Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensuplarının yurt dışına kaçmaları ve bulundukları devletlerin, bunları, suçluların iadesine ilişkin kuralları hiçe sayarak iade etmemelerinin, meselenin oldukça farklı ve derin boyutlarını ortaya koyduğunu belirterek, "Adil yargılanmadan söz eden uluslararası kuruluşların ve devletlerin öncelikle Türk adaletine yardımcı olmaları gerekir. Bir yandan şüphelileri iade etmeyerek adil yargılamaya engel olurken, diğer yandan adalet ve hukuk nutukları atanların samimiyetleri son derede sorunlu görünmektedir. Bu nedenle, kanun kaçaklarını iade etmeyen, aksine onları himaye eden devletlerin, öncelikle kendilerinin hukuka saygı duyması gerektiğini vurgulamak istiyorum." dedi.
Adli yılın başlaması dolayısıyla Yargıtay Konferans Salonu'nda tören düzenlendi. Törene, Başbakan Binali Yıldırım, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz ile yüksek yargı üyeleri katıldı.
Yargıtay Başkanı Cirit: Bugün ülkemiz dünyanın vicdanını tek başına temsil etmektedir
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, törende, vicdan kavramının, günümüzde iyi bilindiği ve uygulandığını söylemenin güç olduğunu, yakın çevre ve dünyada yaşanan sonu gelmeyen çatışmaların, savaşların, yüzlerce göçmenin batan tekneleriyle kıyıya vuran cesetlerinin, açlık, yoksulluk ve çocuk yaştaki askerlerin görüntülerinin bu yüzyılda vicdandan ne kadar uzaklaşıldığını gösterdiğini söyledi.
Kırmızı tişörtü, kısa pantolonu, minik ayakkabısıyla Bodrum sahilinde yüzükoyun yatan ve herkesin hafızalarında yer alan Suriyeli Aylan bebeğin fotoğrafının aslında insanlığın 21. yüzyılda terk ettiği vicdanının resmi olduğunu ifade eden Cirit, bu konuda Türkiye'nin aldığı sorumluluk ve Türk halkının yaptığı maddi, manevi fedakarlıkların, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyaya verilen bir vicdan dersi niteliğinde olduğunu belirtti.
Cirit, demokrasinin önündeki en büyük engellerden birinin terör olduğunu vurgulayarak, Türkiye ve dünyada süren terör olgusunun, insan hakları ve demokrasiler için tehdit oluşturduğunu dile getirdi.
Terör örgütlerinin kullandıkları araç, gereç, silah ve mühimmatın devletlerin tekel ve denetiminde olduğunun saklanamaz bir gerçek olduğuna dikkati çeken Cirit, "Terörle mücadelede bütün devletlere görev düşmekte olup, devletler özellikle silah ve mühimmatın terör örgütlerinin eline geçmesini önleyici tedbirler almak zorundadır. Bu önlemleri almamak, teröre açıkça destek vermekle eş değerdir. Ancak teröre destek veren ülkeler, bu silahların bir gün kendilerine çevrileceğini bilmelidir. Teröre doğrudan ve dolaylı destek veren ülkelerin, uluslararası sözleşmelere ve uluslararası hukuka uygun davranmalarını bekliyoruz." diye konuştu.
Ülkede terörün, dış destekli olarak varlığını sürdürdüğünü, teröre karşı mücadelenin Türkiye'nin en meşru hakkı olduğuna işaret eden Cirit, "Devletimiz, hukuk kurallarından vazgeçmeden terörle mücadeleyi sürdürmekte ve sürdürecektir." dedi.
- Demokrasi ve hukuk devleti açısından Türk yargısı
Demokrasi ve hukuk devleti açısından Türk yargısının tarihsel sürecini irdeleyen Cirit, Türk demokrasisinin, askeri darbelerle geçmişte hemen hemen on yılda bir kesintiye uğradığını ve kan kaybettiğini anımsattı.
