İŞTE NECDET KUTSAL'IN AÇIKLAMALARINDAN BAŞLIKLAR:
Bizim kuşağımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dan cihat kavramını ve onun gerçek manasını öğrendi. Onun tedrisatından geçen (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da onlardan biridir.) 1970'li yılların genç kuşağı, önlerindeki öncelikli en önemli vazifenin İslam Birliği'ni gerçekleştirmek olduğunu öğrendi. Hepimiz şahidiz ki, o, bütün ömrünü bu hedefin tahakkuku için harcadı. Vefatına yakın günlerde etrafına üşüşüp mal/mülk taksimatı için ensesinde boza pişirenlere bile en önemli ve öncelikli görevin "İslam Birliği'ni gerçekleştirebilmek için cihat etmek" olduğunu söylemekten geri durmadı.
Milli Gazete eski Genel Yayın Yönetmeni Necdet Kutsal
AK PARTİ'YE MUHALEFETİ ANA EKSENİNDEN ÇIKARDILAR!
Erbakan Hoca'nın etrafında yer alan bazı şahıslar onun ailesini ileri sürerek, kurduğu beşinci partiyi de bir kez daha budadılar. Bu olaydan bir-iki yıl sonra Erbakan, Rahmet-i Rahman'a kavuştu (Mekanı cennet olsun). Onun ailesini ileri sürerek partisini bir kez daha güçsüzleştirmekten çekinmeyenler, vefatından sonra Erbakan ailesinin kökünü bu siyasetin içerisinden söküp attılar. Sadece bununla kalsalar iyi, Erbakan'ın AK Parti'ye yönelik muhalefetini de ana ekseninden çıkartarak o kutlu yürüyüşü bugün aklımızın, hafızamızın alamayacağı bambaşka bir maceraya sürüklediler.
MİLLİ GÖRÜŞ PARTİSİNDEN BİR ESER BIRAKMADILAR!
İşin başındaki üç beş kişi, onun hitap ettiği siyasi camiayı bugün de yanlış yönlendirmeye devam ediyor. Saadet Partisi akıllı politikalarla bugün en azından Meclis'te grubu olan bir parti konumunda olabilirdi. Ne yazık ki, ipleri elinde bulunduran bir grup, Erbakan Hoca'nın vefatından bugüne, yapılan her seçimde tabana yanlış mesajlar verip, onları yanlış yönlendirerek Milli Görüş'ün partisinden bir eser bırakmadılar.
ERBAKAN HOCAMIZDAN FERSAH FERSAH UZAKLAŞTILAR
2011 yılının sonlarından beri bu arkadaşlarla herhangi bir diyalogum yoktur. Ne yapıp ettiklerini bilmiyorum ama, her kritik kavşakta bu dava kardeşlerimi Hocamızın görüşlerinden fersah fersah uzaklara savurduklarını üzülerek izliyorum. İttifakların yasal hale getirildiği 24 Haziran seçimlerinde bile tabanı yanıltmaktan çekinmediler. AK Parti onlarla samimi bir ittifakı ısrarla istediği halde onlar, tabanı AK Parti'nin taleplerini karşılamadığı yalanına inandırarak, gidip ittifakı CHP ile ittifak yaptılar. Bu ittifak neticesinde bir adet milletvekili kazandılar. Fakat kazandıkları vekilin, ilk fırsatta Sayın Kılıçdaroğlu'nun Ankara yürüyüşünün Sakarya ayağında HDP'lilerle birlikte yer aldığını görünce buradaki tercihte bile Saadet'ten ziyade başkalarının etkin olduğunu anlamış olduk.
DSP SEÇİME GİRMİYOR, SAADET İSE GİRİYOR!
Her ikisi de aynı amaca hizmet ediyor. DSP diyor ki "Seçime girersem oylar bölünür, CHP zayıflar." Saadet diyor ki, "Seçime girmezsem oylar AK PARTİ'ye kayar, CHP zayıflar."
8 milyon seçmenin oy kullanacağı bir seçimde 100 bin oyla yarışta olamazsınız. Saadet yöneticileri seçime girmekle bir iddia sahibi olmuyorlar. Tabanı serbest bıraktığında gideceği mecra bellidir. Seçime girerek bu gidişi önlemeye çalışıyorlar. Ama çıkıp yürekli bir şekilde "Biz CHP'ye güç vermek için bu kararı aldık" demiyorlar. Buna parti yöneticileri itiraz edebilir ama her şey gözler önünde.
