldı.
***
OKTAY, AZİZ NESİN'İ SUÇLU BULAN MAHKEME HEYETİNİ DAĞITTI!
Seyfi Oktay, Adalet Bakanı olduğu dönemde; söz konusu kararı veren Ankara 1. No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi heyetini dağıttı. Mahkeme Başkanı Muammer Ünsoy, DGM'de en az 4 yıl görevde kalması gerekirken görev yeri değiştirildi ve hukuka aykırı olarak Yargıtay'a atandı. Üye Hakim Yılmaz Çamlıbel ise, eşdeğer mahkeme olan ağır ceza yerine, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi hakimliğine atandı. Üye hakim Hakim Albay Çetin Güvener ise emekli edildi. Mahkeme heyetine yeni atanan başkan ve üyeler, sanıklardan 33'ünün idamına karar verdi.
"HEDEF DEVLET KUVVETLERİ DEĞİL AZİZ NESİN'İN ŞAHSI"
Ankara 1. No'lu DGM'nin 27 Nisan 1994 tarihli gerekçeli kararında şöyle deniliyor:
"(...) Sivas olaylarında örgütün olmadığı ve amacının devlet nizamına yönelik bulunmadığı, sadece Aziz Nesin'in İslam dini ve bu dinin peygamberine, ashabına ve eşlerine karşı yazılı ve sözlü saldırısına tepki olarak aniden ortaya çıkan halkın öfkesinden ibaret bir eylemdir. (...) Bu eylemler arasında devlet kuvvetlerine karşı herhangi bir saldırı bulunmamaktadır. Hatta yaralanan emniyet mensupları sanıklar tarafından hastaneye kaldırılarak tedavisi yaptırılmış, bazı emniyet mensuplarının sıkışmadan mütevellit fenalık geçirmeleri esnasında temin edilen kolonya ile rahatlamaları sağlanmış, askeri güçlerin olay yerine gelmesi ile de, asker lehinde sloganlar atılmış 'En büyük asker bizim asker, asker Bosna'ya' şeklindeki sloganlar sonucunda askerin başındaki komutan omuzlara alınarak tezahüratta bulunulmuştur. (...) Sivas olaylarında hedef olarak devlet kuvvetleri değil Aziz Nesin'in bizatihi şahsıdır."
HALKIN TEPKİSİ BU GÖSTERİLERE İZİN VEREN VALİ'NİN ŞAHSINA"
"(...) Sivas olayları bir bütün ve yekparedir. Öncesi ve sonrası yoktur. Dolayısıyla yoğunluğu ve sürekliliği bulunmamaktadır. Yapılan eylem etkili ve sonuçları itibariyle son derece vahimdir. Ancak varılan netice itibariyle TCK'nun 146. maddesi unsurlarını oluşturmamaktadır. Bu olayların örgütlü bir olay olmadığı, dinci, fanatik örgütlerin amaç ve stratejisini oluşturmadığı, ülke geneline yaygın ve bir merkezden emir ve komuta zinciri içerisinde hareket edilmediği, sadece Sivas il merkezinde başlayıp yedi saatlik bir gösteriden sonra sona erdiği, sanıkların amacının Şeytan Ayetleri kitabını tercüme ederek Aydınlık Gazetesi'nde yayınlamaya çalışan Aziz Nesin'i protesto etmek olduğu, devlet güçlerine yönelik bir eylemin bulunmadığı, devlet güçleriyle herhangi bir çatışmanın bulunmadığı ve devlete karşı yapılmış bir eylem olmadığı; sadece, bu gösterilere izin veren ve Aziz Nesin'i Sivas iline davet eden Vali'ye yönelik aleyhte tezahüratlarında devlete yönelik sayılamayacağı, çünkü İl Valisi'nin bir gün önceki düzenlenen toplantıda ölen militanlar için saygı duruşunda bulunmuş olması ve Aziz Nesin'in Sivas iline davet eden kişi olarak bilinmesi bir noktada tepkinin Vali'nin şahsına yöneldiği, devlete yönelik hiç bir eylemin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenledir ki sanıklar hakkında iddia makamı ve müdahil tarafın talep ettiği devlet kuvvetleri aleyhine işlenen cürümlerden sayılmayacağı düşüncesi ile TCK'nun 146. maddesinden hüküm kurulmamıştır."
