iŞTE SABAH GAZETESİ'NDEN ABDURRAHMAN ŞİMŞEK, FERHAT ÜNLÜ VE NAZİF KARAMAN'IN HÜRRİYET'TEN İPEK ÖZBEY'E VERDİĞİ RÖPORTAJIN TAMAMI:
- Tüm dünyanın merak ettiği ses kaydına nasıl ulaştınız, siz dinlediniz mi?
Ferhat Ünlü: Biz dinlemedik. Zaten Türkiye'deki çok sınırlı sayıda yetkili kişi ve dünyadaki beş gizli servisin başkan ve yöneticilerinin dışında ses kayıtlarını dinleyen yok. Olaydan sonra MİT, Türkiye'nin eline geçen ses kayıtlarını, analiz etmek için geriye sarıp dinledi. MİT Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı'na brifing verdi ve kendisine Arapça olan ses kaydını tercüme ile dinletti. Biz değil ses kayıtlarını dinlemek, tape denilen ses kaydının yazılı dökümünü de görmedik. Biz sadece devletin güvenilir kaynaklarının, olayın birinci derece muhataplarının tapelere dayanarak verdikleri cümleleri bire bir kitabımıza yansıttık.
- Peki devletin eline nasıl geçiyor?
Ferhat Ünlü: Kayıtların nasıl elde edildiğiyle ilgili bir takım istihbari senaryolar, tahminler, spekülasyonlar var tabii… Tüm ısrarlarımıza rağmen nasıl elde edildiğine dair birincil kaynaklardan teyitli bir bilgi edinemedik. Spekülasyona girmemek adına o kısmı müphem bıraktık. Belli ki Hatice Cengiz, olayı 17.45'te ihbar ettikten hemen sonra bunlar bir şekilde Türk istihbaratının eline geçti. Ses analistleri geriye doğru analizlerini yaptı ve iki saat içinde MİT olayı çözdü.
- Ses kayıtlarında neler var, cinayet anı mı, öncesi mi, sonrası mı?
Abdurrahman Şimşek: Saat 13.14'te Cemal Kaşıkçı'nın binaya girmesinden önce yapılan konuşmalar var. İnfaz timinin başındaki istihbarat generali Mahir Abdülaziz Mıtrib ile Adlı Tıp Kurumu Başkanı Salah Muhammed et-Tubeyki'nin Kaşıkçı'yla ilgili konuşmaları bunlar. Zaten CIA Başkanı Gina Haspel'in, Ankara ziyareti sırasında ikna olmasında en çok bu önceki konuşmalar etkili oluyor.
- Ne diyorlar orada?
Nazif Karaman: Saat 12:00 gibi yapılan konuşmalarda ''Önce 'Seni Riyad'a götüreceğiz' diyeceğiz. Gelmezse burada öldürüp cesetten kurtulacağız'' diyorlar. Gina Haspel dinledikten sonra odaya bir sessizlik çöküyor. İngiliz istihbarat servisinin yöneticileri İstanbul'da dinliyor, hatta tercümanları ağlıyor.
- MİT Başkanı Hakan Fidan da yanlarında…
Ferhat Ünlü: Evet, ancak son dinlemelerde artık 'Ben yeterince dinledim. Tekrar tekrar bu hunharca işlenmiş cinayetin kayıtlarını dinlememe gerek yok. Siz dinleyin, işiniz bitince bana haber verirsiniz' diyor. Bu da sanırım oradaki muhataplarına 'tahammül edilemez bir olay' olduğu mesajını vermek için…
- Cinayetten yaklaşık bir saat önce gerçekleşen konuşmalarda Mıtrib ile beraber olduğunu söylediğiniz isim, yani Tubeyki cesedi parçalayan kişi değil mi?
Nazif Karaman: Evet o.
Aralarında ne konuşuyorlar?
Nazif Karaman: Cinayeti nasıl gerçekleştireceklerini ve cesetten nasıl kurtulacaklarını… Tubeyki şöyle diyor: 'Ben hep kadavralar üzerinde çalıştım. Kesmeyi iyi bilirim. Şimdiye dek hiç sıcak bir beden üzerinde çalışmadım ama onu da kolayca hallederim. Normalde kadavra keserken kulaklığımı takar müzik dinlerim. Bir yandan da kahvemi, sigaramı içerim…'
- Kan dondurucu ifadeler sahiden…
Abdurrahman Şimşek: Bu kadar değil. 'Cemal'in boyu uzun, yaklaşık 1.80 civarında. Kurbanlığın eklemleri kolayca ayrılır, ancak parçalamak yine de zaman alacaktır. Normalde kesilen hayvan asılarak parçalanır. Daha önce yerde yapmamıştım. Ben parçaladıktan sonra siz de poşete sarıp bavullara koyar ve çıkarırsınız' diyor.
