Yıldırım, Marmara Üniversitesi'nin 2018-2019 Akademik Yılı Açılışı ve Fahri Doktora Tevcih Töreni'ndeki konuşmasında, fahri doktora unvanı dolayısıyla Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar ile üniversite senatosu, öğretim üyeleri ve akademisyenlere teşekkür etti.
Marmara Üniversitesi'nin Türkiye'nin tarihi birikiminin bir özeti olduğunu dile getiren Yıldırım, "Sultan Abdülhamid, Osmanlı'nın en zor zamanlarında, son dönemlerinde tarihe mührünü vuran bir sultandı. En zor zamanlarda, en zor işleri başaran bir hükümdardı. Bugün etrafımıza eğitim, bayındırlık, sağlık, kamu binaları adına şöyle bir baktığımızda sadece Türkiye'de değil Türkiye'yi kuşatan 25 ülkede Sultan Abdülhamid'in eserlerini, mühürlerini görmemiz mümkün. Değişen dünyada Osmanlı'nın değişimi ıskalamaması için başlattığı büyük değişim programı için Avrupa'ya gönderdiği Türk gençlerin, orada değişimi okusun, anlasın ve Osmanlı 600 yıllık tarihinden sonra yarışta geri kalmasın istedi. Ancak o gençlerimiz ne yazık ki Abdülhamid'in sağladığı bu imkanlarla bu hedefleri gerçekleştirmek yerine o büyük sultanın tahttan indirilmesi için müstevlilerle işbirliği yapmaktan geri kalmadı." diye konuştu.
Yıldırım, üniversitelerin geleceği inşa edecek eğitim kuruluşları olduğuna işaret ederek, "Biz iktidara geldiğimizde Türkiye'de 76 üniversite vardı. Bugün 206 üniversite var. Üniversite olmayan şehrimiz yok, hatta birçok şehrimizde birden çok üniversite var. İstanbul'da faal olan 63, toplam 69 üniversite var." dedi.
Üniversitelerin insana ve hayata dair her şeyle ilgilenmek mecburiyetinde olduğunu belirten Yıldırım, şöyle devam etti:
"Türkiye, bugün dünyanın ilk 20 ekonomisi arasına girdiyse bu üniversitelerimizin yetiştirdiği nitelikli insanlarımız sayesindedir. Bizim petrolümüz, doğal gazımız yok ama hiç tükenmeyen kaynağımız, insanımız var. Bugünlere nasıl geldiysek yarınlara da bu genç ve dinamik insan kaynağımızla erişeceğiz. Tarihin akışına ve gelişimine paralel olarak toplumlar arasındaki rekabet gittikçe kızışıyor. Üretim ve tüketim biçimi giderek değişiyor. Yeni teknolojilerin hayatımıza girmesiyle çok değil, 15 yıl içerisinde mevcut mesleklerin bir kısmı tedavülden kalkacak çalışan nüfusun yüzde 50'si işsiz kalacak. Çünkü bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişme artık hayatımızı da yönetir hale geliyor. Daha şimdiden bizim yok olan mesleklerin, istihdam alanlarının yerine ikame edecek işsiz kalan bu insanlarımıza yönelik projeler üzerinde kafa yormamız lazım, üniversitelerin bunu yapması lazım. Aksi halde teknoloji bize mutluluk getirmez, bizim hayatımızı çekilmez hale getiren bir unsura dönüşebilir.
Eskiden toprağa sahip olanlar hayata hükmediyordu. Sonra toprağın yerini sanayi aldı. Artık bilgiyi üreten, bilgiyi kullananların dünyaya hükmettiğini görüyoruz. Günümüzün en yüksek ciro yapan, en minimum istihdamla dünyanın en büyük cirosunu yapan şirketlerinin geçmişi 100-150 yıl değil, 50 yıl bile değil, topu topu 20 yıllık şirketler. Bugün anlı şanlı 1800'lerden beri iftiharla var olduğunu söyleyen şirketlerin 10-20 katı ciroya ulaştılar. Bilgiyi üretip mamul hale getirdikleri için konvansiyonel şirketleri geride bırakıp 21. yüzyılın başından itibaren en fazla büyüyen ve gelir elde eden şirketler bilişim ve teknoloji şirketleri olmuştur. Türkiye'de yetişmiş nitelikte insan gücüne daha fazla ihtiyacımız var çünkü emek yoğun üretim yerini bilgi yoğun üretime bırakıyor, iş kolları nitelik değiştiriyor. 'Her işi yaparım abi' tipinden bir işi en iyi şekilde yapan insan profiline geçiş sürecini yaşıyoruz. Üniversitelerimizde gençleri yetiştirirken, eğitirken yetiştirirken lütfen bu hususlara özen gösterelim. Nesnelerin internetini geliştirmek, büyük veri havuzunda yer almak, yapay zeka ve robot teknolojilerinden uzak kalmamak için bilgiyi işleyip endüstriyel ürün haline getirecek insanlara ihtiyacımız var. Geleneksel aygıtlarla klasik yöntemlerle yaptığımız öğretim artık yeterli değil. Her alanda dijitalleşme, sayısallaşma mevcut."
"ESKİYİ BİLMEK KADAR YARINI DA ÖNGÖRMEK MECBURİYETİNDEYİZ"
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, yaşanan değişimin inanç yapısından düşünce biçimine kadar her şeyi etkilediğini belirterek, şunları söyledi:
"Artık eskiyi bilmek kadar yarını da öngörmek mecburiyetindeyiz. Dünün meseleleriyle oyalanmak yerine yarının meselelerini öngörüp çözüm arayışına girmek mecburiyetindeyiz. Üniversitelerimizi farklı ilgi ve algılara sahip gençlerimizin kabiliyetlerini geliştirmek için fırsat sunulan merkezler haline getirmemiz lazım. Üniversiteler esasında farkılıkların uyum içinde, bir arada olduğu merkezlerdir. Üniversitelerde o, şu, bu fikir ya da zihniyet değil, bilgi hakim olmalıdır çünkü dünyada zihniyetler değil, bilgi yarışır. İnsan, üniversitede fikre tahammül etmeyi öğrenmelidir. Düşünce ve ifade hürriyetinin olmadığı bir yerin adı üniversite olamaz çünkü üniversite düşünceye ket vurulan yer değil, düşüncenin evrensel hudutlara taşındığı merkezlerdir. Ülkemizde üniversitelerimize yöneltilen en temel eleştiri, içe dönük oldukları yönündedir. Bu eleştiride benim de katıldığım yanlar var. Öğretim üyelerimizi, düşünce hayatımızın, kültür dünyamızın her kademesinde daha aktif bir şekilde görmeyi arzu ediyoruz. Öğretim üyelerimiz sadece toplum içinde düzenlenen etkinliklere çok daha aktif katılım göstermeli. Öğretim üyelerimiz, akademisyenler, iş dünyamız, sivil toplum kuruluşlarımız, kamu kurumlarımız irfan ocaklarını canlandırmak için adeta bir seferberlik için girmeli. Başlatılacak bu seferberlik her alanda 21. yüzyılın bölgesel ve küresel liderleri arasına ülkemizi sokacaktır."
Gerek sosyal bilimler gerek mühendislik gerekse tıp alanında altyapı ve yetişmiş insan gücünün arttığını vurgulayan Yıldırım, "Eksik nedir?Dogmatik düşüncelerden artık kurtulma vakti gelmiştir. Zihniyet devrimi yapıp her düşünceye alan açmamız gerekmektedir. Organize bir şekilde sistematik bir çalışma içine girmemiz lazım. Bu durum bizi bilginin üreticisi değil, kullanıcısı yapıyor maalesef. Madem iddiası olan bir medeniyetin sahibiyiz, o halde her sahada iddia sahibi olmamız lazım." dedi.