"DEVLET ALEYHİNDE SLOGAN YOK"
"(...) Gerek Cumhuriyet Savcılığı'ndan gelen, gerekse müdahil tarafın ibraz ettiği video kasetlerin incelenmesi sonucu aşağıda yazılı sloganların tespiti yapılmıştır: 'İslam'a Uzanan Eller Kırılacak!', 'Vali İstifa!', 'Kanımız Aksa da Zafer İslamın!', 'Tekbir... Ya Allah Bismillah, Allahuekber!', 'En Büyük Asker Bizim Asker!'
Bu sloganların dışında başkaca bir slogan bulunmamaktadır. (...) Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan laiklik aleyhinde herhangi bir slogan tespit edilememiştir. Bu laiklik aleyhindeki sloganı, özellikle müştekiler ve bazı polis memurları olaydan altı ay sonra ifade etmişlerdir. 'Laiklik aleyhindeki slogan söylenmemiştir' diyemiyoruz; ancak topluca bu tür bir slogan atılmadığı video kaset incelemesi ile kesin olarak tespit edilmiştir. Laiklik aleyhindeki slogan belki emniyet güçlerinin veya müştekilerin duyabileceği ferdi sloganlar olabilir ancak, on beş bin kişinin toplandığı, Madımak Oteli önündeki kalabalığın tüm sloganları duyulup tespit edildiği halde laiklik ilkesi aleyhinde bu kadar büyük bir kalabalığın tek bir ağızdan slogan atması ve bunun da diğerleri gibi duyulmaması mümkün değildir. O halde laiklik aleyhindeki sloganın kişisel veya çok az bir grup tarafından söylendiği; ancak topluluğun geneli tarafından ifade edilmediği kesin olarak tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra Cumhuriyet, Anayasa ve devlet aleyhinde sloganlar da tespit edilememiştir. Bu tür sloganların da kişisel olabileceği ve genele teşmil edilemeyeceği kanaatindeyiz."
10- KARADENİZ: "AZ CEZA VERİLMESİNİ İSTEDİĞİMİZ SANIKLARA DA 'CEZA VERECEKSİNİZ' DEDİLER VE DOSYA KAPANDI"
33 sanığı idama, onlarca sanığı ise ağır hapis cezalarına mahkum eden Ankara 1. Nolu DGM'nin Başkanı Orhan Karadeniz, kendilerinden önceki mahkeme heyetinin aldığı kararların birçoğuna katıldıklarını, ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 'daha fazla ceza' isteğine direnemediklerini söyledi.
Orhan Karadeniz, "Protestoda slogan atmak, idamlık suç mudur? Eşdeğer midir?" sorusuna; "O kararın bir kısmına biz direndik. Sizin dediğiniz konuları mevzu ettik. 'Vatandaşlar, Madımak Oteli'ne öylesine gelmiş olabilir' dedik. Yargıtay kabul etmedi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gitti. Kurul, 'Ceza verin' dedi. Başka yapabileceğimiz şey yoktu" şeklinde cevap verdi ve sanıklara mahkumiyetin Yargıtay'ın bozma kararının ardından geldiğine dikkat çekti.
Karadeniz, "Sanıklara daha az ceza verilmesi için iki arkadaşla beraber direnmiştik fakat Yargıtay bunu kabul etmedi. Artık Genel Kurul'a gitti. Genel Kurul 'Hayır' dedi. Az ceza verilmesini istediğimiz sanıklara da 'Ceza vereceksiniz' dediler ve dosya kapandı. Yapacak bir şey yok" şeklinde konuştu.
