1934 yılında tartışmalı bir kararname ile müzeye dönüştürülen Ayasofya, 86 yıl sonra yeniden Türkiye gündeminde. Ayasofya'nın yeniden cami vasfına kavuşturulması girişimi en çok başta Ortodoks dünya olmak üzere Batı'yı rahatsız edeceğini düşünmüştük. Ancak en büyük tepki, içimizdeki sözde muhalif isimlerden ve sosyal medyada kalemşörlük yapan FETÖ, PKK ve CHP'li hesaplardan geldi. Hatta "Ayasofya yetmez, Sultanahmed de müze olsun" diyenler bile oldu. Peki Ayasofya neden bu kadar önemli? Fetihten 500 yıl sonra neden tartışmalı bir kararname ile müzeye dönüştürüldü? Fatih Sultan Mehmed'in vakfiyesi olan bu mabed, yeniden camiye dönüştürülürse Hristiyan dünya nasıl bir tepki verir? İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü, Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi tarihçi Dr. Coşkun Yılmaz ile Ayasofya'da buluştuk. Bu büyüleyici mabedin içerisinde 1500 yıl öncesine bir yolculuk yaparken, Ayasofya hakkında merak edilen tüm soruları kendisine yönelttik.
FATİH'İN EN BÜYÜK HAYALİ İSTANBUL VE AYASOFYA
-Hocam tarih 29 Mayıs 1453. O tarihe dönmek istiyorum. O gün Ayasofya'da ne yaşandı?
Fatih Sultan Mehmed'in en büyük hayali ve ümidi İstanbul'un fethi ve Ayasofya idi. Biz İstanbul'un fetih hazırlıklarından, kuşatma tarihinden söz ederiz. Ancak psikolojisi üzerinde pek durmayız. Fatihin büyüklüğünü İstanbul'un fethi üzerinden okuyoruz. Buna bir itirazım yok. Ancak eksik bir okuma olduğuna inanıyorum. En çok dikkatimi çeken husus 21 yaşındaki bir insanın kuşatmaya hazırlanırken, hatta kuşatma sırasında çektiği sıkıntılar, yaşadığı psiklojik gerginlikler. Kuşatma öncesinden ve kuşatmada yaşanan kutuplaşmalar, iç çatışmalar. Toylukla suçlanması. Defalarca kuşatmanın kaldırılmasına yönelik Çandarlı Halil Paşa'nın başını çektiği devlet ricalinden gelen baskı. Ciddi anlamda geri dönülmesinin gündeme gelmesi. Sultan II. Mehmed'in kuşatmada yaşadıkları sıradan bir hadise değildir. Hem şahsi geleceği. Hem de devletin geleceği ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.
FETİHTEN SONRA DOĞRUDAN AYASOFYA'YA GİTTİ
-İstanbul fethedildiğinde doğrudan Ayasofya'ya gittiği söylenir. Bu bilgi doğru mu?
Evet, 21 yaşındaki bu genç hükümdar, 53 gün süren, büyük gerilimlerin ve korkuların yaşandığı kuşatmadan sonra şehre giriyor ve doğrudan Ayasofya'ya geliyor. Herkesin canı, malı onun dudakları arasındadır. Yaşadığı tehlikelerin, sıkıntıların, çatışmaların tesiriyle, gençliğin verdiği duyguyla intikam arayışına girebilir, büyük bir katliam gerçekleştirebilirdi. Fakat o bunların hiç birisini yapmadı. Ayasofya'ya geldi, atından indi, şükür secdesine kapandı, bir avuç toprak alıp başından aşağıya saçtı. Bu onun şükrünün ve tevazusunun ifadesiydi. Sonra da korku içinde bekleyen halk padişahı görünce ağlayarak yerlere kapandılar. Fatih, papaza, "Ben Sultan Mehmed sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız" dedi ve halkın emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini emretti. Onun bu olgunluğu son derece önemliydi.
MABEDE ZARAR VERİLMESİNİ ENGELLEDİ
-Neler yaşandı Ayasofya'da
Evet, Ayasofya içerisinde bir müddet sessizce bekledi. Tabi, ne hissettiğini kendisinden başka kimsenin bilmesine imkan yok. Ancak büyük zaferin muhasebesini yapıp sevinç içinde Allaha şükrettiğini söyleyebiliriz. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını görünce kızarak onu uyarıyor. Daha sonra kilisenin camiye dönüştürülmesini emrediyor. Alimlerden birisi ezan okuyor. Fatih burada namaz kılıyor. Daha sonra Ayasofya'nın kubbesine çıkıyor ve şehri hüzünle seyrediyor. Hatta kaynaklarda şu mısraları okuduğu belirtiliyor: "İmparatorun sarayında örümcek perdedârlık ediyor, Efrasiyab'ın kulelerinde baykuş nevbet vuruyor".