ONLAR DA BİLİYOR Kİ; 23 HAZİRAN'DA 2 PARTİ YARIŞACAK!
Milli Gazete'yi yöneten arkadaşlar da yeni hükümet sistemiyle Türkiye'nin iki partili bir döneme doğru evrildiğinin farkındalar. Partiler artık ittifak çatıları altında toplanıyor. 23 Haziran'da yapılacak seçim, tıpkı devlet başkanlığı gibi bir seçim özelliği kazandı. Fazla aday olsa da hepimiz biliyoruz ki seçimin iki adayı var. Böyle bir süreçte gazetenin önemli koltuğunda oturan kardeşlerimizden biri CHP'nin adayını iftara davet edip evinde ağırlıyor ve "Mağdur olduğunuz için sizi destekliyoruz" diyor.
212 BİN SEÇMENİN OYU ŞAİBELİ, 16 BİN OY GERİ ALINDI BİLMİYOR MUSUNUZ?
Mağduriyet nerede? YSK 754 sandıkta açık usulsüzlük yapıldığını belirlemiş; 212 bin seçmenin oyunun şaibeli hale geldiğini söylemiş. İstanbul'da oyların yeniden sayımı kabul edilmemiş ama seçmenin yaklaşık yüzde 10'una tekabül eden oylar sayılınca AK PARTİ çalınan 16 bin oyunu geri almış. Bu arkadaşlar mağdurun manasını benden iyi bilirler. Sormamız gerekir; mağdur olan kim?
SIRA İSTANBUL'A GELİNCE ÇAMURA YATIYORLAR
Saadet Partisi ile CHP'nin itirazı aynı. Her ikisi de "Madem sandıklar usulsüz kurulmuş neden üç oy geçerli de, bir oy geçersiz?" diyor. Her iki partinin de söylediği bu. CHP suçüstü yakalandı, safa yatması anlaşılabilir. Ancak Saadet'in hukukçuları yargının sadece önüne gelen talebe bakabileceğini bilmiyorlar mı? CHP ile aynı dili kullanacaklarına; dönüp onlar Artvin/Yusufeli'de ne olduğunu neden sormuyorlar? Sormazlar, biliyorlar ki sordukları zaman CHP'nin mumu söner. Oradaki seçimi birkaç oy farkla AK PARTİ kazandı. CHP, kısıtlı seçmen oy kullandı gerekçesiyle iptal istedi ve seçim iptal edildi. Hangi seçim iptal edildi? Yusufeli Belediye Başkanlığı seçimi. Peki oradaki sandıklarda da üç oy pusulası kullanılmadı mı? Neden meclis seçimi, muhtarlık seçimi iptal edilmedi? Çünkü CHP sadece Belediye Başkanlığı seçiminin iptalini istedi. Sıra İstanbul'a gelince neden çamura yatıyorlar.
ERBAKAN HOCAMIZ HAYATTA OLSAYDI...
Asla bunlar gibi muhalefet yapmazdı. Erbakan'ın çıkıp, "Çamlıca'da 60 bin kişilik camiye ne hacet" diyebileceğini ileri sürenin aklından zoru vardır. O olsaydı derdi ki, "60 bin az, 100 bin kişilik yapın. Ancak bize muhteva gerek. Gençliğin milli ve manevi duygularla yetişmesine önem verin. 60 bin, 100 bin kişilik camiilerimiz dolup taşsın."
Saadet Partisi'ne gerçekten gönül verenler, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dan şuna benzer cümleleri defalarca duymuş olmalılar:
"Bugün, komşularımızdan Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da yaşanan zulümlerin esas hedefi Türkiye'dir. Türkiye İslam'ın son kalesidir. Hedef, etrafını istikrarsızlaştırarak bu kaleyi düşürmektir."
"Cennet mekân Abdulhamit Han'dan toprak tavizi koparamayan Siyonistler, 1897 yılında Basel'de kongrelerini toplayarak burada üç önemli karar aldılar. Bunlardan birisi Sultan Addulhamit'in tahtan indirilerek Osmanlı'nın yıkılması, ikincisi Filistin topraklarının işgal edilerek küçük bir Yahudi devletinin kurulması, üçüncüsü ise Fırat/Nil arasındaki toprakları da içine alınan sözde Büyük İsrail Devleti'nin ilan edilmesi."