İLK KARAR
Ankara 1 No'lu DGM, 26 Aralık 1994 günü açıkladığı kararında, 124 sanıktan 26'sına, TCK'nın "birden ziyade kişiyi yangın çıkarmak suretiyle öldürmek" fiilini düzenleyen 450/5-6 ve "faili belli olmayan adam öldürme" hükmünü içeren 463. maddelerine göre 20 yıl hapis cezası verdi. Daha sonra, olayda ateist yazar Aziz Nesin'in, Hz Peygambere hakaret içeren eylemlerini "tahrik" kabul ederek sanıkların cezalarını 15 yıla indirdi.
Mahkeme ayrıca, 60 sanık hakkında da 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçundan 3'er yıl hapis cezası verirken, 37 sanığın beraatini ve davanın bir numaralı sanığı yakalanamayan eski Sivas Belediyesi Meclis üyesi Cafer Erçakmak hakkındaki dava dosyasının ayrılmasını kararlaştırdı.
Ankara 1 No'lu DGM'nin kararını, dönemin Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral ile müdahil avukatları, sanıkların eyleminin TCK'nın idam cezası öngören "devletin anayasa ve temel nizamlarını bozmaya kalkışmak" hükmünü içeren 146-1. maddesi kapsamına girdiğini belirterek, temyiz ettiler.
YARGITAY: TCK 146 OLUR
Temyiz başvurularını inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, olayın 146. madde kapsamına girdiğine karar verdi. Daire, sanıklardan 42'sinin bu maddeye göre idam, 39 sanığın da, TCK'nın 146-3 maddesinde öngörülen "Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmaya iştirakten" 5 ile 15 yıl arasında ağır hapis cezasıyla yargılanması gerektiğine karar verdi.
Ankara 1 No'lu DGM'nin, Aziz Nesin'den dolayı bazı sanıkların cezalarında "ağır tahrik" gerekçesiyle yaptığı indirimi de yerinde bulmayan Daire, bazı sanıklar hakkında ölen maktul ve mağdur sayısınca ayrı ayrı uygulama yapılması gerekirken, tek ceza tayini öngörülmesini de yasaya aykırı buldu.
İKİNCİ YARGILAMA
Yargıtay'ın bozma kararının ardından davanın yeniden görülmesine Ankara 1 No'lu DGM'de, başlandı. 19 Kasım 1996 Salı günü başlanan davanın ikinci raundu 14 duruşma sürdü. Yerel mahkeme, bozma ilamına büyük oranda uyarak, 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas'ta Madımak Oteli'nin yakılarak 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların, TCK'nın 146. maddesinde düzenlenen "Devletin anayasa ve temel nizamını bozma" amacı taşıdığı görüşüne varmış oldu.
Mahkeme, ikinci kararında, 33 sanığı idam cezasına mahkum ederken, 4 sanığı 20'şer yıl, 1 sanığı 15 yıl, 27 sanığı 7 yıl 6'şar ay, 2 sanığı 5'er yıl ağır, 1 sanığı ise 2 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Ankara 1 No'lu DGM, ilk yargılama sonunda 3'er yıl hapis cezasına mahkum edilen 11 sanık hakkındaki ilk kararda direnirken, 14 sanığın beraatini kararlaştırdı. Mahkeme, 6 sanık hakkındaki dava dosyasının ayrılmasına karar verirken, kararla birlikte tutuklu 4 sanığı tahliye etti.
12- YÜZ YÜZE TEŞHİS ETTİKLERİNİ SÖYLEDİĞİ SANIKLAR GÖZALTINA DAHİ ALINMAMIŞ
7.5 saat boyunca olaylara müdahale etmeyerek büyümesini sağlayan dönemin Sivas İl Emniyet Müdürü Doğukan Öner ve şube müdürlerinin, yüz yüze teşhis ettiklerini söylediği sanıkların gözaltına dahi alınmadıkları ortaya çıktı. Emniyet Müdürü ve polisler; teşhis işlemi sırasında olmayan sanıkları, "Yüz yüze teşhis ettik" diye teşhis tutanağı tuttukları öğrenildi.
