Rekabet Kurumu, mal ve hizmet piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde teşekkülünün ve gelişmesinin temini ile 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un uygulanmasını gözetmek ve Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirmek üzere teşkil edilmiştir. 4054 sayılı Kanun çerçevesinde teşebbüsler arasında belirli mal veya hizmet piyasasında rekabeti kısıtlayıcı, engelleyici anlaşmalar ile buna yönelik teşebbüs birliği kararları, hakim durumun kötüye kullanılması ve rekabeti önemli ölçüde kısıtlayan birleşme ve devralmalar yasaklanmaktadır.
Temel olarak rakiplerin birbiriyle anlaşarak mal veya hizmetlerin fiyat ya da üretim miktarını tespit etmesini, arz ya da talep miktarını kontrol etmesini, pazar/bölge paylaşımı yapmalarını, teşebbüslerin yani ekonomik aktörlerin rakiplerine pazarı kapamalarını, suni giriş engelleri yaratmalarını, piyasalarda aşırı konsolidasyon (yoğunlaşma) olmasını önlemeye çalışıyoruz. Şayet bu arzu edilmeyen davranışlar ortaya çıkarsa idari yaptırımlar uyguluyoruz.
Bildiğiniz gibi ülkemizde serbest piyasa esastır ve ekonomik/sosyal sebeplerle düzenlemeye tabi olan sektörler dışında teşebbüsler kararlarını bağımsız olarak almaktadır. Böylece tüketici, "Bir başka yerden alışveriş yapacağım," diyebiliyor; daha iyi teknoloji, daha iyi süreçler, daha iyi ürünler sunan işletmeler piyasaya girebiliyor ve toplum ileri ekonomiler seviyesine yaklaşabiliyor.
50'Yİ AŞAN FİYAT ARTIŞLARI GÖRÜYORUZ
Her gün yeni bir haber duyuyoruz. Döviz artışı ile ilgisi olmayan bazı ürünlerde yüzde 50'yi aşan fiyat artışları görüyoruz. Bununla ilgili neler yapılabilir?
Biliyorsunuz ülkemizde çok sayıda pazarda ithalata olan bağımlılık sebebiyle yurt dışından girdi temin edilmekte ve pek çok emtianın fiyatlaması döviz üzerinden yapılmaktadır. Bunun da tarihsel birtakım sebepleri var. Bununla beraber fiyat yansımaları –aşağı ya da yukarı yönlü- bir günde olmuyor yani kurdaki artış veya azalış kapsamında fiyatlar kademeli olarak uyarlanıyor. Burada tarihsel nedenlerden bahsetmemin nedeni kur riskinin yeni bir risk olmadığını söylemek için. Dolayısıyla şirketlerimizin kur riskini her zaman iyi yönetiyor olması beklenen bir olgu. Diğer taraftan ana ya da ara girdisinde dışa bağımlılığın olmadığı ya da görece düşük olduğu ürünlerin sağlayıcıları olan bazı işletmeler de bu tür zaman dilimlerinde makul ya da suni olan bu fiyat artışlarını hemen takip etmeyi seçebiliyor yani tabiri caizse fırsatçılık yapabiliyorlar. Bunların yanında fiyat artışında çok enerjik olan aktörler fiyat düşüşünde pek istekli olmayabiliyor. Bunu söylerken elbette iyi niyetli işletmeler ile onların yöneticilerini tenzih ettiğimi ifade etmek isterim. Nihayetinde bu konunun esas itibariyle son yıllarda iş ahlakına yönelik değerlerimizdeki yozlaşmayla doğrudan ilişkili olduğunu söylemek durumundayım.
Rekabet hukuku açısından, fiyat artışları iki şekilde gerçekleşirse ihlal teşkil edebilmektedir. Birincisi fiyat artışlarının teşebbüsler arası bir anlaşma ya da uyumlu eylem sonucu ortaya çıkması hali. İkincisi ise bir pazarda hakim durumda olan teşebbüsün aşırı fiyat uygulamak suretiyle bu hakim durumunu kötüye kullanması. Ancak bu durumun ihlal teşkil edebilmesi için ilgili teşebbüsün o pazarda hakim durumda olması, bir başka deyişle o pazarda rakiplerinden bağımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve dağıtım miktarı gibi parametreleri belirleyebilme gücüne sahip olması gerekir.
