BURHANETTİN DURAN'IN YAZISINDAN BAŞLIKLAR
Riyad'a atılan füzelerin İran menşeli olduğu iddiasıyla ABD bu kapışmayı hızlandırıyordu.
Türkiye'nin Kudüs konusunda öncülük yapması Körfez ülkelerini zora soktu. Damat Kushner'in inisiyatifi olarak bilinen ve Suud Veliahtı Selman'ın Filistin'e barış planı dayatma arzusu şimdi ciddi bir sıkıntı içinde. Birkaç yıldır Ankara'ya yönelik saldırıların arkasında olduğu bilinen BAE gibi ülkeler bu yüzden doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyorlar.
BAE Dışişleri Bakanı'nın Medine müdafii Fahrettin Paşa'yı kutsal emanetlerin İstanbul'a nakli konusunda suçlayan tweet'i paylaşması sadece sembolik bir kapışma değil. Suud Veliahtı'nın "ılımlı İslam" söylemi ile yöneldiği Arap milliyetçiliğinin Türkiye'yi de Osmanlı geçmişi üzerinden ötekileştirme niyeti ile alakalı. Zira bir kutsal emanet olarak Kudüs'ü savunmak, İİT dönem başkanı olarak Türkiye'nin siyaset alanına geçti.
Kudüs krizi olmasaydı ya da Türkiye bu konuda aktif olmasaydı, BAE- Suud- Bahreyn hattı Trump'ın kararını "tali" mesele olarak geçiştirebilirdi. İran'a karşı İsrail'le işbirliğine açıktan devam edebilirdi.
Ne de olsa İran, Arap dünyasında büyük ölçüde ötekileştirilmiş bir aktör.
İşte bu noktada Kudüs konusunda ABD'yi bile karşısına alan Türkiye asıl Körfez'i sıkıştırmış oldu. Meşruiyetleri çatırdayan Arap yöneticilerinin bazıları, Erdoğan'a yeni sözlü saldırılarda bulunabilirler.
Ancak bugün Ortadoğu halkları nezdinde Erdoğan'ın sözü en değerli lider olduğunu unutmamaları lazım.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN