İşte o yazıdan öne çıkanlar;
Sömürgecilik döneminde ülkelerin işgali söz konusuydu. Batılı ülkeler, sömürge valilileri eliyle Afrika'dan Asya'ya onlarca ülkeyi uzun yıllar işgal edip yönetti. Sonra devreye emperyalizm girdi ve içeriden kuşatma dönemi başladı. Görünürde ülkeler bağımsızdı ama sanayiden eğitime hiçbir alanda inisiyatif sahibi değillerdi ve ipler küresel güçlerin elindeydi. Nasıl kalkınacağımıza, neyi üretip üretmeyeceğimize, dış istihbarat yapıp yapmayacağımıza hatta doğum kontrolüne kadar her şeye onlar karar veriyor, içerideki uzantıları da uyguluyordu.
İşte Türkiye son yıllarda bu bağımlılıktan kurtulma mücadelesi veriyor. O mücadeleyi verirken de sadece dışarıdan değil en çok içeriden engelleniyor. Onların kim olduğunu ayırt etmek de kolay değildi. İçimizden biri gibiydiler; kimi milliyetçi, kimi solcu kimi dindardı.
Şimdi size bunlardan birini tanıtmak istiyorum. İsmini yazının sonunda açıklayacağım. Elimde, yaklaşık bir yıl önce 28 Ağustos 2017'de FETÖ ile ilgili bir operasyonda yakalanan bu zatın bilgisayarında ele geçen bir mektup var. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturma evrakına giren bu mektubu ibretle okuyacaksınız.
Türk milliyetçisi olarak bilinen bu kişi, ABD'li dostlarına yazdığı mektupta, Türkiye ile ABD ilişkilerinin bozulmasını ele alıyor ve Türkiye'deki ABD karşıtlığının neden yükseldiğini anlatıyordu. Dert ettiği şey Türkiye'de yükselen ABD karşıtlığıydı... Bu karşıtlığın 15 Temmuz darbe girişimine giden üç aylık süreçte, ABD'ye düşman medyanın yayınlarıyla daha kapsamlı ve etkili olduğuna üzüldüğünü belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Sıkıntımı oldukça artıran şey, bu hain propagandanın şu anki Türk hükümetinin kontrolünde olduğu sayısız yerel ve ulusal basın kurumlarından oluşan büyük bir propaganda aracı tarafından tek bir merkez kanalıyla ve talimatıyla yapıldığı gerçeğidir. Hayatının 50 yılından fazlasını Batı dünyasına ve Batıyla birlikte olması gereken bir Türkiye'ye adayan birinin tek üzüntü kaynağının bu olmadığını üzülerek yeniden belirtmek durumundayım."
Onun üzüntü kaynağı Türkiye'nin Şanghay Beşlisi'ne yönelme ihtimaliydi. Bunun üzerine söyledikleri gerçekten ürperticiydi: "Türk toplumunun büyük ve tek taraflı bir propaganda aygıtı aracılığıyla Şanghay ittifakına doğru yönelmesinin, Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır kendisine Batı dünyasının dışında alternatif bir yaşam alanı hayal etmeyen, kendi ulusal kurtuluş savaşı sırasında bile bağımsızlığının garantisi olarak İngiliz ya da Amerikan Mandası fikrini esas alan, çok yakın zamana kadar ABD'nin koşulsuz dostu ve müttefiki olan bir ülke olduğu düşünülürse, onarılmaz bir kayıp olacağına inanıyorum..."
Yabancı bir devletin adamı olmak herhalde böyle bir şey... Bakın onu devşirenlere minnet duymayı da ihmal etmiyor: "Benden yaşça büyük ve saygıdeğer büyüklerim Ruzi Nazar ve Duane Clarridge'in -huzur içinde uyusunlar- ahlaki sorumluluğunu taşıyan bendeniz mevcut durumun ihtiva ettiği temel tehlikeler hakkında değerli arkadaşlarımı bir kez daha uyarmak istiyorum."