Bunun yanında bu tür artışlardan zamanlı bir şekilde haberdar olunması ve piyasa gerçekleri ile uyuşmayanların ayrıştırılması için gerek dünyada gerek ülkemizde birtakım izleme mekanizmaları da geliştirilmektedir.
Halkımızın temel ihtiyaç maddelerinin başında ekmek geliyor. Bununla ilgili de bir kafa karışıklığı var. Ekmek fiyatlarını da takip ediyor musunuz?
Ekmek pazarı ve ekmek üretiminde girdi teşkil eden pazarlarla ilgili kurumumuzun bugüne kadar pek çok kararı ve savunuculuk uygulamaları mevcut. Bunlarda genel olarak teşebbüs birliği bünyesinde bir araya gelinerek fiyat tespitine gidilmesi davranışı karşımıza çıkıyor. Böyle fiyat tespitleri kanunumuzun yasakladığı ve hem tüketici hem de toplum refahından çalan davranışlardan. Bu bağlamda, tüketicilerimizden ya da Bakanlığımızdan bir talep geldiğinde veya re'sen ekmek pazarı ve bu pazarla ilgili diğer pazarlarda incelemeler gerçekleştiriyoruz. Bu noktada şu hususun altını önemle çizmekte fayda görüyoruz. Ekmek ve temel gıda maddelerinde olduğu gibi üretimi, arzı ve talebi konjonktüre bağlı olarak dalgalanma eğiliminde olan pek çok gıda ve tarım ürününde girdi bakımından arzın yetersizliği ve ithalata bağlı durumları göz ardı etmemek gerekir.
REKABETİ BOZUCU EYLEMLER VAR İSE...
Son dönemde kamuoyuna yansıyan ekmek ve temel girdisi olarak un pazarları için de bu durumlara bakılması gerekir. Konuya ilişkin olarak biraz önce ifade etmeye çalıştığım rekabeti bozan durumların tespiti halinde Kurum olarak tabii ki devreye girilir. Ancak, tüm sektörlerde olduğu gibi ekmek ve un pazarında da işleyen serbest piyasaya müdahil olma anlamında değil var ise rekabeti bozucu eylemler için Rekabet Kurumu devrede olur. Yanlış anlamalara sebebiyet vermemek adına tekrar etmek gerekirse, bizler piyasada fiyat denetimi yapmakla yükümlü değiliz. Fiyatın piyasa şartları dışında rekabeti bozucu şekilde oluşmasına yol açan sebepler var ise devreye gireriz.
ENFLASYONDAKİ ARTIŞ SUNİ DE OLABİLİR
Eylül ayında enflasyon rakamlarında kurdan kaynaklanan bir yükseliş görüldü. Bu yükselişin önümüzdeki aylarda düşmesi bekleniyor. Enflasyonla mücadelede Rekabet Kurumu'na ne gibi görevler düşüyor?
Rekabet hukuku ve politikası enflasyonun kontrolü için son derece önemli. Öncelikle biliyorsunuz enflasyon, fiyatlardaki "genel" ve "kalıcı" artış ve satın alma gücündeki azalıştır. Hem para politikası hem de maliye politikası yani makro politikalar enflasyon-işsizlik ve ödemeler dengesi gibi değişkenleri kontrol ederek makro-ekonomiyi dengede tutar. Diğer taraftan enflasyon, suni de olabilir. Burada kastettiğimiz, pazar gücünü kötüye kullanan, verimlilik/etkinlik dışı yollarla pazar gücü elde eden –örneğin rakiplerini satın alarak ya da rakipleriyle birlikte rekabet parametrelerini (fiyat, çıktı miktarı, kalite gibi) piyasanın dışında belirleyerek,- aktörlerin davranışları, belli alanlarda mevzuatın eksik olması ya da kurumsal yapının ekonominin dinamizmine ayak uyduramaması gibi sebeplerle de ortaya çıkabilir. Esasında bu konu bugün sadece ülkemizde değil tüm dünyada tartışılıyor. Biz de kurumsal kapasitemizin elverdiği ölçüde ve ilgili kurumlarla işbirliği halinde bir taraftan hukuki yaptırımlar uygularken bir yandan da enflasyon-sanayi-rekabet politikası ilişkilerini araştırıyoruz. Rekabet otoritelerinin kararlarının enflasyon üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerine yönelik konular hem teoride hem de uygulamada artan önemde ve yakın tarihlerde üzerinde çalışılan konular. Biz de bu konular üzerinde hazırlık çalışmalarımızı yürütmekteyiz.