TEŞHİS ETTİKLERİ SANIK 17 GÜN SONRA GÖZALTINA ALINMIŞ
8 Temmuz 1993, 10 Temmuz 1993 ve 12 Temmuz 1993 tarihlerinde düzenlenen üç adet toplu teşhis tutanağı Sivas sanıklarının nasıl kumpas kurulduğunu belgeliyor.
Tanık Tevfik Dişçi'nin, teşhis ettiğini söylediği sanık Yılmaz Ceylan 17 gün sonra gözaltına alındığı tespit edildi. Tanık Tevfik Dişçi, mahkemede verdiği ifadede, "(Yılmaz Ceylan'ın) aşağıda teşhisini yaptık, uyuyamamıştık. Ertesi gün ben bir yerde teşhis yaptım. Emniyet Müdürlüğü'nün altında teşhis yaptım. Kesin olarak kaç kişiyi teşhis ettiğimi hatırlamıyorum" dedi.
Sanık Yılmaz Ceylan'ın, 2 Temmuz 1993 tarihinde değil, olaylardan 17 gün sonra (19 Temmuz 1993) tarihinde gözaltına alındığı tespit edildi.
TOPLU TEŞHİSTE OLMAYAN SANIĞI TEŞHİS ETMİŞLER!
Sanık Yusuf Şimşek de, sanık Yılmaz Ceylan gibi henüz gözaltına alınmadan toplu teşhiste teşhis edilmiş!
Sanık Yusuf Şimşek, 8 Temmuz 1993 günlü teşhis tutanağında; Elazığ İl Emniyet Müdürlüğü'nde Şube Müdürü Ali Çilek, Şube Müdürü Mustafa Uzun ve Komiser Şaban Yılmaz tarafından teşhis edilenler arasında yer alıyor. Oysa sanık Yusuf Şimşek, 9 Temmuz 1993 tarihinde gözaltına alınmış.
SAVCILIK VE EMNİYETTE FARK EDEMEDİ, MAHKEMEDE BULDU!
Dönemin Sivas İl Emniyet Müdürü Doğukan Öner'in de, tanıklığının da şaibeli olduğu tespit edildi. Öner, Emniyette 26 kişiyi iteşhis etmiş, Cumhuriyet Savcılığı'nda 38 kişiyi, mahkemede ise 8 kişiyi teşhis etmiş...
Doğukan Öner'in mahkemede teşhis ettiği 8 kişiden 5 kişi ise, ilk teşhis tutanağında adları geçmeyen, Mehmet Demir, Cafer Tayyar Soykök, Yusuf Ziya Eliş, Özkan Doğan, Yalçın Kepenek isimli sanıklar!..
Doğukan Öner, 5 sanığı nasıl teşhis ettiğini şöyle açıklıyor: "Bu şahıslar hakkında tereddütte kaldım, başlangıçta teşhisim yoksa şu anda yanılabilirim. Varsa doğrudur."
8 AY SONRA TEŞHİS ETMİŞ
Emniyet Şube Müdürü Tanık Mehmet Yıldız, ilk teşhisinde sanık Turhan Kaya bulunmuyor. 15 gün gözaltı süresinde söz konusu sanığı teşhis edemeyen tanık, 8 ay sonra sanığı teşhis etmiş.
Tanık Komiser Şaban Yılmaz, benzin poşetini getiren şahıs olarak Halil İbrahim Düzbiçer'i göstermiştir. Cumhuriyet Savcılığı ifadesinde ise; poşet ile benzin getirme fiilini sanık Durmuş Tufan'a isnad etmiş.
