Türkiye-ABD ilişkilerini ve yaşanan ekonomik savaşı SABAH'a değerlendiren SETA Washington D.C. Araştırma Direktörü Doç. Kılıç Buğra Kanat, ABD Başkanı Trump'ın bütün müttefiklerine savaş açtığını belirterek, "Türkiye krizinde ABD'nin imajı büyük yara aldı" dedi. İşte Kanat'ın anlattıklarından satır başları:
ABD yönetimi ne yapmak istiyor?
Elbette sadece rahip Brunson olayı bu krizin tek sorumlusu olamaz. Türk- Amerikan ilişkileri yaklaşık 5 senedir tarihinin belki de en büyük türbülansını yaşıyor. Bunun sebeplerini artık konuşmaya bile gerek yok. Türkiye'nin sürekli olarak ifade ettiği kriz alanları bunlar. ABD yönetiminin oldukça sıkıntılı bir şekilde bir terör örgütü olan PKK'nın Suriye kolunu askeri olarak destekliyor olması, 15 Temmuz sırasında ve sonrasında yaşanan hayal kırıklıkları, Türkiye'nin en büyük kamu bankalarından birinin üst düzey yöneticisinin tutuklanması ve yargılanma süreci. Dolayısıyla son krize kadar zaten ilişkiler en gergin dönemlerinden birine girmiş bulunuyordu.
Bu krizde ABD yönetimi de yara almadı mı?
Kamuoyu nezdinde ABD imajı ABD'nin bu politikalarından ciddi darbe aldı. ABD ilişkilerin neden bozulduğunu sadece Brunson krizi ile açıklıyor olabilir ama Türkiye için işlerin kötüye gitmeye başlaması çok daha önce başlayan bir süreç.
Trump'ın iç politika malzemesi mi?
Krizlere bakınca sürekli olarak ABD'de Türkiye ile ilişkiler konusunda farklı seslerin çıktığını söylememiz gerekiyor. Mesela YPG'nin bölgedeki varlığının geleceği konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı ile Centcom arasında bir farklılık olduğunu gördük. Daha sonra bu tip bir ayrışmanın ABD'nin en önemli 2 komutanlığı Centcom ile Avrupa komutanlığı arasında da yaşandığı basına yansıdı. Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvelerde stratejik ortaklık konuşurken ABD'deki bazı aktörlerin YPG ile fotoğraflar verip bu örgüte güzellemeler yaptığına şahit olduk.
Trump'ın kasım seçimlerini kaybetme kaygısının bu krizde hiç etkisi yok mu?
İlk olarak Cumhuriyetçi Parti ve Trump'ın kıran kırana gerçekleşeceği düşünülen kasım seçimlerinde özellikle Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu koruma çabası bulunuyor. Bu çoğunluk Trump'ın 2020 seçimlerine kadar istediklerini gerçekleştirmesini kolaylaştıracak. Ama burada ikinci dinamik de sürmekte olan Mueller soruşturması. Bu soruşturma eğer başkana karşı bir soruşturmaya dönüşürse Temsilciler Meclisi'ndeki bu çoğunluğun başka bir önemi olacak. Malumunuz azil sürecinde Kongre'nin bu kanadındaki salt çoğunluk çok önemli. Evanjelist oy bloku burada çok önemli. Evet bu gruplardan demokrat adaylara ve partiye oy kayması beklenmiyor. Fakat bu grupların sandığa gitmesi gerekiyor. Zira genel olarak sandığa gitme oranı oldukça düşük. Kongre seçimlerinde bu rakam yüzde 40'larda. Bu da bu grupların önceliklerinin başkanların sadece iç politika değil dış politikada da dikkate alınması demek. Türkiye konusu iç politikanın bu alanında da etkili bir hale gelmiş oluyor.
Trump yönetiminde Türkiye'nin ABD'ye rağmen Rusya, Çin ve İran ilişkileri nasıl karşılanıyor?
