Başkan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen ve ana teması 'Şehirlerin Dili' olan "2. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi"nde konuştu. İşte Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları:
MİMARİ, ŞİİR, MUSIKİ...
Tarihe baktığımızda kimi şehirlerin içinde eğlence için insanların katledildiği arenalarıyla öne çıktığını görüyoruz. Kimi şehirler 'cadı' suçlamasıyla insanların yakıldığı meydanlarıyla üne kavuşmuştur. Kimi şehirler yüz binlerce canın telef edilerek yükseltildiği devasa yapılarıyla tarihin sayfalarına kaydedilmiştir. Bizim medeniyetimiz ise 'önce insan' diyen bir tasavvurun eseri olarak inşa edilmişlerdir. Yahya Kemal'e göre bizim devlet kurma ve askerlik dışında dünya ortalamasının fevkinde olan üç büyük sanatımız vardır. Bunlar mimari, şiir ve musikidir. 'Hüner bir şehir bünyad etmektir/Reaya kalbin abad etmektir.' Fatih bu mısralarıyla aslında bizim şehirlerimizin kuruluş amacını da ifade ediyor. Devleti ve şehri yaşatmanın yolunun insanı yaşatmaktan geçtiğini ifade eden bir medeniyetten söz ediyoruz. Farabi buna 'Erdemli şehirler' diyor. Camileriyle, medreseleriyle, kütüphaneleriyle, şifahaneleriyle anılan şehirleri inşa ve imar eden bir ecdadın torunlarıyız biz, biz farklıyız. Bizim öyle dediğim gibi arenalar vesaire. Bunla ilgili olarak da bazı dostlara öyle dedim 'Kapalı spor salonuna arena adını veriyorsunuz. Hiç düşünüyor muyuz bu ismi verirken?' Ve bunların birçoğunun ismini böyle değiştirdik. Ne demek arena? Roma'yı biz arenalarıyla tanıyoruz ama bizim ecdadımız bu tür şeyler inşa etmedi.
İstanbul Edirne, Bursa, Konya başta olmak üzere tarihe mal olmuş bütün şehirlerimiz insan merkezli olarak kurulmuştur. Her sokağı, caddesi, hatta her taşı insanı yansıtan bir anlayışla şekillenen şehirlerimiz, sahip olduğumuz zengin kültürün, derin fikriyatın ve bu noktada gerçekten özgün estetik anlayışın bir tezahürüdür. Şehirlerimizi birer mektebe, sakinlerini de o mektebin talebelerine benzetebiliriz. İstanbul başta olmak üzere kadim şehirlerimizin her biri, ders almasını bilenler için birer mekteptir.
Başkan Erdoğan, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası'nda açılan "Osmanlı'dan Günümüze Ahilik Zaman Tüneli Sergisi"ni gezdi.
TEMEL SAĞLAM, MAYA SAĞLAM
Şehirleri çirkinleşmiş, ruhsuzlaşmış, fiziki ve manevi olarak yıkıma uğramış bir medeniyetin öne çıkma ihtimali yoktur. Elimizdeki binlerce yıllık medeniyet mirasının gücü sayesinde bu kayıpları kısa sürede telafi edebileceğimize ben yürekten inanıyorum. Madem temel sağlam, madem maya sağlam, öyleyse bunun üzerinde çok daha iyisini bu millet inşa edebilir. Şehirlerimize kendimize nasıl bakıyor, ihtimam gösteriyorsak öyle davranmalıyız. Asıl marifetin insanların kalbini, ruhunu, benliğini inşa edecek, onlara huzur verecek şehirler imar etmek olduğunu unutmamalıyız. Bu amaçla bir süredir marka şehirler diyoruz. Yaşanabilir şehirler diyoruz. Dikey mimari değil, yatay mimari diyoruz. Sebebi bu. Göğe değil toprağa yakın olmanın faziletini anlatıyoruz. Yaşanabilir şehirler, marka şehirler mutlaka kuracağız. 'Bu dikey olursa kurulur' diye bir mantık yok. Yatay mimarinin oluşuyla da bunu inşa etmemiz mümkün. Hem medeniyetimizin izlerini koruyacak hem modern dönemin şartlarına uyum sağlayacak hem de küreselleşen dünyada 'Ben de varım' diyebilen şehirler kuracağız. Geleceğin dünyasında şehirlerini yenilerken şehir kültürünü, şuurunu ve ruhunu korumuş devletlerin arasında yer alacağız. Bunun için önce kendi hazinemizi tüm unsurlarıyla keşfedecek, sahiplenecek, hazmedeceğiz.
AVRUPA'DA INSANLARI YAKIYORLARDI
FATİH Sultan Mehmet Han İstanbul'u fethettiğinde bu şehir 13. yüzyıldaki Latin istilası sebebiyle ağır yara almıştı. İstanbul'u yeniden ayağa kaldıran, eşi bulunmaz bir şehir haline getiren yöneticileriyle, mimarlarıyla, kültür ve sanat erbabıyla ecdadımızdır. Daha Amerika keşfedilmemişken, daha Paris'in, Londra'nın esamesi okunmazken İstanbul her alanda dünyanın merkeziydi. Avrupa'da insanlar içlerinde şeytan var diye yakılırken, İstanbul'da bırakınız insanları, güvercinler, kediler, köpekler bile şefkatle bağırlara basılıyordu.
MİLLET BAHÇELERİ BETONLAŞMAYA KARŞI ÇIKIŞTIR
SON yıllarda ülkemizin her yerinde şehircilik alanında çok ciddi bir hassasiyetinin gerçekleştiğini görmekten memnuniyet duyuyorum. Millet bahçelerine bu kadar iddialı girişimizin sebebi buradan kaynaklanıyor. Hep söylüyoruz ya, betonlaşmaya karşı bir çıkış. İşte millet bahçeleri bu betonlaşmaya karşı bir çıkış olduğu gibi bütün ailelerin, çocukların gerçekten yatıp yuvarlanabilecekleri yerler ve onların da bir köşesinde millet kıraathaneleri olsun ki oralarda da gelsinler kitaplarını, derslerini çalışsınlar istiyoruz. Bu bir çıkıştır. İnşallah bundan sonra çok daha büyük bir yükselişe, değişime, ilerlemeye şahit olacağız.
ŞEHIRLER DE İÇİNDEKİ İNSANI İNŞA EDER
İBN Haldun "Coğrafya kaderdir"der. Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor; 'Nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır gördüm. Ben dahi bile yapıldım taşü toprak aresinde'. Evet insanın şehri kurması güzelleştirmesi gibi şehir de içindeki insanı inşa etmiş ve geliştirmiştir. Eşrefoğlu Rumi de "Her şey bir merdiven gibidir, kişi onunla yukarı da çıkabilir aşağı da inebilir" der. İşte bizler de kaderimize uygun bir şekilde bir şehrin içinde doğarız bir şehrin içinde yaşarız orada hayatımız nihayete erer. Şehrin bizi yukarı çıkarması veya aşağı çekmesi bizim tercihlerimize bağlıdır.