İŞTE O ANALİZ:
1951 yılında Pakistan'da Tahir ül Kadri adında bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Tahir ül Kadri'nin doktor yardımcısı olan babasının durumu çok iyi değildir, fakat genç Tahir önce medreseye ardından da üniversiteye gitmeyi başarır. 1974 yılında Lahore'de bulunan Pencap Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olan Tahir, vakit kaybetmeden aynı üniversitede İslam çalışmaları başlığındaki yüksek lisans eğitimine başlar. Tahir, o dönemde şimdiki Pakistan Başbakanı Navaz Şerif'in babası Muhammed Şerif ile tanışır. Zengin bir işadamı olan Muhammed Şerif, Kadri'yi sahibi olduğu dökümhanelerden birine imam olarak atar. Navaz Şerif'in Pencap eyalet başbakanlığını kazanmasının ardından Kadri de ününün yayılması için devlet televizyonlarında program sunmaya girişir fakat programları sayesinde ünü yayılmaya başlayan Kadri, din alimlerini kızdırmaya başlar.
1970'lerin sonunda Lahore'de halka açık özel bir duyuru yapacağını ilanı için sokaklara posterler astıran Kadri, televizyon ve radyolarda da toplantısının reklamlarını döndürmeye başladı. Ünü çoktan halk arasına yayılmış Kadri'nin duyurusunu dinlemek üzere binlerce insan toplandı. Katılımcılara gördüğü bir rüyadan bahseden Kadri, rüyasını şu sözlerle anlattı: "Biri bana Peygamberimizin Pakistan halkına İslam'la ilgili hiçbir şey yapmadıkları için çok kızgın olduğunu söyledi. Peygamber din bilginlerimize kızgın, ülkemizi terk edecek. Ben peygamberimize giderek ülkemizi affetmesi için kendisine yalvardım. Bir süre sonra peygamberimizin öfkesi geçti ve Pakistan'da kalması için ettiğim ricayı kabul etti. Benden Pakistan'da kalması için yolculuk biletleri de dahil olmak üzere gerekli ayarlamaları yapmamı istedi."
Kadri'nin rüyasına bakacak olursanız, rüyanın garipliğinden çok Peygamber'in biletle ilgili talebi enteresan geliyor. Kadri'nin anlattıklarında aslında rüyadan fazlası vardı: iddiasına göre Peygamber, Kadri'den beceriksiz bulduğu diğerlerini yerlerinden ederek politik bir pozisyon almasını istiyor. Bu tip rüyalar okuyucuya inanması zor gelebilir, fakat Kadri'nin o toplantıda anlattıkları kendisine epey bir yandaş toplamasını sağladı. Doğal olarak Pakistan'ın dini liderleri ise Kadri'nin kendilerinden "beceriksiz" olarak bahsetmesine büyük öfke duydular, takip eden tartışmalar ise Kadri'nin şöhretini arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Rüyalarının bu kadar büyük bir etki uyandırmasının bir diğer nedeni de, Kadri'nin Hz. Muhammed'e ve rüyalara büyük önem veren Biralvi Hareketi'nin önemli dini lideri Ahmet Rıza Han'ın öğrencisi olması olarak görülüyor.
1981 yılına gelindiğinde Kadri Müslüman-Hristiyan Diyalog Forum'unu düzenleyerek iki dinin liderleri arasındaki ilişkiyi geliştirmeye girişti. Forum, Lahore'de bulunan, Kadri'nin de yöneticileri arasında bulunduğu Minhac Üniversitesi ve uluslararası yardım kuruluşu olan Minhac Yardım Vakfı'nın bünyesinde bulunan Minhacül Kur'an Derneği'nde düzenlendi. İslami ve modern eğitimi bir arada veren okul ve kolejleri açmaya başlayan Minhacül Kur'an, Al Arabiya'nın ifadesiyle 'İslami eğitime estetik bir dokunuş' veren laik bir eğitim anlayışını benimsiyordu.
Okulların 'estetik bir İslami dokunuşla' çocuklara seküler eğitim vermesinin Türkiye ve dünyada da ilginç bir benzeri bulunuyor. Evet, Türk okuyucu için hikaye burada tanıdık gelmeye başlıyor. Mesela, Kadri'nin, Ahmet Rıza Han'ın lideri olduğu Biralvi hareketiyle bağlantısı var. Bütün Türklerin yakından tanıdığı ve son dönemde yaşananlardan dolayı Türk olmayan pek çok kişinin de ismini öğrendiği Fethullah Gülen de öğretilerini ünlü din bilgini Bediüzzaman Said Nursi'ye dayandırıyor. Aslında Gülen bir anlamda meşruiyetini Bediüzzaman'dan alıyor. Kadri ve Gülen arasındaki bu benzerlik pek çok kişinin dikkatini çekmiş. İki lider arasındaki benzerlikler bu kadarla kalmıyor, bunlara yazının devamında değineceğim. Önce iki lider arasında bir farklılıktan söz edeyim: 1980'lerin sonunda Kadri Pakistan Halk Hareketi adında bir parti kurdu, diğer taraftan Gülen ise uzun yıllar boyunca politik bir harekette bulunmuş görünmedi.