İSTANBUL'U OSMANLI'NIN MERKEZİNE DÖNÜŞTÜRDÜ
-Fatih İstanbul'u fethettikten sonra yaptığı ilk iş ne oldu?
Araştırmalarıyla İstanbul'un tarihine büyük katkılarda bulunan, hatta "İstanbul: Bir İslam Şehri" makalesiyle şehrin kimliğindeki dönüşümü ortaya koyan Halil İnalcık hocamızın deyimiyle hükümdarlığı boyunca Fatih'in en önemli zihnî meşguliyeti, İstanbul'un imarı ve Osmanlıların hakikî merkezine dönüştürmek olmuştur.
Tabi Fatih'in Ayasofya'daki tavrını anlamak için 1204'te Latinlerin İstanbul'u işgallerini ve Ayasofya'da işledikleri rezaletleri iyi bilmek ve karşılaştırmak gerekiyor.
AYASOFYA'DAKİ YAĞMA VE KATLİAMI HAÇLILAR GERÇEKLEŞTİRDİ
-Nedir bu latinlerin Ayasofya'da işlediği rezaletler?
Kudüs'ü Müslümanlardan kurtarmak için 1204'te yapılan 4. Haçlı Seferi İstanbul'un işgal ve yağmasıyla neticelendi. Tarihçi Steven Runciman "tarihte İstanbul'daki bu yağmanın örneği yoktur" der. Yağmaya şahit olan tarihçi Villehardouinli Geoffrey "Evler ateşe verildi, saraylar ile resmi binalar tamamen soyuldu. Erkekler öldürüldü, kadınlar tecavüze uğradı, en kıymetsiz eşyalar, köylülerin gömlekleri bile yağmalandı" der talanı anlatırken.
AYASOFYA'YA EN BÜYÜK SALDIRIYI HAÇLILAR GERÇEKLEŞTİRDİ
-Bu talandan Ayasofya'da nasibini aldı mı?
Elbette, bu talandan en çok en çok Ayasofya etkilenmiştir. "Kutsal Haçlı askerleri" kendi dindaşlarının kilisesine katırlar Fransız bir fahişelerle girmişlerdir. Kıymetli kıymetsiz ne kadar eşya varsa katırlara yüklenmiştir. Eşyaların ağırlığından oldukları yere yığılan katırlar kılıçlarla param parça edilmiş ve Ayasofya'nın içinde öylece bırakılmışlardır. Saklanan rahiplerin karınları deşilirken, rahibeler tecavüze uğramıştır. Bununla da yetinmemişler, Fransız fahişeye, Ortodoks patriğinin vaaz kürsüsünde müstehcen şarkılar okutup dans ettirmişlerdir. Haçlılar şehirde hiçbir bırakmamış, her şeyi alıp götürmüşlerdir.
AYASOFYA FATİH'İN BİR KILIÇ HAKKIDIR
-O gün İstanbul'da birçok kilise varken Ayasofya neden camiye çevrildi?
Bu bir fetih geleneğidir. İslam tarihinde bunun pek çok uygulaması vardır. Fethedilen şehirlerde, ilk iş o şehrin en büyük en kıymetli mabedi camiye dönüştürülür, ezan okunup namaz kılınır. Umumiyetle de Fethiye Camii olarak anılır. İstanbul'da da Fatih Ayasofya'yı camiye çevirmiştir. Ayasofya Fetih hakkıdır. Kılıç hakkıdır. Ayasofya Camii fethin sembolüdür. Fatih Sultan Mehmed ve Fetih ordusunun hakkıdır. Tasarruf yetkisi sultana aittir.
FATİH AYASOFYA'NIN İSMİNİ DEĞİŞTİRMEDİ
-Ayasofya neden bu kadar önemli?
Ayasofya olduğu için. Nasıl İstanbul, Müslümanların, Osmanlıların veya bu şehre hakim olmak isteyenlerin gözünde ulaşılması büyük bir hedef ise, Ayasofya'da öyle. İkisi zaten bir bütündür. Ayrı düşünülemez. Ayasofya Roma döneminde şehrin sembolüdür. Hatta Roma'nın sembolüdür. Mimari olarak da, dini olarak da dünyanın önde gelen, sayılı yapılarındandır. Osmanlılardaki sembolizmi Roma'dan geri değildir. Sembolik değeri onu çok daha stratejik ve gözde bir konuma yükseltmiştir. Şunu da belirteyim, çoğunlukça camiye çevrilen ismi Fethiye olarak değiştirilirken Ayasofya'nın ki değiştirilmemiştir. Hatta bazı şehirlerde fetih camileri Ayasofya olarak isimlendirilmiştir.
