25 Aralık Kadına Yönelik Şiddetle mücadele Günü tüm Türkiye çapında büyük bir kampanya ile gündeme getirilirken Ordu'dan gelen bir haberle bir kez daha sarsıldık. Ordu'da Ceren Özdemir isimli gencecik bir üniversite öğrencisi antisosyal bir cezaevi firarisi tarafından vahşice katledildi. Bir insan hiç tanımadığı gencecik bir kızı neden vahşice katleder. Bu korkunç dürtünün ardında yatan nedenler ve kadına yönelik şiddetin psikolojik arka planında neler yatıyor. Bu konuda merak edilen tüm soruları Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar'a sorduk.
ANTİSOSYALLER AHLAKİ SORUMLULUK HİSSETMEZ
-Türkiye kadına yönelik şiddeti tartışırken, Ordu'da vahşice işlenen Ceren cinayeti ile bir kez daha sarsıldı. İnsanı böyle kötülüğe iten dürtü nedir sizce?
Böyle vahşi cinayetleri işleyenler ağır psikopatlardır. Dünyayı bir avlanma arenası olarak görür ve 'zarar vermezsem zarar verirler' diye bakar. Başkalarına eziyet etmezlerse kendilerinin kurban olacaklarını düşünür ve ahlaki açıdan hiçbir sorumluluk hissetmezler. Vicdan eksikliğiyle malul, pişmanlık hissedemeyen kişilerdir bunlar. Toplumun aşağı yukarı yüzde 1'ini oluştururlar. Bir yelpazede hafiften en ağır ve habis biçimlerine dek görünürler. Habis antisosyaller böyle vahşi cinayetleri işleyen kriminal tipler olarak zuhur eder, daha 'beyaz yaka' olanlar ise yasalarla başlarını derde sokmadan başkalarını kandırır ve onları suistimal ederler, antisosyalliğin özendirildiği bir şirket kültüründe acımasız "CEO"lar haline de gelebilirler. Habis antisosyaller öldürerek tanrılığı oynuyorlar. Hayatta bir baltaya sap olamamış bu insanlar, bir insanın canını alarak çok kısa süreliğine de olsa bir zafer elde ettiklerini sanıyorlar.
CEZALAR CAYDIRICI OLMALI
-Bu insanlar için ceza caydırıcı olabilir mi?
Ceza kesinlikle antisosyaller için caydırıcıdır ve ne kadar kuvvetliyse o kadar caydırır. Antisosyaller, psikopatlar sadece kendilerinden daha güçlü gördükleri bir yapı karşısında geri adım atar. Antisosyal kişilik bozukluğu psikiyatrinin rehabilitasyon konusunda en başarısız olduğu alanlardan biridir. Yalnız devlet otoritesi bu insanlar üzerinde caydırıcı olabilir. Kanunlarda boşluk olmaması gerekir zira boşluk gördükleri zaman mutlaka yararlanırlar. Suça ve cinayete eğilimli insanların mutlaka devlet tarafından kontrol altında tutulması ve devletin nefesinin enselerinde olduğunu hissetmeleri gerekir.
-Bu tür antisosyallerin deli raporu alıp ceza almaktan kurtulmaları mümkün mü?
Çok tartışmalı bir konu bu. Ben antisosyallerin cezai ehliyete tam vakıf olduklarını düşünüyorum. Birçok uzman da bu konuda benim gibi düşünüyor. Bunlar kötü insanlar. Ahlaken de dinen de kötü. Kötülüğü tıbbın egemenlik alanında tanımlamak bu kişilere masuniyet vermez. Sadece bileşenlerini daha iyi anlamamızı sağlayabilir.
AİLE SEVGİSİ ISLAH EDEBİLİR
-Ailede alınan eğitim ve telkin etkili mi?
Geçtiğimiz günlerde bir kitap okuyordum. psikopatları çalışan bir profesör, kendisi de psikopatların girdiği tektiklere giriyor ve beyin incelemelerinin onlarınkine özdeş aynı olduğunu görüyor. Kendi köklerini araştırıyor ve ailesinde 5 tane cinayet görüyor. Diyor ki: Ben de bir psikopat olabilirdim, beni koruyan annemin o eşsiz, sarıp sarmalayıcı büyük sevgisiydi. Genlerimizi seçme şansımız yok, o genler doğru bir aile terbiyesi ve sevgisiyle ıslah edilebilir. Bakın şiddet de merhamet de ailede başlıyor. Ailede şiddeti gören çocuk "demek kadınlara şiddet uygulanabilir, kadınlar bu dilden anlıyor" diyor. Şiddete maruz kalan çocuk ileri yaşında şiddeti bir yöntem olarak kolaylıkla benimsiyor.