1980'lerin sonunda Kadri güçlü destekçileri olan Şerif ailesiyle ters düştü. Prof. Dr. Abdülhamit BİRIŞIK zamanın atmosferini şu şekilde anlatıyor: "1993'te Pakistan'da bulunduğum sırada Kadri'nin mitingine gittim. Navaz Şerif'e ciddi anlamda muhalefet eden Kadri, Şerif'in bir kafir olduğunu ve cehennemde yanacağını söyledi."
Geçmişte, Fethullah Gülen de İslami söylemlerde bulunan Refah Partisi ve partinin genel başkanı Necmettin Erbakan'a karşı açıkça muhalefet ediyor, sert sözlerle eleştiriyordu. Gülen Hareketi, Ak Parti'yi yalnızca kendi menfaatleri uğruna destekledi. Hareket ev Ak Parti arasında anlaşmazlıklar yaşanınca da hareket parti ve hükümete saldırıya geçti. Eğer geçtiğimiz yılı hatırlarsanız; Gülen de tıpkı Kadri'nin Şerif'in cehennemde yanacağına dair söylemine benzer bir şekilde Ak Parti'ye ve liderlerine lanetler yağdırıyordu.
Kadri'nin eleştirilerine rağmen 1993'te Başbakan seçilen Şerif dini lidere hükümette bir görev verdi, hatta Kadri Türkiye'yi de ziyaret ederek Avrupa'daki Müslümanların durumuyla ilgili bir toplantıda Pakistan hükümetini temsil etti. Ne yazık ki Kadri'yle Şerif arasındaki gerginlikler son bulmadı, Al Arabiya'ya göre Kadri kendisine sahte bir suikast düzenleyerek suçu Şerif'e attı. Fakat olay yerinden alınan kan örneklerindeki kan lekelerinin bir keçiye ait olduğu ortaya çıkınca, Kadri yüksek mahkeme tarafından sürdürülen soruşturmayı boykot etti.
1990'ların sonunda General Müşerref ülkede sıkıyönetim ilan edince Kadri de yeniden politik sahneye adım atmaya karar vererek Müşerref'i destekledi. 2002'de düzenlenen ve Müşerref'in kazandığı referandum için kampanya düzenleyen Kadri, çok geçmeden de Müşerref tarafından ödüllendirilerek mecliste bir sandalye sahibi oldu.
Pek çok yorumcuya göre hayalini kurduğu başbakanlık görevini elde edemediği için, 2004'te milletvekilliği görevinden istifa eden Kadri, bir yıl sonra da Kanada'ya iltica etti. Konuştuğum kimse bana Kadri'nin Kanada'ya iltica nedeninin kesin bir dille ifade edemedi. Kadri'nin bu gönüllü sürgünü sayesinde daha büyük bir etki alanına hükmettiği ve finansal anlamda da rahat ettiği belirtiliyor. Bu gönüllü sürgün Fethullah Gülen'in Amerika'ya olan ilticasıyla da büyük benzerlikler taşıyor. Özgürlüğünün tehlikede olduğunu düşündüğü için ülkeyi terk eden Gülen, pek çok kere ülkenin Başbakanı tarafından davet edilse de Amerika'da kalmayı tercih etti.
Kadri, Kanada'da bulunduğu sürede Pakistan halkı tarafından izlenen pek çok televizyon konuşması yaptı. Hindistan Yarımadası'ndaki olaylara aşina olan bir arkadaşım Kadri hakkında, "Kanada, İngiltere ve ABD'de yaşayan ve Kadri'nin hayır kuruluşuna yardımda bulunan pek çok insan tanıyorum. İyi konuşuyor, karizmatik ve oldukça popüler. Doğrusunu Allah bilir fakat bana tutarsız ve güvenilmez geliyor." şeklinde konuştu.
Kadri okulları ve üniversitelerinden mezun olan öğrencileri aracılığıyla Avrupa, Amerika ve Körfez ülkelerinde bir ağ oluşturarak ciddi bir servet elde etti öte yandan Kanadalı otoritelerin de ilgisine mazhar oldu.