-Ayasofya'nın camiye çevrilmesini "Osmanlı inanç hürriyetine değer vermiyor" şeklinde yorumlayanlar var. Buna katılır mısınız?
En hafif tanımıyla, bu tarihi bilmemektir. Cahilliktir. Masa başında, kitapsız, kalemsiz, kağıtsız ahkam kesmektir. Bu iddialar karşısında "önce insaf" diyen sese ihtiyacın önemi daha iyi anlaşılıyor.
OSMANLI İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNDE ZİRVEDEYDİ
-Neden?
Çünkü, çağdaşları arasında inanç özgürlüğünde Osmanlılardan daha ileri bir toplum yoktur. Hatta Osmanlılarla mukayese edilebilecek bir devlet bile yoktur. 15., 16., 17. yüzyıllar karşılaştırmalı olarak okunursa bu görülür. Tabi, görmek isteyene. Hatta şunu bile söyleyebilirim, bu konuda Osmanlıların öyle uygulamaları vardır ki modern dünya bile hala bu seviyeye ulaşmamıştır. Bunu bir iddia olarak değil, 100 ciltlik İstanbul Kadı Sicilini, Osmanlı mahkeme kayıtlarını yayınlamış biri olarak söylüyorum. Ünlü Osmanlı hukuk tarihçimiz M. Akif Aydın Hocamızın araştırmaları ve konferansları bu hakikati ayrıntılı bir şekilde ortaya koyar. Osmanlıda olmayan özgürlük Avrupa'da olduğu için mi 15. yüzyılda Hahamlar bile, Avrupa'daki dindaşları Osmanlı ülkesine davet ediyorlar. Bunu söyleyenler bir İstanbul'un fethine, bir de aynı yüzyılda işgal edilen Endülüs'e baksınlar. İspanya'da Müslümanların, Yahudilerin, hatta farklı mezheplerdeki Hristiyanların uğradığı kıyımlara, mimari eserlerin yıkımına, mal ve can emniyetinin nasıl talan edildiğine baksınlar.
Ayasofya sadece bir cami miydi? Yoksa Osmanlı döneminde farklı amaçlarla da kullanıldı mı?
Ayasofya 1453'ten 1934'e kadar cami olarak kullanılmıştır. Başka hiçbir amaçla kullanılmamıştır. Fakat buradaki asıl soru "nasıl bir cami" sorusudur. Osmanlıların bu camiye katkılarının ne olduğudur?
DEVLETİN BÜTÜN MERASİMLERİ AYASOFYA'DA YAPILIRDI
-Nasıl bir cami idi?
Tabir yerinde ise İmparatorluk camiidir. Osmanlıların Ayasofya ismini değiştirmemiştir. Ancak tanımlamaları, "Camii-i Kebir"dir. Büyük Cami'dir. Ayasofya'nın itibarı İmparatorluğun, imparatorluğunn itibarı Ayasofya'nın itibarı olarak görülmüştür. Süleymaniye, Sultanahmet, Fatih camilerinden çok daha ileri bir itibar söz konusudur. Bayram, kandil, Cuma selamlığı vb. merasimler umumiyetle burada yapılmaktadır. Ve bu durum son devre kadar devam etmiştir. Hatta 1914'de, Çanakkale savaşları sırasında Sultan Mehmed Reşad'a verilen Gazilik merasimi burada yapılmıştır. Ve Ruhi'nin bu merasimi tasvir eden, çok bilinmeyen bir resmi de vardır. Cumhuriyet döneminde de radyodan naklen verilen bazı kandil programları olmuştur.
Belirtmemiz gerekirse bizim açımızdan Ayasofya'nın önemi dün ne ise bugün de aynıdır. Hatta daha ileri. Bunu da mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
AYASOFYA BİR OSMANLI KÜLLİYESİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
-Osmanlı neler kattı Ayasofya'ya?
Maalesef Ayasofya deyince tek bir yapı akla geliyor. Bu yapının da camiye çevrildiği başka da bir şey yapılmadığı zannediliyor. Bu da Ayasofya ile ilgili tartışmaların daha sığ bir zeminde yürütülmesine sebep oluyor. Ya da tartışmanın sığlığı hem Osmanlılarda hem de günümüzde Ayasofya'ya katkılarımızı perdeliyor.