AMACIMIZ TÜKETİCİ FAYDASINI ARTIRMAK
Türkiye serbest piyasa ekonomisini iyi uygulayan ülkelerden biri. Aynı zamanda tüketicinin haklarının da korunması gerekiyor. Rekabet Kurumu serbest piyasa ekonomisi ve tüketicinin haklarının korunması konusundaki dengeyi nasıl sağlıyor?
Kurumumuz her şeyden önce iyi işleyen piyasaların hem tüketici refahı hem de toplumsal refaha çok büyük katkı sağlayacağına inanıyor. Daha 1968 yılında çevresel problemlerin piyasa mekanizması ile çözülebileceğine dair yaptığı çalışmayla iktisat tarihine geçen John H. Dales'ın bir ifadesini aktarırsak, "Eğer bir politikayı uygulamak için piyasa oluşturmak mümkünse, hiçbir politikacının bunu görmezden gelmeye gücü yetmez." Piyasa, iyi dizayn edilirse ve iyi kurallar ve kurumlarla desteklenirse en iyi sonuçları verecektir. Burada dikkat edilmesi gereken, "iyi kurallar ve iyi kurumlar" kısmı; piyasalar hiçbir zaman kendiliğinden oluşup gelişmiyor. Tüketicilerin iyi işleyen piyasalardan fayda sağlaması, bilgi asimetrisinin mevcut olduğu piyasalarda güçlendirilmeleri, yani mümkün olduğunca yeterli ve ayrıntılı bilgi sahibi olmaları ve onların ödedikleri para dışındaki zaman gibi alternatif maliyetlerinin azaltılması yoluyla piyasadaki rollerinin daha etkin olması için çaba harcıyoruz. Başka bir deyişle; rekabet hukuku uygulamaları ile iyi işleyen piyasaların sağlanmasına yönelik doğrudan fayda sağlarken, tüketicilerin güçlendirilmesine yönelik savunuculuk faaliyeti ile de dolaylı fayda sağlıyoruz.
Diğer taraftan, özellikle serbestleşmeden beklenen faydaların gerçekleşmesi için ve dijitalleşmeyle birlikte tüketici hukuku ile rekabet hukuku ilişkisi belli açılardan daha sıkı hale geldiğinden Bakanlığımız ile birlikte tüketici faydasını ençoklayacak şekilde her iki hukuk dalının nasıl işbirliğine gidebileceğine yönelik de çalışıyoruz. Doğrusu aslında bütün bu konular, ülke ekonomisi bakımından rekabet politikalarına bütüncül bakış açısı ile yaklaşmak gerektiğine işaret ediyor.
YATIRIMCI TEREDDÜT ETMESİN
Türkiye'ye gelecek olan yatırımcıya da bir mesajınız olacak mı?
Ülkemizin mikroekonomiye yani piyasalara ilişkin mevzuatı oldukça sofistike ve kurumlarımızın gerek tecrübesi gerekse de entelektüel seviyesi yüksek. Biliyorsunuz piyasalarda tasarım, yani oluşum son derece önemlidir. Burada, mimari anlamda somut ve statik bir tasarımdan bahsetmiyoruz; işlem maliyetlerinin düşük olduğu, piyasaları destekleyen, yatırımcıya güven veren hukukun ve kurumların varlığı ve iyi işleyişinden bahsediyoruz. Yani kural ve kurumsal düzenlemeler bağlamında bütüncül bir rekabetçi piyasa mimarisinden bahsediyoruz aslında.
Fark etmişsinizdir piyasalar iyi dizayn edilmişse, işlem maliyetleri azsa, iyi kurallar hakimse hiçbirimiz piyasa hakkında düşünmeyiz, yani konuyu "hafife alırız." Ne zamanki piyasa iyi işlemez, o zaman bir şeylerin eksik olduğunu anlayabiliriz. Türkiye'de ekonomiyle ilgili kurumlar en ileri ekonomilerdeki yeterliliğe sahip. Piyasalarımızın iyi işlemesi, aksaklıkların zamanında çözümü ve piyasaya duyulan güvenin sarsılmaması için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu bağlamda, ülkemize gelecek olan yatırımcıya kurumlarımız adına güven bakımından tereddüt etmemesi mesajını verebilirim.
DİJİTAL KARTEL KABUL EDİLEMEZ
ABD patentli Google, Facebook, Twitter gibi internet siteleri Türkiye'deki haber siteleri ve gazetelerin içeriklerini kullanarak kendilerine trafik sağlıyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de hiçbir mali yükümlülük altına girmeden büyük gelirler elde ediyorlar. Türkiye'de dijital yayıncılığın geleceğini tehdit eden ve rekabet şartlarını ortadan kaldıran bu kuruluşlar hakkında neler yapılabilir?
Bugün dünyada en çok tartışılan konuların başında, sizin saydığınız firmaların da aralarında bulunduğu ve "platform" olarak tabir edilen bu şirketlerin nasıl kontrol edileceği gibi konular geliyor. Gerçekten de dijital platformlar yepyeni bir örgütsel model ile piyasalara nüfuz ediyor, onları yeniden yapılandırıyor ve sizin de bahsettiğiniz gibi mevzuat boşlukları ve teknik yöntemleri kullanarak çok ciddi menfaatler sağlıyorlar. Özellikle iş modellerinin dayalı olduğu muazzam veri toplama ve işleme kabiliyeti, yerel sistemleri sarsma gücü de veriyor.
Biliyorsunuz bugün "veri" (özellikle tüketici verileri) dediğimiz olgu, değer yaratmanın en önemli önkoşulu ve aynı zamanda çok önemli bir işletme girdisi haline gelmiş durumda. Yani veri ya da müşteri bilgisi çok önemli rekabet avantajı sağlayan üretim girdisi olarak kabul ediliyor. Kurumumuz bünyesinde de yürüyen incelemeler olduğundan şu kadarını söyleyebilirim; dünyadaki hiçbir rekabet otoritesi bu firmaların "dijital neo-feodal devler"e dönüşmesine, yani dijital kartel güçlerinden kaynaklanan "her istediğimi yaparım" gibi bir anlayışla piyasada faaliyet sürdürmesine izin veremez/sessiz kalamaz. Başka bir deyişle, sahip oldukları pazar gücü dikkate alındığında bu tür devasa dijital şirketlerin piyasayı kapatacak, satıcı karşısında daha az ve yetersiz bilgiye sahip olduğu düşünülen tüketicileri ya da platformun diğer taraflarındaki sağlayıcıları/reklam verenleri sömürecek şekilde kullanmaları bugün de radarımızda, yarın da radarımızda olacak.
Özetle ifade etmek gerekirse; rekabet hukukunu uygulama görev ve sorumluluğu bulunan Rekabet Kurumu, rekabet politikalarının çok önemli bir parçasıdır. Rekabetçi piyasaların oluşumu ve korunmasında rekabet politikalarının bütüncül bakış açısıyla uygulanması, Rekabet Kurumu kararlarının tüketici refahına etkisini artıracaktır. Böylesi bir yaklaşım aynı zamanda hem daha rekabetçi girişimcilerin piyasalarda yer alması yoluyla rekabet yoğun piyasaların artmasına, hem tüketicilerin ürünlere daha makul fiyatlarla erişebilmesine ve hem de iş ahlakına ilişkin değerlere gereken önem ve hassasiyetin verilmesine çok önemli katkı sağlayacaktır.
İSA TATLICAN / SABAH GAZETESİ