Tarihi günler yaşıyor. İnsanlık tarihinde belki de ilk kez bu kadar geniş çaplı bir salgın hastalıkla mücadele etmeye çalışıyor. Koronavirüs salgını ile ilk günden bu yana örnek bir mücadele veren ülkemizde, ilk kez tünelin ucunda ışık göründü. Geçtiğimiz Cuma günü ilk kez iyileşen hasta sayısı vaka sayılarını geçti. Şimdi yavaş yavaş normalleşme süreci konuşuluyor. Sadece teknolojide, iş hayatında ve sosyal hayatta değil dindarlık algısında da hayatımızda önemli değişimin olacağının altı çiziliyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Ali Köse ile koronavirüs salgınının dindarlık algısı üzerindeki etkisini ve sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu günlerde buruk karşıladığımız Ramazan ayını konuştuk.
SALGINDAN ÖLÜME ZİHNİMİZ HAZIR DEĞİLDİ
-Bütün dünya neredeyse koronavirüs salgını dışında hiçbir konu konuşulmuyor. İnsanlık neden bu kadar büyük bir travma yaşıyor?
Benim bu salgın ile ilgili yaptığım bir tespit var. Bizim zihnimiz ve alışkanlıklarımız salgınla gelen ölümlere hazır değil. Mesela bir yakınımız kanserden, trafik kazasından ölse bunu kabulleniyoruz. Ama bu salgınla gelen bir ölümü karşılamaya zihnimiz hazır değil. Devletimiz ve sağlık sistemimiz çok yerinde müdahaleler etti. Ama toplum olarak bilmediğimiz bir salgın ile mücadele ediyoruz. Müslüman olarak bizim bakışımız belli. Elbette bu süreçte Allah'a yakınlaşmaya çalışacağız. Bunu bir fırsat olarak değerlendireceğiz.
-Hocam geniş kitleleri etkileyen salgın hastalıklarda, doğan afetlerde hep bir "ilahi ikaz mı değil mi" tartışması başlar. Son yaşanan gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz mümin kişileriz. Mümin kişi Allah'ın kudret sahibi olduğuna ve her işin Allah'ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğine inanır. Bunu Kuran-ı Kerim'den örneklendirecek olursak "Kun fe Yekun" yani "Allah ol der olur". Tüm ilahi dinlerde bu böyledir ama İslamiyet bunu çok canlı ve diri tutmuştur. Burada bir problem yok. İnsanoğlunun yaşanacak bir kaderi var. Problem bana göre şuradan kaynaklanıyor. İnsanoğlunda başına gelen olumlu şeyleri kendisine, olumsuz şeyleri de başka bir güce atfetme özelliği vardır. Yaşadığımız hep olumsuz şeylerin Allah'tan geldiğini düşünüyoruz. Ben 1999 Marmara depremi üzerine deneysel alan araştırması yaptım. Bilimsel çalışmalar hep bunu gösteriyor.
OLUMLU ŞEYLERİ DE ALLAH'TAN BİLMELİYİZ
-İnsanlar sadece olumsuzluklar yaşadığında mı Allah'ı hatırlıyor?
Bir doğal afetle karşılaştığımız zaman hemen bunu gündeme getiriyoruz. Ülkemizde 2010 yılından sonra insanların refah seviyesi inanılmaz şekilde yükseldi. Kişibaşına düşen gelirde artış oldu. Sürekli olumlu haberler geliyordu. Ama bana hiçbir gazeteci "bu yaşadığımız olumlu gelişmeler Allah'tan mı" diye sormadı. Ama virüs salgını nedeniyle beni 20 gazeteci aradı. Allah insanoğlunun yönetimine bir dünya vermiş. Bir kanunlar çerçevesinde bir hayat sürüyoruz. Yaşadığımız olumlu ya da olumsuz her olayı Allah'ın gücüne atfetmemiz doğrudur. Ama burada şuna dikkat etmemiz gerekir. Çin'deki kötü beslenme alışkanlığından doğan bir virüs bütün insanlığı esir almış durumda. Burada iyi insanlar da hayatını kaybediyor.
HER OLAYDAN DERS ÇIKARMAMIZ GEREKİR
-Peki Hocam insanlığın kendisine çeki düzen vermesi için mutlaka bir ilahi ikaz mı gelmesi gerekiyor?
Bu ikazlar Kuran-ı Kerim'de var. Ayrıca insanlığın kendisine çeki düzen vermesi için ilahi bir ikaz gönderilmesini beklemek gereksiz. Allah bütün ikazlarını Kuran'da yapmış. Bu yaşanan salgını bir imtihan olarak değerlendireceksek ki öyle değerlendirmemiz gerekiyor; Birinci imtihanımız bu salgından nasıl kurtulacağımız ve bu salgından kurtulmak için alınan tedbirlere uymamızdır. Birinci imtihan bu. İkinci imtihan da bu salgından ders çıkarmaktır. Bizim yaşanan her olaydan ders çıkarmamız gerekir. Ancak bu hastalığın insanlara tek başına bir musibet olarak değerlendirmek ölen masum insanlara ve onların yakınlarına haksızlık olur. Her hatada bir ilahi ikaz beklersek ölümden sonra sorulacak hesabın da bir anlamı kalmaz.
YERYÜZÜNÜN MESCİD OLDUĞUNA İNANIYORUZ
-Müslümanlar mahsun bir Ramazan ayına girdi. Kabe'de tavaf yapılamıyor, Teravih kılınamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ortaçağda Hristiyanlar salgınların etkisinden kurtulmak için toplu dualar yapıyorlardı ve salgınlar hızla buralardan yayılıyordu. Salgının bulaşma yollarını artık biliyoruz. Salgın yakın temasla gerçekleşiyor. Secde sırasında virüsün bulaşma olasılığı çok yüksek. Camilerle ilgili alınan kararlar çok yerinde. Biz yeryüzünün mescid olduğuna söyleyen bir dine inanıyoruz. Tarihte çok salgınlar oldu. Kabe daha önce de kapandı. Daha önceki salgınlar da Ramazan ayında yaşandı. İnsanoğlu'nun yaşamadığı hiçbir şey yok.
Teravih ve Cuma kılınamaması ile ilgili olarak sosyal medyada yapılan eleştirilere bakıyorum. Çok fazla namaz hassasiyeti olmayan insanların bu konuda daha fazla konuştuğunu görüyorum. Bunları bir kenara bırakarak evimizde bu Ramazan'ı fırsata çevirmenin ve birbirimize yardımcı olmanın yollarını aramamız gerekir.
İNSAN MAALESEF UNUTKAN BİR VARLIK
-Toplumda bu süreçte dindarlık algısının güçlendiğini görüyoruz. Bu algının kalıcı olacağını düşünüyor musunuz?
Maalesef toplumun küçük bir kesimi dışında bu dindarlık algısındaki güçlenmenin geçici olacağını düşünüyorum. Sosyal araştırmalar hep bunu göstermiştir. Kuran-ı Kerim'de bu var. Mealen söylüyorum. Açık denizde geminin üzerinde iken bir fırtına kopsa, orada tevbe eder imana gelirsiniz. Ancak dalgalardan kurtulup kıyıya erişince hepsini unutursunuz. İnsanoğlu'nun bu karakteri Kuran'da bu şekilde aktarılmış. İnsan iyi ile kötü arasında gidip gelen bir varlık. İmtihan dünyası da budur. 1999 depreminde insanlarla konuştum. Dine yöneliş üst seviyedeydi ancak çok az kısmı dışında devamının geldiğini söylemek çok zor. Dönüşüm sağlayan ve bunu istikrarlı bir şekilde sürdüren insanlar elbette olacaktır. Kitleler halinde büyük dönüşüm sözkonusu olacağını düşünmüyorum.
-Hocam din görevlileri ve ilahiyatçılara bu salgın sürecinde görevler düşüyor mu?
Bazı yorumlar yapılıyor. Din adamları neden konuşmuyor. Din bu tür durumlarda insanlara moral verir, manevi destek verir. İnsanoğlunun zaaflarının olduğunu, yeryüzünü sınırsız bir şekilde tüketmemesi gerektiğini söyleyen yine dindir ve din adamlarımızdır. Sorumluluk anlamında din bize bir şey yüklüyor. Hastalar, yaşlılar, engelliler ve işsizler var. Ramazan nedeniyle onlara sahip çıkmak dini bir sorumluluktur.
EN YAKINIMIZDAKİNE YARDIM EDELİM
-Çok farklı bir Ramazan ayı yaşıyoruz. Bütün Kabe dahil olmak üzere bütün camiler ve mescitler bu Ramazan'da kapalı kalacak. Bütün Müslümanlar evlerinde mahsun bir Ramazan'ı karşıladı. Peki bunu bir fırsata dönüştürebilir miyiz?
Elbette bunu bir fırsat olarak düşünüyorum. Ramazan elbette zorlukları olan bir ibadet. Bu Ramazan'ın insanlar tarafından daha farklı algılanacağını ve evdeki zorunlu geçirilen vaktin iyi değerlendirileceğini düşünüyorum. Bu Ramazan'ı fırsata çevirebiliriz. Bir şeyin de altını çizmek istiyorum. Kendimize Müslüman olmayalım. İhtiyacı olan, işinden olan insanları bulup yardım etmemiz gerekir. Kuran-ı Kerim'in emridir bu. Birinci vazifemiz yakınlarımıza yardım etmektir. Buna çok dikkat etmemiz gerekir. Önce yakın çevremizdeki insanlardan yardım etmeye başlamalıyız. Toplumsal barış da böyle sağlanır. Bir komşunuz var ihtiyaç sahibi. Ancak siz yardımlarımızı uzaklara gönderiyorsunuz. Bu doğru değil. Cuma hutbesinin sonunda okunan uyarı da budur. Bu dönemde aile bağlarımızı güçlenmeliyiz. Yaşlılarımıza destek olmalıyız. Bir arada uzun süre yaşamak aile bağlarını güçlendirir de zarar da verebilir. Burda bireylere büyük rol düşüyor.
Çok sevdiğim bir söz ile bitirmek istiyorum. "Hayat mezarların çözdüğü dolaşık bir yumaktır." Dünya hayatının her şeyin gelip geçici olduğunu kavramak için bu Ramazan ayının vesile olmasını diliyorum.