Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları katıldı.
Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak, bazı sanıklar hakkında çeşitli mahkemelerde açılan davaların mevcut davayla birleştirildiğini açıkladı.
Davada ilk olarak tutuklu sanıklardan Yusuf Ziya Sarı'nın savunması dinlendi. Sarı, silahlı terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ByLock kullandığı suçlamalarını reddederek, "Hakkımda geçerli hiçbir tanık beyanı bulunmamaktadır. Tutuklanana kadar İstihbarat Daire Başkanlığında çalıştım. Hiçbir illegal eylem yapmadım." dedi.
Sarı, Mahkeme Başkanı Çolak'ın "İstihbarat Daire Başkanlığının ana sunucusuna paralel sunucu kurulduğu, sizin de o sunucuya bağlandığınız iddia ediliyor. Ne diyorsunuz?" sorusuna ise "Kesinlikle böyle bir şey yapmadım." yanıtını verdi.
Sanıklardan Abdulkerim Canbay, İstihbarat Dairesi Başkanlığında sözleşmeli bilişim mühendisi olarak çalışmaya Nisan 2014'te başladığını, Ocak 2015'te ise kendi isteğiyle kurumdan ayrıldığını anlattı.
Bir kişinin, kendisinin örgütün sohbetlerine katıldığı iddiasında bulunduğunu belirten Canbay, "kesinlikle hiçbir sohbete gitmediğini, Bank Asya hesabını faizsiz bankacılık hassasiyeti nedeniyle 17/25 Aralık'tan önce açtığını, 15 Temmuz gecesi de darbecilere karşı sokağa çıktığını" ifade etti.
Canbay'ın avukatı, müvekkili hakkındaki dosyanın ayrılması talebinde bulundu.
"ZATEN ÖNDER SAV'IN TELEFONUNDA KRİZ ÇIKTI"
Sanıklardan Volkan Göçer, ODTÜ'de bilgisayar üzerine eğitim gördüğünü, sonrasında sivil memur olarak Polis Akademisinde çalışmaya başladığını anlattı.
FETÖ'yle, "terör örgütü" olarak tanımlanmadığı dönemde ilişkili olduğunu kabul eden Göçer, "Böyle bir dönemde, dini amaçlarla bu yapının toplantılarına gitmemin suç olduğunu düşünmemekteyim. Benim bu yapıyla ilişkimi kesmem, 17/25 Aralık'tan dört yıl öncedir. Bayrağımız dünyanın her tarafında dalgalansın diye verdiğim paranın, Burak Açıkalın'a kira parası olarak verildiğini görünce şok oldum. 2009'da ilişkimi kestim." diye konuştu.
Savunması sırasında, emniyette eski şube müdürü olan Veli Özdemir'in kendisinden Nokia telefonlarda ortam dinlemesini sağlayacak bir program yapmasını istediğini bildiren Göçer, "Amirimin o an için FETÖ/PDY üyesi olduğunu bilmemem nedeniyle hukuka uygun geldi. Ama çok teknik bilgiler gerektiren bu programı yerine getiremedim. Siyasi casusluk maksadıyla dinleme yapılmışsa, benim yazdığım programla olmamıştır." ifadelerini kullandı.
Göçer, bir gün işe geç gelmesi nedeniyle Özdemir'in kendisine kızdığını, tartışmaya başladıklarını ve o sırada Özdemir'in, "Zaten Önder Sav'ın telefonunda da kriz çıktı." dediğini ifade ederek, "Bu sözünden, 'Zaten canım sıkıldı, bir de senin geç gelmelerinle uğraşmayalım.' demek istediğini düşündüm. Ama benim, Önder Sav'ın dinlenmesiyle herhangi bir ilgim olmadı." dedi.
ÇOCUKLARININ İSMİ PENSİLVANYA'DAN
Mahkeme Başkanı Çolak, sanığa, FETÖ ile ilişkisini 2009'da kestiğini söylediğini, ancak iddianamede 2010 ve 2015 doğumlu çocuklarına ne isim koyacağını sorduğu Seyfettin Gör'ün bizzat FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'den "Sinan" ve "Hakan" isimlerinin geldiğini söylediğinin bildirildiğine dikkati çekti.
"Fiziksel olarak irtibatımızı 2009'da kopardık ama zihnen bir anda irtibatı koparamıyorsunuz." ifadesini kullanan Göçer, örgütün "emniyet imamı" olduğunu söylediği Seyfettin Gör ile "iyi bir insan olduğu için arada görüştüğünü" kaydetti.
Başkan Çolak, Göçer'e ABD ve Hindistan'a yaptığı ziyaretleri de sordu. Göçer, 2008'deki ABD ziyareti öncesinde Seyfettin Gör'e, "Fetullah Gülen ile görüşebilir miyim?" diye sorduğunu, onun da "Birini arayayım, seni alsın, götürsün." dediğini aktardı.
Göçer, "ABD'ye gittim, tanımadığım kişi beni alarak Fetullah Gülen'e götürdü." şeklinde konuştu.
Hindistan ziyaretinden bahseden Göçer, Veli Özdemir'in, Nokia'nın belli bir model telefonunda ortam dinlemeyi sağlayacak yazılımı yapamaması nedeniyle kendisine kızdığını söyledi ve şöyle devam etti:
"Birkaç ay sonra bana 'Bunu yapan şirket var mı, araştır.' dedi. Birlikte Hindistan'a gittik, yazılımı inceledik. Koda baktım, sorun olmadığını söyledim. Son gün bana 'Otelde kal.' dedi, kendisi gitti. Sonra Türkiye'ye döndük. Özdemir'in ortam dinleme yazılımını alıp almadığını bilmiyorum ama getirdiğini düşünüyorum."
Başkan Çolak, Özdemir'in "Önder Sav'ın telefonunda da kriz çıktı." sözüne dönerek, "Milletvekili hakkında soruşturma, kovuşturma izne tabi. Sizin soruşturma yapma izniniz yok. Bunu neden bildirmediniz?" sorusunu yöneltti. Göçer, bu soruya ise "korktum" karşılığını verdi.
Sanıklardan Eyüp Liste ise Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olduğunu, 2015 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesinde çalışmaya başladığını söyledi.
Liste, "İstihbaratta çalışmaya başladığımdan günden itibaren casusluk sayılacak hiçbir faaliyetim olmadı. Böyle bir suça da şahit olmadım. Hakkımdaki bu suçlamaların düşürülmesini talep ediyorum." dedi.
Eyüp Liste, örgütte talebe mesulü konumunda bulunduğu ve kod adının "Ensar" olduğu yönündeki tanık beyanlarını kabul etmedi ve atfı cürüm niteliğindeki bu iddiaların dosyadan çıkarılmasını istedi.
ByLock kullandığı yönündeki iddiayı da kabul etmeyen Liste, mahkeme başkanının, ByLock şifresi olarak kod adı olan "Eyüp"ü kullandığını hatırlatması üzerine, "Benim böyle bir kod adım yok. Bu yöndeki tanık beyanlarını kabul etmiyorum. Ayrıca ByLock tespit tutanağı polisler tarafından tanıkların önüne konulmuş olabilir. Bu yapılmayacak bir şey değil." karşılığını verdi.
Bazı sanıklar savunmalarını hazırlayamadıklarını belirterek, süre talep etti. Duruşmada, ifadesi alınan Yusuf Keten, Selim Temur ve Enes Kara da suçlamaları reddetti.
Beyanların ardından mahkeme başkanı, yarın devam etmek üzere duruşmayı tamamladı.
İDDİANAMEDEN
İddianamede sanıkların "silahlı terör örgütü üyesi olmak", "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etmek", "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" gibi suçlardan cezalandırılmaları isteniyor.
İddianamede, şüphelilerin darbe girişimi olduğu sıra örgütlü şekilde silahlanma arayışına girdikleri, darbe girişiminin yönetici kadrosu olan "yurtta sulh konseyi"nin en önemli mensuplarından Mehmet Partigöç ile irtibatlı oldukları, darbe girişimi sırasında örgütün amaç ve faaliyetleri kapsamında İstihbarat Daire Başkanlığını ele geçirme ve darbe girişimi süresince tüm Türkiye'de istihbarat fonksiyonlarını işlevsiz hale getirmeye çabaladıkları ifade ediliyor.