Rahmet-i Rahman'a kavuşan Erbakan Hoca'dan yüzlerce kez dinlediğim bu ve benzeri tespitlerin doğruluğuna o gün de yürekten inanıyordum, bugün de yürekten inanıyorum.
OLYMPOS'UN ÇOCUKLARI VE HİRA'NIN EVLATLARI ARASINDAKİ SAVAŞ
Bizim kuşağımız Rahmetli Erbakan Hoca'nın Yeniden Büyük Türkiye tasavvuruyla büyüdü.
Gerçek Erbakan takipçilerinin, bugün PKK ve FETÖ yetkililerinin "Biz faşist AKP'yi geriletmek için İstanbul'da CHP'nin adayının kazanması için çalışacağız" cümlelerini iyi kavradığına inanıyorum. Gerçek Erbakan sevdalılarının bu savaşın Olympos'un çocuklarıyla Hira'nın evlatları arasında geçtiğini benden daha iyi bildiklerini düşünüyorum.
Ve inanıyorum ki gün; kin gütme, tokat atma günü değil; gün, birbirimize merhametle yaklaşma, birbirimize omuz verme, Hira'nın evlatları olarak aynı safta birleşme günüdür. Gün; el birliği, güç birliği yaparak Yeniden Büyük Türkiye yürüyüşünün önünü kesmeye çalışanlara "Dur" deme günüdür. Eğer mesele Erbakan'dan devraldığımız hayalleri gerçekleştirme meselesiyle, o zaman gün; aramızdaki her türlü ayrılığı bir kenara atıp, omuz omuza aynı hedefe yürüme günüdür.
Biz 28 Şubat'ları yaşayarak bugüne geldik. Ailelerimiz dağıldı, çoluk çocuğumuz savruldu, bir nesil heba olup gitti. 60/70 yıl inançlarımıza baskı yapıldı. Gerçek vatanperverler olan Milli Görüşçüler irticacı, devlet düşmanı diye yaftalandı. Ama bugün Erdoğan'ın yeniden inşa ettiği Türkiye'de temel hak ve özgürlükler noktasında bütün sorunlar ortadan kaldırıldı.
Erbakan'ın vefatının 8. yılı! İşte 85 yıl vatana hizmet için atanan ömrün hikayesi
ERBAKAN HOCAMIZ PRİM VERMEZDİ
İçinde doğup büyüdüğüm, her biriyle 40-45 yıl birlikte yol yürüdüğüm gerçek dava erlerine tavsiyede bulunmak benim haddim değil. Onların sürüp gitmekte olanın bir Hak/Batıl savaşı olduğunu benden daha iyi bildiklerine inanıyorum. Onların her türlü hamaseti ellerinin tersiyle itip, alnı secde görenlere sırt dönmeyeceklerine inanıyorum. Biz, müminlerin kardeş olduğunu o ocakta öğrendik. Şartlar ne olursa olsun kardeş kardeşe sırt dönmez. Tek üzüldüğüm, bugünkü Saadet üst yöneticilerinin muhalefet anlayışlarının rahmetli Hocamızın anlayışıyla hiç alakasının olmayışı... Erbakan Hoca muhalefet yapardı, ancak muhalefeti "AK PARTİ kaybetsin, CHP kazansın" diye yapmazdı.
ERBAKAN HOCA "ONLAR BENİM KARDEŞLERİM" DERDİ
Onun muhalefeti Hak içindi. Defalarca televizyonlarda, "Talebelerini neden eleştiriyorsun" diyenlere, her defasında şu cevabı veriyordu. "Onlar benim sadece talebelerim değil, kardeşlerim. Ben eleştirmiyorum. Etrafımızda, üzerimize gelen kara bulutları gördüğüm için uyarıyor, kardeşlik, abilik vazifemi yapıyorum."
Gerçek Erbakan sevdalıları, bu uyarıları o gün olduğu gibi bugün de bütün tazeliğiyle bilirler. Onların üzerimize gelmekte olan kara bulutları görecek kadar feraset sahibi olduklarına kuşku yok.