-ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNİN BİR KIZIL ELMASI OLMALI
İSLAM DÜNYASI SOSYAL SORUNLARLA MÜCADELE EDİYOR
Hocam İbn Haldun Üniversitesi'nin ilk yılı. Kısa sürede önemli mesafe aldı. Diğer vakıf üniversitelerinden en temel farkı nedir?
İbn Haldun üniversitesi birçok yeniliklerle kuruldu. Bu yeniliklerden en önemlisi bir vakıf üniversitesi olmasına rağmen sosyal bilimlere odaklanan bir eğitim kurumu olması. Diğer vakıf üniversiteleri böyle bir tercihte bulunmadılar. Bizim sosyal bilimleri odak noktası olarak seçmemizin nedeni şudur: Sosyal bilimler kültür ve medeniyet üretir. İnsanların düşünce dünyasını şekillendirir. Şu anda İslam dünyası ve Türkiye'ye baktığımızda karşılaştığımız sorunların başında sosyal sorunlar geliyor. Mülteci sorunlarından tutun da eğitime kadar İslam dünyasının sorunlarının başında bu konu geliyor.
YURDIŞINDAN SOSYOLOG GETİREMEZSİNİZ
Sosyal bilimler neden bu kadar önemli?
Mühendisleri dışarıdan getirip burada bir köprü ya da tünel yaptırabilirsiniz. Dışarıdan bir sosyolog getirip bizim kültürümüzü ihya edin, gençlere ahlakı anlatın, medeniyetimizi geleceğe taşıyın veya dinimizi asrın ihtiyaçlarına göre bize anlatın diyemezsiniz. Şu ana kadar sosyal sorunlarımızı Batı'dan gelen uzmanlarla çözmüş olmanın acısını çok çektik. Bu yüzden bu topraklarda yetişmiş sosyal bilimler uzmanlarına çok ihtiyacımız var.
İBN HALDUN'U ANLAMADAN…
Üniversitenin adının İbn Haldun olmasının sebebi de sosyal bilimlere verdiğiniz önemden kaynaklanıyor sanırım?
Öncelikle bir yanlışı düzeltmekte fayda var. Pozitivist sosyolojinin kurucusu İbn Haldun'dur demek yanlış. Bu, İbn Haldun'u anlamamak demektir. İbn Haldun'un Mukaddime'si ile Auguste Comte'un eserlerini yan yana koyun. Çok büyük bir fark olduğunu göreceksiniz. İbn Haldun sosyal bilimlerin öncüsü değil alternatifidir. İbn Haldun, pozitivist ya da Avrupa merkezci değildir. İbn Haldun, bütün ulusların medeni olduğunu düşünür. Vahyi yani Kur'an'ı da sosyal bilimlerin kaynağı olarak kabul eder. Biz İbn Haldun'u bu yüzden sembol olarak kabul ediyoruz. Biz İbn Haldun'a; Müslüman, Batı dışından gelen, bütün toplumların medeni olduğuna inanan bir isim olduğu için simgesel olarak önem veriyoruz.
MİLYONDA BİRLİK KİTLE İSLAM DÜNYASININ LİDERİ GİBİ DAVRANIYOR
İslam toplumunu anlatırken "Açık Medeniyet" kavramını sık sık kullanıyorsunuz. Peki, İslam toplumunun yaşadığı sorunların kaynağı olarak sadece Batı'yı göstermek ne kadar doğru?
İslam toplumunda kafa karışıklığını gidermek için "Açık medeniyet" isimli bir kitap yazdım. Bizim sesimizi bazıları tutsak alıyor ve bizim adımıza konuşuyor. Bunların başında Batı'daki İslamofobik akımlar geliyor. Peki, içimizde İslam ve şiddetin yan yana anılmasına neden olacak eylemlerde bulunan radikal unsurlar yok mu? Elbette var ama bunlar İslam toplumunun milyonda biri bile değil. Hiçbir zaman da İslam toplumunda bu ekoller ana akım olmamıştır. İslam dünyasını temsil etmemiştir. Ama milyonda bir bile olmayan bu kitle İslam'ın temsilcisi gibi davranıyor. Batı da bunları İslam'ın temsilcisi olarak gösterip kafa karıştırmaya çalışıyor. Burada bir medya savaşı ve imaj operasyonu devreye giriyor. Her şeye rağmen İslam, dünyada en fazla yayılan din ve bu gerçek dünyadaki İslam karşıtı organizasyonları da harekete geçiriyor.
BİZ BATI'YA NE VEREBİLİRİZ?
Her alanda başarılı olan Türkiye, eğitimde ve yüksek öğrenimde beklediği sıçramayı gerçekleştiremedi. Bunun en temel sebebi nedir sizce?
Batıdan doğuya geldikçe eğitim kurumlarının görevi o kurumları Batılılaştırmak oluyor. Türkiye ve birçok ülkede geçmişte benzer bir anlayış vardı. Bilimde yeni bir arayış yerine Batı'nın acentası olmayı, Batı biliminin pazarlamacısı olmayı içselleştirmişti. 200 yıldır Türk aydını "Batı'dan ne alabilirim?" sorusuna cevap arıyordu. Son dönemde bu paradigma değişti. Artık yeni bir üniversite modeline geçmemiz gerekiyor. Yeni bir soru sormamız gerekiyor ve bu soru da, "Biz Batı'ya ve dünyaya ne verebiliriz?" olmalı.
FİKRİ BAĞIMSIZLIK ÖNEMLİ
Akademik dünyada bu soru sorulmaya başlandı mı?