Osmanlılar kilise olarak devraldıkları ana yapıyı, ilavelerle görkemli bir Osmanlı Külliyesi'ne dönüştürmüştür. Bugün aslında konuşmamız gereken konulardan birisi de külliye hüviyetidir. Süleymaniye gibi, Fatih gibi, Sultanahmet vb. gibi. Medresesiyle, kütüphanesiyle, imaretiyle, sebiliyle, sıbyan mektebiyle, muvakkithanesiyle, türbeleriyle, şadırvanıyla Ayasofya bir Osmanlı külliyesidir.
İLK İŞ MİNARELER VE MEDRESE YAPILDI
-Minareler ne zaman yapıldı?
Fatih Ayasofya'yı camiye çevirdikten sonra yaptığı ilk işlerden birisi bir minare bir de medresesi ilavesi olmuştur. Ayasofya'nın imarı, gelişimi ve günümüze ulaşması, hatta gelecek asırları ulaşması konusunda, Fatih'ten sonra şu isimleri de özellikle zikretmemiz gerekir. II. Bayezid, II. Selim (Türbesi de buradadır) I. Mahmud, Sultan Abdülmecid, Sultan II. Abdülhamid. Ve Mimar Sinan. Mimarlık hayatının merkezinde yarış ettiği yapının günümüze ulaşmasındaki en önemli katkı Sinan'ın ilaveleridir. Tabi, başka pek çok Osmanlı sultanı ve devlet adamı, sanatkarı buraya katkılarda bulunmuştur. Bizi en büyük rol sahipleri zikrettik. Osmanlıların Ayasofya sevgisi, farklılara müsamahası olmasaydı bugün Ayasofya'yı zaten konuşmazdık. En azından bu yoğunlukta.
SON 20 YIL İÇERİSİNDE ÇEHRESİ DEĞİŞTİRİLDİ
Cumhuriyet döneminde ve özellikle son yıllarda neler yapıldı?
Ayasofya müzeye çevrildikten sonra bu amaca uygun önemle adımlar atılmış, çalışmalar yapılmıştır. Binanın Roma dönemi özellekleri ortaya çıkarılmıştır. Bazı Roma eserleri buraya nakledilmiştir. Etrafındaki ev, dükkan gibi bazı işyerleri yıkılmıştır.
Türkiye'de, bilhassa İstanbul'da son 15-20 yılı içinde yakın tarihimizde, Hatta, zaman ve yoğunluk ilişkisi içerisinde Osmanlı tarihinde bile görmediğimiz bir tarihi eserleri ihya, tamir çalışmasına şahitlik ediyoruz.
AYASOFYA KÜLLİYESİ'NE BAŞKAN ERDOĞAN'IN ÖZEL İLGİSİ
-Ayasofya Külliyesi de yakın dönemde hayata geçirildiğini biliyoruz.
Evet, böylesine yoğun bir tamir faaliyetinden en çok nasibini alan eserlerin başında ise Ayasofya Külliyesi geliyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın ilgi vi takibiyle yıllarca ihmal edilmiş problemlere el atılmış ve maddi ve manevi yoğun bir çalışma başlatılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği çok önemli tamir faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Ayasofya'nın tarihi yazılırken bu çalışmaların önemi daha ayrıntılı anlatılacak, emek verenlerde tarihteki yerini alacaktır. Haluk Dursun gibi bir tarih ve kültür sevdalısının burada görevlendirilmesi ise Ayasofya'ya verilen önemin yansımadır. Ayasofya'nın cami tartışmalarıyla birlikte külliyenin diğer unsurlarının fonksiyonunu ifadaki eksiklikler de sanıyorum yeniden değerlendirilecektir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın türbelerle ilgili uygulamaları, medrese ile ilgili yaklaşımları da bunu teyit etmektedir.
MÜZE YAPILDIKTAN SONRA MEDRESE YIKILDI
-Ayasofya'da bir Medrese'nin varlığından bahsettiniz. O Medrese yıkıldı mı?
Ayasofya müze yapıldıktan sonra, camiye bitişik olan medrese yıkılmıştı. Buradaki medrese ilk defa Fatih tarafından yaptıtrılmıştı. Ancak, Kültür ve Turizm Bakanlığı büyük uğraşılarla, büyük mücadelelerle, bunun gerekliliğini dünyada ilgili çevrelere de kabul ettirerek, medresenin ihyasını sağlamıştır. Şimdi ince işçilikleri yapılıyor. Kuruluş amacına uygun hizmet vermesi için de Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy'un talimatıyla, Bakanlık tarafından gerekli planlamalar yapılmaktadır. İnşaallhh örnek bir çalışma olacak.
AYASOFYA FATİH'İN VAKFİYESİDİR AMAÇ DIŞI KULLANILAMAZ
Ayasofya'nın resmi kayıtlardaki durumu nedir? Bir vakfiye midir yoksa müze olarak mı geçmektedir?
Bu hangi kaydı kastettiğinize bağlı. Ayasofya Fatih'ın kılıç hakkıdır. Fetih hakkıdır. Fatih de burayı vakfetmiştir. Vakfederken de hangi şartlarda, hangi imkanlar, ne tür hizmetler için kullanılacağını ayrıntılı bir şekilde yazılı olarak belirtmiştir. Sadece hizmet alanları ve şartları değil ekonomik gelir kaynakları da, bu vakfın yaşaması için bağışlanan arazi, dükkan vb. gelirler de, tek tek, büyük bir titizlikle her şey yazılmıştır. Biz buna vakfiye diyoruz. Vakfiye vakfın anayasasıdır. Mahkeme tarafından incelenir, hukuka aykırı bir durum yoksa tescil edilir. Böylece devletin hukuki koruması altına alınır ve kimse, vakıfın, vakıf sahibinin izni olmadan onu değiştiremez. Mahkemenin tesciliyle devlet bunu da garantilemektedir. Vakıf sahibinin şartına riayeti sağlamak devletin sorumluluğudur. Vakfiyeye aykırı bir karar alınamaz. Alınırsa vakıf hukuka aykırı hareket edilmiş olur.
FATİH'İN AYASOFYA VAKFİYESİ'NDEKİ BEDDUASI BİLİNMELİ
-Vakfiyelerin amaç dışı kullanılmasını engellemek için bir bedduadan bahsedilir. Fatih'in böyle bir vakıf bedduası mevcut mu?
Vakfiyelerde şartlara uyanlara dua, uymayanlara beddua edilir. Fatih'ın Ayasofya Vakfiyesi'nde şu beddua yer almaktadır.
Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer'i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeriata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti üzerlerine olsun. Ebediyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir."
1918'DE İNGİLİZLER KİLİSE YAPMAK İSTEMİŞTİ
-Ayasofya'nın kiliseye veya müzeye dönüştürülmesi fikri ilk ne zaman ortaya atılmaya başlandı?
İstanbul'un fethi Batı tarafından kabullenilmemiştir. Onu geri almak ve kiliseye çevirmek hem geçmiş tarihlerde, hem yakın tarihlerde gündeme gelmiştir. Avrupa Parlamentosunda bile tartışılmış bir konudur. Zayıf olduğumuz zamanlarda bu talepler daha da yoğunlaşmıştır.
Mesela, Mondros mütarekesini takip eden günlerde Patrikhane, özellikle Ayasofya'nın kiliseye dönüştürülmesi için faaliyet göstermiştir. Rumların Ayasofya etrafından çok yüksek fiyatlarla ev ve arsa satın aldıkları belirtilmektedir. Yine Avrupalı bazı devlet adamları ile Yunanlıların ortak hareket ve bayanları dikkat çekmektedir. Mesela, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Gürzon 2 Ocak 1918'de şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Ayasofya bir Hristiyan kilisesiydi. Elbette eski haline getirilecektir."
1923'TE MÜZE FİKRİ ORTAYA ATILDI
-Müze olma fikri ne zaman gündeme gelmiş ve müzeye nasıl çevrilmiştir?
Yeni bilgiler 1923'te Ayasofya'nın müze yapılmasısının Atatürk tarafından dile getiridiğini gösteriyor. Murat Bardakçı'nın dünkü, ''Atatürk, Ayasofya'yı ibadete kapatıp müzeye çevirmeye tâââ 1923'te karar vermişti!'' yazısında bu konu ele alınmaktadır. Grace Ellison, "An Englishwoman in Ankara" kitabında anlatılan görüşmede. Mustafa Kemal, Ayasofya ile ilgili soruya şöyle cevap vermiştir: ''Hristiyanlığı dünyanın gözünde onore edebilmek için gücümüzün yettiği çabayı göstermeye çalışacağız. Ayasofya'yı cami olarak muhafaza etmemiz Katolik Kilisesi'ni hakikaten incittiği takdirde orayı müze hâline getirebilir veya ebediyyen kapatabiliriz. Hristiyan dünyasını kasten incittiğimizi hiç kimse söyleyememelidir".