-Teknolojinin, iletişimin, internetin, sosyal medyanın başdöndürücü gelişimi anne baba eğitiminin önüne geçti. Bu durum davranışları nasıl etkiliyor.
Anne baba kaşını kaldırdığı zaman uslu duran çocuk artık yok. Çocuklar ahlak eğitimlerini ekrandaki başı boş videolardan alıyor. Bu büyük bir boşluk, bir umarsızlık doğuruyor. Ekran teknolojileri çocuklara şiddet satıyor ve onları heyecanlandırıp uyararak cazibe sağlıyor. Çocukları şiddet içeren oyunlardan olabildiğince korumamız gerek.
Kanada'da güzel bir örnek var. Empatinin kökleri eğitimi. Bir bebek 6 aylıkken sınıflara getiriliyor ve her ay sınıfı ziyaret etmiş oluyor. Çocuklar bir bebeğin ne kadar zor büyüdüğünü görüyor ve onun sevgisini içselleştiriyor. Bir canlıya hürmet etmeyi öğreniyor. Bu yöntemle okul içi kabadayılık ve şiddet neredeyse yarı yarıya azalıyor.
DİN, AHLAK, MANEVİYAT ÇOK ÖNEMLİ
-Peki ahlak, maneviyat ve din gibi kavramlar etkili mi?
Elbette, insanlar kendilerini frenleyecek bazı içsel dizgelere sahip olursa antisosyal dürtüler açığa çıkamaz. Bunlar nedir; dindir, ailede verilmiş bir ahlak terbiyesidir, toplumdan alınmış bir manevi değerdir, okulda alınmış bir merhamet eğitimidir. Okullarda merhameti öğretmeliyiz. Bu dil bilgisi kadar önemlidir. Okullarda iyi-kötü, merhametli-zalim gibi kavramlar üzerinden drama eğitimi verilmeli.
-Kadına yönelik şiddette birçok adım atıldı. Ama hala bu yönde haberler geliyor. Bu konuda neden mesafe alamadık.
Biz bir taraftan yaparken diğer taraftan bozuyoruz. Örneğin medyanın dili tam düzelmiş değil. Şiddeti ballandıran, normalleştiren, şiddete mazeret üreten bir dil şiddeti mazur gösterir. Bu yapılmazsa şiddet kanıksanır ve toplumun üzerinde yarattığı etki azalır. Kadına, çocuğa veya diğer canlılara şiddet uygulayan failler basında deşifre edilmeli. Aşırı cinsiyetçi söylemlerle kadını tahfif eden, erkeğin kadın üzerinde psikolojik şiddet uygulamasını normal gösteren söylemler, görüldüğü yerde kınanmalı.
KADINI KENDİ MÜLKÜ GÖRÜYOR
-Boşandığı ve bir daha belki de görmeyeceği kadını vahşice öldürüyor. Kendisinin de o kadının da hayatını bitirmeyi göze alarak. Buradaki psikoloji nedir?
Burada ben sevgi değil narsisitik bir durum olduğunu düşünüyorum. Şunu demek istiyor: Sen benim mülkümsün ve ben senin hayatın üzerinde istediğim gibi karar verme hakkına sahibim. Benim olmayacaksan da yok olmayı hakkediyorsun. Burada sevgi değil, elde edemediğini yok etme arzusu var. Sevda cinayeti, namus cinayeti gibi kavramları tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. Bunlar narsisizm cinayetleri.
-Eğitimli çevrelerde şiddet konusu yaygın olduğunu görüyoruz.
Temel eğitim anne baba eğitimi olmalı. Toplumumuzda anne babalığı "saldım çayıra mevlam kayıra" düzeyinde yapmaya devam ediyoruz. Antisosyallerin neredeyse tamamı anne ve babalarından sevgi görmemiş insanlar. Bunların bir kısmı intikamcıdır. Kendilerinden esirgenen sevginin öcünü başkalarından almak isterler. Ordu'da gencecik kızımız neden öldürüldü? O pırıl pırıl, hayata dair ümit taşıyan bir varlıktı. Yapabildiği tek şey acımasızca yok etmek olan bir cani, onu gencecik olduğu için de hedef seçmiş olabilir.