Şu an bu soru sorulmaya başlandı. Bizim, İbn Haldun Üniversitesi olarak böyle bir hedefimiz var. Bunun için de öncelikle fikri bağımsızlığımızı kazanmamız ve fikri bağımsızlığı bir amaç hâline getirmemiz gerekir. Fikri bağımsızlık diğer bütün bağımlılık türlerinin temelini teşkil eder.
BİLİM ÜRETEN BİR ÜLKE OLMAMIZ GEREKİYOR
Bizim akademisyenlerimizde ve aydınlarımızda hiç sorumluluk yok mu?
Bilimsel alanda bir sıçrama gerçekleştirebilmemiz için 200 yıllık paradigmayı sorgulamamız gerekir. Bizim bilim üreten bir ülke olmamız gerekir. İktisadi olarak yardımcı olduğumuz ülkelere fikren de önder olmamız gerekir. Biz hem Doğu hem Batı, hem gelenek hem de modernlik diyoruz. Batı'nın düşünce sistemini tek seçenek olarak öğrencimize sunmuyoruz.
İDEAL İNSAN MODELİMİZ OLMALI
Son günlerde yine aynı konuyu tartışıyoruz. Üniversitelerde giriş sistemi nasıl olmalı sizce?
Eğitim sistemimizin en büyük problemi şu: Üretmek istediği son ürünü tanımlayamıyor. İyi okullarımız olsun tamam ama burada nasıl bir insan yetiştireceğiz. İdeal insan modeline karar verilmezse attığımız her adım boşa çıkar. ABD'nin, Almanya'nın, Çin'in idealize ettiği bir eğitim modeli var. Bizim de böyle bir modelimiz olmalı. Tabi tek tip insandan bahsetmiyorum.
GENÇLİĞİN BİR KIZIL ELMASI OLMALI
Sınav sistemi ile ilgili son tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sınav sistemini değiştirmek kozmetik bir adımdır. Sınav sistemini değiştirmenin tek başına yeterli olduğunu düşünmüyorum. Tek başına sınav sistemindeki değişiklik yaramıza merhem olmaz. İdeal insan modelini tanımlamalıyız. Türk gençliğinin bir medeniyet tasavvuru olmalı, kızıl elması olmalı. Biz gençlere, "Koşun!" diyoruz ama koşacağı bir hedefi de olması lazım.
AYDINLAR SAHTE İKİLEMLER İÇERİSİNDE
Bazı akademisyenlerde ya da aydınlarda da bu noktada bir sorumluluk yok mu?
Lokomotif görevi görecek, yeni fikir üreten elit akademisyenlerimiz maalesef çok az. Bazı akademisyenlerimiz sahte ikilemler içinde. Doğu ile Batı veya din ve bilim neden çatışsın. Orijinal bir fikir üretmek eskiyi tamamen terk etmek gibi algılanıyor. Orijinallik mevcut binanın üzerine bir tuğla daha koymaktır. İbn Haldun gibi aydınların omuzlarından ufka bakarsak çok daha yeni yaklaşımlar görebiliriz.
FETÖ KONUSUNDA ÜNİVERSİTELER İYİ BİR SINAV VERMEDİ
Üniversiteler FETÖ ile mücadele konusunda iyi bir sınav verebildi mi?
Ben üniversitelerimizin FETÖ ve diğer gençleri aldatan akımlarla iyi bir mücadele verebildiği kanısında değilim. Üniversitelerde FETÖ ile mücadele edilirken iyi bir sınav verilemedi. İşin kriminal boyutu var. Bir de entelektüel boyutu var. Bu tür yapılar kıymetli şeylerin sahtesini üreterek insanları aldatır. Üniversitelerimizin görevi bunların gerçeğini anlatmaktır. Kutsal şeylerin araçsallaştırılmasını önlemek üniversitelerin görevi olmalıdır. Sahtekârlar tarih boyunca Allah adını kullanarak insanları aldatmıştır. Burada akademisyenlerin ve aydınların görevi bu tür sahtekârları deşifre edip gerçeğini ortaya koymaktır. İnsanlar gerçeğini görmeden sahtesini anlayamaz. Üniversitelerimiz doğruyu göstermede maalesef zayıf kalıyor. Din adına ve Allah adına aldatılmayacak bir nesil yetiştirmek üniversitelerimizin görevlerinden biridir. Dinin sınırları bellidir. Bu doğru anlatılmazsa DAEŞ ve FETÖ gibi akımlar çıkar ve insanları dini kullanarak aldatır.
İLME ADAMADAN İLİMDEN BİR PARÇA EDİNEMEZSİNİZ
Üniversite kariyerine başlayan ve hayata atılmaya hazırlanan öğrencilere/öğrencilerinize ne tavsiye ediyorsunuz?
Yüksek hedefe yönelsinler. Bütün yönelişlerini ilme adamadan ilimden bir parça elde edemezler. Hangi alanda çalışıyorlarsa o alanda en iyisi olmak için hedefe kilitlenmeleri gerekir. Belki bir numara olamazlar ama beş numara olurlar. "Bir işim bir maaşım olsun!" demek bir hedef değildir. Bu hedefte olan gençlerle dünya ile yarışamayız. Eğitimin üniversitesi ya da dışı olmaz. Eğitim bir bütündür ve insanların sürekli kendilerini geliştirmesi gerekir. Sosyalleşmek ve faaliyetlere katılmak çok önemli. Alanlarındaki önemli isimlerle mutlaka bir yolunu bulup tanışsınlar. O insanların kitaplarını ve hayat tarzlarını incelesinler. Bu incelemeler öğrencilere beklemedikleri ufuklar açabilir.