Evet Rusya, Çin, ve İran konusunda şahin bir tavrın olduğu görülüyor ancak durum bana göre bundan biraz daha karışık. Büyük bir kaos var şu an dış politika yapılanmasında. Birincisi aslında Trump yönetimi sadece bu ülkeleri hedef alıyor değil. Bu ülkelere ek olarak bütün müttefik ülkeler ile ilişkiler bir krizde şu an. Bakın Trump, Merkel hakkında neler söylüyor. AB komisyon başkanı ile yaptığı toplantıda Almanya'nın Rusya ile ilişkisi konusunda neler söyledi. Ya da bakın en önemli ittifak ilişkisi olan NATO ve geleceği konusunda nasıl bir tavır sergiliyor. Hatta son G7 zirvesinde olduğu gibi Kanada'yı hedef alan açıklamalar yapıyor. Diğer ülkelere de ticaret savaşı ilan ediyor.
Kendi müttefikleriyle bile kavgalı Trump yönetimi ne yapmaya çalışıyor?
Kendi kurduğu sistemi yıkmaya çalışıyor görüntülü bir yönetim var. Bu yönetimin başında da çok farklı yaklaşıma sahip bir başkan var. Başkan bir yandan kendinden önce müzakere edilen ve üzerinde anlaşılan her meseleyi bir hezimet olarak görürken öte yandan da muhataplarının veya muhatap olacağı kesimlerin gözünü korkutarak müzakerelerde elini güçlendirmeyi bir taktik olarak seçmiş durumda. Öngörülmesi zor bir başkan.
GÜVEN BUNALIMININ AŞILMASI ZAMAN ALIR
Türkiye-ABD ilişkilerinin düzelmesi yakın gelecekte mümkün görünmüyor mu?
Bu noktadan ilişkileri çıkarmak elbette mümkün. Diplomasi ve daha geniş anlamıyla çok yönlü diplomasi bugünler için var. Ancak yaşanan güven bunalımının bu noktadan sonra düzelmesi oldukça uzun zaman alabilir. Hele bu kriz bir an önce kontrol altına alınıp çözümlenemediği noktada Türk kamuoyu açısından bu konu daha girift bir şekle girecek.
İTTİFAK RUHUNA ÇOK AĞIR DARBE
Türkiye-ABD ilişkilerinde yakın gelecekte bir normalleşme bekliyor musunuz?
İlişkilerin geleceği konusunda olumlu konuşmak için en iyimser gözlemciler bile bugün oldukça zorlanıyor. Bozulan güven ortamı üzerine son bir hafta içinde önce iki bakana gelen yaptırımlar ve sonrasında çelik ve alüminyum ithalatına konulan vergiler durumu daha kötü bir noktaya getirdi. Türkiye'ye karşı yapılan bu tehditlerin ve bakanlara uygulanan yaptırımların kabul edilir bir yönü yok. Döviz konusunda yaşananların sürdüğü bir noktada bunun bir müttefik ülkeye zarar vereceği bilinerek bir ekonomik yaptırım meselesi ortaya çıkarması ittifak ruhuna verilebilecek en büyük darbe aslında.
S400 FÜZELERİ VE F-35'LER KONUSU...
"Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve özellikle S400 meselesinin ilişkileri ne şekilde etkileyeceği de aslında bir muamma. Çünkü ABD'de başkanın Rusya tutumu ile dış politika ve güvenlik camiasının Rusya tutumu arasında fark var. S400 konusu da bu ayrışmadan nasibini alacak gibi. Her ne kadar Kongre'den Rus savunma sanayisi konusunda bir yasa çıkmış olsa da bunun uygulamasının şekli zamanı ve detayları konusunda son söz Başkan'da. Bu konuda iki ülke arasında müzakereler de sürüyor. Elbette bu konunun son zamanlarda hem Brunson olayı hem de F-35'lere bağlanması durumu daha karmaşık hale getirecektir."
İSA TATLICAN / SABAH GAZETESİ