İSA TATLICAN
Türkiye Perşembe akşamı depremden sonra bir doğal afetle daha yüzleşmek zorunda kaldı. Edirne'de başlayan dolu, İstanbul'da bir doğal afete dönüştü. Saat 18.15'te işyerinden evine gitmeye çalışan milyonlarca İstanbullu belki hayatında ilk defa bu kadar büyük dolunun yağdığına şahit oldu. Arabaların ve evlerin camları kırıldı, vinçler devrildi, yüzyıllık duvarlar yıkıldı, binaların dış cepheleri hasar gördü. Peki İstanbul'a neden onlarca yıldan sonra böyle bir dolu yağdı. Artık iklimler tamamen değişiyor mu? Bundan sonra bu tarz doğal afetler beklemeli miyiz? Türkiye'de bu konunun uzmanı birkaç isimden biri olan Prof. Mikdat Kadıoğlu'na sorduk. İşte Kadıoğlu'nun SABAH'a yaptığı açıklamadan bazı başlıklar:
DÖRT MEVSİM DEĞİL İKİ MEVSİM VARDIR
Türkiye'de metoroloji okur yazarlığı yerlerde sürünüyor. Hep sloganlarla gidiyoruz. İlkbahar, yaz, sonbahan, kış mevsim tanımı metorolojik bir tanım değil. Biz bunları tanımlamışız ama havanın bundan haberi yok. 4 tane mevsim belirlemişiz ve havanın buna uymasını bekliyoruz. Uymayınca da mevsimler gecikti diye feryat ediyoruz. İki tane mevsim vardır. Bir yaz ve bir kış. Bir de bunların geçiş dönemleri vardır. Bu da 3 ay değil değişkendir. İnsanların beklediği ile gerçekleşen her zaman aynı değildir. 21 Haziran'da güneş çıkacak diye bir garanti yoktur.
BİR DOLU YAĞDI DİYE İKLİM DEĞİŞMEZ
Mühendisler bile 6-7 yılda bir kuraklık olur gibi bilimsel olmayan inanışlar var. Buna göre tarım yapan insanlarla karşılaşıyoruz. Havanın öyle bir aklı yok. İklimin çalışma tarzı çok kaotiktir. Herşeyin sabit ve kontrol edilebilir olmasını istiyoruz. Havanın öyle bir davranışı yok. Günlük hava olayları ile iklim değişikliği çok farklı. Bir günlük doluya bakarak iklim hakkında konuşulamaz. İklim değişikliğinden bahsetmek için 100 yıllık ortalamaya bakmak lazım. Yazın sıcak olan aylarda dolu, fırtına olabilir. Bunun iklim değişikliği ile ilgisi yok. Hayatında böyle dolu görmedim diyenler doğru söylüyor. Kayıtlara baksak bundan daha büyük dolu olayları yaşanmıştır. Ben görmedim demek bilimsel bir yaklaşım değil.
BU TÜR DOĞAL AFETLERE HAZIRLIKLI OLMALIYIZ
Dünkü dolu öngörülmüştü. Bu fırtınanın Edirne'de girdiğini herkes duymuştu. Balkanlar'dan İstanbul'a doğru geldiği biliniyordu. Metoroloji radarında görülüyor. Ama kimsede davranış değişikliği olmadı. Herkes işinden evine gitti. Kimse bir saat bekleyeyim demedi. Ben twitter'dan "olduğunuz yerde kalın" diye yazdım. Taksim'de sivil savunma sireni çalsa herkes saygı duruşunda bulunur. Tatbikat ve eğitim lazım. Bu tür afetlere başka türlü hazırlanılamaz.
ARALIK AYINA KADAR DOLU YAĞABİLİR
Bu bulutun tabanı 300 metreden başlar 10 kilometreye kadar çıkar. Bunun içinde o kadar kuvvetli bir hava hareketi var ki. Dolular birkaç kez bu bulut kütlesinin içinde dolaşır. O yüzden dolu taneleri kat kattır. Bu dev kütle doluyu taşıyamadığı zaman aşağı düşer. Aralık ayına kadar devamı gelebilir. Dolunun mevsimi bunlar.
DOLU ORMANDAKİ AĞAÇLARI BUDAR
Dolu doğanın bahçıvanıdır.Bahçıvanlar ağaçların kırık, kuru, çürümüş, aşırı uzamış dallarını budar. Dolu da ormanlardaki ağaçları budar. Böyle bir görevi de vardır dolunun. Doğanın kendi içinde bir dengesi var. Doğada büyük bir güç var. Bunlar olacak, hatta daha da fazla olacak.
ŞEHİR SELLERİ BÜTÜN DÜNYADA ARTIYOR
Şehir selleri bütün dünyada artıyor. Altyapıyı 100 yılın en büyük yağışına göre yapmamız gerekir. Çevre yollarını da en şiddetli yağışa göre yapmamız gerekir. Almanlar her mazgalın altına yeni bir mazgal inşa ediyor. Japonya'daki tünellerin altından metro geçer. Dünya bu konuda hızla tedbir alıyor. Biz de şehirlerimizin altyapısını buna göre yapmalıyız. İstanbul'da bir tane Kandilli'de metoroloji istasyonu var. Bu konuya daha çok eğilmeliyiz.