"Son zamanlarda Kanadalı Müslümanlar Dışişleri Bakanlığı'na Kadri'nin Kanada vatandaşlığını istismar ettiğini ve Pakistan hükümetine zarar vermek amacıyla büyük miktarlarda para topladığına dair şikayetlerde bulunmaya başladı. Başvurularda ne Kadri'nin ne de oğullarının Avrupa ve Amerika'da yaşayan Pakistanlıların hayır kuruluşuna bağışladıklarının dışında herhangi bir gelirleri olmadığı belirtiliyor. İddialara göre Kadri, hayır kuruluşlarından gelen paralarla Kanada'nın çeşitli bölgelerinde lüks evler aldı, zırhlı araçlar edindi."
"Mississauga'da milyonlarca dolar harcayarak kurduğu toplum merkezinin de Kanadalı Müslümanlar arasında köprü görevi kurmak yerine anlaşmazlık ve ihtilaf yaratma amacıyla kullanıldığı iddia edildi."
Al Arabiya'nın haberlerinden alıntıladığım bu iddialarda Kadri ve Gülen arasında başka ortak öğelerin de olduğu görülüyor. İki lider de, okullar ve öğrenci yurtları kurarak (genç beyinlere ulaşma amacıyla) sadakati aşıladıkları bu öğrencileri dünyanın çeşitli yerlerine yollayıp itibarlarının yayılmasını sağladılar. Bu öğrenciler sayesinde edindikleri büyük servet de cabası. Bu, Gülen'in yıllardır uyguladığı metot şu anda örgütü ise, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'a dolayısıyla da Türkiye'ye zarar vermek için seferber olmuş durumda. Bu noktada iki lider arasındaki benzerlik daha da çarpıcı hale geliyor. Zira uzmanlara göre Kadri'nin öğrencileri, polis akademileri ve hukuk alanında uzmanlaşarak güvenlik güçlerinin ve adli sistemin kendisine hizmetini sağladı. Öyle ki, 2012'deki Anayasa Mahkemesi tamamen Kadri'nin adamlarından oluşuyordu.
Gülen hareketi öğrencileri de tıpkı Kadri'nin yandaşları gibi hukuk ve güvenlik alanlarında uzmanlaşarak Türkiye'yi son zamanlarda pek çok problemin içine çektiler.
Bir diğer ortak özellik de, her iki lider televizyon konuşmaları ve yazdıkları kitaplarla takipçilerine sesleniyor. Gülen çok verimli bir yazar, fakat pek çok uzmandan kitaplarının kendisinin yazdığına dair şüphelerin olduğunu işittim. Kadri de inanılmayacak derecede üretken bir yazar, 1000'den fazla eserinin olduğu iddia ediliyor. Bunun ne kadar zor olduğunu herkes bilir; araştırma, taslaklar, düzenlemeler, her cümlenin değerlendirilmesi… Bütün bu süreçler düşünüldüğünde Kadri'nin 1000 kitap yazmış olması neredeyse imkansız.
Bu iki liderin şöhretleri ve yaklaşımları ile ilgili görüşlerine danıştığım bir yorumcu, "İkisi de dindar görünüyor, kendi kendilerini gönüllü sürgün etmişler ve çok kolay bir şekilde destekçi topluyorlar. Bunun yanında Kadri, Müşerref'e demokratik yollarla seçilmiş hükümeti devirmeye çalışmasında yardımcı oldu. Aynı şekilde Gülen de demokratik yollarla seçilmiş hükümeti devirmeye çalışıyor, en azından hükümete destek verenlerin sayıca azalmasını umut ediyor." şeklinde konuştu.
Hem Kadri hem de Gülen, her Müslüman liderin yapması gerektiği gibi intihar bombacılarını kınadı. Kadri, Afganistan ve Irak'ta girdiği savaşlarda ABD'ye karşı savaşanları kınadı. Gülen de Gazze'ye insani yardım götürdüğü sırada İsrail tarafından vurulan ve 9 kişinin hayatını kaybettiği Mavi Marmara olayında, İsrail'i savunarak "İsrail'in kendi sularını koruma hakkı olduğunu" belirtti ki İsrail tarafından vurulduğu sırada Mavi Marmara uluslararası sularda seyrediyordu.
Navaz Şerif'in Haziran 2013'te seçilmesinin ardından Kadri de güç gösterisinde bulunmaya başlayarak, "devrimin eli kulağında" uyarılar yapmaya başladı.
Fethullah Gülen ise son iki yıldır güç gösterisinde bulunuyor. Seçimlerin yaklaştığı şu sırada kimileri Gülen'in gelecek hamlesini merak ediyor. Hareket sıfırı tüketti mi, yoksa daha yapacak hamleleri var mı?