- Sonra Kaşıkçı binaya giriyor ve…
Ferhat Ünlü: Alıkonuluyor. Görevlilere 'kolumu bırakın, ne yaptığınızı sanıyorsunuz' diye tepki gösteriyor. Mıtrib, Kaşıkçı Başkonsolos Uteybi'nin odasına girer girmez, 'Gel otur, Seni Riyad'a götürmeye geldik' diyor. Kaşıkçı cevap veriyor: 'Ben Riyad'a gelmem!' Kesici aletleri hızlıca çıkarıp odadaki masanın üzerine koyuyorlar. Öldürüleceğini anlıyor Kaşıkçı ama sarsılmaz, onurlu duruşundan taviz vermiyor. İnfaz timinden beş kişi onu boğmak üzere harekete geçiyor. Derken ağzını kapatıyorlar, 'Ağzımı kapatmayın, astımım var, yapmayın, beni boğacaksınız' diyor ve son cümlesi bu oluyor.
- Korkunç… Peki cesedin parçalanma anı var mı?
Nazif Karaman: Bundan önce ses kaydının beşinci dakikasında Kaşıkçı'nın boğulma anındaki hırıltıları duyuluyor. Kaşıkçı öldükten sonra cesedi parçalama işlemi Tubeyki tarafından yapılıyor. Ancak ondan önce bir işlem daha yapıyor Tubeyki. Kıyafetleri çıkarılan cesedin kolunda damar yolu açıyor. Maktulün vücudundaki kanın bir kısmını tıbbi aletlerle çektikten sonra banyo giderine akıtıyor.
- Neden?
Abdurrrahman Şimşek: Etrafa fazla kan sıçramasın diye. Sonra kayıtlarda tak-tuk sesleri duyuluyor. Kemikleri parçalama esnasında satırvari bir aletle müdahale yapıldığı anlaşılıyor. Ses analistleri, kayıtlardaki motorun sesinden cinayet sonrasında kullanılan aletin bir otopsi testeresi olduğunu anlıyor. Ceset yarım saatte parçalanıyor.
- Tubeyki telaşlanmıyor mu, başta söylediği kadar rahat mı?
Ferhat Ünlü: Aslında her şey onun üstünde, tabii ki telaşlı. Vahşi bir iş yapıyor neticede. 'Çabuk poşet getirin, ne duruyorsunuz' diye bağırışları var kayıtlarda.
- Ceset nerede?
Nazif Karaman: Tüm bulgular rezindansın kuyusunu gösteriyor. Türk yetkililer de orada olduğuna inanıyor. Rezidans içindeki bir başka noktada da olabilir. Ben rezidanstan çıkarıldığını düşünmüyorum. Ancak Viyana Sözleşmesi'ne aykırı biçimde orada yasadışı ya da gizlice arama yapma imkanı yok.
- Kuyudan DNA incelemesi için su örneği alındı ancak suda bir DNA bulgusuna rastlanmadı…
Abdurrahman Şimşek: Bunlar kesin sonuç olarak görülmüyor. Zira ceset sudan yalıtılmasını sağlayacak biçimde poşetlere bağlanıp atılmış olabilir. Yani cesedin kuyuda olma ihtimali hâlâ güçlü bir ihtimal.
İŞTE 15+4'ÜN KİMLİĞİ
- Bu kayıtlar Türkiye'nin elinde olmasaydı ne olurdu?
Ferhat Ünlü: İş Türkiye'nin üzerine kalırdı. 15 Temmuz için hep şu söylenir ya, 'Amma da basit bir plan…' Biz bir şey gerçekleşmeyince kötü kurgulandığını zannediyoruz. Maksat hasıl olsa bunu söyleyemezdik. Kaşıkçı cinayeti de böyle. Dublör tiyatrosu tutsaydı -ki bu kayıtlar olmasa tutabilirdi- Kaplan Timi dediğimiz uyuyan hücrelerin devam eylemleri gelebilirdi.
- 'Kaplan Timi'ni anlatır mısınız, kaç kişiler, ne istiyorlar?