Bu süreçlerde yargı teşkilatının da iyi bir sınav veremediğini vurgulayan Cirit, özellikle HSYK yetkisini elinde bulunduran yüksek yargı mensuplarının, sanki ceza kanununda anayasal düzene karşı işlenen suçları yasaklayan hükümler yokmuş gibi gayrimeşru fiillere sessiz kaldıklarını, bunları desteklediklerini, adeta meşruiyet kazandırdıklarını anlattı. Cirit, "Memnuniyetle ifade etmek isterim ki yargı teşkilatımızdaki bu sakil anlayış günümüzde değişmiş, 15 Temmuz hain darbe girişiminde ilk derece yargı teşkilatımızdan başlayarak yargı kuruluşlarımız, HSYK ve Yargıtayımız darbeye karşı direnmiş, darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren gerekli kararları alarak, halkımızın ve demokrasinin yanında yer alışmışladır." değerlendirmesinde bulundu.
- Yurt dışına kaçan FETÖ mensupları
Yargıtay Başkanı Cirit, FETÖ mensuplarının yurt dışına kaçmaları ve bulundukları devletlerin, bu örgüt üyelerini, suçluların iadesine ilişkin kuralları hiçe sayarak iade etmemelerinin, meselenin oldukça farklı ve derin boyutlarını da ortaya koyduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Firari FETÖ/PDY mensuplarının iade edilmemesi, soruşturmalarda gerçeğin ortaya çıkması konusunda bazı engeller oluşturmaktadır. Adil yargılanmadan söz eden uluslararası kuruluşların ve devletlerin öncelikle Türk adaletine yardımcı olmaları gerekir. Bir yandan şüphelileri iade etmeyerek adil yargılamaya engel olurken, diğer yandan adalet ve hukuk nutukları atanların samimiyetleri son derede sorunlu görünmektedir. Bu nedenle, kanun kaçaklarını iade etmeyen, aksine onları himaye eden devletlerin, öncelikle kendilerinin hukuka saygı duyması gerektiğinini vurgulamak istiyorum."
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin yargılamalarda, insan haklarına ilişkin standartlardan taviz vermeden objektif delillere göre karar verilmesi gerektiğini belirterek, "Emanete ihanet ederek, kamu görevini ve özellikle yargı yetkisini belli bir örgütün amaçları doğrultusunda kullananlara adaletten başka bir borcumuz bulunmamaktadır. Bu kişilerin, adil bir şekilde yargılanması, hukukumuzda öngörülen cezalara çarptırılması ve sarsılan kamu düzeninin yeniden tesisi kuşkusuz sağlanacaktır." dedi.
Yargıtay Başkanı Cirit, adli yılın açılması dolayısıyla Yargıtay Konferans Salonunda düzenlenen törende konuştu.
Türkiye'nin yakın çevresinde ve dünyada yaşanan çatışmaları, Suriyeli Aylan bebek ve Arakan'daki katliamdan kaçarken hayatını Naf Nehri'nde kaybeden Muhammed bebek örnekleriyle değerlendiren Cirit, bugün Türkiye'nin bu konuda dünyanın vicdanını tek başına temsil ettiğini, iyilik adına geleceğe umutla bakılmasını sağladığını söyledi.
Türk yargısının 15 Temmuz darbe girişimine karşı en etkili ve cesur adımları atarak yüce Türk milletinden aldığı kutsal emaneti, sadece ve sadece yüce Türk milletinin üstün yararına kullanılabileceğini gösterdiğini belirten Cirit, "Emanete ihanet ederek, kamu görevini ve özellikle yargı yetkisini belli bir örgütün amaçları doğrultusunda kullananlara ise adaletten başka bir borcumuz bulunmamaktadır. Bu kişilerin adil bir şekilde yargılanması, hukukumuzda öngörülen cezalara çarptırılması ve sarsılan kamu düzeninin yeniden tesisi kuşkusuz sağlanacaktır. Bizim görevimiz, duyuyla, coşkuyla, ön yargı ile davranmak değil, Türk hukuk sisteminin son yıllarda büyük bir başarısı ile yükselttiği insan haklarına ilişkin standartlardan taviz vermeden objektif delillere göre karar vermektir." diye konuştu.