"YANLIŞLIĞI BİLE BİLE İMZALADIM"
Tanık Sabri Çelik, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi 1993/44 talimatla sayılı dosya ile alınan ifadesinde; şunları söyledi:
"Yaptığımız teşhisler ilk önce müsvedde olarak yazıldı. Daha sonra daktiloya çekildi. Bu sırada kimi teşhislerde hata olmuş, hataları düzeltmek için Emniyet Müdürlüğü'ne tekrar çağrıldık. Benimle ilgili teşhiste iki kişi ile ilgili olarak yanlışlık olduğunu anladım. Elimdeki yazılanla karşılaştırdığımda iki kişiyi teşhis etmediğim halde teşhis edilmiş gibi yazılmış. Yanlışlığı bile bile imzaladım. Savcılıkta düzeltirsiniz dediler."
***
13- GENELKURMAY BAŞKANI'NI DA DİNLEMEMİŞ!
Ahmet Karabilgin, kendisinin imzasının olduğu 'Olay Durum Raporu'nda, Sivas olaylarının kronolojisini anlatmış. Karabilgin; dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Doğan Güreş´in, Sivas olaylarının olduğu gün saat:19:10´da kendisini arayarak, Tugay Komutanlığı´nın bütün gücüyle olayları önlemek için yardımcı olmasını istediğini söyledi.
Karabilgin'in kronolojisinde, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş´in uyarısını dinlemediği, harekete geçmediği ve olayların büyüdüğü açıkça görülüyor.
Karabilgin, Doğan Güreş´in telefonundan 35 dakika sonra saat:19:45´te Madımak Oteli´nin kundaklandığını açıkladı. Ahmet Karabilgin, Doğan Güreş´in telefonunun ardından topluluğa müdahale etse, Madımak Oteli´nde bulunan kişiler belik de ölmeyecekti.
14- "İTFAİYE SAAT 18.15'TE DEĞİL, SAAT 19:20'DEN SONRA ÇAĞRILMIŞ"
Sivas Meclis Araştırma Komisyonu; Vali Ahmet Karabilgin´in itfaiye gönderilmesi konusunda yanlış bilgiler verdiğini ortaya çıkardı.
Raporda; 'Olay tutanağına göre toplulukta yakma isteği belirmesi üzerine Emniyet tarafından saat 19:20 sıralarında itfaiye tekrar istenmiş, verilen emir üzerine itfaiye meydandan Atatürk Caddesi´ne giriş yapmış, ancak ilerlemesi topluluk tarafından durdurulmuştur. Ancak, telsiz kayıtları incelendiğinde bir çelişki ortaya çıkmakta ve topluluğa tazyikli su sıkmak için itfaiyenin saat: 18:15'te değil, saat 19:20´den sonra istendiği görülmektedir" deniliyor.
GAZİOĞLU: BU ADAM, SIRF İNÖNÜ´NÜN DANIŞMANI DİYE VALİ YAPILMIŞ BİR ADAM!
Olayların meydana geldiği 2 Temmuz 1993´te İçişleri Bakanı olan Mehmet Gazioğlu, olaylardan Vali Ahmet Karabilgin´in sorumlu olduğuna dikkat çekiyor. Gazioğlu, bir gazeteye yaptığı açıklamada; şunları söyledi:
"Telefon açıyorum ´Bakın Vali bey, irticacı birtakım güçler tarafından deniliyor verilen bilgide. Şu belediye reisi ile konuş, halkın önüne çıkın diyorum. ´Ben belediye reisi ile de konuşmuyorum´ diyor. Ahmet´le Mehmet konuşmaz da belediye reisi ile vali konuşmaz diye bir şey olabilir mi? Birtakım makamlara layık olmayan adamları getirirsen, bir gün o adam layık olmadığını gösterir. Bu adam sırf İnönü´nün danışmanı diye vali yapılmış bir adam. Valinin elinde öyle yetkiler var ki, ne başbakan ne de bakanda vardır o yetkiler. Orada keşke dinlemeyip gitseydim. Orada halkın önüne çıkıp halkın isteklerine tercüman olsaydım. Camiden çıkan bir grup yani adamın elinde tahta bile yok. Ama bize çok zarar verdi."