Ferhat Ünlü: Muhammed Bin Selman'ın kendi çevresinde Kahtani ve Asiri'ye kurdurduğu bir tim. İki türlü çalışıyor. Hepsi Mıtrib'in başında olduğu tim gibi gelip infaz yapmıyor. Buradaki Kaplan timinin yaklaşık bir yıldır MİT'in teknik takibine takılan bir takım faaliyetleri olduğunu sanıyorum. Türkiye'de biliyoruz ki keşif istihbarat düzeyinde 10 ayrı hücreden oluşan 30 kişilik tim vardı. Bunlar Safe House denilen evler tuttular. Bu timler kuvvetle muhtemel Kaşıkçı'yı da izlediler.
- 15 kişilik infaz timinin detayına hakimiz. Fotoğrafları, kimlikleri ortaya çıktı. Sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 18 kişi olarak telaffuz etti. Üç kişiyi de siz kitapta açıklıyorsunuz… Onlar kim?
Abdurrahman Şimşek: Evet Sayın Cumhurbaşkanı'nın +3 olarak ifade ettiği kişilerin isimleri yer alıyor kitapta. Bunlara bir kişi daha ekleyerek 15+4 diyebiliriz, yani 19… Çünkü 1 Ekim'de Suudi İstihbarat İstasyon Şefi el-Muzeyni'nin iki elemanıyla beraber yürüttüğü bir keşif istihbarat faaliyeti var. Belgrad Ormanları'nda cinayetten bir gün önce, başkonsoloslukta görevli diğer istihbaratçı Abdülaziz Süleyman el-Gumuzi ile keşif yapmaya gittiğinde, MİT'in rutin fiziki takibine takıldığından haberi yok. Zaten MİT de, bu ikilinin bir casusluk faaliyeti için Belgrad Ormanı'na gittiğini düşünüyor başta. Sonradan anlaşılıyor ki bu kişiler Kaşıkçı cinayetinin keşfi istihbarat kadrosundaydı. O yüzden Gumuzi'yi de katarak 15+4 diyebiliriz.
- Diğer üç kişi kim?
Nazif Karaman: Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda ataşe olarak görev yapan istihbarat istasyon şefi Ahmet Abdullah El Muzeyni, yine konsoloslukta güvenlik görevlisi olarak çalışan ama aslında istihbaratçı olan Saad Muid Alqarni ve Muflih Shaya M.Al Muslih… Fotoğraflarını da ilk kez bu kitap vesilesiyle sizinle paylaşıyoruz.
- Bu kişiler, doğrudan infaz ekibinde mi?
Ferhat Ünlü: Hayır, konsoloslukta çalışıyorlar, istihbarat faaliyeti yürütüyorlar. Kaşıkçı'yı da büyük ihtimalle izliyorlar. Doğrudan tetik çektikleri bir vaka yok. Ama olabilirdi. Takip altındalardı, deşifre olduktan sonra ülkeyi terk ettiler.
HAPİSTE DEĞİL, HAVUZLU VİLLADA!
- Cesedi parçalayan Adli Tıp Kurumu Başkanı Tubeyki şimdi nerede ?
Abdurrahman Şimşek: Cidde'de bir villada.
- Nereden biliyorsunuz?
Abdurrahman Şimşek: Kitapta 'Derin Gırtlak' dediğimiz gizli kaynağımız söyledi. Biz de kapsamlı araştırmasını yaptık. Hepsi tutuklu dediler ya, öyle bir şey yok. Tubeyki, orada havuzlu bir villada ailesiyle yaşıyor.
DUBLÖRÜN SAKALI VE AYAKKABILARI!
Dublör El Medeni, yaklaşık 1.80 boylarında ve 100 kilo ağırlığında iri yarı bir adam. 2 Ekim günü saat 16.50'de sakallı olarak girdiği Sultanahmet Camii'nin arkasında bulunan çay ocağının tuvaletinden, beş dakika sonra sakalsız çıktı, sakalı takmaydı. Suikastteki görevi, maktulün kıyafetlerini giyip İstanbul sokaklarında, bilhassa Suudi Arabistan Başkonsolosluğu binası etrafında görüntü vermek, MOBESE kayıtlarına girmekti. Dublör El Medeni, Suudi ordusunda görev yapmaktaydı. Dublörün ayakkabıları farklıydı. Bunu fark eden İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'dan başkası değildi.
BEŞ AYRI VALİZLE TAŞINAN CESET!