CELAL BAYAR: MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ...
-Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesinde düzeltilmeye çalışılan Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin payı yok mu?
Celal Bayar ile, Ayasofya'nın müzeleşme operasyonunun yürüten Maarif Vekili Abidin Özmen'in anlattıkları da süreçle ilgili önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Celal Bayar hatıralarında Balkan Paktı anlaşması sırasında Yunanistan'ı da memnun etmek için diplomatik nedenle Ayasofya'nın müzeleştirildiğini anlatmaktadır. Ancak Ayasofya'nın çinilerini ortaya çıkarmak için yapılan müracaat ve verilen izin, izin verilen şahsın kimliği konuyla ilgi farklı değerlendirmelere sebep olmaktadır.
1931'DE BİZANS ENSTİTÜSÜ BAŞVURU YAPAR
-Bizans Enstitüsü ne zaman devreye girdi?
1931'de ABD'deki Bizans Enstitüsü adına araştırma yapan Thomas Whittemore Ayasofya'nın mozaiklerini araştırmak için çalışma izni ister. 1932'de "Bakanlar Kurulu kararı" doğrultusunda çalışmaya başlamıştır. Whittemore'un kişiliği, mesleğiyle ilgili farklı görüşler olduğunu ve Ayasofya'nın müzeleşmesinde etkili olduğuna dair farklı görüşler bulunmaktadır.
İNÖNÜ'NÜN MİLLİ EĞİTİM BAKANI ANLATIYOR
-1934'e gelelim. Müze olma konusu nasıl gündeme geldi?
İsmet İnönü Hükümeti'nin Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen'in anlattıkları ve faaliyetleri Ayasofya'nın müzeleşmesi açısından önemlidir. Özmen, Ayasofya'daki Protokol ziyaretçilerinin hatıra defterine şunları yazmıştır:
"1934 senesinde maarif vekili bulunduğum zaman, bugün tamamı tamamına tarihini hatırlayamadığım bir akşam yemeğinde merhum Atatürk'ün sofrasında her zaman olduğu gibi ilmi, içtimai ve tarihi konular üzerinde konuşuluyor idi. Söz Ayasofya'ya ve karşısındaki muazzam Sultan Ahmet camiine intikal etti. Atatürk başta olarak Ayasofya'nın bir dine ve bir sınıfa mal olarak kalmaktansa bütün milletler ve dinlerin ziyaretine açık olarak bir müze haline getirilmesinin uygun ve bilhassa bu yeni müzede Bizans eserlerinin toplanmasının muvafık olacağı ilmi bir şekilde konuşulmuştur"
-Müze olmasının tam tarihi nedir?
O konuşmadan sonra Ayasofya'nın vakıflardan Maarif, yani Milli Eğitim Bakanlığı'na devri sağlanır. Çünkü müzeler bu bakanlığa bağlıdır. Komisyonlar kurulur, çalışmalar hızlandırılır ve 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu'nun 2/1589 sayılı kararı ile Ayasofya Camii, müzeye çevrilir.
VAKIFLAR KANUNA AYKIRI BİR KARAR ALINDI
-Bakanlar Kurulu'nun bu kararı vakıflar kanuna aykırı değil mi?
Hukukçu değilim. Önde gelen hukuklarımızın açıklamalarına göre vakıf hukukuna aykırı bir durumla karşı karşıyayız. 2 Temmuz'da Danıştay'ın vereceği karar bu konudaki merakımızı da gidermiş olacak.
ATATÜRK'ÜN İMZASI ARAŞTIRILMALI
-Kararnamede Atatürk imzasının sahte olduğu iddia ediliyor. Bu iddiaları tartışmaya değer buluyor musunuz?
Kararnamenin aslının olmadığına dair de, özellikle Türk Tarih kurumu eski başkanı Prof Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun iddiaları var. Kararnamenin aslı Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı'ndadır. Arşiv Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal bu belgeleri fakire gönderdi. Hatta kararnamenin ilgili kurumlarına gönderildiğine dair belge de elimizdedir.
Kanunun resmi gazetede yayınlanma tarihi ve kaligrafiden hareketle bazı iddialar ileri sürülmektedir. Bu konuda farklı görüş sahipleriyle, bazı uzmanlarla değerlendirmeler yaptık. Atatürk'ün imza şekilleri, yöntemleri incelenerek, çok sayıdaki Atatürk imzası karşılaştırılarak ulaşılacak bir sonuç söz konusu. Tabi bu denli kapsamlı bir araştırma yapmadım. Ancak iddia sahiplerinin Atatürk'ün karakterinri, yönetim tarzını ve uygulamalarını daha dikkatli incelemeleri gerekir. Kriminal bir incelemenin bu iddialara cevap için dikkate alınmasında fayda var diye düşünüyorum.