Terör örgütüne üye hakim ve savcıların meslekten uzaklaştırılmalarına da değinen Cirit, bunun son derece önemli bir başarı olmasına karşın, tamamen bir "güven mesleği" olan hakimlik ve savcılık mesleğini icra edenlerin yaklaşık üçte birinin terörist faaliyetlerin odağında yer almasının, halkın gözünde yargıya olan güveni sarstığını, toplumun en çok güven duyması gereken meslek mensuplarının bir terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket etme ihtimalinin dahi, tek başına bir toplumun şaşkınlık ve sarsıntı yaşamasına yeterli olduğunu kaydetti.
Yüksek mahkemeler arasındaki eşitlik ve bireysel başvuruya ilişkin de değerlendirme yapan Cirit, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisinin yüksek mahkeme kararlarına yönelik bir denetim mekanizması olmadığını, yüksek mahkemelerin birbiriyle eşit seviyede bulunduğunu aktardı.
Bu eşitliğin bozulmasının hukuki güvenliği sarsacağını, yaratılan karmaşa dolayısıyla hukuka duyulan güven ve inancı zedeleneceğini ifade eden Cirit, "Yüksek mahkemeler arasında üstünlük sıralaması yoktur. Ancak buna rağmen Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleriyle Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyeleri arasında mali ve sosyal haklar bakımından geçmişte yapılan ayrımcılık, eşit işe eşit ücret ilkesini zedelediği gibi hiçbir adalet ölçüsüyle bağdaşmamaktadır." dedi.
Cirit, mali ve sosyal haklar bakımından oluşan adaletsizliğin giderilmesine yönelik daha önce dile getirdikleri taleplerin bu dönemde karşılık bulacağına inandıklarını bildirdi.
- İş yükü
Yargıtayın iş yüküne ilişkin rakamları da açıklayan Cirit, şu anda Yargıtay'da 1 milyon 292 bin 700 dosya bulunduğunu, bu sayıyı iki yıl içinde eritmeyi planladıklarını söyledi.
İş yüküne rağmen hakim ve cumhuriyet savcılarının deneyim eksikliklerinden kaynaklanan zorluklara işaret eden Cirit, şu anda görevde olan hakimlerin yüzde 43'ünün 2013'ten sonra göreve başlayanlardan oluştuğuna dikkati çekti.
Deneyimli tetkik hakimlerinin orantısız şekilde azalmasının Yargıtayın çalışma sistemi üzerinde bazı riskler doğurmaya başladığını vurgulayan Cirit, şu anda Yargıtayda görevli tetkik hakimlerinin yüzde 37'sinin 2013'ten sonra göreve başlayanlardan oluştuğunu bildirdi.
Cirit, "Yargıtayımızın ülkede hukukun eşit şekilde uygulanmasını sağlama şeklinde kritik görevi kaliteli hukukçu ihtiyacını da önemli hale getirmektedir. Buna rağmen gerek yargıtaya atanan, gerekse Yargıtaydan ayrılan hakimlerin cumhuriyet savcılarının tayinlerinde Yargıtayın görüşleri alınmamaktadır. Topluma karşı hesap verilebilirlik bakımından Yargıtayı da adil olmayan bir konumda bırakmaktadır. Bu yanlış sistemin bir an önce düzeltilerek Yargıtay Kanunu'nun 27 ve 36. maddelerinin 6572 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki haline getirilmesi zorunluluktur." dedi.
İsmail Rüştü Cirit, Yargıtayın fiziksel imkanlarının da yetersiz olduğunu belirterek, İncek'te bu yıl içinde temeli atılacak yeni hizmet binasının Yargıtayın çalışma koşullarından kaynaklanan tüm sorunları kalıcı şekilde çözeceğine inandığını dile getirdi.