İlk defa bu kitapla birlikte ortaya çıkan görüntülere göre 34 CC 1865 plakalı araç 15.05'te rezidansın önüne yanaşıyor. İnfaz timinden bazı kişiler bina içinden dışarı çıkıyor. Üç dakika boyunca aracın içinde bekleyen Mıtrib, saat tam 15.09'da araçtan iniyor ve garaja yöneliyor. Sonra Cemal Kaşıkçı'nın cesedinin parçalarını taşıyan araç, 15.12'de iki manevrayla garaja giriyor. Beş ayrı bavul tek tek bina içine taşınıyor. Başkonsolos Uteybi tüm bu süreçlere hakim. Bu bavulların girişi var, çıkışı yok.
HAKAN FİDAN KİME 'KANGRENLİ KOLU KESİN' DEDİ?
MİT Başkanı, kendisine 'Doktor' diye hitap eden Suudi İç İstihbarat Servisi Başkanı Abdülaziz bin Muhammed el Huveyrani'yle yaptığı ilk görüşmede Türkiye'nin elinin güçlü olduğunu hissettirdi. Fidan, mevkidaşını ''İşi siz yaptınız. Bu bir kangren. Kangrenli kolu bir an önce kesmeniz lazım. Ne zaman nereden keseceğinize siz karar vereceksiniz. Ama geç kalırsanız bütün vücuda yayılır…'' diye uyarıyor. Sonra Suudiler konsoloslukta 10 tane böcek buluyorlar. Türk yetkililere tutanakla zabıt altına alalım diyorlar. Türk yetkililer kabul etmiyor, 'Biz bilmiyoruz, herkes dinlemiş olabilir' diyorlar.
İKİ TELEFONUN ŞİFRESİ ÇÖZÜLEMEDİ
- Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz'in grift ilişkileri olduğu konuşuldu hep. Sizin araştırmanız ne diyor?
Ferhat Ünlü: Kaşıkçı cinayetinde Batı literatüründe 'gizem edebiyatı' denilen türün bütün unsurları var. E aşk da var. Ben Hatice Cengiz'in kendisini tanımıyorum ama açıklamalarını izledim ve samimi buldum. Araştırmalarımızda da Hatice Cengiz'i şüphe altında bırakacak bir bulguya rastlamadık. Suudiler itibarsızlaştırmak için 'Katar ajanı' falan dediler. Ama hayır. Öyle bir şey yok. Bu olay her türlü ortaya çıkacaktı ama Hatice Cengiz'in 17.45'te ihbar etmesi olayın çözülmesini hızlandırdı, bunu da söylememiz lazım.
- Kaşıkçı'nın konsolosluğa girerken Hatice Cengiz'e verdiği iki tane telefon şimdi nerede, şifreleri çözülebildi mi?
Nazif Karaman: Suudlar bu iki telefonu Başsavcı İrfan Fidan'dan ısrarla istemişlerdi. Türkiye vermedi. Emniyet'te inceleniyor. Şifreleri çözülemedi. O veya bu şekilde infaz timinin üyelerinin telefonlarındaki bazı materyallere ulaşıldı. Ama Kaşıkçı'nın telefonları çözülmüş değil.
ARI ORDUSU PROJESİ
- Cemal Kaşıkçı neden öldürüldü?
Ferhat Ünlü: Ölümünden bir süre önce Cemal Kaşıkçı'nın üzerinde çalıştığı gizli proje bazı kritik bilgiler içeriyordu. Projenin adı 'Arı Ordusu'ydu. Bu, Suudi muhaliflerin, 'sinekler' dedikleri Muhammed Bin Selman yanlısı troll ordusuna karşı kurmak istedikleri 'karşı ordu'ydu. Kaşıkçı, bu proje için Kanada'da yaşayan Ömer Abdülaziz adlı aktiviste beş bin dolar para göndermişti. Daha fazlasını da bulup verecekti. Diğer yandan Müslüman Kardeşler ile bağlantıları muhtemelen çok kuvvetli ve bir etki alanı var. Sıradan bir gazeteci değil. İstihbari dünyaya hâkim. Selman'ın yumuşak karnını biliyor ve Washington Post'ta yazıyor. Sonra Türkiye hayranı ve Türkiye'yi model olarak gösteriyor. Muhammed Bin Selman'ın Türkiye nefretini zaten biliyoruz. Bu parametrelerin cinayette etkili olduğu kanaatindeyim. Burada öldürerek Türkiye'yi zor durumda bırakmak istediler ama kayıtlar her şeyi ortaya çıkardı.