DÜNYADA ANTİSOSYALİTE ARTIYOR
-Batı'da nedir durum. Orada da seri katil haberleri ile sık sık karşılaşıyoruz.
Bizde seri katiller yok. Çünkü bizdeki frenler yakın zamana dek kuvvetliydi. Antisosyalite bütün dünyada artış gösteriyor. Anne babalığı zayıflaması ve ahlaki rol model olmaktan çıkmalarıyla, popüler kültürün yüzer gezer belirsiz bir ahlakı belirlemesi ve nihayet vahşi kapitalizmin düşene tekme atmayı meşrulaştıran rekabet sistemi psikopatiyi dünyada neredeyse iki katına çıkarmıştır.
-Şiddet polisiye yöntemlerle engellenebilir mi?
Antisosyallerin ileri formlarında, suçu önlemek biraz daha zor olabilir. Ancak daha hafif düzeyde antisosyallerde suçun önüne geçebiliriz. Daha önemli olan toplumsal bir seferberlik. Okullarda merhamet eğitimi verilmeli, toplumda bu insanlar kınanmalı, aileler çocuklarında böyle davranışı gördüklerinde hemen müdahale etmeli.
ÖFKE KONTROLÜ ÖNEMLİ
-Öfke kontrolünü de bir sorun olarak görüyor musunuz?
İnsanın içerisinde bir şiddet dürtüsü var. Bunu engellemek gerekir. Öfke yapıcı bir şeye de dönüşebilir. Bir insan hakları kuruluşunun, toplumsal hareketin, bir siyasi hareketin öncüsü olabilir. Öfkeyi cesarete dönüştürebiliriz. Ama öfkeyi şiddete dönüştürdüğümüzde sorunlar başlıyor.
-Şiddet konusunda günlük söylemlerimize de dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyor musunuz?
Kadına yönelik şiddeti konuşurken "cinnet" kelimesinin kullanılması da sakıncalı. Sanki bir anlık gözü dönmüşlük gibi anlatılıyor. Burada güçsüze karşı güç kullanmayı normal gösteren bir vicdansızlık var. Cinnet, şiddetin bir bahanesi gibi gösteriliyor. Daha güçlü olanın güçsüze şiddet uygulamasını meşru görmemiz sorunlu. Bu durumun toplumsal zihniyet olarak önüne geçmemiz lazım. Tribünlerdeki tezahürattan, spor yorumcularının ve siyasetçilerin söylemlerine kadar şiddet içerikli ifadeler ve nefret suçları ayıplanmalı. Stadyumlarda kadın cinsiyetine yönelik küfürler şiddeti normalleştiriyor. Toplum erkek şiddetini yücelttiği ve erkeğe şiddet uygulama hakkı verdiği sürece bu konuda mesafe alamayız. Kimden gelirse gelsin şiddet görüldüğü yerde ayıplanmalıdır.
ŞİDDETİN BİRÇOK ÇEŞİDİ VAR
-Şiddet sadece fiziksel midir?
Elbette değil. Psikolojik şiddet var. Ekonomik şiddet var. Kredi kartını almak, para vermemek gibi. Cinsel şiddet var. Sosyal şiddet var. Eşini, ailesi ve arkadaşları ile görüştürmemek gibi. Aşağılamak, yalnız bırakmak, alay etmek bunlar hep şiddet kavramı içerisinde değerlendirilmeli. 'Sen insan değilsin, saygıya layık değilsin' diyor. Muhatap olan kişide şiddet, özgüven azalması olarak karşılık buluyor. Şiddet gören kişinin haysiyeti ve kişiliği zedeleniyor, insanlıktan muaf tutulmuş oluyor.
-Kadına yönelik şiddetten çocuklar nasıl etkileniyor?
Şiddetin çocuklara da büyük maliyeti oluyor. Annenin gördüğü şiddet bir ayna gibi çocuklara yansıyor. Onlar da şiddete yatkın varlıklar haline geliyor. Şiddet gören annelerin üçte biri çocuklarına şiddet uyguluyor. Sonra o çocuklar da eşlerine ve arkadaşlarına şiddet uyguluyor, bir sarmal uzayıp gidiyor.