Bu iddialar, Ayasofya'nın Atatürk'ün bilgisi dışında müze yapıldığı gibi bir görüşü desteklemek için ileri sürülüyorsa bunun da işin tabiatına aykırı olduğu bilinmelidir.
MİNARELER DE YIKILMAK İSTENDİ İDDİASI
Ayasofya'nın müzeye dönüştürüldüğü dönemde minarelerin de yıkılması gündeme gelmiş. Bu konuyu araştırma imkanınız oldu mu?
İbrahim Hakkı Konyalı'nın minarelerin yıkılmak istendiğini ve bunu kendisinin önlediği gibi bir iddiası var. Bunun doğru olmadığına dair itimad edilir görüşler de var. Sonuç bildirecek bir bilgiye sahip değilim. Önemine binaen geniş ve ciddi bir araştırma gerekir diye düşünüyorum.
SULTAN AHMED SANAT GALERİSİNE DÖNÜŞTÜRÜLMEK İSTENDİ Mİ?
-Bildiğiniz gibi son günlerde Sultan Ahmed Camii'nin de müzeye dönüştürülmesi tartışmaya açıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Sultan Ahmed'in sanat galerisine dönüştürülmesi bazı makalelere konu oldu. Bu bilgi size de ulaştı mı?
Sultanahmed'in 1926'da resim galerisi yapılmasıyla ilgili, Namık İsmail ve ünlü ressamlardan İsmail Çallı'nın ciddi bir girişimi olduğu biliniyor. Bunun için Kubbenin delinmesi gerektiği de savunuluyor. Ciddi mahfillerde ele alınan bir konu. Ünlü mimarlarımızdan Mimar Kemalettin'in önlediği bir girişim. Murat Bardakçı ve Beşir Ayvazoğlu'nun yazılarında bu konular ele alınıyor. Murat bey, hatta Ayasofya ile ilgili caz kulübü yapma girişimleri ve başka talepleri de anlatıyor. Bir ara kütüphane yapılmaya bile çalışılmış, Aslında bu yadırganacak bir durum değil. Yıldız Sarayı'nın gazino, kumarhane yapıldığını biliyoruz. Dolmabahçe ve başka yapılar için neticelenen veya girişim olarak kalan benzer durumlar da söz konusudur.
CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ DEĞERİNDEN KAYBETTİRMEZ
Ayasofya'nın turizme bir katkısı olduğunu ve camiye dönüştürüldüğünde bu katkıyı kaybedeceği söyleniyor. Katılıyor musunuz?
Buna katılmıyorum. Ayasofya başka bir şehre, başka bir ülkeye mi taşınıyor. Ayasofya İstanbul'dadır. Kıyamete kadar da devam edecektir inşallah. Tarihimiz boyunca üzerine titrediğimiz bir yapı. Sultanahmet Camii'nin ziyaretçi sayısını, turistler açısından taşıdığı değeri biliyor mu bu iddia sahipler?
Aslında bu sorunun cevabını bu ülkenin bu konudaki en yetkili ismi, Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy katıldığı bir televizyon programında, ülkemizin önde gelen bir turizmcisi kimliğiyle de ifade etmiştir: "Turizm açısından endişelenmem, Çözümünü buluruz. Süreci de yönetiriz. Turizm bir gerekçe olarak gösterilmesin. Çözüm ararsanız, çözüm var. Ve başarılı çözümler de var.Kimse merak etmesin"
AYASOFYA BİZİMDİR TARTIŞMA KONUSU YAPMAYALIM
-Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi konusu gündeme gelince Ortodoks dünyadan önce içimizdeki muhalif isimlerden tepki geldi. Onlar neden rahatsız?
Neden rahatsız olduklarına dair bir yorum yapmak istemem. Ayasofya hassas bir konudur. Yorumların, tarihle, kültürle, coğrafya ile, Türkiye ve dünya gerçeğiyle uyumuna veya tezadına bakarım. Bunun üzerinden bir tartışmaya girmek veya Ayasofya gibi mühim ve nahif bir konuyu münakaşa konusu yapmayı doğru bulmuyorum. Bir Türkiye, bir İstanbul ve Bir Ayasofya'mız var. Bizim olanı tartışmanın faydasını iyi değerlendirmeliyiz. Sloganik söylemlere, sosyal medya raitinglerine, şahsi heveslere, dikkat çekme arzularına edilmemesi gereken bir konudur Ayasofya. Fatih'in Ayasofya'daki sergilediği tavrı, asaleti, olgunluğu, tevazuyu, yüksek tasavvuru, medeniyet anlayışını, Bu mabede ve İstanbul'a bakışını esas almalıyız. Bu en azından onun hatırasını saygının bir gereğidir diye düşünüyorum. Sabrı, feraseti, nezaketi, ciddiyeti, bilgiyi, hikmeti elden bırakmamalıyız.
AYASOFYA'NIN CAMİYE ÇEVRİLME NEDENİNİ DOĞRU ANLAMALIYIZ
-Bir televizyon programınızda Ayasofya bir turnusol kağıdıdır diyorsunuz. Biraz açar mısınız?
Ayasofya'ya bakışımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Ayasofya camilik, namaz kılınacak yere ihtiyaç olup olmadığı yönüyle, biraz öte salt bir dini yaklaşım üzerinden tartışılmaya çalışılıyor. Bu doğru değil. Konuşmadan önce Ayasofya'yı doğru tanımlamamız, camiye çevrilme nedenini doğru anlamamız, tarihi fonksiyonlarını bilmemiz, günümüz açısından mahiyetini, gelecek açısından önemini iyi kavramamız gerekiyor.
Ayasofya'nın siyasi, sosyal, hukuki, dini kültürel ve farklı boyutları var. Ayasofya her şeyden önce aidiyet meselesidir. Bizim kendimize hangi tarihe, hangi iklime, hangi coğrafya, hangi kültüre ait hissetmemizle ilgilidir. Ayasofya ile ilgili konuşurken kaygılarımızın, söylemlerimizin kaynağı, bunlardan kimin istifade edeceği öneldir. Bu öncelikle yerli olmakla, milli olmakla ilgili bir konudur. Ayasofya bir bağımsızlık meselesidir. Geçmiş ve gelecek tasavvurumuzun ve iddiamızın düğümlendiği yerdir Ayasofya. Ayasofya bakışımız sadece Ayasofya'yı tanımlamıyor bugün. Kendidmdizi de tanımlıyor.
BATI AYASOFYA VE İSTANBUL'U KAYBETMEYİ HAZMEDEMEDİ
-Cami tartışması başladığı günden itibaren Batı'dan sert tepkiler geliyor. Batı neden bu kadar Ayasofya ile neden bu kadar ilgili?
Batı aslında İstanbul ile ilgili. Ayasofya bu işin kilidi. Bu ilgi yeni değil. Önceki sorularda da ifade ettiğim gibi tarihi bir ilgi. 29 Mayıs 1453'ten başlayan, kaybetmiş olmanın verdiği ruh halinin ilgisi. Zaman içinde bizim pozisyonumuza göre farklı şekillerde tezahür ediyor. Size İlk tepkilerden bir ikisi misal vereyim. Devamını da okuyucularımız zaten getirirler diye düşünüyorum. Erhan Afyoncu farklı ortamlarda ve yazılarında bu konuyu hep gündemde tutuyor ve örnekleriyle de anlatıyor. Beraber kaleme aldığımız Panaroma 1453 kitabında da bu metinlerden bazılarına yer verdik. Burada da özetleyelim:
"Hıristiyanlar İstanbul'un Türkler'in eline geçmesini Romalıların Kudüs'ü yakıp yıkması, Hazreti İsa'nın çarmıha gerilmesi ve dünyanın sonu gibi insanlık tarihindeki büyük felaketlerden birisi olarak algıladı.
Bir Venedik şiirinde İstanbul şöyle sesleniliyor: "Ağıtlar yaksın, korkunç düşüşüme gökyüzü ve bütün Hıristiyanlar! Bu ne biçim kader? Hıristiyanlar'ı körleştiren günahım ne benim? Felaketin bana yaklaştığını görmedi mi onlar?"
Bir diğer anonim çağrıda da Hıristiyanlar bir araya gelmeye çağrılıyordu: "Her şeye kadir Tanrım! Lütfunla Hıristiyanlığa güç ver! Barış ve birlik sağla! Ne Yunanistan'da ne Asya'da ve ne Avrupa'da tek bir Türk kalmayana kadar kovalamamız için bize büyük bir ordu kurmayı nasip et!"
Böyle yüzlerce tarihi metin var. Her ne kadar biz tarihi metinlerimizden beslenemesek de, Batılılar bu metinlerin yeni nesille aktarımında başarılı. Ve konu bir şekilde zihinlerdeki ve gündemdeki yerini muhafaza ediyor.